Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

İNSAN'da

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)





- İNSAN ve/<> İNSAN
( İnsan, insan ile insan olur. )
( Bir insanı sevmekle başlayacak herşey! )
( İnsan kaya gibi olmalı, hareket ettiren olursa kımıldamalı! )
( İNSAN: Benden konuşan ve senden dinleyen. )
( İNSAN: 6 yönden bakabilen. )

- İNSAN ile KİŞİ
( HUMAN with PERSON )

- İNSAN ile KİŞİLER
( HUMAN with PEOPLE )
( [Çince] REN ile MIN )

- KİŞİ ile/ve DÜZEN

- BEŞER ile/ve/>/değil/yerine İNSAN/KİŞİ

( Herhangi/belirli biri. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Sanatsal biri. )
( Başkasının sözünü bile aktaramayan. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Kendi sözünü söyleyebilen/söyleyen. )
( Hayvanlıktan ayağa kalkmış olan. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Bilinçte ayağa kalkmış olan. )

- KİŞİ ile/ve/değil/yerine KÂMİL KİŞİ
( Başkasının sözünü taşıyan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Kendi sözünü söyleyebilen/söyleyen. )
( Anadan doğma insan yoktur. )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Kendini aşma ihtiyâr ve irâdesini gösteren. )

- DÜŞÜNCE/İNANÇ/İDEAL ile/ve/<> KİŞİ
( Bazen ancak bir düşünce/inanç/ideal için herkesten vazgeçebilirsin, bazen de ancak bir kişi için tüm düşünce/inanç/ideallerinden! )

- BİLİM ve/<> FELSEFE ve/<> SANAT
( İnsan olmayan herşeyden bahseder. İLE İnsanı anlatır. İLE İnsanın varoluşunu anlatır. )

- İNSAN('DA) ve TOPLUM('DA)
( Akıl. VE Üniversite. )
( İrâde. VE Siyâset. )
( Vicdan. VE Adâlet. )

- KİŞİ İÇİN (OLAN) ile/ve TOPLUM İÇİN (OLAN)
( Giyinmek, öncelikle toplum (ve düzeni/sağlığı) için daha sonra kişi içindir. )

- TOPLUMLAŞMA ile/ve TOPLUMSALLAŞMA
( Olgu ya da kavram. İLE/VE Kişinin/kişilerinin katılımı. )

- TOPLUM ile KALABALIK
( Kavram. İLE Tekler. )

- İNSAN ile/ve ÂDEM
( HUMAN with/and ADAM )

- İNSAN ile/ve ADEM[Ar.]/YOKLUK
( HUMAN with/and NON-BEING )

- İNSAN ile/ve VÜCUD(VARLIK)
( İnsanın varlığını, mahiyetini tarif edebilecek hiçbir örnek yoktur. )
( HUMAN with/and EXISTENCE )
( THE GOD IS
THE UNIVERSE IS
THE HUMAN EXIST )

- İNSAN ile/ve ÂLEM
( İNSAN: İki âlemin kavuştuğu fakat karışmadığı. )
( Sendedir mahzen-i esrâr-ı muhabbet sende
Sendedir ma'den-i envâr-ı fütuvvet sende
Gizli gizli dahi vardır nice hâlet sende
Marifet sende, hüner sende, hakikat sende
Nazar etsen yer ü gök düzah u cennet sende
Arş u kürsi ü melek sendedir elbet sende

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen! )
( Kendine bir hoşça bak; sen âlemin özüsün
Varolanların gözbebeği olan insansın! )

- İNSAN ve/= AKIL
( Akılla her şey bilinir de insan bilinmez. )

- İNSAN ve/= GÖNÜL
( HUMAN and/= HEART )

- İNSAN: ya KULAKTAN İHYÂ OLUR ya da KULAKTAN İFNÂ/İMHÂ OLUR

- İNSAN ve/<> DOĞA

( Doğa, senin herşeyindir. Herşey, senin doğandır! )

- İNSAN ve/<> AYNA
( İkisi de herşeyi yansıtır. )
( Ancak ikisine de baktığında kendini görebilirsin. )

- İNSAN: DOĞA ve/<> TARİH

- İNSAN ve/<> İNSAF

- İNSAN ve/= ÖYKÜ

( İnsan, mekândan zamana geçendir. )
( HUMAN and/= STORY )

- DÜNYADA BİR İNSAN OLMAK ile/ve/<>/değil BİR İNSAN İÇİN DÜNYA OLMAK

- İNSAN: HAKİKAT'ÜL HAKAİK

- İNSAN-I KÂMİL ile/ve İNSAN-I KÂMİL-İ KÜLLÎ

( İNSAN-I KÂMİL: Dünyanın merkezi. )

- ZÂT ve/<> İNSAN
( İnsanı, zâta burhan eylemiş. )

- İNSAN ve/<>/= BİLİNÇ/FARKINDALIK
( HUMAN and/<>/= CONSCIOUSNESS/AWARENESS )

- İNSANI: DOĞRUDAN ANLAMAK ile/ve/deği/yerine DOLAYLI OLARAK ANLAMAK

- İNSAN: ÜMİT ve/<> HÜSRÂN['ın biraradalığı]

- "NORMAL İNSAN" :/= ANORMAL İNSAN

- ANLAM VAROLANI ile/ve BİLGİ VAROLANI

( Anlam üretimi varsa. İLE/VE Veri ve bilgi sahibi. )
( Aşkın. İLE/VE Özdeş. )
( İnsan. İLE/VE Beşer. )

- AĞIZA/DUDAKTAN GİREN ile/ve/<> AĞIZDAN/DUDAKTAN ÇIKAN
( İnsan/kişi, iki dudağı arasındadır.
1. İçeri ne gireceğini [yiyeceğini/içeceğini] bilen.
2. Dışarı ne [söz] çıka(ra)cağını bilen. )
( Dudak ise beşer'i, İnsan yapan/yapabilendir! [Dudağın altı doğadır.[doğanın/düzenin parçasıdır, doğayla ve doğada varolanlarla ortaktır.] )
( İnsan/kişi, yediğini bilen/tanıyan, doğasına uygun olanları dudağından geçirendir/geçirebilendir. )
( BİR ŞEY Kİ...
YAPMASAN DA OLUR! YAPMA!!!

BİR ŞEY Kİ...
SÖYLEMESEN DE OLUR! SÖYLEME!!!

 

BİR ŞEY Kİ...
YEMESEN DE OLUR! YEME!!!

BİR ŞEY Kİ...
İÇMESEN DE OLUR! İÇME!!!
[Özellikle abur-cuburlar ve sigara gibi...] )

- DOĞADA / VERİLİ VAROLANDA: 3 KEZ VERİLİ VAROLAN ile/ve 2 KEZ VERİLİ VAROLAN ile/ve 1 KEZ VERİLİ VAROLAN
( İnsan. İLE/VE Hayvan. İLE/VE Bitki ve nesne/ler. )
( Kendisini kendisine konu kılabilen. İLE/VE Güdü(m)lü. İLE/VE Âtıl. )
( Yer değiştirebilen bir merkezlilikte. İLE/VE Merkezsiz. İLE/VE Merkezsiz. )

- ANTROPOLOJİ
( Biyoloji, tarih ve sosyolojinin kesiştiği/buluştuğu alan. )

- FİZİK ANTROPOLOJİ ile/ve SOSYAL ANTROPOLOJİ ile/ve PALEO ANTROPOLOJİ
( Fizik antropoloji, biyoloji ve tarihin; sosyal antropoloji ise tarih ve sosyolojinin kesiştiği/buluştuğu alan. )

- BERTILLONAGE/ANTROPOMETRİ: Suç işleyenlerin kimliğini bulmaya yarayan yollardan biri.
( 1878'de ilk kez Bertillon tarafından uygulandığı için bu adı almıştır. )

- İNSANBİLİM ile/ve/<> EVRENBİLİM ile/ve/<> TANRIBİLİM
( ANTROPOLOJİ ile/ve/<> KOZMOLOJİ ile/ve/<> TEOLOJİ )

- İNSAN FELSEFESİNDE: METAFİZİK ve/<> ONTOLOJİ ve/<> EPİSTEMOLOJİ ve/<> PSİKOLOJİ ve/<> TOPLUMBİLİM/SOSYOLOJİ

- İNSAN ile/ve/<> DÜZEN

( HUMAN with/and/<> SYSTEM )

- İNSAN(/TOPLUM) ile/ve DOĞA
( İnsanlar başaklara benzerler, içleri boşken havadadır, doldukça eğrilirler. )
( İnsan doğası azalıp çoğalmaz. )
( İnsan, doğanın doğal devamıdır. )
( Düşünce rüzgâr, bilgi yelken, insanlık da kayığın kendisidir. )
( İNSAN: Başkasına yararı olan. )
( İnsan, Havasız 3 dakika, Susuz 3 gün, Yemeksiz ancak 3 hafta dayanır. )
( HUMAN(/SOCIETY) with/and NATURE )

- TOPLUM'DA ile/ve DEVLET'TE
( Birey. İLE/VE Vatandaş. )

- İNSAN'DA: OLUŞMAK ve OLUŞTURMAK

- İNSAN ve/<> DİL

( İnsan, dilinin ardında gizlidir. )
( TALÂKAT: Dil açıklığı, düzgün sözlülük. | Güleryüzlülük. )
( HUMAN(/SOCIETY) and/<> LANGUAGE )

- İNSAN ve/<> SANATÇI
( HUMAN and/<> ARTIST )

- İNSAN ve/<> DENEYİM
( HUMAN and/<> EXPERIENCE )

- İNSAN ile/ve AĞAÇ
( HUMAN with/and TREE )

- İNSAN ve DOĞA/TOPRAK ve PARA
( Meta olarak görülmemesi gerekenler. )
( HUMAN and NATURE/LAND and MONEY )

- İNSAN ve/<> ESER
( İnsan, eserlerinin aynasında seyredilir. )

- İNSAN ve/<> EYLEM
( Ayinesi iştir kişinin, lâfına bakılmaz! )
( İnsanın "büyüklüğü", başkası/başkaları için de yapabildikleriyle orantılıdır. )
( İnsana özgü/dair hiçbir şey bana/sana yabancı değildir. )

- KÂBİL ile/ve/<> FAİL

- ÜRETTİĞİNİ TÜKETEN ile/ve/yerine/<> TÜKETTİĞİNDEN ÜRETEN

- ÜRETENLER ile/ve TÜKETENLER

( Bal arısı. İLE/VE Eşek arısı. )
( Klavye kullanıcısı. İLE/VE Fare(mouse) kullanıcısı. )

- İNSAN ile/ve/<> SAYGI
( HUMAN with/and RESPECT )

- İNSAN ve/<> BİRLİK
( Benden konuşan ile senden dinleyenin birliği. )
( HUMAN and UNITY )

- İNSAN ve/<> İHSAN

- İNSAN/LIK ve/<>/= GÜZEL AHLÂK

- SAYGIN/LIK ile/ve TAKİP EDİLEBİLİR/LİK

- SAYGILI ile SAYGIN

( Kişinin, başkalarına gösterdiği tutum dolayısıyla. İLE Başkalarının, kişiye gösterdiği tutum dolayısıyla. )

- İNSAN-DOĞA İLİŞKİSİ ile/ve/değil İNSAN-İNSAN İLİŞKİSİ
( Anlam bulamaz. İLE/VE/DEĞİL Anlam bulur. )

- İNSANIN DOĞAYLA MÜCADELESİ ile/ve İNSANIN İNSANLA MÜCADELESİ

- DOĞA VAROLANI ile/ve/<>/değil/yerine EYLEM VAROLANI

- İŞ ve/<> İLİM ve/<> İSTEK

( DAVRANIŞ/TUTUM ve/<> DÜŞÜNCE ve/<> DUYGU )
( Çalışarak, iş yaparak, kazanarak ve kazandırarak sağlanır ve dengelenir. VE/<>
Akıl[doğru bağ/lar] ve ilim ile yapılandırılır. VE/<>
Çeşitli fizyolojik ve psikolojik isteklerle ve eğlencelerle karşılanır. )
( Yarar/lılık ilkesiyle işler. VE/<> Doğru/luk ilkesiyle işler. VE/<> İyi ve güzel ilkeleriyle işler. )
( İlişkilerin yapılandığı üç alan. )

- KENDİ ile/ve İNSANLIK
( İnsanlık, bizden, çoluğumuzun çocuğumuzun, konu konşumuzun, milletimizin ve insanlığın yararlanmasıdır. )

- KİŞİNİN KİM'LİĞİ ile/ve NESNENİN NE'LİĞİ

- İNSANLAŞMA ile/ve/> TOPLUMSALLAŞMA

- İNSAN: VAR OLMAYAN

- İNSAN: ÜNSİYET KURAN

- HERHANGİ BİR İNSAN (OLAN/OLMAK) ile/ve/değil/yerine BELİRLİ BİR İNSAN (OLAN/OLMAK)

- HAYY b. YAKZAN(AYIK) = İNSAN - İBN TUFEYL
FADIL b. NATIK = İNSAN - İBN NEFS

- ZÜBDET'ÜL ÂLEM: MAKRO/MİKRO KOZMOS, İNSAN

- BEŞER ile/ve/> İNSAN

( Konuşabilen. İLE/VE/> Konuşmayabilen, konuşabildiği gibi konuşmamayı ve/veya [gereğince] susabilmeyi de becerebilen. )
( Anadan doğma insan yoktur. )
( [Lat.] HOMO cum HUMANUS )

- HAYVAN ile BEŞER ile İNSAN
( İçgüdü varolanı. İLE Güdü varolanı. İLE Cezbe varolanı. )

- ZÜ-L-YEDEYN[Ar.]: İki elliler. | İnsan.

- BEŞER DOĞMAK ile/ve/> İNSAN OLMAK
( BEŞER İKEN BÎ-ŞER OLMAKTIR İNSAN OLMAK )
( BIRTH AS HUMAN with/and/> BEING HUMAN )

- GÖVDEDEN DOĞMAK ile/ve TOPLUMDAN DOĞMAK ile/ve KENDİNDEN DOĞMAK

- İNSAN ve KÜLTÜR ve TOPLUM ve DİL

- İNSAN GİBİ HAREKET EDEN HAYVAN İLE ile HAYVAN GİBİ YAŞAYAN İNSAN

- "OYNAYAN/LAR" ile/yerine "GİBİ YAPANLAR"

- BİRİCİKLİK ve BİRİCİKLİĞE SAYGI DUYMAK/GÖSTERMEK

- BEN ile/ve/<> BEN OLMAYAN

- BEN ile/ve/>/değil/yerine BİZ

( Biz, ancak birlikte (olarak) bir adam ediyoruz/ederiz. )
( [not] ME with/and/>/but US )
( US instead of ME )

- BEN/SEN ile/ve/<>/değil/yerine O/BİZ
( Kıyameti koparttıracak olan. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Birliğe getirecek/götürecek olan. )

- HERŞEYİ İÇİNE ALAN ile/ve HERŞEYİN İÇİNDE OLAN
( INCLUDES EVERYTHING with/and IN EVERYTHING )

- HİÇKİMSE...
( * ... varoluşundan kuşku duyamaz ve varoluşunu inkâr edemez.
* ... olmak, konuşmaya başlayana kadardır.
* ..., tek başına yaşayabilecek kadar güçlü değildir.
* ..., kimsenin, düşüncesini/niyetini okuyamaz.
* ..., hiçkimsenin, neyi bilip bilmediğini, isteyip istemediğini ya da yapıp yapamayacağını, hiçbir zaman, zemin ve koşulda bilemez.
* ...'nin diline ve dinine, dil uzatmamalı!
*...'nin iç dünyasına karışma; hiçkimseyi, iç dünya karıştırma; hiçkimseye iç dünyanı "tamamen" açma! * ..., bir şeyin sonucunu, önceden, kesin olarak bilemez. * ...ye, bir şey öğretmeye çalışmamalı fakat düşünmelerine aaracı olabiliriz. * ..., kimseyle kıyaslanamaz ve ölçülendirilemez. * ..., hiçkimseye benzetilemez/benzetilmemeli! * ..., hiçkimseyi yargılayabilecek kadar kusursuz değildir. * ..., "idâre edilmek"ten hoşlanmaz. * ..., değişime karşı değildir. (Yeter ki, ucu, kendine dokunmasın.) * ..., "Bulunmaz Hint kumaşı" değildir! * ...'nin terazisi, bir başkasını tartmaya yetmez! * ..., hiçkimseyi/e övmemeli, küsmemeli, yakınmamalı, suçlamamalı![olgunluğun gereği ve göstergelerindendir.] * ...'yi, başkalarının "anlattıklarıyla" yargılamamalı! * ...'ye, güvenmemek değil yanlışta olana, yanlış yapana ikinci kez güvenmemek! * ...'yle, ikinci kez tanışamayız. * ... ile fazla yüz-göz olmaya değmez/gelmez. * ..., kendi için rahmet okuyamaz. * ..., kendinden daha zengin olamaz. * ..., kendi değerini bilmezsen/ortaya çıkarmazsan, senin/onun değerini bil(e)mez. * ..., dirseğini yalayamaz. * ..., gölgesinin dışına zıplayamaz. * ..., kendini gıdıklayamaz. * ..., ayak parmaklarından birini ötekilerden ayrı olarak bükemez. [Biri bükülmek istendiğinde hepsi bükülür.] * ..., aramadığını bulamaz, doldurmadığını boşaltamaz, sahip olmadığı şeyden vazgeçemez, bulunmadığı yeri terk edemez. * ..., duymak istemeyen kadar sağır, görmek istemeyen kadar kör, anlamak istemeyen kadar âciz, yapmak istemeyen kadar âtıl olamaz! * ..., unutmak istediği bir şeyin fotoğrafını çekmez. * ..., kızdığında, kendini/özünü saklayamaz. * ..., başka bir kişinin, iki dudağının ötesinde/berisinde değildir. * ..., yalnızken, dengede değildir. * ..., düşünürken, düşündüğünden daha tehlikeli bir şeyi düşünemez * ..., üçüncü kişi olmayı kabul etmez/edemez![Üç kişi biraradaysa, bir kişi orayı terk etmelidir!] * ..., başarı merdivenini, elleri cebinde tırmanmamıştır. * ..., başkasının donunu/külodunu giymez. * ..., bazı durum/koşullarda, bize yardımcı olamaz. * ..., kısa kısa konuşurken/yazarken, uzun uzun düşünmüş/düşünüyor olamaz. * ..., hepimiz kadar akıllı değildir/olamaz. * ...nin, "Ahhh"ını alma! * ...ye, sürekli "toplarsa", hiçbir şey yetmez.[Sürekli paylaşırsa/k da herkese yeter!] * ..., sürekli olarak ve herşeyi kazanamaz fakat görülmesi gerekeni görebilirse herşeyde ve sürekli kazançlı çıkabilir. * ..., bazı/çoğu düşünce/söz/yer vs., hiçkimseye ait olmadan, herkesindir! * ..., hiçkimseye tamamen tâbi değildir, olamaz, olmamalıdır da. * ..., üretimden çekilip tüm geleceğini, bir kişinin(adamın/kadının) "buluncuna(vicdanına)", "aşkına", (")samimiyetine("), bir gün, aklının karışmasına ve yanılgılarına bırakmamalıdır. * Felsefe, ...'nin, itibar edip etmemesine, itibar etmeyendir/etmemektir. * AŞK'I, ÂŞIKLAR BİLİR [Başka da kimse bilemez.] * Zaman, hiçkimse için durmaz. )

 

- İNSANI EN ÇOK ZORLAYANLAR: BOŞANMA, CENÂZE KALDIRMA, TAŞINMA
( En zorlayan ise anlaşıl(a)mamaktır! )

- YAŞ ile/yerine GÖRÜNÜM

- YAŞ SORUSUNA: SÖYLEMEM! BEREKETİ KAÇAR!

[özellikle 100 yaş üzerindekilerin yanıtı]

- YAŞLA UĞRAŞANLAR ile/ve/değil YAŞ İŞLERLE UĞRAŞANLAR

- AD ile/ve UNVAN

( NAME with TITLE (OF DIGNITY) )
( [Çince] MING ile ... )

- DAMAR YAŞLANMASI ile/ve BAĞIŞIKLIK YAŞLANMASI
( Yaşınız, damarlarınızın yaşlan(ma)dığı kadardır. )

- İNSANIN BİREYSELLİĞİ ile/ve/<> İNSANIN TOPLUMSALLIĞI
( INDIVIDUALISM OF HUMAN with/and/<< SOCIALISM OF HUMAN )

- BİREY ile/ve/<> BİREYSELLİK

- BİREYSELLİK ile BİREYLİK

( INDIVIDUALISM with INDIVIDUALITY )

- BİREYSELLİK ile/ve/> YALNIZLIK

- AD ile/ve TAKMA AD

( [Ar.] İSİM ile/ve MAHLAS/MÜSTEÂR[< ÂRİYYET], LÂKAB )
( NAME with/and NICKNAME )

- LAKAP ile/ve/değil/yerine UNVAN

- ALNI ile/ve KALBİ ile/ve KAPISI AÇIK OLMAK

- ELİNE ile/ve DİLİNE ile/ve BELİNE SAHİP ÇIKMAK

- EL(İNDE) ile/ve EV(İNDE)

- HAREKET ile EYLEM

( MOVEMENT with ACTION )

- HAREKET'TE: YER DEĞİŞTİRMEK değil KENDİ İÇİNDE DEĞİŞMEK

- HAREKET ile SES ile KONUŞMA

( MOVEMENT with VOICE with SPEECH/TO TALK )

- KONUŞMAK ile ANLATMAK
( Herhangi bir şey üzerine. İLE Konuya ya da kişilere bağlı olarak. )

- KONUŞMA ile/ve MUHÂVERÂT[Ar. < MUHÂVERE]
( ... İLE/VE Karşılıklı konuşma/lar. )

- ETKİLEMEYE ÇALIŞMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK ile/ve/değil/yerine
(SADECE) KENDİNİ ANLATMAK/TANIMLAMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK

- BİRBİRİNİ ETKİLEMEK ile/ve BİRBİRİNİ TAMAMLAMAK

- BİR ŞEY KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine BİR ŞEYİ/ŞEYLERİ KONUŞMAK

- İNSAN SESİ, SEDÂ/SADÂ/SELEN ile SES

( BÂKÎ KALAN BU GÖK KUBBEDE
HOŞ BİR SÂDÂ İMİŞ )
( [Fars.] TÂLÂC ile ... )
( VOICE with SOUND )

- SEDÂ/SÂDÂ (ÇIKARMAK): DİŞLERİN ISLIKLI SESİ YOLUYLA ile/ve DİLİN HAREKET ETTİRİLMESİ YOLUYLA ile/ve DAMAĞIN BÜZÜLMESİ YOLUYLA ile/ve DUDAKLARIN BİRBİRİNE BASTIRILMASI YOLUYLA ile/ve BURUNDAN SOLUMA YOLUYLA

- VANTRİLOK
[Fr. VENTRE: Karın. | LOQUI: Konuşmak.(< LOGOS)][Ar. AB'ÂB]: Başkası söylüyormuş gibi konuşma becerisi olan, karnından konuşan.

- ISLIK ile/ve ASADOLU
( ... İLE/VE Çoban ıslığı. )

- "SESLENDİRME" ile SÖYLEME
( Aktarım. İLE Kendinden. )
( GET VOICED with SAYING )

- DEMEK ile SÖYLEMEK
( Sözün aktarımı/seslendirilişi. İLE Düşüncenin/kavramın/olgunun/durumun bildirimi/paylaşımı. )

- SÖYLEME ile ANLATMA
( ... İLE Düşüncenin/konunun/olgunun/durumun aktarımı/paylaşımı. )
( SAYING with EXPLAINING )

- SÖYLEMEK ile UYARMAK/İKÂZ ETMEK

- SÖYLEMEK ile/ve/değil AKTARMAK/NAKLETMEK

- BEYÂN ETMEK ile/ve/değil AKTARMAK/NAKLETMEK

- BEYÂN ile/ve/<> ŞEHÂDET

- SÖYLEYİŞ ile SÖYLENİŞ

- KONUŞMAK ile SÖYLEŞMEK

- TARTIŞMA ile/ve/değil KONUŞMA

( Bilmediğin bir konuda konuşmazsan tartışma çıkmaz. )
( [not] ARGUE with/and/but TALKING )

- TARTIŞMA ile/ve/değil/yerine MÜZÂKERE

- TARTIŞMA ile/değil/yerine POLEMİK

( Söz ile. İLE/DEĞİL/YERİNE Yazı ile tartışma. )

- TARTIŞILABİLENLER ile TARTIŞILAMAZLAR/TARTIŞILAMAYANLAR

- TARTIŞILAMAZLAR ile/ve TARTIŞILAMAYANLAR

- TARTIŞILAN ile/ve/değil/yerine BİLİNEN/BİLİNEBİLEN/BİLİNEBİLECEKLER

- MÜNÂKÂŞA ile/değil/yerine MÜNÂZARA/MÜKÂLEME

- KONUŞMAMAK ile KÜSMEK

( Görüşme, birarada olma durumu söz konusudur. İLE Görüşmemek, birarada olmamak üzere. )

- KONUŞMA BOZUKLUĞU/SORUNLARI ile KEKELEMEK
( [Lat.] ... cum BALBÛT )

- DİSFAZİ ile DİSFEMİ/REKÂKET[Ar.]
( Söz yitimi. İLE Tutukluk/kekemelik/pepemelik. )

- KENDİ KENDİNE KONUŞMAK ile/değil "SESLİ DÜŞÜNMEK"
( Denetleyemeden. İLE/DEĞİL Farkındalıkla. )
( ... İLE/DEĞİL Kişi bazen farkında olmadan da düşündüklerini seslendirebilir. )
( Durumu iyice tartın ve düşünmekten sakın kaçınmayın. )

- KENDİ KENDİNE KONUŞMAK ile SAYIKLAMAK
( Zihinsel bozukluklarda. İLE Uykuda ya da hastalıkta. )

- "ATIYORUM" değil/yerine "SESLİ DÜŞÜNÜYORUM!"
( Örnek vermeden önce ya da bir bağlantı kurmadan önce iyi düşünmek ve bunu doğru/iyi belirtmek gerek! )
( Benzetmede/teşbihte, hata olmaz/olmamalı! [Yanlış/yetersiz örnekle istenilen aktarılamaz, amaca ulaşılamaz(maksat hâsıl olmaz)!] )

- KENDİ KENDİNE DÜŞÜNMEK ile KENDİ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK
( Düşünceleri denetleme/dayanakça gereksinimi duymadan. İLE Düzenli, uyumlu ve bütünlüklü. )
( Bırak çeşitli düşünce/duygu kuşları başının üzerinden uçsunlar. Sen ancak başının üzerinde yuva yapmamalarını sağla!/[sağlayabilirsin!] )

- BİLDİĞİ İÇİN KONUŞMAYAN ile BİLMEDİĞİ İÇİN KONUŞMAYAN
( Bilgelik/le, bilgelikte. İLE Özgüvensizlik/ten, taklitte. )
( THE PERSON DOES NOT TO TALK BY/IN THE WISDOM with THE PERSON DOES NOT TO TALK IN IGNORANCE )

- KONUŞAN/KONUŞABİLEN/KONUŞABİLECEK OLAN ile SÖYLEYEN/SÖYLEYEBİLEN/[SADECE BİR ŞEY/LER] SÖYLEME HAKKI OLAN
( Yetkin/bilgili olan/lar. İLE Bilgisiz olan/lar. )
( [Ar.] KAİL(< KAVL): Söyleyen. | Râzı olmuş. | İnanmış, aklı yatmış. )

- "KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK" ile/ve/||[paralel] "KENDİNİ AŞMAK"
( Gereksinimler sıradüzenini(piramidini) yukarı doğru yapılandırmak. İLE/VE/||
Gereksinimler sıradüzenini(piramidini) aşağı doğru kökleştirebilmek. )

- "KENDİNİ AŞMAK" ile/ve "KENDİNDEN UZAKLAŞABİLMEK"
( Eyleyerek/yaparak, bilerek. İLE/VE Bütünlükle ve unutabilme becerisiyle. )

- "KENDİNİ UNUTMAK" ile/ve "KENDİNİ VERMEK"
( Duyarlılığı artırır. İLE/VE Yaratıcılığı artırır. )

- KENDİ DÜNYANDA YAŞAMA ile/ve/değil/yerine KENDİ DÜNYANI YAŞAMA
( Bazıları. [Çoğunlukta olsa da herkes değil.] İLE/VE Herkes. )

- KENDİNDE ile/ve/>/değil KENDİNDEN

- SÖZ ile/ve/<> YEMİN

( Doğru söz yeminden ileri! )
( HULF[Ar.]: Verdiği sözü tutmama, üzerinde durmama. | [mantıkta/matematikte] Saçmaya indirgeme. )

- [Ar.] HANÎS ile HÂNİS
( Yemini bozup altından çıkmayan. İLE Ettiği yemini yerine getirmeyen. )

- SÖZÜNÜN ARDINDA DURAN ile/ve/değil SÖZÜNÜ KENDİ TAKİP EDEN

- AÇLIK ile ŞİDDETLİ AÇLIK

( Aç kalan insan herşeye tenezzül eder. )
( Aç köpek fırın yakar. )
( HUNGER with STARVATION )

- AÇLIK ile/ve GEREKSİNİM

- CAN SIKINTISINDAN (DOLAYI) YEMEK ile/değil/yerine AÇLIKTAN (DOLAYI) YEMEK

- DOYMAK ile "KESİLMEK"

- !KAVGA ile/yerine TARTIŞMA

( [Ar.] ARBEDE ile/yerine MÜNÂZARA )
( !FIGHT with ARGUE )
( ARGUE instead of !FIGHT )

- KAVGA ile/ve/değil/yerine TUTUM
( [not] !FIGHT with/and/but ATTITUDE )
( ATTITUDE instead of !FIGHT )

- !KAVGA ile !SAVAŞ

- HENGÂME
[Fars.] ile İZDİHÂM[Ar. < ZAHAM]
( Kavga, patırtı, gürültü. İLE Kalabalık, yığılma, kalabalıktan sıkışma. )

- "ELE ALMAK" ile TARTIŞMA
( "DISCUSS" with ARGUE )

- TOKAT ile/ve YUMRUK
( BERKİTME/K: Tokat atma/k. )
( [Fars.] TEBÂNÇE ile/ve ... )

- GÖRMEK ile/ve BAKMAK
( İşlevsel/lik. İLE/VE Niyetli, bilinçli, amaçlı. )
( [Ar.] BASAR ile/ve/> NAZAR ile/ve/> SEYR )
( [Fars.] DÎDÂR: Görme, görüş gücü. İLE/VE ... )
( GÖRMEK: Can kulağıyla dinlemek. )
( Görmek, dinlemek ile başlar. )
( TO SEE with/and TO LOOK )

- GÖRMEK ile/ve/> BAKMAK ile/ve/> İZLEMEK
( Denk gelerek, istemeden de görülmüş olabilir. İLE/VE/> Dikkati yönelterek. İLE/VE/> Bakışı kararlı bir şekilde sürdürerek. )
( [Ar.] BASAR ile/ve/> NAZAR ile/ve/> SEYİR/SEYR )
( TO SEE with/and/> TO LOOK with/and/> TO WATCH )

- GÖRME/DUYMA ile/ve BAKMAK/DİNLEMEK
( İşlevsel. İLE/VE Niyetle. )

- GÖRME COŞKUSU/TUTKUSU ile/ve/<> DOKUNMA COŞKUSU/TUTKUSU

- GAMZE ile/ve/değil GAMZE

( Yanaktaki çukur. İLE/VE [Divan edb.] Sevgilinin süzgün bakışı. | Birkaç anlama gelebilen bakış. )

- BAKMAK ile/ve GÖZLEM
( [Ar.] NAZAR ile/ve RASAD )
( NAZAR: Aklın hareketi.[HAREKET'ÜL AKL] )

- KÖTÜ BAKIŞ(NAZAR) ile/değil/yerine GÖZLEMLEYİCİ BAKIŞ
( Yiğidi mezara, deveyi kazana götürür. İLE/DEĞİL/YERİNE ... )

- BENDAKA[Ar.]: Hiddetli bakma, sert bakış. | Bir şeyi fındık gibi ufalama.

- ERKETE[argo]: Dikiz. [Erketeye yatmak.] | Gözcü.

- GÖZ ile/ve GÖRGÜ

- "GÖZÜKÜYOR"/"GÖZÜKTÜ" değil GÖRÜNÜYOR/GÖRÜNDÜ

- GÖZ ile/ve/<> GÖNÜL
[< GÖNENME/GÖNENÇ]
( Gözden uzak/ırak, gönülden uzak/ırak. )
( Göz, dostu görendir. )
( DİLÂ: EY GÖNÜL )

- GÖZ VE KULAK ve EL VE AYAK

- ALICI ile/ve ANLAYICI

( Almaya/anlamaya hazır olan. İLE/VE Katılmaya hazır olan. )

- ANLAMLI BAKMAK ile ALICI GÖZÜYLE BAKMAK

- GÖZLEMEK ile GÖZETLEMEK/DİKİZLEMEK

( Araştırma, takip. İLE Habersiz, gizlice izleme. "Röntgencilik". )
( Olumlu, doğru. İLE Olumsuz, yanlış. )

- ŞAHİT ile/ve/değil GÖZLEMCİ

- BAKMAK ile "GÖZ ATMAK"

- GÖRMEMEK ile GÖRÜNENİ GÖRENİ GÖRMEMEK

( Nakışa bak, nakkaşı anla! )

- GÖSTERMEK ile PARMAKLA GÖSTERME(/ME!)K

- İŞİTMEK ile/ve DUYMAK/DİNLEMEK

( İşlevsel. İLE/VE Katılımcı. )
( TO HEAR with/and TO LISTEN )

- DİNLEMEK ile "KULAK KABARTMAK"
( Kulağı ve dili olana söylüyorum, kulaksız ve dilsiz olan işitiyor. )

- DİNLEMEK ile/ve/<> İZLEMEK

- DİNLENMEK ile/ve/<> DİNGİNLEŞMEK

( Dinleyen dinlenir. [başkaları da dinleyeni dinler!]
Dinleyen dinlenir. [yorulmaz, dinginleşir ve gelişir!] )

- DUYMA(MA)K ile/ve DİNLEME(ME)K
( Her dinlemiyor gibi görünen dinlemiyor değildir! )

- İZLEMEK ile/ve/<> DESTEKLEMEK

- BİYOGRAFİ(TERCÜME-İ HAL) ile/değil/yerine YAŞAM ÖYKÜSÜ

- BİYOGRAFİ ile/ve PSİKOBİYOGRAFİ

( Tanımlama. İLE/VE Açıklama. )

- OTOBİYOGRAFİ ile/ve APOJELİK

- ADINI BİLMEK ile TADINI BİLMEK

( Haberdar olmak. İLE Tecrübe etmiş olmak. )
( İLM el-YAKÎN ile HAKK el-YAKÎN )

- TADINI BİLMEK ile TADINI YAŞAMAK
( Tecrübe etmiş olmak. İLE Tecrübenin zaman, zemin ve dengesini/dozunu doğru belirleyerek sürdürebilmek. )

- TADLANDIRMA/K ve/<> TAÇLANDIRMA/K

- SAKİN/LİK ile/ve/<> SESSİZ/LİK, SÜKÛNET

( CALM/NESS with/and/<> QUIET/NESS )

- GÜRÜLTÜSÜZ/LÜK ile/ve/> SESSİZ/LİK
( Gereksiz dış etmenlerin (sesin) bulunmamasıyla. İLE/VE/> Kendiliğinden, doğal olarak. )
( SILENCE with QUIETNESS )

- SAKİNLİK ile/ve SABIR
( Belirli bir bilgi ve bilinç/tutum gerektirir! )
( CALMNESS with/and PATIENCE )

- SAKİN/LİK ile "AĞIR/LIK"
( Zihinsel. İLE Davranış ve tutumlarla. )
( Bilinçli/farkındalıklı iç devinimle. İLE Çevredekilerin bağdaştırdıkları/bekledikleri sıfatla. | [Mizactan dolayı da olabilir] )
( Sakin bir yaşama biçimine sahip kişiler, sıkı ve alçakgönüllü çalışmalarını sürdürmeli. )
( [Ar.] ... ile BETAET )

- SAKİN/LİK ile İÇİNE KAPANIK/LIK
( Bilinçle. İLE Olumsuz, zihinsel dalgalanmalarla. )

- SAKİN/LİK ile AĞIRBAŞLI/LIK
( ... ile REZÂNET )
( [Lat.] ... cum SOBRITEAS )

- SAKİN/LİK ile/değil KAYITSIZ/LIK
( Her sakin/lik görüntüsü sakinlik olmayabilir hatta kayıtsızlıktan/ilgisizlikten/içekapanıklıktan kaynaklanıyor olabilir! )

- SAKİN/LİK ile SOĞUK/LUK
( Her sakin/lik görüntüsü sakinlik olmayabilir hatta anlamamasından/uzak kalmasından kaynaklanıyor olabilir! )

- SAKİN/LİK ile/ve/<> KETUM/LUK
( Etkili ve yaratıcı bir konumdaysa, kişi ketum olmalıdır. )

- SAKİN OLMAK ile/ve/<> (KENDİNE) HÂKİM OLMAK

- MERAKSIZ ile/ve/değil KAYITSIZ

- HÂKİM OLMAK ile/ve/<> VÂKIF OLMAK

- VÂKIF ile/ve ÂGÂH

( Sahip olan. İLE/VE Farkında/uyanık olan. )

- "AĞIR/LIK" ile/ve HANTAL/LIK
( Kişisel [mizac ya da karakterden dolayı] ya da çevresel etmenlerden/beklentilerden dolayı. İLE/VE
Zihinsel kaynaklı eksik/yetersiz/yanlış davranış ve tutumlardan dolayı. )

- HANTALLIK ile/ve/> ATÂLET
( Hantallık, atâlete ve sonrasında da gittikçe kişinin kendisini tüketmesine yöneltir/neden olur. )

- KAYITSIZ/LIK ile VURDUMDUYMAZ/LIK
( Kişi ne yaparsa, kendi yapar, kendine yapar fakat bazı tutumlarla etrafındakilere de zarar verebilir! )

- KAYITSIZLIK ile/ve/değil/yerine İLGİLENMEMEK
( [Fars.] BÎ-GÂNE: Kayıtsız, ilgisiz. )

- HİJYEN[Fr. < Yun.] ile TEMİZLİK
( Sağlık bilgisi/koşulları. İLE Sağlıklı olmayı/kalmayı devam ettirmek üzere sağlanması ve sürdürülmesi gereken eylem/tutum. )
( Ameliyat ya da açık yara gibi bazı ileri durumlar ve yapılacak incelikli işler için koşulların/araçların temiz olması yeterli değildir. )
( HYGIENE with CLEANLINESS )

- TEMİZLİK ile/ve/<> DÜZEN/DÜZENLEME/TERTİP

- TEMİZLİK ve/<> GÜZELLİK

- TEMİZ/LİK ile/ve/<> PARLAK/LIK

- TEMİZLEMEK ile/ve/<> GİDERMEK

( [Ar.] TATHÎR ile/ve/<> ... )

- ÇOK YAŞAMAK ile/ve/değil/yerine İYİ YAŞAMAK
( Nicelikli. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Nitelikli. )
( Yaşlanılan gün/saat/dakika/ÂN. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Yaşanılan gün/saat/dakika/ÂN. )

- YAŞAYAMAMAK ile/ve/değil YAŞADIĞINI GÖNLÜNCE YAŞAYAMAMAK
( Hayallerini/istediklerini gerçekleştirememek. İLE/VE/DEĞİL Gerçekten istediklerini ve gerekenlerini yaptığın halde hayallerini gerçekleştirememek. )

- BARINMA ile/ve BÜRÜNME

- KUŞANMA ile/ve/değil/yerine BÜRÜNME

- BÜRÜNME ile/ve/değil/yerine ÖRTÜNME

- UYANMAK ile KALKMAK

( Uyanmak sözcüğü, zihin, gözler ve/veya duyular açıldığında, baş/gövde yastıkta/yatakta olsa bile kullanılabilir. İLE
Kalkmak sözcüğü ise, başın yastıktan ayrılması/kalkması, en az gövdenin yarısının doğrulması ya da tamamen yataktan uzaklaşmış olmanın karşılığıdır. )

- YATMAK ile/ve/değil UZANMAK
( Uykulu. İLE/VE/DEĞİL Uyumadan. )

- UZANMAK ile/ve/değil/yerine KAYKILMAK

- SIZMAK ile BAYILMAK

( Yorgunluk ya da içki gibi nedenlerle kendinden geçerek uyuyakalmak. İLE
Çeşitli fizyolojik[sıcak, açlık/susuzluk, yorgunluk gibi] ve/veya psikolojik nedenlerle dayanma gücünü kaybetmek, kendinden geçmek. )
( [Ar.] ... ile SA'KA, GAŞY )
( ZONK/BLACK OUT with FAINTING )

- HAFİF BAYGINLIK ile ŞİDDETLİ BAYGINLIK
( [Ar.] SA'KA-İ HAFÎFE ile SA'KA-İ ŞEDÎDE )

- HAZIR OLMAK ile/ve/<> İSTEKLİ OLMAK

- HAZIR (OLMAK) ile/ve/> RAHAT (OLMAK)

- İSTEKSİZ/LİK ile GÖNÜLSÜZ/LÜK

( ... İLE %51 isteksizlik ya da isteyip istemediği belirli olmama. )

- ZİHİNSEL YALNIZ/LIK ile GÖVDESEL(BEDENSEL) YALNIZ/LIK
( Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil. )
( "Ben Gövde'yim" düşüncesinin ötesine geçin! )
( Yalnızlık çekmenize gerek yok. )
( Tek başına olsa da bir ağaç kadar sağlam durabilmeli ve hayatı neşeyle algılamalıdır. )
( LONELINESS with SOLITUDE/ALONE )
( Go beyond the l-am-the-body idea. )
( You need not feel alone. )

- YALNIZ/LIK ile TEK BAŞINA/LIK
( Yalnız kalpleri harekete geçiren kimse, dünyayı hereket ettirir. )
( Tek başına yürüyen kişi bir dostluk kurar. )
( Yalnızların yılmaması kendilerine yararlı olur. )
( LONELINESS with SOLITUDE/ALONE )

- KENDİNLE KALMAK ile KENDİNE KALMAK
( Hoştur. İLE Kolay değildir. )

- YALNIZLIK ile DÜŞÜNÜR/YAZAR "YALNIZLIĞI"
( ... İLE Azınlıkta olmanın ya da paylaşım ağının yaygın olamamasından dolayı duyumsanan. )

- YALNIZLIK ile KENDİNLE BAŞBAŞALIK

- YALNIZLIK ile/ve "ÇIPLAKLIK"

- YALNIZLIK ile/ve/<> ÇARESİZLİK

( İnsanı katılaştırır. )

- ÇARESİZLİK ile/< ACZİYET

- YALNIZLIK ile/ve SIKINTI

- SIKINTI ile KASVET
[Ar.]
( ... İLE İç sıkıntısı, gönül darlığı. | Katılık, sertlik. | Merhametsizlik, acımasızlık. )
( BANYO YAP, SPOR YAP, GIDANA DİKKAT ET, [zayıfsan] KİLO AL / [şişmansan] KİLO VER )

- SIKINTI ile/ve/değil HOŞNUTSUZLUK

- "HOŞ DEĞİL!" ile/değil ALIŞIK OLMADIĞIN İÇİN!

- YALNIZLIK ile/ve/> GÜVENSİZLİK

- DUYGUSAL YALNIZLIK ile "ENTELEKTÜEL YALNIZLIK"

- ARAYAN KİMSENİN OLMAMASI ile/ve ARANABİLECEK KİMSENİN OLMAMASI

- KALABALIK ile/ve/değil DOLU

- DUYGUSALLIK ve/> KONTROLSÜZLÜK

- DUYGUSALLIK ve/> MUTSUZLUK

- "DUYGUSALLIK YAPMAK" ile/değil/yerine DUYGUSAL OLABİLMEK

( Çiftler birbirlerine yönelik olarak duygusallıklarını yaşayabilmeli, duygusal olabilmelidir fakat birbirlerine ağırlık/yük yapacak türden duygusal yüklenmelerden kaçınmalıdır. )

- DUYGUSAL OLMAK ile/değil/yerine DUYGUSAL OLABİLMEK

- (BAZI) DUYGULARI/NI: SÜREKLİ YAŞAMAK/DUYUMSAMAK ile/ve/değil YOĞUN YAŞAMAK/DUYUMSAMAK

- KENDİ DÜNYANDA YAŞAMAK değil KENDİ DÜNYANI YAŞAMAK

- KENDİ DÜNYASINDA OLAN ile/ve/değil KENDİ DÜNYASI OLAN

- KENDİ DÜNYASINDA OLAN ile/ve KENDİNİ BEĞENMİŞ

( Olgun kişi, kendini beğenmiş değildir ve işlerinde adil ve tutarlıdır. )
( NAHVET[Ar.]: Kibir, gurur, böbürlenme. Kendini beğenme. )

- "BURNU BÜYÜK/LÜK" ile/değil/yerine SEÇKİN/LİK

- "ÖZGÜN" ile/değil "KAFASI KARIŞIK"

- EVLENMEK ile EĞLENMEK

- MUTA NİKÂHI değil NİKÂH-I MUVAKKAT

( Hz. Muhammed, savaş zamanı için geçerli kılmıştır. [Hz. Ömer, tamamen kaldırmıştır.] DEĞİL
Belirli bir süre için yapılan nikâh. [Caiz değildir.] )

- GERDEK/GİRDEK[Fars.]/ZİFAF, ARÎS[Ar.] ile/ve/> TÜM GÜN VE GECELER
( TAHCÎL[Ar. < HACLE]: Gerdeğe sokma. | HACLE: Gelin odası. )

- [Ar.] ZEVCE-İ MEDHÛLETÜN BİHÂ ile ZEVCE-İ GAYR-İ MEDHÛLETÜN BİHÂ
( Gerdeğe girmiş eş/zevce. İLE Henüz gerdeğe girmemiş eş/zevce. )

- EVLENMEMİŞ ile EVLİ OLMAYAN
( Bekâr(< [Ar. BEKÂRET][Fars. BİKÂR]), evlenmemiş demektir. [Evli olmayan anlamına gelmez!] )

- BEKÂR ile/değil MÜCERRED

- [Ar.] MÜCERRED ile TAAZZÜB
[< AZEB] ile TE'EBBÜD
( Tek, yalnız. İLE Evlenmeyip bekâr kalma. İLE Ürküp çekinme. | Evlenmeme. )

- AYRILMIŞ ile DUL
( [Fars.] ... ile BÎVEGÎ [BÎVE-ZEN: Dul hanım.] )

- YAŞLAR('I)
( 1. Temelde hiçbir yaş yok.
2. Çevrenin/öteki kişinin algıladığı/yorumladığı yaş.
3. Duyumsanan/hissedilen/düşünülen/istenilen yaş(lar).[Zihin yaşı, enerji yaşı, coşku yaşı vs. gibi.]
4. Yoğunluk yaşı.[Tecrübe ile, yaşamın getirdikleri ile gelinen yaş.]
5. Önkabul olarak bazı açılardan algıda/yorumda ilişkilendirilmeye yarayan kayıt/"doğum" yaşı. )
( Kişilerin yaşı, sorulmaması gereken sorulardan biridir.(Bay/Bayan farketmez). Kişi kendi paylaşmak istediğinde öğrenilecek bir konudur. Kişiler, sorulduğu için yanıtlamak zorunluluğunda bırakılmamalıdır. )

- DEVİRLER: GELİŞME ve OLGUNLUK ve ORTA YAŞLILIK ve YAŞLILIK
( Yaklaşık 30 yaşa kadar olan devir. VE Yaklaşık 35'lerden 40'a kadar olan devir. VE Yaklaşık 60 yaşlarına kadar uzanan devir. VE Hayat merkezlerinin tedricen zayıflamaya başladığı ölüme kadarki devir. )

- 0-7 ile/ve 7-15 ile/ve 15-30 ile/ve 30-50 ile/ve 50-~
( [Ar.] SİNN-İ SABÂVET ile/ve SİNN-İ ŞEBÂB ile/ve SİNN-İ CEVÂNÎ ile/ve SİNN-İ KÜHÛLET ile/ve SİNN-İ ŞEYHÛHET )

- YAŞLI ile ÇOK YAŞLI/MÜSİNN[Ar. < SİNN], A'MER

- YAŞLI ile AKVES[Ar.]
( ... İLE Yaşlılıktan beli bükülmüş olan. )

- SİNN-İ İNHİTÂT: Çökkünlük çağı.

- PROGERİ: Erken yaşlanma.

- ŞEYH ile/ve ŞEYHÛHET
( [Ar.] Yaşlı insan. | Bir tekke ya da zâviyede önderlik eden ve müritleri bulunan. | Kâbile ya da aşiret önderi. İLE/VE Yaşlılık. )

- BİR YERLİ OLMAK ile/ve/değil/yerine YAŞADIĞI/YAŞAMAK İSTEDİĞİ YERLİ OLMAK(YERE AİT OLMAK)
( Tanışmalarda da ikincil/üçüncül[/ya da yeri kaçıncı sıradaysa] konulardandır. Kişinin zihnindeki, coğrafî ve kültürel arkatasarla/geçmişle ve kabulle ilgili bir durumdur. Kişiler, sorulduğu için yanıtlamak zorunluluğunda bırakılmamalıdır.
Nerelisin sorusu da sorulmaması gereken sorulardandır. "Nerelisin?" yerine "Nerede yaşıyorsun?" sorusu daha anlamlıdır. İletişim ve paylaşımlarda kişinin yaşadığı ya da yaşamak istediği yeri düşünmesi ve o düşündüğü yerle özdeşleşmesi ve buna göre beyanda bulunma olanağı/fırsatı verilmelidir. )

- SELÂMLAMAK ile/ve/<> UĞURLAMAK
( Kişilerin karşılaşmalarında ya da buluşmalarda birbirleri için iyi niyet/tutum ve sözleri. İLE/VE
Ayrılana gösterilen iyi niyet/tutum ve sözler. )
( Kişiler giysileriyle [dış görünüşleriyle] karşılanır, sohbetleriyle [bilgilerine/konuşmalarına göre] uğurlanırlar. )
( [Samoa dilinde] TALOFA[: Seni Seviyorum] ile ... )

- KARŞILAŞMAK ile GÖRÜŞMEK

- TANIŞIKLIK ile/ve/> GÖRÜŞME

- "SİZ" KULLANIMINDA: SAYGI ile MESAFE ile ÇOĞUL

- KUCAK ile DİZ ÜSTÜ

( Göğüs bölgesi. İLE Oturma durumunda dizin üstü. )

- KUCAK ile KUCAKLAŞMAK
( Kişinin göğüs ile diz arasındaki alana verilen ad. İLE
İki gövdenin sevgi ve coşkuyla sarılması. )

- KUCAKLAMAK/KUCAĞA ALMAK ile KUCAĞINA OTURTMAK
( Bir bebeği/çocuğu kollar aracılığıyla/yardımıyla göğüs bölgesinde tutmak. İLE
Bir bebeği/çocuğu üst bacaklar üzerinde oturtmak. )

- SARILMA ile/ve/değil KUCAKLAŞMA
( Zaman zaman ve yakınlıkla, ortak düşünce ve duygulanımlarda. İLE/VE/DEĞİL
Uzun süre görüşülememesinden dolayı buluşma/karşılaşma sırasındaki ya da coşkulu/sevinçli bir durumdaki paylaşım. )
( Dostluklarda/yakınlıklarda olabildiğince paylaşılması/yaşanması gerekenler. )
( [Ar.] TEÂNUK[< UNK][: Birinin boynuna sarılma.] ile/ve/değil MUÂNAKA[< UNK] )

- GÜLMEK ile KAHKAHA
( En az iki biraraya getirilemezin ya da çelişkilerin buluşması durumunda zihnin bu durumla başa çıkamaması ve/veya ağlanamaması/ağlayarak çözümlenemeyeceği durumlarda yaşanan fizyolojik ve zihinsel davranış/tutum/dışavurum/paylaşım. İLE
Çelişkilerin çok fazla etkili olması durumlarında. )
( LAUGHING with LAUGHING LOUDLY )

- SIRITMAK ile/yerine GÜLMEK
( Aptallık, şaşkınlık, kurnazlık ya da alay belirtir biçimde gülmek. [Durumdaki hoşluğa ya da durumun algılanamamasında düşünsel/duygusal karşılığı olmadan yüz kaslarını düşünce komutlarıyla güler konuma getirmek.] İLE ... )
( TO GRIN with LAUGHING )
( LAUGHING instead of TO GRIN )

- GÜLME ile KİKİRDEME

- GÜLMEK ile GÜLÜMSEME

( ... İLE En etkili/kolay/hızlı eser/eylem/ibadet. )
( Sen gül ki, bizler de gülelim! )
( Bir iyi hareket, bin iyi düşünceden,
Bir gülüş de bin hareketten daha güçlüdür. )
( Gül ki, gül yüzünde güller açsın! )
( Gülmesini bilmeyen dükkân açmasın! )
( Paranız yoksa, gülümsemeniz de mi yok? )
( Bir insanın nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden akıl seviyesini anlarsın! )
( [Ar.] DIHK ile TEBESSÜM )
( TEBEŞBÜŞ: Güleryüz gösterme. [küçükten büyüğe] )
( LAUGHING with SMILING )

- TEBESSÜM ve/<> TEFEKKÜR ve/<> TEŞEKKÜR ve/<> TEZEKKÜR
( GÜLÜMSEME ve/<> DÜŞÜNME ve/<> KIVANÇ ve/<> ANMA/ANIMSAMA/TEKRAR )

- SEVGİ GÜLÜCÜĞÜ ile GÜLÜMSEME

- GÜLEN ile/ve GÜLDÜREN

( ... İLE/VE Gülünecek olana gülmemeyi becerebilen, ciddiyetini sürdürebilen. )

- BEŞÛŞ/BEŞÎR[Ar.] ile/ve HECCÂM
( Güleryüzlü, şen. İLE/VE Taşlama/hiciv yapan/sanatçısı. )

- [Ar.] BEŞÛŞ/BEŞÎR ile/ve BÂSİM/BESÎM[< BESM]
( Güleryüzlü, şen. )
( BESÂMET/BEŞÂŞET: Güleryüzlülük. )

- DALGA GEÇMEK İÇİN GÜLMEK ile/değil SEVDİĞİNDEN DOLAYI GÜLMEK

- TEBESSÜM ile MÜDÂRÂ
[Fars.][MÜDÂNÂ değil!]
( ... İLE Yüze gülme, dost gibi görünme. )

- SEVİNÇ ile/ve KIVANÇ
( İnsanın tek sevinci, emeğinin ürünüdür. )
( [Ar.] SÜRÛR ile/ve TEŞEKKÜR )
( [Fars.] ŞÂD-MÂN ile/ve ... )
( ŞÂDÂN[Fars.]: Sevinçli, keyifli. )
( [argo] ŞİNANAY ile/ve ... )

- SEVİNÇTEN/MUTLULUKTAN AĞLAMAK ile ÜZÜNTÜDEN AĞLAMAK
( [Ar.] İŞRÎRÂK: Gözyaşına boğulma, ağlamaktan boğulmak derecesine gelme. )


- AĞLAMAK/YIĞLAMAK ile/ve AĞLAYAMADIĞIN İÇİN AĞLAMAK
( [Ar.] BÜKÂ' ile/ve ... )
( [Fars.] GİRYÂN: Ağlayan. )

- ŞAKA YAPMAK değil/yerine LÂTÎFE[Ar.]/ESPRİ[Fr., Lat.] YAPMAK
( Kişiye yönelik. DEĞİL/YERİNE Duruma, olguya, kavrama yönelik. )
( Aradaki ilişki ne kadar yakın olursa olsun, hangi şakanın kimi, ne kadar etkileyeceği, rahatsız edebileceği bilinmez! )

- ŞAKAYA/OLAYA GÜLMEK ile/yerine ESPRİYE/FIKRAYA GÜLMEK

- İRONİ ile ALAY

( Alay edenin nasibi kesilir/kesiktir! )

- ALAYCI TUTUM/LAR yerine SAYGI GÖSTERMEK

- DALGA GEÇMEK ile/değil/yerine (SADECE) TAKLİT ETMEK

( Bozarak, yamultarak tekrar/taklit. İLE/DEĞİL/YERİNE Birinin davranışını/tutumunu, sözünü/sesisini gerçeğine en yakın durum çabasıyla tekrarlama. )
( Olumsuz. İLE/DEĞİL/YERİNE Olumlu ya da nötr. )
( Gereksiz, yersiz, anlamsız. İLE/DEĞİL/YERİNE Belirli bir ölçüde kabul görebilecek kadar/şekilde. )

- DALGA GEÇMEK ile/ve/değil CİDDİYE ALMAMAK
( Ciddiye almayabilirsiniz fakat dalga geçmek gerekmiyor! )

- DONUKLUK ile/değil ÇİĞLİK

- ASIKYÜZLÜLÜK ile GÜLÜMSEMEMEK

- ASIKYÜZLÜLÜK ile/değil ZİHNİ MEŞGUL(/KAFASI DOLU) OLMAK

- ASIKYÜZLÜLÜK ile MEYMENETSİZ
[Ar.]
( ... İLE "Uğursuz", huysuz, aksi. )

- "NEMRUTLUK" ile YÜZÜ/SURATI ASIKLIK

- "NEMRUTLUK" ile MESAFELİLİK

- PİŞMANLIK ile/ve TÖVBE

( PENITENCE/REGRET with/and REPENTANCE )
( [Lat.] PAENITENTIA cum/et ... )

- PİŞMANLIK ile/ve/<> UTANÇ
( PENITENCE/REGRET with/and/<> SHAME )

- PİŞMANLIK ile/ve/> ÜZÜLMEK
( Son pişmanlık işe yaramaz. )

- PİŞMAN/LIK ile/ve/> ÜZGÜN/LÜK

- PİŞMAN/LIK ile/ve/> ÇARESİZ/LİK

- DÜŞÜNÜŞ ile SORGULAMA

( ... İLE Sonuç ya da kararda tutarlılık/bütünlük elde etmek üzere ayrıntılı/derinlemesine düşünme. )

- SORU SORMAK ile SORGULAMAK

- SORGULAMAK ile SORGUYA ALMAK/ÇEKMEK

- SORGULAMAK ile/ve ARAŞTIRMAK

- SORGULAMA ile/ve/> ÇÖZÜMLEME

- SORGULANMAK ile/ve/değil/yerine SORUMLULUK/U/NU ALMAK

- "SORGULAMA" ile YARGILAMA

- SORMAK ile SORU KİPİNDE İNANÇSIZLIK/ÜMİTSİZLİK

( ... İLE "Yapsa ne olacak?" )

- SORMAK ile ÖNCE KENDİNE SORDUKTAN SONRA SORMAK
( Sadece sormuş olmak için soru sorulmaz! )
( Bir şey ki, yapmasan da olur. YAPMA! Bir şey ki, söylemesen/sormasan da olur. SÖYLEME/SORMA! )

- İNANDIĞI NOKTAYA ÇEKMEK İÇİN SORMAK ile SADECE SORU OLARAK SORU SORMAK
( Saptırma/çarpıtma. İLE Gerçeğe/doğruya olan bağlılıkla. )
( Kötü niyetli ya da bilgisizce. İLE Doğruyu bulmaya yönelik. )

- "KULAK KABARTMAK" ile/değil/yerine SORMAK
( Ağız aramak, ya da kulak kabartmak yerine doğrudan öğrenmeye yönelik soru sormak gerek. [her ne kadar sorulamayacak/konuşulamayacak şeyler olsa da] )

- BEKLENTİ İÇİNDE SORMAK ile/değil/yerine ANLAMAK ÜZERE SORMAK
( Doğru biçimde anlamak için -inceleyin, araştırın. )
( Anlamak için öteki insanlara güvenmek, iyileşmek için doktorlara güvenmeye benzer. Onlardan sadece var oldukları ve doğru oldukları zaman yararlanabiliriz. Yok olmuşlarsa ya da yanlışlarsa şanssızız demektir. Fakat bunun yerine, eğer tüm yaşamı bildiklerimizi nasıl anlayacağımız öğrenmeye harcarsak, içsel olarak kendini bilme daima bizimle birlikte olur, yanlış olduğu zaman ise hemen hemen her zaman işe yarayana kadar onu değiştirebiliriz. )

- "GİTMİYOR MUSUN?" ile/değil GİDİYOR MUSUN?
( Gidiyor olman gerekirdi, neden gitmiyorsun? "Neden hâlâ buradasın?" İLE/DEĞİL Anlamak üzere sormak/beklenti içinde sormamak. )

- "NE YAPIYORSUN?" ile "NAPIYOSUN?"
( Yapılan işin ne olduğu ile ilgili soru. İLE Merhabalaşma niteliğinde "soru". )

- "BU NE(DİR)?" ile/ve "BU NE İŞE YARAR?"
( Çocukların sorusu. İLE Yetişkinin sorusu. )
( "WHAT (IS) THIS?" with/and "WHAT WORTH OF THIS? )
( Children's question. WTIH/AND Adult's question. )

- YANITI OLAN ile/ve/değil/yerine SORUSU OLAN
( Yetişkin/ler. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Çocuk ve çocuksu yanını/zihnini sürdürebilen/ler. )
( [not] WHO HAS GOT ANSWER with/and/but WHO HAS GOT QUESTION )
( WHO HAS GOT QUESTION instead of WHO HAS GOT ANSWER )
( [not] Adults. WITH/AND/BUT Children and who can continue to think childish. )
( Children and who can continue to think childish. INSTEAD OF Adults. )

- EĞİTİM ile/ve ÖĞRETİM
( Zaman gerektirir. İLE/VE İlgi gerektirir. )
( EDUCATION with/and INSTRUCTION )
( Needs time. WITH/AND Needs interest. )

- EĞİTİM ile/ve/> DUYARLILIK
( EDUCATION with/and/> SENSITIVENESS )

- YAYGIN EĞİTİM ile/ve/<> ÖRGÜN EĞİTİM

- EĞİTİM ile/ve/<> KÜLTÜR

( EDUCATION withand/<> CULTURE )

- EĞİTİM ile/ve/<> DONANIM
( EDUCATION with/and/<> RIGGING )

- SÖZLU KÜLTÜR(/GELENEK) ile/ve/<> YAZILI KÜLTÜR(/GELENEK)
( Göçerlerin. İLE/VE/<> Yerleşiklerin. )

- GENETİK ile/değil GELENEKSEL

- GELENEKSELCİLER ile MODERNİSTLER

( Şimdisi olmayan bir geçmişi yaşayanlar. İLE Geçmişi olmayan bir şimdide yaşayanlar. )

- GELENEKSEL KİŞİ ile MODERN KİŞİ
( Ebeveynlerine tapar. İLE Çocuklarına tapar. )

- SİNİZM: Topluluk törelerini hor görme.

- GÖRGÜ ile/ve/> UFUK
( Görgülü kuşlar, gördüğünü işler. )

- DERS ile/ve/<> ÖDEV
( İşlenen/alınan dersleri üşünmeden, ertelemeden, gereksiz görmeden sıcağı sıcağına ödevlerle tekrarlamak gerekir! )

- DERS ÇALIŞMAK ile/ve/> (NİTELİKLİ/AYRICALIKLI) ÇALIŞMAK
( STUDY with/and/> WORKING )

- ÇALIŞKAN/LIK ile/ve/> ZEKİ/LİK
( Çalışkan ve alçakgönüllü kişiler şansı yakalayacaktır. )
( Çalışan insan sürekli saf, tembel ise hilekârdır. )
( [Ar.] ... ile/ve/> BÂZIK )
( DILIGENCE with/and/> TO BE INTELLIGENT )

- ÇALIŞKAN ile/ve/değil (İYİ) ÇALIŞAN
( [not] DILIGENT with/and/but (WELL) WORKER )

- ÇALIŞMAK ve/<> KAZANMAK
( KÂSİB[< KESB]: Çalışıp kazanan. )

- "KURNAZ/LIK" ile/değil/yerine ZEKİ/LİK

- "KURNAZLIK" ile/değil/yerine AKIL

- KORKAK/LIK ile/ve/değil/yerine AKIL/LI/LIK

- "UYDUM AKILLI" ile/ve "YARIM AKILLI"

- AKILLI ile/ve "GÖZÜNDEN AKILLI"

- AKILLI (OLAN/OLMAK) ile/ve/değil/yerine "AKLI BAŞINDA" (OLAN/OLMAK)

- "AKILLI OLMAK" ile/ve/değil/yerine YETERİNCE AKILLI OLMAK/DAVRANMAK

- "AKLIMA GELMİYOR" ile/ve/değil "AKLIMA GETİREMİYORUM"

- TESELLİ ile KENDİNİ KANDIRMAK

- KENDİNİ AVUTMAK ile KENDİNİ KANDIRMAK

- KANDIR(IL)MAK ile/ve/değil/yerine İKNA ETMEK/EDİLMEK

- KANDIRMAK ile/ve/değil AVUTMAK

- KANDIRMAK ile/ve/değil "GÖZÜNÜ BOYAMAK"

- KANDIRMAK ile/ve/değil "BAŞTAN ÇIKARMAK"

( [Ar.] ... ile/ve/değil TEDSİYE )

- KANDIRMA/CA ile/ve/değil ŞAŞIRTMA/CA

- KANDIRMAK ile/değil/yerine İSTEDİKLERİNİ/BEKLEDİKLERİNİ VERMEK

- KOPYA ÇEKMEK ile/ve/değil "BAKMAK"

( [not] TO COPY with/and/but "TO LOOK" )

- "GELDİLER" ile DELİRMEK

- EGZERSİZ ile/değil/yerine ÇALIŞMA

- ÇALIŞMAK İÇİN DİNLENMEK ile/ve/<>/değil/yerine ÇALIŞTIKTAN SONRA DİNLENMEK

- ÇALIŞMAK ile/ve TEMBELLİK SONRASI ÇALIŞMAK

( ... İLE/VE Olumlu bir yaklaşımla, daha dönüştürücü, üretken bir çalışmaya dönüştürülebilir. )

- ALIŞTIRMA ile/ve ÇALIŞMA

- "ÇALIŞMAK" ile/ve "BAŞLAMAK"

( Her iş, başlayana kadardır! )

- ÇALIŞMA/MESAİ SAATLERİ:
20 ile 30 YAŞ ARASI ile/ve
30 ile 40 YAŞ ARASI ile/ve
40 ile 50 YAŞ ARASI ile/ve
50 ile 60 YAŞ ARASI ile/ve
60 ile 70 YAŞ ARASI

( 8 saat. İLE/VE
7 saat. + 1 saat. İLE/VE
6 saat. + 2 saat. İLE/VE
5 saat. + 3 saat. İLE/VE
4 saat. + 4 saat. İLE/VE
2 saat. + 4 saat. )
( Zorunlu ve fiziksel. İLE/VE
Zorunlu ve fiziksel. + Gönüllü ve zihinsel/toplumsal. İLE/VE
Zorunlu ve yönetimsel. + Gönüllü ve toplumsal/eğitsel. İLE/VE
Zorunlu ve yönetimsel. + Gönüllü ve toplumsal/eğitsel. İLE/VE
Zorunlu ve yönetimsel. + Gönüllü ve eğitsel. )

- AKILLI ÇALIŞKANLAR ile/ve AKILLI TEMBELLER ile/ve AKILSIZ ÇALIŞKANLAR ile/ve AKILSIZ TEMBELLER
( [+ +] ile/ve [+ -] ile/ve [- +] ile/ve [- -] )
( Takdir etmeli! İLE/VE Dikkat etmeli! İLE/VE İkaz etmeli! İLE/VE Terk etmeli! )
( Ödüllendirilmeli! İLE/VE Teşvik edilmeli! İLE/VE Ceza verilmeli! İLE/VE Kovmalı! )

- TEMBELLİK ile/ve/<> ÇALIŞMAMAK
( [Ar.] BENŞ ile/ve/<> ... )
( Tembellik gövdenin aptallığı; aptallık da, zihnin tembelliğidir. )
( Tembel olursan hakkını alamazsın; kızgın olursan hakkın üzerine sabredemezsin. )
( Tembellik her kötülüğün anasıdır. )

- TEMBELLİK ile/ve/<>/değil İŞ BEĞENMEMEZLİK

- TEMBELLİK ile/ve/değil ÖNCELİK

- TEMBELLİK ile/ve/<> ART NİYET

- TEMBEL/LİK ile/ve/<> MİSKİN/LİK

- TEMBEL/LİK ile/ve/<> AYLAK/LIK

( TENBEL[Fars.]: Tembel, üşengeç, ağır davranan. )
( Tembele iş emredersin, ahmağa söz söylersin, o da sana hemen akıl verir. )

- TEMBEL/LİK ile/ve/<> BEZGİN/LİK

- TEMBEL/LİK ile/ve/<> ATÂLET

- TEMBELLİK ile DÜŞÜNÜR/SANATÇI "TEMBELLİĞİ"

( Yıkıcı. İLE "Tembellik" sonrası, yapıcı, yaratıcı ve dönüştürücü bir ürüne götürebilecek türden. )

- TEMBELLİK YAPMAMAK ile/ve TEMBELLİK YAPAMAMAK
( Bilginin, ilmin yetersizliğinden. İLE/VE Aklın yetersizliğinden. )

- TEMBEL ile SÜNEPE/MENDEBUR[Fars.]
( ... İLE Kılıksız ve uyuşuk, sümsük. )

- SÜNEPE ile DALKAVUK/YALAKA
( BASBASA: Köpeğin, kuyruğunu sallayarak sokulması. | Dalkavukların hali. )

- SÜNEPELİK ile/değil/yerine ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK

- MİSKİN/LİK ile/ve/<> BEZGİN/LİK

- BEZGİN/LİK ile/ve DELİ/LİK

- MİSTİK/LİK ile MİSKİN/LİK

- AYLAKLIK ile ÇALIŞMAMAK

- AYLAKLIK ile ÂVÂRELİK
( BATÂLET
[Ar.]: İşsizlik, âvârelik. | Cesaret, kahramanlık. )

- RAHAT/LIK ile/ve/<> MİSKİN/LİK

- RAHAT/LIK ile AYLAK/LIK

- RAHAT/LIK ile LAUBALİ/LİK

- LAUBALİ/LİK ile LAKAYİT/LİK

- LAUBALİ/LİK ile "SULU/LUK"

- RAHAT/LIK ile YAVŞAK/LIK

- RAHATLIK ile/ve/değil ATÂLET

- "RAHATLIK" ile/ve CESARET

- "SAYGISIZLIK" ile/değil/yerine (FAZLA/AŞIRI/AYKIRI) "RAHATLIK"

- "RAHAT/LIK" ile/ve/değil TERBİYESİZ/LİK

- BİLMEMEK ile/ve/değil TERBİYESİZ/LİK

- TERBİYESİZ ile HERGELE
[Fars. | çoğ. HERÂGİ]
( ... İLE Terbiye ve görgüden uzak, bayağı, aşağılık kimse. | Eşek sürüsü. | Binek ve taşıta alışmamış huysuz hayvan. )

- "RAHATLIK" ile "KAFANIN BASMAMASI"

- "RAHATLIK" ile ATARAKSİ

( ... İLE Zihin rahatlığı. )

- "RAHATLIK" ile/ve/değil ANLAYIŞ

- "RAHATLIK" ile/ve/değil/yerine ÖZGÜVEN

- ÇOLPA/MELEME
: Rahatına düşkün.

- YETERLİ/LİK ile/ve/> RAHATLIK

- YETERLİLİK ile/ve/> YETENEK

- TARTMAK ile/ve/<> DEĞERLENDİRMEK

- ANLAMAMAK ile/ve/<>/değil TEMBELLİK

( [not] NOT TO UNDERSTAND with/and/<>/but LAZINESS/INDOLENCE )

- YORULMAK ile/ve/<> YOĞRULMAK

- YORULMAK ile/ve/<>/değil SIKILMAK

 

SOLUNUM'DA

- TRACT
: Solunum sistemi.
( Solunum sistemi, sağ ve sol olmak üzere iki akciğerden oluşur ve bunlar mediastin ile ayrılırlar. )
( Toplardamar kanını atardamar kanına çevirirler. )

- SAĞ AKCİĞER ile/ve SOL AKCİĞER
( 3 lob vardır.[üst-orta-alt] İLE/VE 2 lob vardır.[üst-alt] )

- YARIKLAR ile/ve LOBLAR

- ANAXIMENES

- SOLUK BORUSU ile YEMEK BORUSU

( WEASAND/TRACHEA with ESOPHAGUS )

- SOLUK DELİĞİ ile/ve/<> SOLUK YOLU
( [Ar.] MENFES ile/ve/<> HANÇERE, MİZMÂR[Ar.] )

- SOLUK ile İLK SOLUK(GASPING)

- SOLUK ile SOLUK VERMEK

( Derin ve sakin şekilde solunum ile canlılık artar, o da beyni etkiler ve zihnin arınmasına ve istikrar bulmasına ve derin düşünmeye elverişli hale gelmesine yardım eder. )
( Tekrarlama, soluğunuza istikrar kazandırır. )
( [Ar.] NEFES, ŞEHÎK ile ZEFÎR )
( BREATH(ING)/INHALE with EXPIRATION/EXHALE )
( With deep and quiet breathing vitality will improve, which will influence the brain and help the mind to grow pure and stable and fit for meditation. )
( Repetition will stabilise your breath. )

- SOLUK ALMA ile/ve/</değil SOLUK VERME
( [Ar.] ŞEHÎK[< ŞEHKA] ile/ve/</değil ZEFÎR )
( TEBEHHÜR: Kısa ve sık soluk alma. )

- TENEFFÜS-İ CİLDÎ ile TENEFFÜS-İ KASABÎ ile TENEFFÜS-İ SAFÎRÎ ile TENEFFÜS-İ SINÂÎ ile TENEFFÜS Bİ-L-HEVÂ
( Deri solunumu. İLE
Trake solunumu. [biyolojide] İLE
Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE
Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE
Hava ile solunum. )
( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )

- AĞIZDAN SOLUK ALMAK ile/yerine BURUNDAN SOLUK ALMAK

- EUPNE ile APNE

( Solunumun normal hali. İLE Solunumun durması. )

- APNE ile ASFİKSİ
( Solunumun durması. İLE Oksijen yetersizliğinden dolayı boğulma. )

- HIPOPNE ile HIPERPNE
( Solunum derinliğinin azalması(yüzeysel solunum). İLE Solunum derinliğinin artması. )

- TAKIPNE ile BRADIPNE
( Solunum sayısının artması. İLE Solunum sayısının azalması. )

- HİPOVENTİLASYON ile HİPERVENTİLASYON
( 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının azalması. İLE 1 dakikada akciğerlere giren hava miktarının artması. )

- ANOKSİ ile HİPOKSİ
( Dokuda oksijen(O2) yokluğu. İLE Dokuda oksijen(O2) azalması. )

- ANOKSEMİ ile HİPOKSEMİ
( Kanda oksijen(O2) yokluğu. İLE Kanda oksijen(O2) azalması. )

- HİPERKAPNİ ile AKAPNİ ile HİPOKAPNİ
( Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) artması. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) yokluğu. İLE Kanda ve dokuda karbondioksit(CO2) azalması. )

- HAPŞIRMAK ile ÖKSÜRMEK
( [Ar.] NAHNAHA: Öksürük. | Hırıltılı soluma. )
( TO SNEEZE/STERNUTATION with TO COUGH )

- HAPŞIRMA ile AKSIRMA

- SUÂL-İ DÎKÎ ile SUÂL-İ KELBÎ

( Boğmaca öksürüğü. İLE Durup durup gelen şiddetli öksürük. )

- HIÇKIRIK: Çok yemek yeme ya da sinirsel bir nedenle ve istemsiz olarak diyafram kasının kasılmasıyla hava akciğerlere geçerken boğazdan çıkan ve düzgün aralıklarla yinelenen ses.
( FUÂK, ŞEHÎK[Ar.], NUHÂT: Hıçkırma. | HICCUP[İng.] | SCHLUCKAUF[Alm.] | HOQUET/SANGLOT[Fr.] | SINGHIOZZO[.] | [İt.] | HIPO[İsp.] )

- NEHM[Ar.]: Horlayarak soluma, hırıltılı soluk alma.

- SOLUK DARLIĞI/DİSPNE
( [Ar.] ZÎK-I NEFES ile/ve ZÎK-İ SADR[: Göğüs darlığı.] )
( DYSPNEA )

- SOLUK BORUSU YANGISI(İLTİHABI): TRAKEİT

 

İNSAN GÖVDESİ'NDE

Gövdenin tümü, tam bir uyum ve bütünlük içindedir. Sağ veya sol taraf ayrımı gibi yaklaşımlar, duyu örgenlerinin daha üstün olduğu, ayağın daha değersizmiş gibi görülmesi, iç örgenlere ve dış görünümüne verilen önemin farklılıklarının tamamı yanlıştır. Bunun gibi, elimiz, gözümüz, beynimiz, dalağımız, herhangi bir kasımız ve örgenimiz gibi eşeysel örgen olarak ifade ettiğimiz/nitelendirdiğimiz örgenlerin de diğerlerinden ne fazlası, ne eksiği vardır. Tüm örgenler, aralarında kesinlikle hiçbir ayrımın yapılamayacağı, varlığın en iyi konumdaki devamlılığı için elbirliğiyle işleyen, gövdenin uyumlu ve üstün parçalarıdır. Üzerlerine yapılacak her türlü derinlemesine çalışma, yadırganacak, ayıplanacak, gizlenecek bir durum/düşünce/yaklaşım olmaksızın insan ve insanlığın gelişimine katkıda bulunması açısından çok önemlidir.

Erkek, dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hakkın yarattığı her şey yerli yerinde.
Nazarımızda kadın, erkek farkı yok.
Noksanlıkla senin görüşlerinde.


( Gövde ve zihin, sadece cehaletin ve yanlış anlayışın belirtileridir (ârazıdır). )
( The body and the mind are only symptoms of ignorance, of misapprehension. )

Büyüklük-küçüklük, kadınlık-erkeklik bir olmadan, insanın tevhid gözü açılmaz. Açılmayınca da, herşeyi parça parça görür, her parça da kişiye belâ olur.

BU İNSAN DEDİKLERİ EL, AYAKLA, BAŞ DEĞİL
ÂDEM MÂNÂ'YA DERLER, SURAT İLE KAŞ DEĞİL

- BOŞLUK ile/ve/<> KÜTLE

- VÜCUT ile/ve/değil/yerine GÖVDE(BEDEN)

( Vücut/vücud, "Varlık" demektir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Gövde, fiziği/örgenleri tanımlar. )
( Gövde olmadığında siz gövdeden ayrılmış değilsiniz -sadece Siz'siniz. )
( Ne gövdesiniz, ne de gövde içindesiniz. )
( Küre ile gövde birdir. )
( Gövde üzerinde aşırı yoğunlaşma, kendi amacına ters düşer ve ters sonuç verir. )
( Gövdemiz [3 Boyutlu] [Google] [tarayıcınızın gelişmiş olması gerekmektedir] )
( Gövdemizde... )
( ... ile/ve/değil/yerine BER )
( SOMA: Hapis. )
( You are neither the body nor in the body. )
( Too much concentration on the body defeats its own purpose. )
( [Lat.] ESSE cum/et CORPUS HUMANUM )

- İNSAN GÖVDESİNDE BULUNAN: DOĞAL ÖĞELER(ELEMENTLER) ile/ve/<> İZ ÖĞELER(ELEMENTLER)
( Öğe - Ağırlık Yüzdesi )

* Oksijen[O] - %65.0
* Karbon[C] - %18.5
* Hidrojen[H] - %9.5
* Azot[N] - %3.3
* Kalsiyum[Ca] - %1.5
* Fosfor[P] - %1.0
* Potasyum[K] - %0.4
* Kükürt[S] - %0.3
* Sodyum[Na] - %0.2
* Klor[Cl] - %0.2
* Magnezyum[Mg] - %0.1
İLE/VE/<>
( % 0.01'den daha az oranda...
* Bor[B], * Krom[Cr], Kobalt[Co], Bakır[Cu], Flor[F], İyot[I], Demir[Fe], Mangan[Mn], Molibden[Mo], Selenyum[Se], Silisyum[Si], Kalay[Sn], Vanadyum[V], Çinko[Zn] )

- GÖVDE ile/ve/<> BİLİNÇ
( Zuhur. İLE/VE Tecelli. )
( İnsan önce gövdesine bakmalıdır. )
( İnsan gövdesi, doktoru, eczanesi kendinde olan bir yapıya sahiptir. )
( MENZİL-İ CÂN: İnsan gövdesi. | Ulvî âlem. )
( TENÂVÜR[Ar.]: İri gövdeli kişi. )

- GÖVDE ile/ve/<> BÜNYE[Ar.]

- GÖVDE ile/ve/<>/değil GÖLGE
( Gölgeyi takip edersen güneşi de bulursun! )
( [not] BODY with/and/<>/but SHADOW )

- GÖVDE ile/ve ben

- GÖVDE ve/<> MABED

( Mâbedine[gövdesine] bakmayan, mâbâdına[kıçına] bakmak zorunda kalır. )
( Akılsız başın cezasını ayaklar çeker. )

- ANIMA ile/ve ANIMUS
( Dişil. İLE/VE Eril. )
( CARL JUNG )

- [Ar.] BEHKEN ile BEHKENE/BEHKELE ile BEHNEKE
( Güzel ve gösterişli genç eril. İLE Nârin, ince ve güzel gövdeli dişil. İLE Şişmanca ve gövdesi güzel dişil. )

- HAKİM GEN ile/ve/<> SAKLI GEN
( İnsanın geni olduğu gibi, dünyanın da geni insandır. )
( DOMINANT GENE with/and/<> RECESSIVE GENE )

- RNA ile/ve/<> DNA
( Ribonükleik asit. İLE/VE/<> Deoksiribonükleik asit. )

- mRNA ile/ve/<> tRNA ile/ve/<> rRNA
( Messenger RNA. İLE/VE/<> Transfer RNA. İLE/VE/<> Ribozomal RNA. )

- MİTOKONDRİYAL DNA ile/ve/<> NÜKLEER DNA
( Anneden. İLE/VE/<> Babadan. )
( Hem kız, hem erkek çocuğa X kromozomunu taşır. İLE/VE/<> Sadece erkek çocuğa Y kromozomunu taşır. )

- BASİT ÖRGENLER/DOKULAR ile/ve/<> BİLEŞİK ÖRGENLER
( Bütün organ olarak aynı adı taşıyan ve aynı tanımla belirlenen, görülen ve idrak edilen kısımlardır, et ve sinir gibi. İLE/VE/<>
Bütün olarak farklı ölçüdeki kısımlardan meydana gelmiş olup, onların bu kısımları gerek doğa olarak, gerekse ad olarak, birbirinden farklıdır; el, ayak ve yüz gibi. )
( Basit örgenler: Kemikler, Kıkırdak, Sinirler, Tendonlar, Bağ Dokusu, Arterler, Venler/Damarlar, Membranlar, Et. İLE/VE ... )
( el-KÂNÛN fi't-TIBB )
( AHŞÂ'[Ar. < HAŞÂ]: İç örgenler. | Gövdede bulunan bağırsaklar, ciğer gibi şeyler, içirik. | Cihetler, mahaller, bölgeler. )
( MAÂRÎ[Ar.]: İnsanın sürekli açıkta olan/kalan örgenleri. )
( TELÂSUK[Ar.]: Bitişme, bitişiklik. | Bir örgenin bir başkasına bitişip yapışması. )

- ÖRGEN HÜCRELERİNİN YENİLENME SÜRELERİ:
( * 6 - 12 AY: AKCİĞER
* 6 AY: KARACİĞER
* 10 YIL: KEMİK
* 3 - 6 YIL: SAÇLAR
* 20 - 80 GÜN: AKYUVARLAR
* 120 GÜN: ALYUVARLAR
* 10 GÜN: DİL
* 10 GÜN: PLAZMA
* 3 - 5 GÜN: MİDE DUVARI
* 2 - 5 GÜN: BAĞIRSAKLAR
* YENİLENMİYOR!: TÜM GÖVDEDEKİ KAS VE SİNİR HÜCRELERİ, GÖZLERDE (RETİNADA) SİNİR HÜCRELERİ, KALPTEKİ KAS VE SİNİR HÜCRELERİ VE BEYİNDEKİ SİNİR HÜCRELERİ )

- BÜYÜK HÜCRELER ile/ve/<> KÜÇÜK HÜCRELER
( MAGNO ile/ve/<> PARVOSEÜLER )

- İNSAN ile İKİ AYAKLI HAYVAN
( HUMAN with BIPED )

- TABİÎ NEFS ile/ve/<> NEBATÎ NEFS
( Cismin parçalarını muhafaza edip, birbirinden ayrılmasından koruyan bir kuvvet. İLE/VE/<>
Cismi, uzunluk, genişlik, derinlikte uzatıp, büyütüp, cismini büyüten kuvvet. )
( NEBATÎ NEFS'ler:
* CÂZİBE(ÇEKME)
* MÂSİKE(TUTMA)
* HÂZİME(SİNDİRME)
* MÜMEYYİZE(AYIRMA)
* DAFİA(DIŞARI ATMA)
* MÜLEDE(ÜREME)
* MUSAVVİRE(ŞEKİL VERİCİ)
* GÂDİYE
* NÂMİYE )

- NEFS ve/> GÖNÜL
( ... VE/> Nefsin imana gelmiş hali. )

- İCTİHAD: [Sözlükte] Nefsin güç harcayarak bir şey elde etmesi.
[Terim olarak] Herhangi bir konuda yargıda bulunurken -zihnî uğraşta olduğu gibi- zorluğa katlanma.

- BİRİNCİ DERECE SIVI/LAR ile/ve/<> İKİNCİ DERECE SIVI/LAR
( Dört hılt. İLE/VE/<> Temel sıvılar ya da fazlalıklar. )

- 4 UNSUR(BASÂİD, ANÂSIR-I ERBAA)/ERKÂN[< RÜKN] ve/<> HILTLAR/SUYUK (İLK SIVILAR):
( TOPRAK, SU, HAVA, ATEŞ ve/<>
( KURULUK - ISLAKLIK - SOĞUKLUK - SICAKLIK )
HILTLAR:
* KAN - BALGAM - SARI SAFRA - KARA SAFRA
( KALP - AKCİĞER - KARACİĞER - DALAK )
[Normal ve anormal olmak üzere iki tipi vardır.]
[Eskiyen ya da yırtılan gövde bölümlerini tamir için gerekli maddedir.] )
( DÖRT DÖRTLÜK ADAM OLMAK: Dört unsur ve dört hıltın en uyumlu ve dengeli bir şekilde biraradalığı. )

- 4 YETİ: CÂZİBE ve/> MÂSIKA ve/> HÂZIMA ve/> LÂMİA

- ERKÂN[Ar. < RÜKN] ile ANÂSIR(UNSUR)

( Tıpta. İLE Fizikte. )

- HARARET-İ GARÎZİYYE: DOĞAL ISI

- KARACİĞER(BAĞIR/KIZILCİĞER/CİĞER) ve KALP ve DİMAĞ

( NEFS-İ NEBATİ ve NEFS-İ HAYVÂNİ ve NEFS-İ İNSÂNÎ )

-@@ KALP ve/<> KABUL
( Kalp/b, kabul edendir. )
( Kalbi değiştiren eylemdir. )
@( Bir insanın kalbi, günde yaklaşık 100 bin kez atar. )
( Mumyalamada kalp gövdenin içinde bırakılır. [Bok Böceği de, döngünün simgesi olarak kalbin üzerine konulur.] )

- KALIP ile/<> KALP
( Görevi aynıdır. İLE/<> Görevleri çeşitli ve farklıdır. )
( Kalbi değiştiren, eylemdir. )
( Kalıbımız neye/kime benzerse kalbimiz de ona benzer. )



- KALBİNİZ ile/ve/<> KALBİNİZDEKİ

- ZİGOT ile/ve/> EMBRİYON ile/ve/> CENİN/FETÜS

( 3-10 hafta arası. İLE/VE/> 10-38 hafta arası. )
( 24 haftadan sonraki doğumlarda yaşam hakkı gereği bebekler yaşatılmaya çalışılmaktadır. )
( ZYGOTE with/and/> EMBRYO with/and/> FETUS/FOETUS )

- ET ve/<> KEMİK
( FLESH and/<> BONE )

- KAFA/BAŞ ve AYAK
( Serin tutulmalı. VE Sıcak tutulmalı. )
( Kafa, tüm gövdenin 1/8'i oranındadır. [Altın Oran!] )
( Kopan bir kafanın bilincinin ne kadar süre yerinde kaldığını (kalıyorsa) sınamak olanaksızdır. En iyi tahminle 5 ila 13 saniye arasında olduğudur. )
( Akılsız başın cezasını ayaklar çeker. )

- [Ar.] ANÎK, ATAL[çoğ. A'TÂL] ile/ve/<> NUKRE, NUKRE-İ KAFÂ
( Ense. İLE/VE/<> Ense çukuru. )

- SCALP: Kafatası üzerindeki saçlı deri.

- SAÇ ile/ve KIL
( Kafa derisinde bulunan deri uzantısı/artığı. İLE/VE Gövdede bulunan deri uzantısı/artığı. )
( HAIR/TRICHO with/and A HAIR OF HAIR )

- SAÇ ile/ve/<> TIRNAK
( Saç ve tırnaklar ölümden sonra uzamazlar! [Ölümde gövde su kaybettiğinden dolayı deri sıkılaşır, bu da saç ve tırnağın uzadığı yanılgısına neden olur.] )
( "Saç sefadan, tırnak cefadan uzar." )
( [Ar.] ŞA'R ile/ve/<> ZIFR )

- SAÇ ile BİR TUTAM SAÇ
( HAIR with STRAND )

- KÂKÜL ile PERÇEM

- TURRE
[Ar.] ile/ve ZÜLF/BÂRE[Fars.]
( Alnın bir kısmına düşen saç. Kıvırcık saç lülesi. İLE/VE
Yanağa sarkan saç. Şakaklardan sarkan saç lülesi. | Bele ya da topuğa kadar uzun olan saç. | Sevgilinin saçı. )
( ZÜLF-İ DİL-ÂRÂ: Sevgilinin gönlün süsleyen, gönle hoş gelen zülfü.
ZÜLF-İ DİREFŞÂN: Dalgalanan saç.
ZÜLF-İ MÜŞG-BÂR: Misk saçan zülf.
ZÜLF-İ YÂR: Sevgilinin zülfü, saçı. | Menfaat, çıkar.[Zülfiyara dokunmak deyiminde] )

- GÎSÛ: Omuza dökülen saç.

- JÜLÎDE: Karmakarışık, dağınık saç.

- BELİK: Saç örgüsü.

- AHCEN: Kıvırcık saç.

- ANBER: Güzellerin saçı. [Ada balığının bağırsaklarında toplanan yumuşak, yapışkan ve misk gibi kokan, kül renginde bir madde. | Güzel koku.]

- ANBER-TER: Güzellerin benleri ve zülüfleri. | Gece.

- A'SAC: Saçı, alnı üzerine dökülmüş.

- FERHÂL[Fars.]: Kıvırcık ve dolaşık olmayan uzun saç.

- SUDG[Ar. çoğ. ASDÂG]: Şakaklardan sarkan saçlar.

- ALOPESİ: Kellik.
( Altında maden olan topraklarda ot bitmez/çıkmaz. )

- ZÜLF ve SÜMBÜL

- YÜZ ve/<> EL

( Yüz, kalbin aynasıdır. )
( [Ar.] LİKÂ ve/<> ... )
( [Fars.] DÎDÂR, PEYKER ve/<> ... )

- YÜZ ile/ve/<> ÇEHRE[Fars.]
( ... İLE/VE Yüze bakıldığında göze çarpan tüm örgenler. )

- FİZYOGNOMİ: Yüz okuma sanatı.

- PARAMİMİ: Düşünceler ile yüz ifadeleri arasındaki uyuşmazlık.

- PROSOPAGNOSIA: Yüz/leri tanıyamama.

- YÜZ GİYDİRMEDE[Adli Tıp'ta]: AMERİKAN MODELİ ile/ve RUS MODELİ ile/ve İNGİLİZ MODELİ ile/ve İSTANBUL MODELİ

- KIL ile TÜY

( "Kalın/sert" olan deri uzantısı. İLE "İnce/yumuşak" olan deri uzantısı. )
( [Fars.] MÛY, MÛ )
( BRISTLE with FEATHER )

- TRİKOLOJİ: Kıl ve saç hastalıklarını inceleyen bilim dalı.

- ALBİNİZM(AKŞIN/ALBİNO[Fr. < Lat.]): Saç, kirpik, kaş ve deride aşırı beyazlık hastalığı. (Soydan geçer.)

- TÜY ile/ve AYVA TÜYÜ
( ... İLE/VE İlk çıkan tüyler. )
( [Divan edebiyatında] AYVA TÜYLERİ: Harf, yazı. )
( Âşıkların alınyazısı, sevgililerinin yanaklarında yazılıdır. )

- HATT: Sevgilinin yüzündeki ayva tüyleri. | Gençlerin yüzünde yeni çıkan sakal ve bıyık, sarı tüyler.

- KILLI (GÖVDE/YÜZ/YANAK/ÇENE/BURUN/KULAK/SIRT/GÖĞÜS/PENİS/TESTİS/VAJİNA/PUBIC/LABIA MAJOR/KIÇ/BACAK) ile/"yerine"
KILSIZ (GÖVDE/YÜZ/YANAK/ÇENE/BURUN/KULAK/SIRT/GÖĞÜS/PENİS/TESTİS/VAJİNA/PUBIC/LABIA MAJOR/KIÇ/BACAK)

- ÂNE, ÂSÂB
[Ar.]: Kasık. | Kasık kılı.

- KAŞ ile/ve KİRPİK
( Alın ile göz çukurunun arasında bulunan yoğun kıllar. İLE
Göz kapaklarının ucunda bulunan seyrek kıllar. )
( Kaş ile göz, gerisi (kalanı, artanı, dahası) söz. )
( TAKATTUB[Ar.]: Buruşma. | Kaşların çatılması. )
( TAKTÎB[Ar.]: Kaş çatıp yüz ekşitme. )
( NEVK[Fars.]: Sivri uc. | Kuş gagası. | Kirpiğin ucu. )
( [Fars.] EBRÛ, MÜJGÂN ile/ve MÜJE )
( [Ar.] REVÂK-ÜL-AYN ile/ve HÜDB )
( [Divân edebiyatında] Yay. İLE/VE Ok. )
( EYE BROW with/and EYE LASH/EYE WINKER )

- BELCE: İki kaş arası.

- ÇÎN-İ EBRÛ: Kaş çatıklığı.

- KAABE KAVSEYN: İki yay, iki kaş arası.

- KEPEK ile KEPEK
( Saçlı derideki pulcuklar. İLE Elenen undan sonra kalan kabuk kırıntıları. )
( DANDRUFF/FURFUR with BRAN )

- SAKAL ile/ve/<> FAVORİ
( [Ar.] LİHYE ile/ve/<> SEBELE )
( [Fars.] RÎŞ ile/ve/<> ... )
( [Fars.] BÂME: Uzun, sık ve kaba sakal. )
( [Fars.] BÂM TELİ: Sakalın dudağa bitişik olan kalın telleri. )
( BEARD with/and/<> SIDEBURNS )
( [Lat.] BARB cum/et/<> ... )

- SAKAL ile HATT
( ... İLE Gençlerde yeni terleyen bıyık ya da sakal. )
( [Fars.] TEGİL: Sakalı yeni çıkmaya başlayan genç. )


- BIYIKLARDA: BURMA ile NEVHAT ile GAYTAN ile YOLUK ile KIRPIK ile PIRASA ile YASTIKLI
( ÇÂR-DARB[Fars.]: Dört darp. Kalenderîlerin arasında sakal, bıyık, kirpik ve kaş yerine kullanılan bir deyimdir. )
( [Ar.] BURÛT: Bıyık. )

- KAFATASI/CÜMCÜME[Ar.]:
( Kafatası yedi kemikten meydana gelir. )
( Kafatasının bir parçasının incinmesi ya da bozulması tüm kafatasının etkilenmemesini sağlamış olur. Kafatasının farklı kısımlarıının değişik kalınlık, sertlik ve yoğunlukta olması çeşitli olanaklar sunar. )
( Kemikler çeşitli sinirlerin geçmesi için yol verir ve kalın, yoğun buğuların beyinden çıkabilmesini sağlar. )
( Venler ve arterler çeşitli kafatası kemikleri arasından geçebilirler ve onu kaplayan membranın çeşitli bağları, beynin ağırlığının farklı kafatası kemikleri üzerinde dağılmasını sağlar. )
( ON SKULL/CRANIUM: PARIETAL with FRONTAL with SPHENOID with ZYGOMATIC with NASAL with MAXILLA with MANDIBLE )

- FRENOLOJİ: Kafatası bilimi.

- KRANOLOJİ: Kafatası şekillerini inceleyen insanbilim dalı.

- SÜTÜR/SUTURE[İng.]: Kafatası kemiklerinin dikişe benzer ek yerleri.

- ŞEVÂ: Alın ve kafa derisi. | Baş, el, ayak gibi uzuvlar.

- BEYİN[< Ar. BEYN: Ara, Arada olan.]/EMİK: 222.600 m2 | Ort. 1200 - 1300 gr.

- BEYİN ve/<> KARACİĞER
( His ve hareket merkezi. VE/<> Fiziksel fonksiyon ve beslenme merkezi. )
( Yaşam süresince oksijenli taze kan ile pembe renktedir. [Öldükten sonra ya da çıkarıldığında griye döner.] VE/<> ... )
( [Fars.] ... ve/<> ŞÜŞ )

- BEYİN GİRİNTİLERİ ve/<> BAĞIRSAK GİRİNTİLERİ

- BEYİNDEKİ BOŞLUKLAR ile/ve KALPTEKİ BOŞLUKLAR
[ikisi sağda, ikisi solda]
( [Ar.] TECÂVÎF-İ DİMÂĞ ile/ve TECÂVÎF-İ KALB )

- ARAKNOİD: Beynin üzerini örten ince zar.

- ÂHİYÂNE[Fars.]: Beyin kemiği, kıhıf.

- GLİYA: Beynin sinir hücrelerinin beslenmesi ve bakımında rol oynayan temel destek hücreleri.

- SİHÂ'[çoğ. ESHİYE]: İnce deri. | Beyin zarı.

- ÜMM-İ SÜLBE[Ar.]/DURE-MÈRE[Fr.]: Beyin zarlarından en kalını ve en dışta bulunanı.

- MENENJİT: Beynin zarı yangısı.

- ZÂT-ÜD-DİMÂĞ: Beyin dokusunun/nescinin yangısı.

- BEYİN BÖLÜMLERİ/LOBLARI('NI)

- BEYİN ile/ve/<> EVREN

- Beyin Müzesi [İng.]

- Beyin Atlası [İng.]

- ALIN KISMI(LOBU) ile/ve ÇEPER KISMI(LOBU)

( Merkez oluk[central fissure] ayırır. )
( ALIN: CEBÎN, CEBHE[Ar.]/FOREHEAD[İng.] )
( ÇÎN-İ CEBÎN: Alın kırışığı. )
( Alın kırışıklığı bilgeliği simgeler. )

- ŞAKAK/DULUK KISMI(LOBU) ile/ve ALIN VE ÇEPER KISMI(LOBU)
( Yanlamasına oluk[lateral fissure], şakak[temporal] kısmını alın ve çeper kısmından ayırır. )
( Ense kısmını ayıran bir yarık yoktur. )
( [Ar.] SUDG[çoğ. ASDÂG]: Şakak/lar. )

- KÜRE ile LOB

- BEYNİN: SAĞ YARIMKÜRESİ ile/ve SOL YARIMKÜRESİ

( Sanatsal. İLE/VE Bilimsel, felsefî. )
( Bütüncül. İLE/VE Çözümleyici. )

- SEREBRUM'DA: YARIK ile/ve OLUK
( FISSURE with/and SULCUS )

- SAĞLAK ile SOLAK
( [Ar.] ... ile AHLEF )

- ÖN BEYİN'DE: TALAMUS ile/ve HİPOTALAMUS ile/ve LİMBİK SİSTEM ile/ve BEYİN KABUĞU
( Talamus, duyu organlarından gelen sinir hücrelerinin beyin kabuğuyla olan ilişkisini sağlar. )
( Hipotalamus, en çok araştırılan beyin kısımlarından biridir. Büyüklüğü küçük bir kesme şeker kadar olmasına karşın, gördüğü işlemler son derece önemli ve değişiktir. Heyecanların ve arzuların denetlendiği merkezdir. Eşeysel davranış, yeme-içme bu merkezce denetlenir. )
( Limbik sistem beyin sapının yukarı kısmıyla ön beyin arasında yer alan sinir hücresi ağından oluşur. Heyecan yaşantısı, saldırma ve kaçma davramışlarıyla ilişkisi vardır. )
( THALAMUS with/and HYPOTHALAMUS with/and LIMBIC SYSTEM with/and CEREBRAL CORTEX )

- NÖRON'LARDA: DOĞUM'DA ile 2 AYLIK'KEN ile 6 YAŞINDA ile 14-60 YAŞ ARASINDA

- NÖRON/LAR ile/ve/<> GÖKADA/LAR

- SİNİR SİSTEMİ
: Gövdenin her yerine yayılmış olan ve her birimi birbiriyle ilişki halinde bulunan bir elektriksel ve kimyasal iletişim ağı.

- SEMPATİK ile/ve/<> PARASEMPATİK SİNİR SİSTEMİ
( [Ar.] ALÂKAVÎ )

- SİNİR HÜCRESİ(NÖRON)/ASAB[Ar.] ile/ve GLİA
( ... İLE/VE İşlevleri tam anlamıyla açıklığa kavuşmamıştır. Sinir hücrelerinin çalışmasını destekleyici ve onları besleyici işlevleri vardır. | Bellekte önemli rol oynar. )
( ... İLE/VE Nöronların 50 katı kadardır. )
( ... İLE/VE Beynin yapısal çerçevesini oluşturur, nöronları idare ederek temizlik işlevi görür ve nöronlar öldükten sonra kalıntıları temizler. )

- NÖRON/LAR ile/ve AYNA NÖRON/LAR

- AKSON ile/ve/<> DENDRİTLER ve/<> SİNAPSLAR

( Her bir nöronda 10.000'e kadar dendrit olabilir fakat sadece bir akson vardır. VE/<> Akson ve dendritler arasındaki sinirsel iletilerin gerçekleştiği yerlerdir. )
( İnsan beyninde yaklaşık 5.000.000 km. akson, 1 katrilyon sinaps vardır. )
( Akson, küçük bir nöron hücresinden binlerce kat daha uzun olabilir. [Bazı kişilerde aksonların uzunluğu 1.5 metreyi bulabilmektedir.] [Zürafalarda bulunan en uzun akson 4.5 metre uzunluğundadır.] )

- GRİ MADDE ile/ve/<> BEYAZ MADDE
( Nöronun hücre gövdesi. İLE/VE/<> Akson. )
( Yaşayan bir beynin yaklaşık %40'ı gri madde, %60'ı beyaz maddeden oluşur. )
( Gerçek bilgi işlemesinin yapıldığı hücreleri içerir. Beyinde kullanılan oksijenin yaklaşık %94'ünü kullanır. İLE/VE Akson ve aksonu saran yağlı bir protein olan myelin'dir. Hücrelerin dışına doğru uzayan dendrit ve aksonları sararak birbirinden ayırmaya yarar. Farklı gri maddeleri birbirine ve gri maddeyi gövdenin öteki taraflarına da bağlayarak beynin iletişim ağını oluşturur. )
( [Bilgisayar benzetmesiyle] İşlemci (CPU). İLE/VE Kablo bağlantısı.[Zekâ, hem birlikte, hem de hızlı çalışmayı gerektirir.] )

- ANSEFALİT ile NEVRİT
( Beyin dokusu yangısı(iltihabı). İLE Sinir yangısı. )

- NEVRALJİ ile NEVRİT
( Sinir patolojisinden kaynaklanan ağrı. İLE Sinir yangısı. )

- MİGREN: Yarım baş ağrısı.

- TEŞENNÜC[Ar. < ŞENC]/İSPAZMOS/SPASM[İng.]/SPASME[Fr.]: Kasların kasılması, gerilip/çekilip büzülmesi.

- KAF (DAĞI) ve/<> ANKA (KUŞU)
( İnsan beyni/zihni. VE Tercih.[kılma/kılamama | yapma/yapamama] )

- DIŞ DUYULAR ile/ve/<> İÇ DUYULAR
( Görme, İşitme, Koklama, Tatma, Dokunma. İLE/VE
Hiss-i Müşterek, Hayal[Hissî Suretler], Vehim[Tikel Anlamlar], Hafıza, Kuvve-i Mutasarrıfa[Hayalhane'ye dayanırsa: Muhayyile; Vehim'e dayanırsa: Müdrike.] )

- KUVVE-İ HAFIZA ile/ve/<> KUVVE-İ ZÂKİRE

- DUYULARDA: GÖRME VE DUYMA ile TATMA VE KOKLAMA VE DOKUNMA/LÂMİSE
[Ar.]
( Temsil edilebilirlik sağlayan. İLE Temsil edilebilirlik sağlayamayan. )
( "Süreklilik" sağlar. İLE "Geçici"dir. )
( Duyulara açık olan, en örtük olandır! )

- GENEL DUYULAR ile/ve/<> ÖZEL DUYULAR
( Görme, İşitme, Dokunma. İLE/VE/<> Koklama, Tatma. )
( Bellek kayıtları yoğundur. İLE/VE Bellek kayıtları hafiftir. )

- BASAR ile/ve/<> BASİRET
( Dış/organik gözler. İLE/VE/<> İç göz, "kalp" gözü. )

- KUNİK: Eskimoların burunlarını birbirlerine sürtmezler! Şefkatli koklaşmadır. [Eşeysel değildir!]
( Daha çok anneler ile çocukları arasındadır. Eşler arasında da görülür. )
( Bazı Eskimo dillerinde "öpmek" ve "koklamak" aynı sözcüklerle ifade edilir. )

- EL ile/ve/<> BEYİN
( Gövdenin tüm kısımlarınınkine nispetle el derisi en dengeli olanıdır, el derisinde, en dengeli olan avuçiçi derisidir. Sonra, sırasıyla parmakların derisi ve onlardan da işaret parmağının derisi ve son olarak en dengeli olan işaret parmağının uc kemiğinin derisidir. Bundan dolayıdır ki, işaret parmağının ve öteki parmakların ucları duyu idraki için en iyi örgenlerdir. )
( Eller beynin uzantısıdır. )
( Ne edersen elinle, o da gider seninle. )
( MAN-: El ile [MANUSCRIPT, MANİVELA] )

- EL-BEYİN İLİŞKİSİ/EYTİŞİMİ ile/ve/<> DİL-DÜŞÜNCE İLİŞKİSİ/EYTİŞİMİ
( HAND-BRAIN RELATION/DIALECTIC with/and LANGUAGE-THOUGHT RELATION/DIALECTIC )

- ELİN DIŞI ile/ve/<> ELİN İÇİ
( Görünen. İLE/VE/<> İşleyen. )

- BELLEK ile/ve/<> ALGI
( KUVVE-İ ZÂKİRE ile/ve/<> İDRAK )
( Algı bir örgütlemedir. )
( Bellek Haritası )

- KARMAŞIK ALGILAMA SÜREÇLERİ'NDE: ÖRÜNTÜ ve/<> HAREKET ve/<> DERİNLİK
( PATTERN PERCEPTION and/<> MOVEMENT PERCEPTION and/<> DEPTH PERCEPTION )

- YAPISAL ALGI ile/ve/<> DOĞRUDAN ALGI
( CONSTRUCTIVE PERCEPTION with/and/<> DIRECT PERCEPTION )

- ALGILAMA SÜRECİNDE: BELİRGİNLİK ile/ve/> KONUM ile/ve/> ŞİDDET ile/ve/> SÜRE

- ALGI BOZUKLUĞU ile/ve GERÇEK İLE HAYALİN AYRILAMAMASI

( İkisi de deliliğin/delirmenin göstergesi olabilir. )

- EŞİKALTI ALGI ile/ve KOLAYLAŞTIRMA(PRIMING)

- ALGISAL EŞİKLER'DE: ÖZEL ALICILAR ile/ve MUTLAK EŞİK ile/ve FARK EŞİĞİ

- MUTLAK EŞİK DEĞERLERİNDE: GÖRME ile/ve İŞİTME ile/ve TAT ALMA ile/ve KOKU ALMA(ŞAMME[Ar.], ODORAT[Fr.], SMELL[İng.]) ile/ve DOKUNMA

( Karanlık bir gecede 50 km.'den bir mum ışığı. İLE/VE Sessiz bir ortamda 5 metreden bir kol saatinin işleyişi. İLE/VE Sekiz litrelik bir suda bir çay kaşığı şeker. İLE/VE Altı odalı büyük bir evde bir damla esans. İLE/VE Bir santimetre yükseklikten yüzüne düşen bir sineğin kanadı. )

- ALGISAL BİL(İN)EMEME/AGNOZİ ile BİL(İN)EMEME/AGNOZİ
( APPERCEPTIVE AGNOSIS with ASSOCIATIVE AGNOSIS )

- TAKTİL AGNOZİ ile ODITUAR AGNOZİ

- WEBER KATSAYILARI'NDA: GÖRME/PARLAKLIK ile/ve KİNESTEZİ ile/ve ACI [ısıyla ortaya çıkan] ile/ve İŞİTME [orta frekanslar] ile/ve BASINÇ [deri] ile/ve KOKU ile/ve TAD [tuz]

( 1/60 ile/ve 1/50 ile/ve 1/30 ile/ve 1/10 ile/ve 1/7 ile/ve 1/4 ile/ve 1/3 )

- BELLEK ile/ve GÖRÜ

- BELLEK ile/ve/değil ÖNCELİK

- BELLEK ile/ve/değil İLGİ

- BELLEK ile/ve GELECEK

- BELLEMEK ile/ve/yerine EZBERLEMEK
[Fars.]
( ... İLE/VE/YERİNE Kalbe yazmak. )

- BELLEMEK ile/yerine SORGULAMAK/DÜŞÜNMEK
( TO MEMORIZE with INTERROGATE/TO THINK )
( INTERROGATE/TO THINK instead of TO MEMORIZE )

- BELLEĞİN AŞAMALARI'NDA: KODLAMA ile/ve/> DEPOLAMA ile/ve/> ARA-BUL-GERİYE GETİR
( Belleğe yerleştirilir. > Bellekte tutulur. > Bellekten çağrılır. )

- HAYALHANE ile/ve/<> HAFIZA

- BELLEK YİTİMİ ile DUYUM YİTİMİ ile ACI YİTİMİ ile SÖZ YİTİMİ ile HAREKETLERDEKİ DÜZENSİZLİK

( [Ar.] ZIYÂ-İ HÂFIZA ile ZIYÂ-İ HİSS ile ZIYÂ-İ ELEM ile ZIYÂ-İ KELÂM ile ZIYÂ-İ İNTİZÂM )
( [Fr.] AMNÉSIE avec ANESTHÉSIE avec ANALGÉSIE avec APHASIE avec ATAXIE )

- GÖRÜ ile/ve TANIKLIK

- TANIMA ile/ve/<> ANIMSAMA

( Tanıma, size verilen bir uyarıcıyla daha önce karşılaşıp karşılaşmadığınıza karar vermenizi gerektirir. )
( Tanıma durumunda daha fazla sayıda ara-bul-geriye getir ipucu bulunduğundan, belleğiniz ipuclarının hepsini ya da birçoğunu kullanır ve sizi anımsama olayına götürür. )
( Ne kadar çok ara-bul-geriye getir ipucu varsa, anımsama da o derece iyi olur. )
( Anımsamayla ilgili araştırmalarda, ara-bul-geriye getir ipucları kaybolmasının, anımsayamama olayının en belli başlı nedenlerinden biri olduğunu gösterir. )
( Kodlama sırasında kullanılan örgütleme düzeni, ara-bul-geriye getir anında ipucu olarak kullanılır. )
( Örgütleme düzenini, büyüdüğünüz ve iyi bildiğiniz bir mahalleye benzetebiliriz. Kodlama sırasında bu mahallenin belirli sokaklarını ve bu sokaklarda daha önceden bildiğiniz evleri ziyaret eder ve size verilen, yeni bilgileri bu evlere bırakırsınız. Sizden bilgiler yeniden geri istendiğinde, başka bir deyişle anımsama sırasında, yerlerini çok iyi bildiğiniz evleri yeniden sırayla ziyaret eder ve bırakmış olduğunuz bilgilere ulaşırsınız. )
( Her olay bir bağlam içinde oluşur. Öğrenme anındaki bağlam, anımsama anındaki bağlama ne kadar benzerse, anımsama o kadar kolay olur. -örnek ise- Sınav ortamına benzer bir ortamda bilgi öğrenilirse, sınavda anımsanması daha kolay olur. Neşeliyken öğrendiğiniz bir şiiri, üzüntülü bir hal içindeyken anımsamanız zorlaşır. Hüzünlü bir ortamda öğrenilen bilgiler hüzünlü bir ortamda; sevinçli ve mutlu bir haldeyken öğrenilen bilgiler ya da meydana gelen olaylar sevinçli ve mutlu durumlarda daha kolay anımsanır. )
( Anımsanması istenen şeyleri örgütleyerek ara-bul-geriye getir ipucunun verimliliği artırılabilir. )
( CODING with/and STORAGE with/and/<> RETRIEVAL )

- ANIMSAMA ile/ve/> ANMA

- KISA SÜRELİ BELLEK ile/ve/<> UZUN SÜRELİ BELLEK

( Biyofizik bir süreçtir. İLE/VE/<> Biyokimyasal bir süreçtir. )
( Sessel kod önemlidir. İLE/VE/<> Anlamsal kod önemlidir. )
( 7 +/- 2 kapasitesi vardır. İLE/VE/<> Kapasitesi sınırsızdır. )
( Ara-bul-geriye getir hemen hemen hatasızdır. İLE/VE/<> Hata yapmaya son derece eğilimlidir. )
( Yeni öğrenilen davranış ya da bilgi, kısa süreli bellekte 30 saniye kadar kalır ve sonra uzun süreli belleğe aktarılır. )
( Hipokampüs kısa süreli bellekle ilgili bir beyin bölgesidir. )
( Bir bilginin uzun süreli belleğe girmesi protein sentezi ile gerçekleşir. )
( Otuz saniye geçtikten sonra anımsanan her bilgi ya da olay uzun süreli bellekten çağrılır. )
( KÜMELEME: Uzun süreli bellekteki bilgileriniz aracılığıyla size verilen yeni birimleri anlamlı bir biçimde gruplama sürecine kümeleme(clustering) adı verilir. )

- KISA SÜRELİ BELLEK ile/ve/değil YANKISAL DEPO
( 10 - 30 saniye. İLE/VE/DEĞİL 250 milisaniye - 4 saniye. )

- AYRINTILAMA: ELABORATION

- PARAMNEZİ: Bellek bozukluğu.

- OMURGA ile HAYVAN OMURGASI
( Omurgayı hiçbir eylem rahatsız etmediğinde, huzursuz zihin yavaş yavaş rahatlar. )
( MEFKUR[çoğ. MEFÂKÎR]["ku" uzun okunur]: Omurga kemikleri kırılmış olan insan ya da hayvan. )
( BACKBONE with CARINA )

- OMUR ile/ve/<> OMURİLİK
( Omur, omurilik içinden geçebilsin diye ortasında delik olan bir kemik parçasıdır. İLE/VE/<> ... )
( [Fars.] ... ile/ve/<> MAĞZ-I PÜŞT )

- ATLAS[İlk omur]: İNSANDA ve TARİHTE/MİTOLOJİDE
( Kafatasını taşır. VE Aklı taşır. )

- OMURİLİK BÖLÜMLERİ
( ON SPINE: CERVICAL with THORACIC with LUMBAR with SACRAL with COCCYGEAL )

- BOYUN OMURLARI ile/ve/<> SIRT OMURLARI ile/ve/<> BEL OMURLARI
( TORTİKOLİS: Eğri boyunlu olma durumu. )
( TAHADDÜB[Ar. < HADEB]: Kamburlaşma, dışarı doğru çıkıntı oluşması. )

- AMİNO ASİT ile PEPTİD
( Proteinlerin yapı taşları niteliğindeki organik asit. İLE İki ya da daha çok amino asitten oluşan protein bileşiği. )
( AMINO ACID with PEPTIDE )

- PROTEİN ile PEPTİD
( PROTEIN with PEPTIDE )

- DAMAR ile/ve/<> KILCAL DAMAR
( VESSEL with/and/<> CAPILLARY (VESSEL) )

- DAMAR ile ATARDAMAR
( VESSEL with ARTERY )

- DAMAR ile SEFANVEN
( ... İLE Kalp ameliyatları için yararlanılan bacaktaki damar. )

- DAMAR ile ŞAH DAMARI
( ... ile HABL-ÜL-VERÎD )

- ATARDAMAR ile ANA/BÜYÜK ATARDAMAR
( ARTERY with AORTA )

- ARTER/LER ile/ve/<> VEN/LER
( Kalpten çıkarlar. İLE/VE/<> Karaciğerden çıkarlar. )
( Kalp için kanı havalandırıp metabolizmanın neden olduğu işlerden dolayı kanı temizlemekte görevlidirler. Yaşamsal güçleri tüm gövdeye taşırlar. İLE/VE/<>
Gövdenin birçok yanına kanı dağıtırlar. )

- VEN ile/ve/<> VENÜL
( Kanı kalbe doğru götüren toplardamarlar. İLE/VE/<> Kılcal damar yatağı ve bir ven arasında kan taşıyan kan damarı. )

- TOPLARDAMAR ile ATARDAMAR
( [Ar.] VÜRÛD[< VERÎD] ile ... )
( VEIN with ARTERY )

- KÜÇÜK ATARDAMAR ile ATARDAMAR
( ARTERIOLE with ARTERY )

- DAMAR ile YAPRAK DAMARI
( VESSEL with NERVURE )

- [Ar.] VİDÂC ile VİDÂCÎ
( Boyun damarlarından biri. İLE Boyun damarlarından biri ile ilgili. | Boyun kara damarı. )

- ATARDAMAR YANGISI ile/ve TOPLARDAMAR DUVARLARI YANGISI
( ARTERİT ile/ve FLEBİT/TROMBOFLEBİT )

- VALVULITIS: Kalp kapakçığı yangısı.

- AMBOLİ/EMBOLİZM: Yabancı bir madde kütlesinin damarları tıkayarak kan akımını engellemesi.

- TRİL: Atardamarlarda duyulan özel titreme.

- VARİS[Fr.] ile VÂRİS[Ar.]
( Toplardamar genişlemesi. [Daha çok bacaklarda görülür] İLE Kalıt/miras sahibi. )

- KAN ile/ve/<> PLAZMA[Yun.]
( ... İLE/VE/<> Kanda alyuvarla akyuvarların içinde bulunduğu sıvı. )
( [Ar.] NEZF: Kanama. )
( [Fars.] HÛN ile/ve/<> ... )
( BLOOD with/and/<> PLASMA )

- KAN ile PIHTI/PIHTILAŞMA
( [Ar.] ... ile ALAK: Pıhtılaşmış kan. | ALAK-I DEM: Kan pıhtısı. )
( BLOOD with BLOOD CLOT/CLOTTING/COAGULATION )

- KAN ile PIHTILAŞMIŞ KAN(ALAK/ALEKA[Ar.])

- KAN ile DEM-İ NİFÂS
[Ar.]
( ... İLE Doğum sırasında gelen kan. )

- KAN'DA:
ALYUVAR(LAR) ile/ve/<> AKYUVAR(LAR) ile/ve/<> TROMBOSİT(LER)

( Bir damla kanda 5.000.000 alyuvar(eritrosit), 5.000 akyuvar(lökosit) bulunur. )
( ON BLOOD: ERYTHROCYTES/RED CORPUSCLE with/and/<> LEUCOCYTES/WHITE CORPUSCLE with/and/<> PLATELETS/THROMBOCYTES )

- KAN GRUPLARI'NI
( A Rh +/-, B Rh +/-, AB Rh +/-, 0 Rh +/- )

- ÂDET/AYBAŞI/REGL ile MENAPOZ
( 28 günde bir, 3 ilâ 7 gün arasındadır. Normal koşullarda bir çay bardağının 2/3'ü kadar kan kaybı oluşur. İLE ... )
( TUHR: İki âdet arasında geçen zaman. [En az 15 gündür] )
( SİNN-İ BUHRÂN/YE'S: Adetten kesilme yaşları. )
( [Ar.] HAYZ, TAMS ile SİNN-İ YE'S [45-55 yaş arasıdır] )
( MENSTRUATION/PERIOD with MENOPAUSE )

- KÜÇÜK KAN DOLAŞIMI ile/ve/<> BÜYÜK KAN DOLAŞIMI
( Sağ karıncıktan çıkan akiğer atardamarı kalbin hemen üzerinde ikiye ayrılarak biri sağ öbürü sol akciğere ider. Akciğerde kan temizlendikten sonra her akciğerden bir çift toplardamar halinde çıkarak sol kulakçığa dört koldan dökülür. Kalple akciğer arasındaki bu dolaşıma "Küçük Dolaşım" denir. İLE/VE/<>
Sol karıncıktan çıkan aort, sola doğru kıvrılarak bir yay yapar. Bu yaydan başa ve kollara damarlar ayrılır. Daha sonra aort aşağı doğru kıvrılarak diyaframı deler ve karın boşluğuna geçer; kalça hizasında ikiye ayrılarak bacaklara uzanır. Bu aralıkta, iç organlara ve kaslara dallar verir. Gövdenin alt kısımlarında oksijensiz kan al ana toplardamarı ile gövdenin üst kısmından toplanan oksijensiz kan ise üst ana toplardamarı ile kalbin sağ kulakçığına dökülür. Bu dolaşım sistemine de "Büyük Dolaşım" denir. )
( KÜÇÜK KAN DOLAŞIMI - İBN. NEFİS, FAZIL b. NÂTIK ve HARVEY )

- SEPTİSEMİ ile TOKSEMİ
( "Kan zehirlenmesi", kan bozukluğu. İLE "Kan zehirlenmesi". [günlük dilde] )
( Bakterilerin kana geçerek yaygın enfeksiyona neden olmasıyla. İLE Herhangi bir zehirli maddenin ya da iltihabın kana geçmesiyle. )
( SEPTİSEMİ/SEPSIS/SIRS[: Systemic Inflammatory Response Syndrome] )

- SEVDÂ: Kalbin ortasındaki kararmaya yüz tutmuş kan.

- SİSTOL ile/ve DİASTOL

- KAN ve ÖRGEN BAĞIŞI
( KAN VER, SAĞLIĞINI KAZAN!
KAN VER, HAYAT KURTAR! )
( ALO 184 - ORGAN BAĞIŞ HATTI )

- DUYULAR('I)

- ÖZEL DUYULAR ile/ve/<> YÜZEYEL DUYULAR ile/ve/<> DERİN DUYULAR ile/ve/<> İÇ DUYULAR

- DUYULAR'DA: MEKANİK ile/ve/<> KİMYASAL ile/ve/<> TERMAL ile/ve/<> ELEKTROMANYETİK

-@@ GÖZ ile/ve GÖZ KÜRESİ ile/ve GÖZBEBEĞİ ile/ve GÖZ ÇUKURU ile/ve GÖZ KAPAĞI

@( Her bir göz, 130 milyon görme siniri hücresinden oluşmaktadır. )
( Göz açık olmalı, aklını bulunduğu yere almalı. )
( "Suyun akmaya başladığı kaynak." )
( Göz Zât'ı, geri kalanı sıfatı simgeler. )
( Gözlerimiz hayatımız boyunca doğduğumuz andaki boyutlarında kalıyor. Burnumuz ve kulaklarımızın ise büyümesi hiç sona ermiyor. )
( [Ar.] RÂFİ'[< REF]: Gözkapağı gibi bazı örgenleri yukarı kaldırmaya yarayan kas/adale, sinir. )
( [Ar.] TARFE: Gözkapağının bir kere açılıp kapanması. )
( [Fars.] BÂDÂM: Sevgilinin bademi andıran gözü. | Badem. )
( [Fars.] DÎDE, ÇEŞM ile/ve ... ile/ve MERDÜM, BÎNEK, DÎDE ile/ve ... ile/ve BÂM-I ÇEŞM[üstteki], BERG-İ ÇEŞM[BERG: Yaprak.] )
( [Ar.] AYN, MEDMA'[çoğ. MEDÂMİ'] ile/ve ... ile/ve HADEKA, İNSÂN-ÜL-AYN, MANZAR[< NAZAR], MANZAR-I ÇEŞM, NOKTA-İ BÎNİŞ, BÜ-BÜ' ile/ve MEDÂR-ÜL-AYN ile/ve ... )
( EŞFÂR[Ar. < ŞÜFR]: Gözkapağının kenarları, kirpik yerleri. )
( EYE with/and EYE BALL with/and PUPIL/APPLE OF THE EYE with/and ORBIT/EYE HOLE with/and EYE LID )

- GÖZ RENKLERİNDE: SEVDÂ ile SERKÂ ile ŞEHLÂ ile ŞEVLÂ
( Siyah renkte. İLE Yeşil ya da mavi renkte. İLE Elâ ya da açık kahverengi renkte. [Gözlerin "iki ayrı yönde" gibi bakışı.] [Kadının en arzulu bakışı.] İLE Koyu kahverengi. )

- ŞAŞI ile/değil ŞEHLÂ
( [Ar.] AHVEL ile/değil ... )
( [Fars.] LÛC ile/değil ... )

- GÖZ KAPAKLARI YANGISI(İLTİHABI) ile/ve GÖZYAŞI YANGISI(İLTİHABI)
( BLEFARİT ile/ve DAKRİYORİSSİT )

- GÖZ TANSİYONUNDA: AÇIK AÇILI ile KAPALI AÇILI

- PTOZ
: Üst gözkapağının sarkması.

- HİCÂC[Ar.]: Gözün ikinci tabakası.

- SEBEL[Ar.]: Göze inen perde. Dumanlı, bulanık görme hastalığı.

- ŞELEL: Gözdeki ağ tabakanın en duyarlı noktası. Sarı benek. | Gövdedeki renkli lekeler. | İskorbüt.

- TEDEMMU'[< DEM][Ar.]: Gözün yaşarması. | Sayrılıktan dolayı gözden yaş gelme.

- AŞVÂ'[Ar.]: Gece, gözü görmeyen. [bayan]

- ÇAPAK: RÎME, ÂJÎH/PÎH[Fars.]

- ÂMÂK[Ar. < MAAK/MAUK]: Göz pınarları.

- BİRİNCİL ile/ve İKİNCİL DUYULAR
( Görme ve İşitme. İLE/VE Dokunma, Pozisyon, Koklama ve Tad. )

- BİRİNCİL VE İKİNCİL DUYULAR'DA: İNSAN ile HAYVAN
( İnsanda birincil duyular görme ve işitme örgenleri üzerindedir. İLE Hayvanın türüne göre değişir. )

- GÖZ ile/ve GÖNÜL[< GÖNENME/GÖNENÇ]
( Gözden uzak(ırak) olan, gönülden (de) uzak(ırak) olur. )

- GÖZ ile/ve GÖZDEKİ ANLAM VE DERİNLİK

- SÜHÂ
: Büyükayı yıldız kümesinin en küçük yıldızıdır.
( Küçüklüğü dolayısıyla eskiden gözlerin görüş gücünü ölçmede kullanılırdı. Bu yıldızı görebilen göz keskin sayılırdı. )

- DİPLOPİ: Çift görme.

- GİRYÂN ile/ve NERGİS
( Ağlayan göz. İLE/VE Mahmur bakan göz. Yan bakış/lı. )
( ... İLE/VE Divan edebiyatında zehir, bazen panzehir olarak geçer. )

- GÖZÜN AKLI ile/ve GÖZÜN HAKKI

- GÖZ SIVILARI'NI

( Ön ve arka odacıkları dolduran saydam sıvı. İLE Mercek ile arka göz duvarı arasındaki boşluğu dolduran pelte kıvamında saydam sıvı. )
( AQUAOUS HUMOR with VITREOUS HUMOR )

- GÖZ AKI: SCLERA

- GÖZYAŞI KANALI: TEARDUCT

- GÖZYAŞININ: DIŞA AKMASI ile/ve İÇE AKMASI

- GÖZYAŞI BEZİ YANGISI(İLTİHABI) ile/ve GÖZYAŞI KESESİ YANGISI(İLTİHABI) ile/ve İRİS TABAKASININ YANGISI

( DAKRİYOADENİT ile/ve DAKRİYOSİSTİT ile/ve İRİTİS )

- SICAK GÖZYAŞI ile SOĞUK GÖZYAŞI
( Acı gözyaşı. İLE Sevinç gözyaşı. )
( Niyete göre de değişir. )
( Gözyaşı, göze kaçan birçok maddeyi eritebilecek keskinliktedir. Geceleri tırnak kesilmemesinin nedeni ise gözyaşının tırnağı eritememesinden dolayı sıçrayıp da göze kaçmaması/batmaması içindir. [Yani, hurafe/bâtıl inanç değildir, dikkat etmek gerekir.] )
( Elmas doğadaki en sert maddedir. Elması eritebilen tek şey, gözyaşıdır. Gözyaşının eritemediği tek şey ise tırnaktır. )
( EŞK-BÂR/EŞK-RÎZ[Fars.]: Çok ağlayan, gözyaşı döken. )

- GÖZYAŞLARI'NI:
( [Ar.] DEM, ABRE[çoğ. ABERÂT], MEDMA'[çoğ. MEDÂMİ'] )
( [Fars.] ÂB-GÎNE, ÂB-ZÎH )
( SİRİŞK, EŞK
: Gözyaşı.
* EŞK-İ MESCÛM: DÖKÜLMÜŞ GÖZYAŞI
* EŞK-İ SÜRÛR: SEVİNÇ GÖZYAŞI
* EŞK-İ ŞÂDÎ, EŞK-İ ŞÎRÎN: SEVİNÇTEN DÖKÜLEN GÖZYAŞI, SEVİNÇLE AĞLAYIŞ
* EŞK-İ ŞEKKERÎN: SEVİNÇ GÖZYAŞI
* EŞK-İ TAHASSÜR: TAHASSÜRDEN, HASRETTEN, AYRILIKTAN DOLAYI AKAN GÖZYAŞI
* EŞK-İ TARAB: SEVİNÇ İLE AĞLAYIŞ, SEVİNÇ İLE DÖKÜLEN GÖZYAŞI
* EŞK-İ TEESSÜR: TEESSÜRDEN AKAN GÖZYAŞI
* EŞK-İ TELH: KEDER, KAYGI, TASADAN DOĞAN GÖZYAŞI )

- İNCİ ile/ve MERCAN
( [Divân Edebiyatında] Gözyaşını simgeler. İLE/VE Kanlı gözyaşını simgeler. )

- GÖZ KIRPIŞTIRMAK
( Ortalama bir insan, günde 23 bin kez göz kırpar. )
( [İng.] TWINKLE )

- GÖZ HÜCRESİ ile/ve/<> ÇUBUK HÜCRE
( ... İLE/VE/<> Retinada tabakasında bulunan ışığa hassas iki hücreden biri. )
( ... with/and/<> ROD )

- HİPERMETROP(İ) ile MİYOP ile ASTİGMATİZMA
( Yakını net/iyi görememe. İLE Uzağı net/iyi görememe. İLE Gözün saydam tabakasında meridyenlerin eşitsizliği yüzünden duru görememe durumu. )
( *Eksen, *Kırıcılık, *Gelıp Geçici Hipermetropi. İLE
*Eksen, *Kırıcılık, *Gelİp Geçici Hipermetropi. İLE
*Basit, *Kompoze/Bileşik, *Mikst )
( ... ile KASR-ÜL-BASAR ile ... )
( FARSIGHTEDNESS/HYPERMETROPIC with NEARSIGHTEDNESS/MYOPIC with ASTIGMATISM )
( [Fr.] ... avec MYOPIE avec ... )

- RENK KÖRLÜĞÜ: DÂ'-İ DALTON[Ar.]/DALTONISM[İng.]/AKROMATOPSİ

- RENK KÖRLÜGÜ ile/ve/değil BASİT RENK KÖRLÜGÜ

- ŞAŞI/LIK ile/ve/değil ŞEHLÂ

( [not] GOGGLE/CROSS-EYE/SQUINT with/and/but ... )

- YAVAŞ/LIK ile/ve "UYUŞUK/LUK"
( MIYMINTI: İnsanın sabrını tüketecek derecede yavaş ve mızmızca iş gören. )
( [Ar.] BATÂET )
( Doğadaki en yavaş canlı/hayvan Bradipus'tur. )
( SLOW/NESS with INDOLENCE )

- TRİPANOZOMA ile UYUŞUKLUK
( TRYPANOSOME with INDOLENCE )

- SAĞIR/İŞİTMEZ ile/ve DİLSİZ ya da SAĞIR VE DİLSİZ
( Kimse duymak istemeyenler kadar sağır olamaz. )
( [Ar.] ATREŞ ile/ve AHRAS )
( EBSEM[Ar.]: Dilsiz, susmuş. )
( SAMEM[Ar.]: Sağırlık. )
( [Fars.] KÜND-GÜŞ: Sağır. [ KERİ: Sağırlık.] ile/ve ... )
( DEAF with DUMB or DEAF-MUTE )

- SES'TE: YÜKSEKLİK/PERDE ile/ve ŞİDDET ile/ve TON

- FISILTI ile KONUŞMA ile TRAFİK ile AĞRI DUYUSU

( 1 - 40 dB İLE 40 - 80 dB İLE 80 - 120 dB İLE 120 dB üstü )

- NEMESE/HEMS[Ar.]/WHISPER[İng.]: Fısıldama.

- BAR: Sayrılık(hastalık) sırasında dil üzerinde görülen beyaz renkli tabaka, pas.

- ORALOJİ: Ağız hastalıklarını konu alan bilim dalı.

- DUDAK ile/ve/değil YANAK
( [Ar.] ŞEFE ile/ve/değil HADD, VECNE )
( [Fars.] LEB, LA'L ile/ve/değil BÎLE, KELE )
( [not] LIP with/and/but CHEEK )

- AĞIZ ile/ve DUDAK/LAR
( [Ar.] FEM ile/ve ŞEFE/TEYN, BÂSİA: Çok kırmızı dudak. )
( [Fars.] DEHÂN/DEHEN, FEM ile/ve LEB, LA'L )
( [Fars.] BERFÛZ/BERFÛS: Ağzın dış kenarı, dudakların çevresi. )
( [Fars.] DEHÂN-I TENG: Küçük ağız. )
( [Divan şiirinde] YÂKUT, FİKR-İ DEHÂN ile/ve ... )
( NUN harfi ve NOKTA ile simgelenir. İLE/VE ... )
( [Ar.] BUZRA: Üst dudağın ortasından dışarı doğru taşan et parçası. )
( MOUTH with/and LIP/S )

- BİHR[Ar.]: Ağız kokusu.

- UÇUK: TEBHÂL/E[Ar.] | COLD SORE, HERPES[İng.]

- AĞIZ ile/ve DİL
( MOUTH with/and TONGUE )

- DİLİNİ YUVARLAYABİLEN ile/ve DİLİNİ YUVARLAYAMAYAN

- ALT ÇENE ve ÜST ÇENE

( CÂM-I SÎM[gümüş kadeh][mecaz]: Sevgilinin çenesi. )
( [Ar.] ZEKAN[çoğ. ZÜKUN] )
( [Fars.] ZENAH/DÂN )
( LOWER JAW/MANDIBLE and UPPER JAW/MAXILLA )

- ÇENEYİ KULLANMADA: (FAZLA) KONUŞMAK İÇİN ile/ve/değil/yerine ÇİĞNEMEK İÇİN

- BEC
[Fars.]: Ağzın içi, avurt.

- ÇÂH-I ZENAHDÂN[Fars.]: Çene çukuru.

- GABGAB/SAKAK: Çene altı, gıdı.

- DİŞ/LER ile/ve/<> DİŞETİ
( Dişler, tüm örgenlerin aynasıdır. )
( [Ar.] SİNN ile/ve/<> LİSE )
( [Fars.] GÂZ, DENDÂN[ağızda bulunan] ile/ve/<> ... )
( CEZR-ÜS-SİNN: Diş kökleri.
İNFİCÂR-I SİNN: Ağızda ilk dişlerin çıkışı.
LEBB-ÜS-SİNN: Dişin hassas olan kısmı.
TÂC-ÜS-SİNN: Dişin etten dışarı çıkmış bölümü.
UNK-ÜS-SİNN: Dişin kökü ile etten dışarı çıkan bölümü arasındaki yer.
SİNN-İ NÂBÎ: Köpek dişi.
SİNN-İ TUFÛLİYYET: Süt dişlerinin düşmesiyle onların yerine sabit dişlerin çıkmaya başladığı zaman. )
( DENDÂN-I SAÂDET: Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Uhud gazasında kırılan dişi. )
( [Divan edebiyatında] Dişler, inciye benzetilir. )
( TEETH with/and/<> GUM )

- DİŞETİ ile/ve/<> DİŞ YUVASI/ÇUKURU
( [Ar.] ... ile/ve/<> SİNH, SELEM )

- DİŞ/LER ile/ve/<> DİŞ MİNESİ
( TEETH with/and/<> ENAMEL )

- SÜT DİŞLERİ ile/ve/> SÜREKLİ DİŞLER
( İS'ÂR/İSGAR[Ar.]["ga" uzun okunur]: Çocuğun diş çıkarması. )

- KESİCİ DİŞLER ile/ve KÖPEK DİŞLERİ ile/ve ÖĞÜTÜCÜ DİŞLER (KÜÇÜK AZI DİŞLERİ ile/ve BÜYÜK AZI DİŞLERİ)
( [Ar.] ... ile/ve ... ile/ve TÂHİNE[çoğ. TAVÂHİN] (NÂB[çoğ. ENYÂB] ile/ve ÂZİME) )
( INCISORS with/and CANINE with/and (PREMOLARS with/and MOLARS) )
( [Fr.] ... avec/et ... avec/et MOLAIRE )

- AZI DİŞLERİ ile/ve AKIL DİŞLERİ
( Öğütme dişleri. İLE/VE Buluğ çağı ile yaklaşık otuz yaşları arasındaki gençlik devri arasındadır. Bundan dolayı bu dişlere akıl dişi adı verilir. )
( [Ar.] DIRS[çoğ. ADRÂS] ile/ve ... )

- DİŞ/LER ile/ve ALT ÇENE DİŞLERİ ile/ve AZI/AKIL DİŞLERİ
( Her bir diş en az bir köke sahiptir. İLE/VE Alt çene dişlerinin iki kökü bulunur. İLE/VE Azı dişlerinin üç kökü vardır. )
( [Ar.] ESNÂN[< SİNN] ile/ve ... )
( ESREM: Dişi kırık, dişleri dökük kişi. )

- ALT ÇENE DİŞLERİ ile/ve ÜST ÇENE DİŞLERİ
( ... İLE/VE Kökleri daha uzundur. [Yerçekimine karşı koymak üzere böyle olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.] )

- SENİYY/SENİYYE ile SENİYYE[çoğ. SENÂYÂ]
( ... İLE Öndeki dört diş. )

- ODONTOLOJİ: Anatominin dişleri konu alan bölümü.

- PİYORE[Fr.]: Dişeti yangısı.

- TASFÎK-İ ESNÂN[Ar.]: Soğuktan dişlerin birbirine çarpması.

- DİŞ KAMAŞMASI: TADARRUS[Ar.]

- DİŞ ÇIKARMAK: TEETHE

- DİŞETİ ile/ve DAMAK

( [Ar.] ... ile/ve HANEK )
( [Fars.] ... ile/ve ÂHİYÂNE )
( GUM with/and PALATE )

-@@ YUMUŞAK DAMAK ile/ve SERT DAMAK
@( Arkada/ki. İLE/VE Önde/ki. )
( SOFT PALATE with/and HARD PALATE )
@( [Lat.] PALATUM DURUM cum/et PALATUM MOLLE )

- KEFEKİ: Diş diplerinde oluşan kireç tabakası.

- PESEK: Diş kiri/pası.

- İSKORBÜT: Dişeti hastalığı.

- BRUKSİZM: Uyku sırasında dişleri sıkmak, gıcırdatmak ve çeneyi kenetlemek.

- DİŞ İPİ ve DİŞ FIRÇASI (/KULLANMAK)

- DİŞLERİ: YEMEKTEN HEMEN SONRA/YER-YEMEZ FIRÇALAMAK yerine 10-15 DAKİKA SONRA FIRÇALAMAK

- LEZZET/TAT ile TATMAK

( Lezzet yeterli miktarda kalarak oluşur. )
( FLAVOR with TO TASTE )
( [Sansk.] RASA ile ... )

- LEZZET ile/ve/<> HEYECAN

- ANOREKSİA ile PAROREKSİA ile HİPOROREKSİA

- İŞTAHSIZLIK ile/<> GIDASIZLIK

( ANOREXIA with/<> MALNUTRATION )

- KAŞEKSİA ile OBEZİTE

- DİL ile/ve KÜÇÜK DİL

( TONGUE with/and UVULA )

- GIRTLAK, İMİK ile ÂDEM ELMASI ile GIRTLAK KAPAĞI
( [Ar.] HACEB ile ... ile ... )
( LARYNX/THROAT with ADAM'S APPLE with EPIGLOTTIS )
( [Fr.] TRACHÉE ARTÈRE avec ... avec ... )

- GIRTLAK ile ÂDEM ELMASI
( LARYNX with ADAM'S APPLE )

- GIRTLAK ile YUTAK
( LARYNX with PHARYNX )

- BOĞAZ YANGISI ile/ve BADEMCİK YANGISI
( Bademcik, aklın, beynin filtresidir, süzgecidir, can sıkılınca büyür. )
( FARENJİT ile/ve TONSİLLİT )

- BOĞAZ: ÂHİYÂNE[Fars.]

- BADEMCİK: TONSIL

- HABL-İ SAVTÎ[Ar.]: Hançere içinde gerilmiş olan ve sesin perdelerini düzenleyene ipler.

- ÖRS (KEMİĞİ) ile/ve ÇEKİÇ (KEMİĞİ) ile/ve ÜZENGİ (KEMİĞİ) ile/ve ORTA KULAK KEMİKLERİ
( AZM-İ SENEDÂNÎ ile/ve AZM-İ MITRAKA ile/ve AZM-İ RİKÂBÎ ile/ve ... )
( ANVIL/INCUS with/and MALLEUS with/and STIRRUP/STIR BONE/STAPES with/and OSSICLE )

- KULAK SALYANGOZU ile/ve KULAK SALYANGOZU KANALI
( COCHLEA with/and COCHLEAR DUCT )

- KULAK MEMESİNDE: YAPIŞIK ile/ve AYRIK
( [Fars.] BİNÂGÛŞ/BÜNÂGÛŞ: Kulak memesi. | Kulak tozu. )

- KULAK (İNSAN): 16 - 20 Hz ile 16.000 - 20.000 Hz arasındaki sesleri duyabilir.
( En çok 1.000 ile 3.000 Hz arasındaki seslere duyarlıdır. Bu frekans dağılımının altındaki ve üstündeki sesleri duyabilmemiz için sesin şiddetinin daha yüksek olması gerekir. )
( [Ar.] ÜZN[çoğ. ÂZÂN] )
( [Fars.] GÛŞ )
( [Divan şiirinde] Şekil yönünden güle benzetilir. Bezen kuyuya, bazen kadehe benzetilir. )

- KULAK ve/= VAJİNA
( Düşüncenin başlangıcı/girişi. VE/= Gövdelenmenin başlangıcı/girişi. )
( İkisi de varoluşun başlangıcıdır. )

- ÖSTAKİ BORUSU: SYRINX

- KULAK ÇUKURU: SADEFE-İ ÜZN[Ar.], CONQUE[Fr.]

- KULAK DIŞ BOŞLUĞU: SAHN[Ar.]

- KULAK KEPÇESİ: SEDEFE[Ar.], PINNA[İng.]

- KULAK KİRİ: WAX

- KULAK YANGISI: OTİT

- KULAK ZARI: TABL[Ar.]

- OTOLARYNGOLOGY: Kulak ve gırtlak hastalıklarını konu alan tıp dalı.

- ELMACIK KEMİĞİ ile/ve YANAK
( Yanak, gül ile betimlenir. )
( Yanak, vahdeti simgeler. )
( Âşıkların alınyazısı, sevgililerinin yanaklarında yazmaktadır. )
( YÂSEMEN: Divân şiirinde daha çok rengi, kokusu ve yaprağı dolayısıyla anılır. Sevgilinin yanağıyla ilgili olarak gösterilir. )
( ... ile/ve DULUK )
( [Fars.] ... ile/ve RUH/RUHSAR, NİGÂRİSTAN )
( [Ar.] ... ile/ve İZÂR, ÂRIZ )
( MALAR, ZYGOMA/TA with/and CHEEK )

- YANAK ile/ve ENEK
( ... İLE/VE Yanağın alt yanı. )
( SÎB: ELMA [Sevgilinin çenesi ve gabgabı sürekli olarak elmaya benzetilir.] )

- SEVGİLİNİN/MÂŞUK'UN YANAĞI ile/ve ÂŞIĞIN YANAĞI
( Pembe ve/veya kırmızıya yakındır. İLE/VE Sarıdır. )

- YANAK GAMZESİ ile BEL GAMZESİ
( CHEEK DIMPLE with WAIST DIMPLE )

- BOYUN ile BOĞAZ
( [Fars.] GERDÂN/GERDEN: Dönücü, dönen. | Gövdenin baş ile omuzlar arasındaki bölümü. | Şişmanlarda, çenenin altındaki tombulluk.] ile GÜLÛ )

- BOYUN ile/ve/<> OYUN
( Boyun kırılırsa, "Bu OYUN" biter. )

- YEMEK BORUSU/ÖZAFAGUS ile SOLUK BORUSU
( ESOPHAGUS with TRACHEA )

- KIKIRDAK ile/ve KEMİK
( GRISTLE/RING CARTILAGE with/and BONE )
( [Fars.] KÖZ ile/ve ESTEH, ÜSTÜHÂN/İSTİHÂN )
( EŞVÂK[Ar. < ŞEVK]: Kemiklerin uzamaları. )
( [Ar.] GUDRÛF ile/ve AZM[çoğ. İZÂM] )
AZM-İ ACZ: SAĞRI KEMİĞİ
AZM-İ ADESÎ: MERCİMEK
AZM-İ ADUD: PAZI
AZM-İ AKAB: ÖKÇE
AZM-İ ÂNE: KASIK
AZM-İ ATLAS: ATLAS
AZM-İ CEBHÎ: ALIN
AZM-İ CİDÂRÎ: YAN
AZM-İ DIL'Î: EĞE
AZM-İ ENFÎ: BURUN
AZM-İ FAHZ: UYLUK | THIGH[İng.]
AZM-İ GIRBÂLÎ: KALBUR
AZM-İ HANEK: DAMAK
AZM-İ HARKAFA: KALÇA
AZM-İ İSFENCÎ: SÜNGERSİ KEMİK
AZM-İ KA'B: AŞIK (ing. TALUS)
AZM-İ KAFA: ARTKAFA
AZM-İ KAS: GÖĞÜS
AZM-İ KASABA: BALDIR
AZM-İ KİTF: OMUZ
AZM-İ KÛ'BERE: ÖNKOL
AZM-İ LÂMÎ: DİL
AZM-İ MITRAKA: ÇEKİÇ
AZM-İ MİHVER: EKSENKEMİK
AZM-İ MİK'A: KAŞIK
AZM-İ REMÎM: ÇÜRÜMÜŞ KEMİK
AZM-İ RIDFA: DİZKAPAĞI
AZM-İ RİKÂBÎ: ÜZENGİ
AZM-İ SEMSEMÎ: SUSAMSI KEMİK
AZM-İ SENEDÂNÎ: ÖRS
AZM-İ SUDGÎ: ŞAKAK
AZM-İ ŞAZYE: KAVAL
AZM-İ TERKOVA: KÖPRÜCÜK
AZM-İ US'US: KUYRUK
AZM-İ VECENÎ: ELMACIK
AZM-İ VETEDÎ: TEMEL
AZM-İ ZEND: DİRSEK
AZM-İ ZEVRAKÎ: KAYIKSI KEMİK
AZM-İ ZIFRÎ: TIRNAKSI KEMİK )

- EPİFİZ ile OM/OMA
( Kemik ucu. İLE Kemiklerin toparlak ucu. )

- OSTEOLOJİ/OSTEOLOGY[İng]: Kemik bilimi.

- AZMÎN: Kemik özü. ASTÉINE[Fr.]

- CENÂH: Kol, pazu. | Giysi kolu, yen.

- MENKİB[Ar. | çoğ. MENÂKİB]: Omuz ile kol kemiğinin birleştiği yer.

- OMUZ ile/ve KOLTUKALTI
( ÇİĞİN ile/ve ... )
( [Ar.] KETİF/KETEF/KİTF ile/ve İBT/IBIT[çoğ. ÂBÂT], ÂTÂL[< ITL] )
( [Fars.] ZÎR-İ SER ile/ve ZÎR-İ BAGAL )
( SHOULDER with/and ARMPIT/AXILLA )

- KEMİK ile KABURGA/GÖĞÜS KEMİĞİ
( [Ar.] ... ile BEVÂNÎ )
( EĞE KEMİĞİ(AZM-İ DIL'Î): (HZ. ADEM'İN) SOL KABURGA(SI) )
( BONE with RIB/STERNUM/BREAST BONE )

- KABURGALAR ile/ve UÇLARI SERBEST OLAN 11. 12. KABURGALAR
( [Ar.] ADLÂ'[< DIL]: Kaburgalar. | Geometrik şekillerin kenarları. İLE/VE ... )
( RIBS/BREAST BONES with/and FLOATIN RIBS )

- GÖĞÜS KABURGALARI ile/ve YÜZEN/YALANCI KABURGALAR
( İlk 7 kaburga. İLE/VE Son 5 kaburga. )
( Kaburgalar, solunum örgenlerini, midenin ve bağırsakların üst kısımlarını adeta bir kafes içine alır ve onları korur. Aynı zamanda, göğsün tüm incinmelerden etkilenmesinden kaçınmasında yardımcı olur. Kaburgalar, ek genişlik kazanma gereksinimini karşılamak, besin ve gazlarla dolu olan mideye yer sağlamak için göğsü genişletir. Göğüs ve solunum kaslarına gerekli yeri sağlar. Yaşamsal örgenlerin kolayca baskı altında kalmaması ve harap olmaması gerektiği için üstten yedi kaburga, ek bir örtü ve koruma sağlamak üzere, sternumla birleşmiştir. Sindirim örgenlerini örten kaburgalar, omurgadan çıkarlar fakat sternumla birleşmezler, bundan dolayı ön tarafta görülmezler. Kaburgalar yukarıdan aşağı doğru aşamalı olarak küçülürler. Üst taraftaki kaburgaların ucları birbirine yakın ama aşağı taraftaki kaburgalarınki birbirinden biraz uzaklaşırlar. Kaburgalar, karaciğer ve dalağı da korurlar ve midenin tamamına geniş bir yer bırakırlar. Göğsü çepeçevre sarmış olan ilk yedi kaburga göğüs kaburgaları olarak bilinir. Bu grubun ortasındaki kaburgalar en geniş ve en uzun kaburgalardır, uctaki kaburgalar en ufak olanlardır. Kemikten kaburgaların ince karın zarını harap etmesine engel olmak ve onu korumak için bu kaburgaların ucu kıkırdaktandır. )

- BAĞIR ile/ve BÖĞÜR
( Göğüs kafesinin üst bölümü. İLE/VE Göğüs kafesinin alt bölümü. [Aşağıdaki 11. ve 12. kaburgaların bulunduğu bölge] )

- GEĞREK: Kaburga altındaki boşluk.

- KÖPRÜCÜK KEMİĞİ ile KÜREK KEMİĞİ
( COLLAR BONE/CLAVICLE with BLADE BONE )

- ÜST BACAK KEMİĞİ ile KAVAL KEMİĞİ
( FEMUR with TIBIA )

- KALÇA KEMİĞİ ile PALDIM KEMİĞİ
( [Ar.] HARKAFA ile ... )
( PELVIS with COCCYX )

- BICIL: Aşık kemiği altındaki küçük kemik.

- AGMATOLOJİ: Kırık bilimi.

- UYLUK ile/ve BALDIR/İNCİK/SÂK[Ar.]
( Kalçadan dize kadar olan bölüm. İLE/VE Dizle ayak bileği arasındaki bölümün arkasındaki bölüm. )
( [Ar.] AZM-İ FAHZ ile/ve AZM-İ KASABA )
( THIGH with/and CALF, SHANK/SHIN )
( [Fr.] CUISSE avec/et MOLLET )
( [Alm..] OBERSCHENKEL mit/und WADE )
( [İt.] COSCIA con/e POLPACCIO )
( [İsp.] MUSLO con/y PANTORRILLA )

- KUYRUKSOKUMU KEMİĞİ: UCA, PÖÇ, SACRUM
( Omurganın bitiminde beş kuyruk omurunun kaynaşmasından oluşan üçgen biçiminde kemik. )

- ATLAS KEMİĞİ[Boyun omurlarının birincisi] ile AŞIK KEMİĞİ ile BEL KEMİĞİ ile ÇEKİÇ KEMİĞİ ile DİRSEK KEMİĞİ ile ELMACIK KEMİĞİ ile KOL KEMİĞİ ile ÖRS KEMİĞİ

- KARACA
: Üst kol.

- DİRSEK KEMİĞİ: [Ar.] ZEND[içteki]/KÛ'BERE[dıştaki] | [Lat./İng./Fr.] CUBITUS

- SÂİD[Ar. çoğ. SEVÂİD]: Kolun dirsekle bilek arasındaki bölümü.[MİRFAK]

- FİBULA ile KAVAL KEMİĞİ
( FIBULA with TIBIA )

- OMUZLA DİRSEK ARASINDAKİ KEMİK ile DİRSEKLE BİLEK ARASINDAKİ KEMİKLER
( [Ar.] AZBÂ'[< ZAB], AZD ile ... )
( HUMERUS with ULNA and RADIUS )

- RADIUS ile/ve ULNA
( Dirsekle bilek arasında, başparmak tarafındaki kemik. İLE/VE Küçük parmak tarafındaki kemik. )
( Ön kolu avuçiçini aşağıya doğru gelecek şekilde çevirme [pronasyon] ve yukarı doğru çevirme [supinasyon] olanağı sağlar. İLE/VE Bileği gevşetme [fleksiyon] ve kasma [kontraksiyon] olanağı sunar. )
( Her iki kemiğin de orta bölümleri incedir, böylece önkolun, çok ağır olmaması sağlanır. )

- SAĞAK: Dirsek ile bilek arası ve/veya diz ile topuk arası.
( 7 sağak, boy kadardır. )

- KEMİK ile/ve/<> İLİK
( [Ar.] AZM ile/ve/<> MAĞZ )
( BONE with/and/<> BONE MARROW )

- İLİK ile/ve/<> KEMİKTE BULUNAN BOŞLUK
( BONE MARROW with/and/<> LACUNA )

- KIRMIZI İLİK ile SARI İLİK
( Yassı kemik boşluklarını dolduran ilik. İLE Uzun kemiklerin orta kısımlarını 20 yaşından sonra dolduran kemik iliği. )
( RED MARROW with YELLOW MARROW )

- KAN ile/ve İLİK
( BLOOD with/and BONE MARROW )

- KEMİK YANGISI ile/ve KIKIRDAK DOKUSU YANGISI ile/ve EKLEM YANGISI ile/ve EKLEM SIVISI İÇEREN KESELERİN YANGISI
( OSTEOMİYELİT ile/ve POLİKONDRİT ile/ve ARTRİT ile/ve BURŞİT )

- KEMİK ile/ve/<> ET
( BONE with/and/<> FLESH )

- DOKU ile/ve YARALARI ONARAN DOKU ile NASIR
( TISSUE with/and CALLUS with CALLUS )

- DOKU ile/ve MUKOZA[Lat.]
( ... İLE/VE Sümükdoku. )

- LENF DOKUSU ile/ve YAĞ DOKUSU ile/ve KEMİK DOKUSU ile/ve KIKIRDAK DOKUSU ile/ve GÖZENEKLİ DOKU ile/ve DESTEK, BAĞ DOKUSU ile/ve EPİTEL DOKU ile/ve KAS DOKUSU ile/ve SİNİR DOKUSU
( ADENIT TISSUE with/and ADIPOSE (FATTY) TISSUE with/and BONY TISSUE with/and CARTILAGE TISSUE with/and CELLULAR TISSUE with/and CONNECTIVE TISSUE with/and EPITHELIAL TISSUE with/and MUSCULAR TISSUE with/and NERVOUS TISSUE )

- ATROFİ: Körelme, dumur. Örgen ya da dokunun beslenemeyerek küçülmesi.

- SKELEROG: Doku sertleşmesi.

- EKLEM ile PARMAĞIN OYNAK YERİ
( [Ar.] MAFSAL[çoğ. MEFÂSIL] ile ... )
( JOINT with KNUCKLE )

- EKLEM ile DÖNER EKLEM
( JOINT with TROCHOID )

- OYNAMAZ EKLEM ile/ve AZ OYNAR EKLEM ile/ve OYNAR EKLEM
( SYNARTHROSIS JOINT with/and SYMPHYSE JOINT with/and SYNOVIAL JOINT )

- ANKİLOZ: Eklemin oynaklığını kaybederek işlemez duruma gelmesi.

- İRTİVÂ'[Ar.]: Gövdedeki örgenlerin ve eklemlerin/mafsalların kalınlaşması.

- ŞELL: Çolaklık, elin/kolun eğri oluşu.

- ÇIKIK ile KIRIK
( DISLOCATED with BROKEN )

- TECBÎR[Ar. CEBR]: Kırık/çıkık kemiği iyileştirme, sarma/alçıya alma.

- TAXIS: Yerinden oynamış ya da çıkmış bir uzvu el ile yerine koyma.

- ÇATLAK ile KIRIK

- İNCİTMEK ile/ve ZEDELEMEK

( TO HURT/INJURE/STRAIN with/and TO BRUISE )

- EĞİLMEK ile/yerine DİZLERİ KIRARAK YERE YAKLAŞMAK
( Belden eğilmek çok dikkat edilmesi gereken bir eylemdir. Olabildiğince dikkat ederek belden eğilmemek gerekir. Yerden bir şey alınacağı, özellikle kaldırılacağı zaman mutlaka dizleri kırarak yere yaklaşıp, bacak kuvvetiyle doğrulmaktır doğru olan. )

- DİRSEK ile DİZ
( Kolların eklem yeri. İLE Bacakların eklem yeri. )
( [Ar.] MİRFAK ile ... )
( [Fars.] ÂRÂN, ÂREC, ÂRENC, ÂRENG, ÂRET ile ... )
( ELBOW with KNEE )

- DİZ ile/ve DİZ KAPAĞI
( [Ar.] RÜKBE[çoğ. RÜKEB, RÜKEBÂT] ile/ve RÜKBE )
( [Fars.] ZÂNÛ ile/ve ... )
( KNEE with/and PATELLA )

- ME'BIZ[Ar. | çoğ. MEÂBIZ]: Dizkapaklarının arkasındaki çukurlar.

- LUMBAGO: Bel ağrısı.

- EL BİLEKLERİ ile AYAK BİLEKLERİ
( Kol ile eli birleştiren eklem yeri. İLE Bacak ile ayağı birleştiren eklem yeri. )
( [Ar.] RUSG-ÜL-YED [RUSG: Bilek.] ile ... )
( ZEND )
( WRIST with ANKLE/TARSUS )

- EL BİLEĞİNİ MEYDANA GETİREN KEMİKLER ile EL BİLEĞİNE AİT
( CARPUS with CARPAL )

- EL ve GÖZ

- EL ile/ve DİL ile/ve GÖZ

( 3 KALEM )

- EL TERLEMESİ'NDE: SOĞUK ile SICAK
( Stres. İLE Hipertroid. )

- EL/LER ile/ve AYAK/LAR
( ... İLE/VE Tarsus, metatarsus ve ayak flanksları dahil olmak üzere, 26 kemikten meydana gelir. )
( Sert eller için: Lahlaha macunu. )
( [Ar.] YED ile/ve KADEM[çoğ. AKDÂM] )
( [Fars.] DEST ile/ve PÂY, PÂ )
( Divân şiirinde sevgilinin ayağı bir güzellik unsuru olarak ele alınmaz. Bazı deyimler ile sevgilinin yüceliğini anlatmada kullanılır. )
( [Ar.] TEDAHHUM[< DAHM]: İrileşme, kalınlaşma, şişkinleşme. | TEDAHHUM-I NİHÂYÂT: El ve ayakların irileşmesi sayrılığı. [Fr. ACROMÉGALIE] )
( HAND/S with/and FOOT/FEET )

- AYAK ile/ve AĞIM
( ... İLE/VE Ayağın üstündeki tümsek. )

- TOPUK ile/ve MİRFAK
( ... İLE/VE Küçük topuk. )
( KÂ'B[Ar.]/BÜCÛL/BÜCÜL/BÜJÛL[Fars.]: Topuk kemiği. Aşık. )
( RUSG-ÜL-KADEM: Topuk kemiğini oluşturan yedi kemik. )

- PARMAKLAR('I)
( Yanyana, ayası[avuç içi] aşağıya bakacak konumda duran ellerin, geride/içte kalan, ötekilere göre daha geniş tırnaklı(/belki de boyu kısa) olan parmak(lar) "baş parmak".
Baş parmağın ve orta parmağın yanındaki/arasındaki parmağa "işaret parmağı".
İşaret parmağının ve yüzük parmağının yanındaki/arasındaki, aynı zamanda, her iki tarafında ikişer parmağın bulunduğu parmağa "orta parmak".
Orta parmak ve serçe parmağın yanındaki/arasındaki parmağa "yüzük parmağı".
Yanyana, ayası(avuç içi) aşağıya bakacak konumda duran ellerin, en dışta kalan parmak(lara) "serçe parmağı" denilir. )
( İnsanın el parmakları sosyal örgütlenmeye köz/model olmuştur. İnsan öbekleri/grupları 10'luk sisteme göre örgütlenmiştir. Buu 10'luk sistemin önderi olmuştur. )
( PARMAK: Bitişik ve dışı içine gelecek şekilde dizilmiş altı arpa tanesi uzunluğunda bir mesafe. )
( PARMAK[< VARMAK]: Varmayı/ulaşmayı/gerçekleştirmeyi sağlayan araç. )
( SEBBÂBE[Ar.]: İşaret/şehâdet parmağı[başparmağın yanındaki]. | BİNSIR/BİNSÂR[Ar.]: Yüzük parmağı[Serçe parmak ile orta parmak arasındaki]. | HINSIR: Serçe parmak. )

- EL ile/ve/< BAŞ PARMAK
( Parmakları ve eli, el yapan, başparmaktır, başparmağın işlevselliğidir. )

- SERE/SELE: Açık duran başparmağın ucundan, gösterme(işaret) parmağının ucuna kadar olan uzaklık.

- MASERASYON: Su içinde kalma sonucu, suda kalan uzvun aldığı durum. | Katı cismi su içinde bırakarak, eriyecek maddelerini ayırma.

- PARMAK İZİ GRUPLARI: ARCH - TENTARCH - LOOP - DOUBLE LOOP - POCKED LOOP - WHORL - MIXED
( 8'er alt grupları daha vardır. )
( DAKTİLOSKOPİ: Parmak izi incelemesi. )

- EL, AVUÇ, AYAK, KULAK İZLERİ ile/ve/değil/yerine DNA İZİ

- 5 PARMAKLI EL ile 6 PARMAKLI EL

( HAND with HAND WITH SIX FINGERS )

- BAŞ PARMAK TIRNAĞI ile/ve ORTA PARMAK TIRNAĞI
( En hızlı uzayan. İLE/VE En yavaş uzayan. )

- ÇITLATMAK ile KÜTLETMEK
( TO CRACK )

- ONİKOFAJİ: Çocuklarda tırnak kemirme.

- DOLAMA: Tırnak yöresindeki yumuşak bölümlerin, kimi kez de kemiğin yangılanmasından ileri gelen ağrılı şiş.

- KEMİK ile PARMAK KEMİĞİ
( BONE with PHALANX )

- AYA ile FINDIK YUVASI
( Avuçiçi. İLE Eldeki çukurluk. )
( PALM with ... )

- AYA ile/ve APAZ
( Avuç içi. İLE/VE Kapalı avuç. )
( [Fars.] KEF ile/ve ... )
( [Ar.] RÂHE, KEFF ile/ve ... )

- AVUÇ/LAMAK ile/ve KOŞAM/LAMAK
( ... İLE/VE İki elle avuç/lamak. )

- DEST-GÂH: Tezgah, dokuma alet, atölye. | Zenginlik.

- KAS ile/ve TENDON
( MUSCLE with/and TENDON )

- PAZU[Fars. < BÂZÛ](BİSEPS) ile/ve TRİSEPS
( Kolun omuz ile dirsek arasındaki bölümü. İLE/VE ... )
( BICEPS with/and TRICEPS )

- ÇİZGİLİ KASLAR ile/ve DÜZ KASLAR(RECTUS)[Baş ve gözde bulunur] ile/ve KALP KASLARI

- KAS ile/ve/değil GRUP KAS

( ... İLE/VE/DEĞİL Tek bir kas gibi görünen fakat birkaç kastan meydana gelen kas. )

- BÂSIT-ÜR-RIZK[Ar.]: Bir örgeni uzatıp açan kas.

- SCALENE MUSCLE: SKALEN KAS, KABURGALARI KALDIRAN KAS

- İZOTONİK KASILMA ile/ve İZOMETRİK KASILMA

( Kasın boyca kısalıp kuvveti sabit kalması. İLE/VE
Kasın kasılırken kasın boyu kısalmayıp, kuvvetin değişmesi. )

- MA'S[Ar.]: Kasın tutulması, büzülmesi, kramp. | CRAMPE[Fr.]

- KAS YANGISI ile/ve DERİ VE KAS YANGISI ile/ve DERİ ALTINDAKİ KATILGAN DOKU YANGISI
( MİYOZİT ile/ve DERMATOMİYOZİT ile/ve FLEGMON )

- MANTAR ile/ve/değil PİŞİK

- MESEMME
[Ar.]: Deri üzerindeki küçük delikler.

- AKALAZYA ile VAJİNUSMUS
( Kasın fiziksel olarak gevşeyememesi. İLE Vajina kaslarının zihinsel olarak rahat bırakılmaması. )

- BEKÂRET ile/ve/değil VAJİNUSMUS

- AĞRIYA DUYARLI OLMAYAN ÖRGENLER(ORGANLAR) ile AĞRIYA DUYARLI OLAN ÖRGENLER

( *Visseral ve parietal perikard; *Mide, bağırsak, kolon(gerilme, konjeksiyon hariç); *Akciğerler alveolleri; *Safra kanalları; *Karaciğer parankimi; *Dalak(Spleen); *Böbrek; *Beyin dokusu; *Damarlar İLE
*Myokard; *Pankreas; *Duedenum; *Kas, tendon, periosteum; *Deri; *Arter. )
( SEDATİF: Ağrı dindiren/kesen. )

- PARAPLEJİ ile/ve TETRAPLEJİ
( Her iki bacakta görülen felç. İLE/VE ... )

- AJİTASYON ile ANAFİLAKSİ
( ... İLE Aşırı duyarlılık. )

- ÖRGENLER ile/ve İÇ ÖRGENLER
( ORGANS with/and INTERNAL ORGANS, VISCERA )

- "MEKANİZMA" ile/değil METABOLİZMA

- AKCİĞER(ÖRGEN) ile/ve KARACİĞER

( [Ar.] RİE ile/ve KEBED[çoğ. EKBÂD] )
( [Fars.] ŞÜS ile/ve ŞÜŞ )
( LUNGS with/and LIVER )

- RAL: Akciğerleri dinlerken doktorun duyduğu patolojik ses.

- SİROZ: Karaciğerin irileşmesi ya da körleşmesi şeklinde görülen hastalık.

- KARIN ile MİDE
( ... ile KURSAK[Halk dilinde] )
( KURSAK: Kuşların yemek borusu üzerinde bulunan, yiyeceklerin toplandığı torba biçiminde şişkin örgen. | Böceklerin ve solucanların sindirim kanallarında bulunan, kuşların kursağına benzeyen yapı. )
( [Fars.] ... ile RÂC )
( ABDOMEN with STOMACH )
( [İsveççe] BUK ile MAGE )

- ÇÖP/LÜK ile/değil MİDE!
( Mide çöplük değildir! "Atılmasın/günah" diye (gereksiz/fazladan) yemek de mideyi çöplük durumuna düşürür. Yiyecekler atılması gerekiyorsa atılmalıdır/atılabilmelidir. )

- MİDE ve/<> BEYİN

- MİDE ve/<> KALP

- MİDE ve/<> TÜM ÖRGENLER

- KARIN ile GÖBEK

( [Ar.] ... ile SÜRRE, SÜRR[: Yeni doğmuş bebeğin kesilmiş göbeği.], CE'BE[: Göbek bölgesi.] )
( BECRÂ'[Ar.]: Göbeği çıkık [kadın]. | Yüksek [yer, tepe]. )
( [Fars.] ... ile NÂH, NÂF )
( ABDOMEN/PAUNCH with NAVEL )

- KARIN KASLARINIZI, YERÇEKİMİNE: DİKEY değil YATAY
( Karın kasları, ayakta durduğumuz sürece, çeşitli mide/bağırsak "şişirme/şişkinliğinden" ve yerçekimine karşı koyamadığından dolayı, zamanla aşağı/yere doğru sarkma durumuna geçmektedir. Bu duruma, en etkili çare/çözüm/destek ise karnınızı, yere paralel olacak şekilde havada/boşlukta bırakmaktır. Karın duvarı/kasları, kendini çok hızlı toparlayacak ve sıkılaştıracaktır. [Her gün birkaç dakikalık mekik çekmeden ya da fazla zorlanmadan karın kaslarınızı sıkılaştırabilirsiniz.][Ellerinizin/dirseklerinizin üzerinde ya da bir koltuğun karşısına, karnınız havada/boşlukta kalacak şekilde, bir sandalye/koltuk/puf vs. üzerine yüzükoyun uzanarak da bunu sağlayabilirsiniz. Bu çok fazla zorlanmayacağınız uygulamayı her gün 2-3 dk. bile yapsanız etkisi/artısı büyük olacaktır. Tabii zamanla olabildiği kadar dayanmanızı ve süreyi artırmanızda yarar vardır. Belki daha sonra mekik çekmeye başlamak için güç ve güdülenme de sağlayacaktır.] )

- BERNİŞ[Fars.]: Karın ağrısı/sancısı. | Eklem/mafsal ağrısı, romatizma sancısı.

- ŞANKR: Ülser.

- GÖBEK ile GEBELİK/BEBEK
( [Fars.] ... ile ÂBİSTENÎ )
( [Ar.] HABL-İ SÜRREVÎ: Ana rahmindeki bebeği meşîme denilen sona bağlayan ip, göbek bağı. )
( İRTİKÂZ[Ar.]: Gebelikte çocuğun karında hareket etmesi. )
( NAVEL with PREGNANCY/GESTATION/BABY )

- EMZİRME/RIDA', IRDÂ'[Ar.]: ERİLDE ile/ve DİŞİLDE
( 24 aydır. İLE/VE 18 aydır. )
( NİFÂS[Ar.]: Lohusalık. )

- SİNDİRİM ile EMİLİM
( DIGESTION with ABSORPTION )

- BÖBREK TAŞI ile TARLADAKİ TAŞ
( [Ar.] HASÂT-ÜL-KİLYE ile ... )
( [Ar.] KİLYE[: Böbrek.] ile ... )
( CALCULUS with STONE )

- BÖBREK SANCISI/AĞRISI ile GAZ SANCISI/AĞRISI

- İNCE BAĞIRSAK ile/ve/> KALIN BAĞIRSAK

( EM'Â-İ RAKÎKA ile/ve/> EM'Â-İ GALÎZA )
( MİÂ'[Ar.], RÛDE[Fars.]: Bağırsak. )
( EMA: Bağırsaklar. )
( [Ar.] TEGALLÜF-İ EM'Â: Bağırsak dolanması. )
( MASARİKA[Yun.]: Bağırsakları tutan karın iç zarı, bağırsak askısı. )
( Bağırsağın her boğumunda bir hazım vardır. Gelen maddeden, her boğumda bir gıda alınır. )
( SMALL INTESTINE (/BOWEL) with/and/> LARGE INTESTINE (/BOWEL), COLON )
( [Lat.] JUJENUM cum/et/> INTESTINUM CRASSUM )

- BAĞIRSAK ile/ve KÖR BAĞIRSAK
( [Ar.] ... ile/ve A'VER )

- KALIN BAĞIRSAK ile/ve/> GÖDEN[> GÖD/GÖT]
( ... İLE/VE/> Kalınbağırsağın son bölümü. )
( MAYASIL/BÂSÛR[Ar.]/HEMAROİD/HÉMORROÏDES[Fr.]: Kalın bağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesinden ve bazen yangılanmasından dolayı makadın içinde ve dışında oluşan memeler yüzünden makattan kan ya da cerahat gelmesi. )

- GÖDEN ile/ve/< KOL0N
( Kalınbağırsağın son bölümü. İLE/VE Kalınbağırsağın gödenden önceki bölümü. )
( Bir de "Müdür" öyküsü vardır. Bilenler bilir. Bilmeyenler çevrelerindeki bilenlerden dinleyebilirler. )

- İNCE BAĞIRSAK ile/ve 12 PARMAK BAĞIRSAĞI
( SMALL INTESTINE with/and DUODENUM )

- DUODENUM ile/ve JEJUNUM ile/ve ILEUM
( İnce bağırsakların ilk bölümü.[12 parmak bağırsağı.] İLE/VE İnce bağırsağın duodenum ile ileum arasındaki bölümü. İLE/VE İnce bağırsakların son bölümü.[Jujenum ile çekum arasında uzanır ve ince bağırsakların 3/5'ini oluşturur.] )

- BAĞIRSAK ile/ve KÖRBAĞIRSAK
( [Ar.] ... ile/ve NOKTA-İ AVRÂ )
( BOWEL with/and CAECUM )
( [Lat.] ... cum/et PUNCTUM COECUM )

- LAVMAN[Fr.] ile TENKIYE[Ar. < NAKY]
( Kalınbağırsağı, anüs yoluyla su fışkırtarak yıkama. | Bu işlem için kullanılan aygıt ve sıvı. İLE Ayıklayıp temizleme. | Kalın bağırsağa su verme ve bu işlem için kullanılan alet. )

- DIŞKI(FEÇEZ/KAZÛRÂT/BOK) ile GÜBRE
( [Ar.] AHBESEYN: En yaramaz(murdar) şeylerden ikisi. [dışkı ve sidik] )
( FAECES/FECES/EXCREMENT with DUNG/MANURE )

- SALGILAMAK ile BOŞALTMAK
( SECRETION with EXCRETION )

- SALGILAMA ile/değil YAYMA

- İÇ SALGI ile DIŞ SALGI

( ENDOCRINE with EXOCRINE )

- SALGI ile/ve YAYILMA
( Kimyasal. İLE/VE Kimyasal/Elektriksel. )

- SALYA(RÎK) ile TÜKÜRÜK
( [Ar.] MEL'UB: Salyalı ağız. )
( SALIVA with SPITTLE )

- DUCT: Salgı kanalı.

- ÖDEM ile BEZE
( Bazı hastalıklarda yüzde, ellerde ve ayaklarda görülen yangısız şiş. İLE
Yara ya da çıban nedeniyle gövdenin herhangi bir yerinde oluşan şişkinlik. )

- BEZ ile BEZE

- BEZE ile BEZECİK

( Kolda bir çıban çıksa, koltuğumuzun altında bir beze meydana gelir. Bu beze, gövdenin kendini korumak için oluşturduğu kaledir. Beze ya da bezeler mikropları tutup onların kana karışmasını ve tüm gövdeyi işgal etmesini engellemeye çalışır. )
( NODE with NODULE )

- BAGALEK[Fars.]: Koltukaltından çıkan yumruca, köpek memesi.

- POLİP ile LİPOM ile SARKOM
( İyi huylu ur. İLE Zararsız ur. İLE Tehlikeli bir ur. )

- KİST ile UR(TÜMÖR)

- UR ile MİYOM

( ... İLE İyi huylu. )
( ... İLE 8-9 cm.'den küçük ve 3'ten az olması durumunda laparoskopi/histeroskopi uygulanabilmektedir. )

- NODÜL ile KİST
( İçi dolu kitle. İLE İçi boş kitle. )
( ŞÂMİHA: Beyinde, kemikte ve gövdenin çeşitli yerlerinde doğal olarak görülen çıkıntılar. )

- KOLTUKALTI BEZLERİ ve KULAK ARKASI BEZLERİ ve KASIKTAKİ BEZLER
( Kalpteki fazlalıklar depolanır. VE Beyindeki fazlalıklar depolanır. VE Karaciğerdeki fazlalıklar depolanır. )
( Kanın gereksinim duyulduğunda ve besin sağlayabilmek için özel değişikliğe tâbi tutabilmek üzere çukurlarda ve boşluklarda depo edilmesi zorunluluğu vardır. Nispeten daha güçlü örgenlerdeki fazlalıklar, genellikle daha zayıf örgenlere geçer. )

- HİPOFİZ BEZİ ile KALKANBEZİ/TİROİD BEZİ ile PARATİROİD BEZİ ile LENF BEZİ ile BÖBREK ÜSTÜ BEZİ ile PANKREAS BEZİ ile EŞEYSEL BEZ ile İÇ SALGI BEZLERİ ile GASTRİT SUYU BEZİ ile GÖĞÜS KEMİĞİ ARKASINDA BULUNAN İÇSALGI BEZİ/TİMUS
( PITUITARY GLAND with THYROID GLAND with PARATHYROID GLAND with ADENOID (GLAND) with ADRENAL (GLAND) with PANCREATIC GLAND with GONADIAL GLAND with ENDOCRINE GLANDS with PEPTIC GLAND with THYMUS )

- PARATİROİD BEZİ ile (KULAKALTI) TÜKÜRÜK BEZİ
( PARATHYROID GLAND with PAROTID GLAND/SALIVARY GLAND )

- ÖZDEN/TİMÜS[Fr. < Yun.]: Göğüs kemiği arkasında bulunan iç salgıbezi.

- SİNDİRİM'DE: TÜKRÜK BEZİ ile/ve/<> İNCEBAĞIRSAK BEZİ ile/ve/<> PANKREAS ile/ve/<> KARACİĞER

- HAVA KESESİ ile AKCİĞERDEKİ HAVA KESECİĞİ

( AIR BLADDER with ALVEOLUS )

- SAFRA KESESİ ile SİDİK/İDRAR KESESİ
( [Ar.] ... ile MESÂNE )
( [Fars.] ... ile ÂB-DÂN )
( GALL BLADDER with URINARY BLADDER )

- SİSTİT[Fr. < Yun.]: Genellikle bakterilerin neden olduğu sidiktorbası yangısı.

- TEFSİRE[Ar.]: Hekimin, sayrının sidiğindeki değerleri/sonuçları incelemesi. | Sayrının, hekim tarafından incelenmiş sidiği.

- BÖBREK YANGISI(İLTİHABI) ile/ve SAFRA KESESİ YANGISI(İLTİHABI) ile/ve DALAK YANGISI(İLTİHABI)
( NEFRİT, ZÂT-ÜL-KİLYE ile/ve KOLESİSTİT ile/ve SPLENİT )

- KALP ZARI YANGISI ile/ve KARIN ZARI YANGISI ile/ve BAĞIRSAK YANGISI ile/ve MESANE YANGISI
( İLTİHAB-I ŞEGAF ile/ve PERİTONİT ile/ve ENTERİT ile/ve ZATÜLMESANE )

- KORTİZOL ile KORTİZON
( Doğal, organik. [Böbrek üstü bezlerinde/n.] İLE Yapay, sentetik. [İlâç.] )

- AKCİĞER ZARI/GIŞÂ-İ CENB[Ar.]/PLEVRA[İt.][göğüs boşluğunun iç yüzünü ve akciğerleri saran zar] YANGISI ile/ve KARACİĞER YANGISI ile/ve BRONŞİYOL YANGISI ile/ve LENF BOĞUMLARI YANGISI
( ZATÜLCENP ile/ve HEPATİT, ZATÜLKEBED ile/ve BRONŞİYOLİT ile/ve ADEONOİT )
( BİLSÂM[Ar., Fars.]/PLEURÉSIE[Fr.]: Akciğer zarı yangısı, satlıcan. )
( Dünyada en sık karşılaşılan hastalık zatürree/bronşittir. )

- LDL ile/ve HDL ile/ve VLDL
( Kötü kolestrol. İLE/VE İyi kolestrol. İLE/VE ... )
( LOW DENSITY LIPOPROTEIN with/and HIGH DENSITY LIPOPROTEIN with/and ... )

- KOLESTROL'DE: İDEAL ile KABUL EDİLEBİLİR ile SINIRDA YÜKSEK ile YÜKSEK
( 180 altı. İLE 180 - 199 İLE 200 - 219 İLE 220 üstü. )

- İRİN ile İLTİHAP
( Tutankamon, dizinin iltihap kapması nedeniyle ölmüştür. [Kardeşi tarafından değil!] )
( [Ar.] CERAHAT, MİDDE, KAYH[çoğ. KUYÛH], KÎH ile ... )
( [Ar.] TAKAYYUH/TEKAYYUH: İrinlenme. | TEKAZZU': Çıbanın irinlenmesi. )
( [Fars.] ÇİRK, RÎM ile ... )

- ÇIBAN ile SULUK
( Gövdenin herhangi bir yerinde oluşan ve çoğu, deride şişkinlik, kızartı, ağrı ve ateş ile kendini gösteren irin birikimi. İLE
Küçük çocukların başlarında, yer yer saç dökülmesi ve kabartılarla beliren bir deri hastalığı. )
( [Ar.] TEKAZZU': Çıbanın irinlenmesi. )
( [Fars.] ÇİRKÎN, ÂBİLE ile ... )

- DİYAFRAM ile KULAK ZARI, TABL, TİMPANİK ZAR
( Göğüs ve karın boşluğunu ayıran zar. İLE Kulakta sesi yankılayan zar. )
( [Ar.] ... ile TABL, GIŞÂ-İ TABLÎ )
( [Fars.] ÂB-GÂH: Karnın, kaburga kemikleri kıkırdağı ve kısa kaburgalar altında olan bölümü, boş böğür. İLE ... )
( DIAPHRAGM with EAR DRUM )

- DİYAFRAM ile/ve PLEVRA
( Göğüs ve karın boşluğunu ayıran zar. İLE/VE Göğüs zarı. )
( DIAPHRAGM with/and PLEVRA )

- PLEVRA ile/ve PERİTON ile/ve MASRİKA
( Göğüs zarı. İLE/VE Karın zarı. İLE/VE Bağırsakları tutan karın iç zarı. )

- ZAR ile İNCE ZAR
( MEMBRANE with PELLICLE )

- KAMÎS[Ar.]: Dölyatağını kaplayan ince deri.

- GEÇİRGEN ZAR ile GEÇİRGEN OLMAYAN ZAR ile YARI GEÇİRGEN ZAR
( PERMEABLE MEMBRANE with NON-PERMEABLE MEMBRANE with SEMI-PERMEABLE MEMBRANE )

- ZAR ile KALP DIŞ ZARI
( [Ar.] ŞEGAF-I DÂHİLÎ-İ KALB ile ŞEGAF-I HARİCÎ-İ KALB )
( MEMBRANE with PERICARDIUM )

- KAFATASININ DIŞ ZARI ile KALP DIŞ ZARI
( PERICRANIUM with PERICARDIUM )

- KAFATASININ DIŞ ZARI ile KEMİK DIŞ ZARI
( PERICRANIUM with PERIOSTEUM )

- KARIN ZARI ile KALP DIŞ ZARI
( [Ar.] GIŞÂ-İ MÜSTEBTIN-ÜL-BATN ile ... )
( PERITONEUM with PERICARDIUM )

- AKCİĞER ZARI ile KARACİĞER ZARI
( PLEURA with ... )

- ZAR ile DERİ
( [Ar.] GIŞÂ' ile CİLD[Deri. | Kap. | Kitap. | Meşin.(Fars.)] )
( [Ar.] GIŞÂ-İ MUHÂTÎ: Gövdenin tüm iç boşluklarını kaplayan, örten ince deri. )
( BEHREK[Fars.]: Çok çalışmadan dolayı el ve ayak derilerinin sertleşmesi. | Yaralardan gelen irin. )
( INTEGUMENT with SKIN )

- CİLDİN: BESLENMESİ ile/ve/<> DESTEKLENMESİ
( İçeriden. İLE/VE/<> Dışarıdan. )

- ENDODERM ile/ve/<> EDEME
( İç deri. İLE/VE/<> Alt deri. )

- İÇ DERİ ALTI ile/ve ÜST DERİ ALTI
( [Ar.] TAHT-I EDİMME-İ DÂHİLİYYE ile/ve TAHT-I BEŞEREVÎ )

- SEDEF HASTALIĞI: Bulaşıcı değildir! | Güneş, tedavide yararlı olabilir fakat fazlası artırır. | Sigara da artırır.

- DERİ ALT TABAKASI: SUBCUTANEOUS LAYER

- BEŞERE[Ar.]: İnsan derisinin dış tabakası.

- EBREŞ[ABRÂŞ ya da EBRAS değil!]/BARAS/BERAS[Ar.] ile ŞELEL
( Gövdedeki beyaz lekeler, sam lekeleri. İLE Gövdedeki renkli lekeler. | İskorbüt.[< Fr. < Lat. < Rus. C vitamini eksikliği nedeniyle dermansızlık, zayıflık ve dişetlerinin yangısı gibi belirtilerle kendini gösteren hastalık.] )

- EROSİYON: Derinin üst tabakasına ait sıyrık.

- İMPETİGO: Bir tür deri hastalığı.

- DERİ KIRIŞIKLIĞI ile YAŞ
( ÂJENG[Fars.]: Yaşlılıktan ya da öfkeden dolayı beliren kırışıklık. )
( WRINKLE with AGE )

- TEN ile/ve/<> TİN
( Giysi tenden, ten de candan habersiz! )

- PİGMENTLERİN TEMEL RENKLERİ
( SİYAH, MOR, KIRMIZI, MAVİ )

- YARALANMA ile SAKATLANMA

- APSE ile YARA

( ABSCESS with WOUND )

- YARA ile CERAHAT
( [Ar.] CERÎHA ile ... )
( [Fars.] ZAHM ile ... )
( WOUND with PUS )

- YARA ile YENİRCE
( [Ar.] ... ile ÂKİLE )

- BÂZIA[Ar.] ile CÂİFE[Ar.]
( Deriyle birlikte biraz da etin kesilmesi şeklindeki yara. İLE Boşluğa(cevfe) kadar giden yara. )
( Adli Tıp'ta önemlidir. Cezası değişir. )

- DÂMİA[Ar.] ile DAMİYE[Ar.]
( Damla damla kan sızdıran yara. İLE Kanı akan yara. )

- EKİMOZ: Çarpma ya da vurmadan dolayı deri üzerinde meydana gelen siyah, mor ya da sarımsı çürük, bere.

- BÜR'/İLTİYÂM[Ar.]: Yaranın iyileşip kapanması, onulma.

- SİKATRİS: Kapanmış, iyi olmuş yara yeri.

- SİNÜS: Dibi ağzından geniş oyuk/yara.

- TENEDDÜB[< NEDBE]: Yaranın kapanması.

- TEEKKÜL: Yaranın açılıp büyümesi, oyulup açılması.

- YARA İZİ: NEDBE[Ar.], SCAR[İng.]

- DÂD[Fars.]: Tuzlu balgam denilen bir cilt hastalığı.

- DÂG[Fars.]: Yanık yarası. | Hayvanların gövdesine kızgın demirle vurulan damga, işaret, im.

- TENTÜRDİYOT: TINCTURE OF IODINE

- YARAYI(/NIN ÜSTÜNÜ) KAŞIMAK değil/yerine YARANIN ETRAFINI KAŞIMAK

( [not] ITCHING THE WOUND but/instead of ITCHING ARROUND THE WOUND )

- REKTUM ile/ve/> ANÜS/MAKAT/DÜBR/ŞERÇ
( Kalın bağırsak. İLE/VE/> Bağırsak sonu. Dışkı boşaltım yeri/deliği. )
( RECTUM with/and/> ANUS )

- ÜRETER ile ÜRETRA
( Böbrek ile mesane arasındaki iki kanal. İLE Mesaneden sidiği dışarıya taşıyan kanal. )
( [Ar.] ... ile HÂLİB, MECRÂ-Yİ BEVL )

- [Ar.] İHLÎL ile MEBÂL
( Penisin deliği, sidik yolu. İLE Sidiğin çıktığı yer. )

- BAYLARDA: AYAKTA İŞEMEK ile/yerine OTURARAK/ÇÖMELEREK İŞEMEK

- TEBEVVÜL--İ SÜKKER ile TEBEVVÜL-İ SÜKKERÎ ile TEBEVVÜL-İ ZÜLÂL ile TEBEVVÜL-ÜD-DEM

( Şekerin sidik yoluyla çıkması, şeker işeme. İLE Sidikte şeker bulunması. İLE Sidikte albümin bulunması. İLE Kan işeme, sidiğin kana karışarak kan zehirlenmesi. )

- BEVL/TEBEVVÜL: İşemek. [BEVLE: Çok işeyen. | Kız çocuğu. | Üre. ]

- ANÜRİ: Böbreklerden sidiğin süzülememesi.

- ÜRE: Gövdede, azotlu maddelerden oluşan sidikle dışarı atılan madde.

- ÜREMİ: Ürenin dışarı atılmaması nedeniyle kanda birikmesi.

- GÖĞÜS ile GÖĞÜS BOŞLUĞUNA AİT OLAN
( [Ar.] KASS, SADR ile ... )
( [Fars.] SÎNE ile ... )
( CHEST with PECTORAL )
( [Yun.] STETHOS[< STETESKOP (René-Théophile-Hyacinthe Laennec)] ile ... )

- EĞE: Göğüs kafesini oluşturan kemiklerden her biri.

- GÖĞÜS ile/ve/değil MEME
( CÂM-I ŞÎR: Sütlü meme. )
( [Ar.] SADR ile/ve/değil SEDY/SEDYÜN )
( [not] CHEST with/and/but BREAST )

- BEHDEL: Erilin memelerinin büyük olması.

- MEME ile KULAK MEMESİ
( [Ar.] SEDY/SEDYE/SEDYÜN ile ŞAHME )
( [Ar.] HALME[çoğ. HALEMÂT]: Meme başı. )
( [Ar.] HALME-İ SINÂİYYE: Emzik. )
( BREAST with EAR LOBE )

- YAPIŞIK KULAK MEMESİ ile AYRIK KULAK MEMESİ

- KULAK KEPÇESİ ile/ve KULAK MEMESİ

( EARLAP, AURICLE with/and EAR LOBE )

- TYMPANIC: Kulak zarı.

- MASTİT: Meme yangısı.

- "UZUN KLİTORİSLİ KADIN" (ERİL) ve "KISA PENİSLİ ERKEK" (DİŞİL): İNSAN
( "WOMAN IN LONG CLIT" [male] and "MAN IN SHORT PENIS" [female]: HUMAN )

-@@ PENİS ile/ve/<> BIZIR[Ar. <BAZR]/KLİTORİS[PUDENTAL SİNİR]
( BAYZAR/BAZR[Ar.]: Rahmin başlangıcındaki et parçası, dilcik. )
( PREPUS: Penis ve klitorisin baş kısmını örten deri kıvrımı. )
( PENIS with/and/<> CLITORIS )

- ŞEY ile PENİS(SİK/YARAK) / VAJİNA/VULVA/MEHBİL/FERC(AM)
( [Ar.] ŞEY, MAÂB[: Ayıp yeri. | Ayıp.] ile AVRET, ZEKER[çoğ. ZİKÂR, ZİKÂRE, ZÜKRÂN, ZÜKÛR], LÂ-YUKAL, KADÎB, MÂDDE / FERC[: Aralık, yarık, çatlak.] )
( [Fars.] ... ile KÎR[eril] / KÜS[dişil], MERZ-GÛN )
( THING with PENIS(COCK) / VAGINA(CUNT/PUSSY) )
( FALLUS cum ... )
( [Fr.] CHOSE avec VAJEN )

- PENİS (SİK/YARAK/PİPİ/ÇÜK) / VAJİNA (AM/KUKU) ile KASIK
( [Ar.] ZİB ile ASL'ÜL-FAHZ )
( [Fars.] LENG ile BÂNE )
( PENIS (COCK/DICK) / VAGINA (CUNT/PUSSY) with GROIN )
( [çiçeklerde] ANDROECIUM[eril] - PISTIL[dişil] )

- PULUÇ/INNÎN[Ar.]/EMPTOTANS[Fr. IMPUISSANT]: Eşeysel iktidarsızlık. Ereksiyon olamama. (Kalkmaması) | Kısır, güçsüz.

- BALANİT: Glans(penis başı) yangısı.

- HAŞEFE[Ar.]/GLANS ile/ve/=/<>/hem de/ne de KLİTORİS
( GULFE[Ar.]: Haşefenin etrafında bulunan deri. )

- RETKA'[Ar.]: Dişilik örgeninin ilişkiye uygun olarak gelişmemiş olması.

- YARAK ile YARAK ile YARAK
( Penis. İLE Hazırlık. İLE Silah. )

- BELSOĞUKLUĞU ile GLANS[PENİS BAŞI] YANGISI(İLTİHABI)
( GONORE ile BALANİT )

- ORŞİT: Erbezi yangısı.

- BERBAH[Ar.]/ÉPIDIDYME: Erbezi üstü.

- ANORŞİDİ: Doğuştan erbezlerinde eksiklik.

- ERBEZİ/HUSYE/BEYZE/TESTİS/TAŞAK/HAYA ile ERBEZİ/TESTİS TORBASI
( TESTICLE with SCROTUM )

- YATAY DUDAKLAR ile/ve DİKEY DUDAKLAR
( HORIZONTAL LIPS with VERTICAL LIPS )

- BÜYÜK DUDAKLAR ile/ve KÜÇÜK DUDAKLAR
( VESTİBÜL: Küçük dudaklar tarafından sarılan boşluk. )
( LABIA MAJOR ile/ve LABIA MINOR )

- VAJİNA ile/ve DÖLYATAĞI
( [Ar.] MEHBİL: Dölyolu. )
( VAGINA with/and WOMB )

- DÖLLENME ile ÇİÇEKLERDE DÖLLENME
( INSEMINATION with POLLINATION )

- NORMAL DOĞUM ile SEZARYEN
( [Ar.] İT'ÂM: İkiz doğurma. )
( BIRTH with HYSTEROTOMY )

- DOĞUM ile TÜREME

- DOĞUM ile/ve/=/:/<> EVRENDOĞUM
( İNSAN! )

- DOĞUM ve/> BÜYÜME ve/> GELİŞİM

( Aşk ile. VE/> Şevkât ile. VE/> Muhabbet ile. )
( İSTİHLÂL[Ar. < HİLÂL]: Çocuğun doğar doğmaz ağlamaya başlaması. )
( TELAHHUM[Ar. < LAHM]: Semirme, etlenme. )

( TERBİYE[Ar.< RÜBÜV]: Besleyip büyütme, beslenip büyütülme. | Eğitim. | Görgü. | Alıştırma. | Hafif cezalandırma. | Bazı yemeklere konulan limon, sirke, salça gibi şeyler. | Alıştırma.[hayvan] | Tavsiye, kayırma, koruma. )

- "DOĞUM/ÖLÜM" TARİHİ ile/ve/değil KAYIT TARİHİ

- JİNEKOLOJİ/NİSAİYE
[Ar.]: Dişil organizmasını inceleyen bilim dalı, nisaiye.

- ETENE/PLASENTA: Memelilerde anne ile cenin arasında kan alıp verme işini sağlayan örgen.

- RAHİM KANSERİ ile RAHİMAĞZI KANSERİ

- ÂTÛN, BEÇEDÂN, ZÂK, ZÂK-DÂN
[Fars.], MEŞÎME[Ar.]: Rahim.

- DOĞUM ORANI ile NÜFUS/DEMOGRAFİ
( NATALITY with DEMOGRAPHY )

- NON-PAROUS with NON-POROUS
( ÇOCUK DOĞURMAMIŞ ile GÖZENEKSİZ )

- KALÇA ile KIÇ(GÖT[< GÖDEN]/DÜBÜR,DÜBR/VERÂ'/MAKAT/ŞERC/ANÜS)
( TEDBİR[< DÜBÛR]: Bir şeyi te'min edecek ya da önleyecek yol, çare. | Kul iradesi. )
( HIP/HAUNCH/HUCKLE/NATES with BUTTOCK(/ASS/ARSE) )

- SİYATİK: Kalça sinirleri yangısı.

- SPINCHTER: Kasılıp-gevşeme suretiyle anüsün açılıp kapanmasını sağlayan kas halkası.

- BACAK ile/ve KIÇ
( [Ar.] ÂMİLE[< AMEL] ile/ve MÂ-BA'D )
( LEG with BUTTOCK[ASS, ARSE] )

- MA'KAD ile/değil MAK'AD[Ar.]
( Akd edilecek, sözleşilecek yer. İLE/DEĞİL Oturulacak yer, minder. | Oturak yeri, geri, kıç. )

- MÂ-BA'D ile/ve MAK'AD

- PIRTLAMA ile OSURMA(YELLENME/GAZ ÇIKARMA/KAVARA/ZARTA)

( Birinin/birilerinin yanında yelleniliyorsa ya çok büyük bir yakınlığa ya da kopuşa/uzaklaşmaya işarettir. )
( Sevgili/eş yanında yellenebilmek, ilk başlarda yakınlığın/rahatlığın bir göstergesi olsa da daha sonraları dikkatsiz tutumlarla uzaklaşmanın ya da fazla kanıksamanın göstergesi olabilir. )
( Kişilere ayrı oda verme gereğinin/isteğinin de en büyük olası nedenlerinden biridir. )
( ... ile OS[İsveççe]: Kötü koku. )

- GEĞİRMEK ile/ve OSURMAK
( Kültürlere göre ikisi de çok büyük ayıp/yanlış/hata olarak da, sıradan bir durum olarak da algılanabilmekte/değerlendirilebilmektedir. )
( Bazı kültürlerde, yemek sırasında yellenme bile sıradan bir durum olarak karşılanabilmektedir. )
( [Ar.] TECEŞŞÜ', TEFTÎH[< FETH | çoğ. TEFTÎHÂT] ile/ve ... )
( [Fars.] ÂRÛG ile/ve ... )
( TO BELCH, BURP, ERUCTATION with/and TO FART )
( FLATUS VOCES )

- KUSMAK ile/ve SIÇMAK
( Fiziksel ve psikolojik hastalıklarda/uyumsuzluklarda. İLE/VE Doğal ve zorunlu. )
( [Ar.] İSTİFRAĞ[< FERÂG], GASEYAN, KAY' ile/ve DEF'İ-HÂCET, TEGAVVUT[< GAİTA] )
( [Ar.] TEHVÎ': Kusturma, kusturulma. )
( [Fars.] BİŞKÛFE ile/ve ... )
( VOMIT/EXCRETE with/and TO SHIT/DEFECATE/EGESTION/EXCRETION/PUPE )

- KUSMAK ile/ve KUSAR GİBİ OLUP KUSAMAMAK
( [Ar.] ... ile/ve TAKAYYÜ' )

- İŞEMEK ile/ve SIÇMAK
( Değişim. İLE/VE Gelişim. )
( TO PEE/PISSING with/and TO SHIT/DEFECATE/EGESTION/EXCRETION )
( Alteration. WITH/AND Development. )

- YAĞ ile/ve/değil SELÜLİT

- SELÜLİT ile CAPITON

- ŞİŞMANLIK ile SELÜLİT

- KAŞI(N)MAK ile KARIŞTIRMAK

( [Ar.] İHTİKÂK["ka" uzun okunur], İNHİKÂK ile ... )

- KAŞI(N)MAK ile DOKUNUYORMUŞ/SİLİYORMUŞ/KAŞIYORMUŞ/SADECE ELİNİ KOYMUŞ GİBİ YAPMAK

- KAŞINTI ile KARINCALANMA

- BURUN DELİKLERİNİ
[Ortalık yerde karıştırmamalı!]
( BURUN'DA: 10-20 milyar koku algılayıcısı vardır. )
( MENHAR/MENHİR/MİNHİR/MUNHUR[Ar.], NOSTRIL[İng.]: Burun deliği. )

- DIŞ BURUN DELİKLERİ ile/ve İÇ BURUN DELİKLERİ
( ... ile/ve KONKA/CHOANNE[Yun.]: Huniler. )

- "BURNU SÜRTMEK": Yavuz Sultan Selim, hükümdarlığında, hırsızlık yapanları bir direğe bağlar, tanınması için günlerce çarşının içinde dolaştırtırmış. Bugünkü deyimle yüz kızartıcı suçlar dediğimiz çeşitli ahlâki suçlarda ise suçluyu burnu yere sürtecek şekilde bir arabaya yatırtır, burnunu yere sürttürürmüş. "Bırak, burnu sürtsün biraz!" deyimi buradan gelmektedir.
( Yavuz Sultan Selim, sekiz yılda yaptığı bu uygulamalarla toplum büyük bir huzura ulaşmış ve devletin gücünü, hem topraklarını, hem de bütçesini üç kat büyütmüştür. )

- BÎNÎ, ENF[çoğ. ÂNÂF]: BURUN

- AKNÂ
: İnce, yumru burunlu.

- MAZMAZA ile/ve İSTİNŞÂK
( Ağıza alınan su ile ağzı çalkalamak. İLE/VE Burna çekilen su ile burnu temizlemek. )

- BURNUN AKMASI ile SÜMKÜRMEK

- SÜMÜK ile SOĞUK AKINTISI

( [Ar.] MUHÂT ile ... )
( MUCUS with CURRENT IN COLD )

- HASTALIK SONRASI SÜMÜK (TADI) ile BALGAM (TADI)

- TÜKÜRÜK ile/ve BALGAM

( TAKAŞŞU'/TEKAŞŞU'[Ar. < KAŞ]: Balgam çıkarma. )
( TEKAŞŞU'-İ DEM[Ar.]: Kan tükürme. )
( SPITTLE, SPIT with/and FLEGMA )
( [Fr.] SALIVE avec/et PHLEGME )
( [Alm.] SPUCKE mit/und ... )
( [İt./İsp.] SALIVA con/y/e ... )

- BURUN YANGISI: NEZLE | ZÜKÂM[Ar.] | ZÜKÂM-I MÜZMİN: Kronik nezle.

- UFÛNET[Ar.]: Çürüyüp kokma, kötü koku. | Yangı, iltihap.

- KULAK DELİKLERİNİ[Ortalık yerde karıştırmamalı!]

- DELİK ile GÖZENEK

( HOLE with PORE )

- DELİK ile/değil/yerine AÇIKLIK

- DİŞLER('İ)

( Ortalık yerde/elinle kapatmadan, karıştırmamalı. )

- KOKU ALMA ile KOKLAMAYA AİT
( OLFACTION with OLFACTORY )

- KOKU ALMA HÜCRELERİ ile KOKU SİNİRİ
( OLFACTORY CELLS with OLFACTORY NERVE )

- KOKU ve/<> KAŞINTI

- KOKU ile/ve HİS

( [Sansk.] GANDHA ile/ve ... )

- "ÇEŞİTLİ" KOKULAR('I)[Anlayana!] [ODOR: KOKU][OS[İsveççe]: Pis koku.]
( Gövdenin bazı bölgelerindeki kokuların kimyasal yapısı alkalidir. )

- TER KOKUSU ile KOLTUKALTI KOKUSU
( Koku koltukaltından geliyorsa, "koltukaltın kokuyor" ya da "koltukaltından koku geliyor" demek gerekir. "Kokuyosun!" ya da "Ter kokuyosun! / Terlemişsin sen!" denilmez! )
( PERSPIRATION SMELL/STINK with ARMPIT SMELL/STINK )

- ALIN TERİ/TERLEMESİ ile SIRT TERİ/TERLEMESİ ile KIÇ TERİ/TERLEMESİ
( Sadece fiziksel çalışmaktan kaynaklanan durum/ter. İLE
Çalışırken ciddi zorlanmadan kaynaklanan durum/ter. İLE
Sıkıntıdan/zorluktan kaynaklanan durum/ter. )
( [Ar.] BASÎ[çoğ. BUSU'], NETH )

- TER/LEME ile SICAK/ATEŞ
( [Ar.] ARKAN ile ... )
( SWEAT/PERSPIRE/PERSPIRATION/TRANSPIRATION with HOT/FEWER )

- HOY: Ter damlası.

- ATEŞ ile AZ SOĞUK ALGINLIĞI
( FEVER with FEWER COLD )

- NEZLE/DUMAĞI/İNGİN ile GRİP
( [Ar.] NEVÂZİL, SÜTÂ', ZÜKÂM ile ... )
( NEZLE
Nedeni: Çok sayıda virüs bu hastalığa yol açabilir.
Zamanı: Yılın her zamanı.
Yayılma şekli: Burun ya da ağız yoluyla giren zerreler.
Kuluçka Süresi: İki haftaya kadar çıkabilir.
Ateş: Zaman zaman.
Üşüme: Nadiren.
Kas Ağrısı: Zaman zaman.
Boğaz Ağrısı: Hafif ve aralıklı.
Öksürme: Yaygın.
İshal: Yaygın olabilir.
Kusma: Yaygın olabilir.
Zatürree: Hiç yaygın değil.
Tedavi: Belirtilere karşı reçetesiz ilâçlar.
Önlem: Elleri dikkatle yıkamak.
İLE
GRİP
Nedeni: A ya da B grip virüsü.
Zamanı: Sonbahar ve kış sonu.
Yayılma şekli: Burun veya ağız yoluyla giren zerreler.
Kuluçka Süresi: İki gün.
Ateş: Genelde her zaman.
Üşüme: Yaygın.
Kas Ağrısı: Yaygın ve bazen ağır.
Boğaz Ağrısı: Acı verici ve daha inatçı.
Öksürme: Yaygın.
İshal: Yaygın değil.
Kusma: Genellikle görülmez.
Zatürree: Meydana gelebilir.
Tedavi: A... ya da R...
Önlem: Elleri dikkatle yıkamak. | Grip aşısı. )

- SOĞUK ALGINLIĞI ile MEVSİMSEL GRİP ile DOMUZ GRİBİ(H1N1)

- ŞİŞ/ŞİŞLİK
: SWELLING

- ADIM ile AYAK
( PACE with FOOT )

- TANSİYON ÖLÇÜMÜ'NDE: SOL KOL değil SAĞ KOL
( Sol Kol'dan alınan değerler Sağ Kol'a göre[doğru olan] 1'er derece daha yüksektir[sol kolun kalbe yakın olması nedeniyle]. )

- ERİL YOĞUN GÖVDEDE NABIZ ile DİŞİL YOĞUN GÖVDEDE NABIZ
( Sağ. İLE Sol. )
( [Ar.] ASDAGÂN: İnsanın kollarındaki nabız damarları. )

- TOKLUK ŞEKERİ (ÖLÇÜMÜ) ile/ve AÇLIK ŞEKERİ (ÖLÇÜMÜ)
( Yemekten iki saat sonra. İLE/VE Sabah aç karnına. )

- KISA ETKİLİ İNSÜLİN ile/ve UZUN ETKİLİ İNSÜLİN

- YÜZ KIZARMASI ile YÜZ SARARMASI

( Utanma. İLE Korku. )
( Bağın olsun, üzüm olsun, yiyecek yüzün olsun. )
( [Fars.] ... ile RÛY-İ ZERD[: Sararmış, solgun yüz.] )

- YÜZ KIZARMASI ile YÜZ MORARMASI
( Utanma. İLE Bozulma. )

- UYUMA ile/ve UYUŞMA

- UYUTMA ile UYUŞTURMA

- UYUMAK ile/ve UYUKLAMAK

( Günde ortalama 7 saat uyku yeterlidir! [Kişiden kişiye, değişkenlere ve koşullara bağlı olmak üzere 4 - 10 saat arasında olabilir.] )
( SAAT ON[22:00], YATAĞA KON! )
( Uykuya dalma süresi yaklaşık 7 dakikadır. )
( Elma, birçok uyarandan daha etkili bir uyku açıcıdır. )
( ÂFTÂB-SÜVÂR[Fars.]: Sabahları erken kalkan, gün doğmadan uyanmak alışkanlığına sahip olan. )
( İHTİMÂM[Ar.]: Elemden/kederden dolayı uyuyamama. )
( Uyuklama durumunda ereksiyon gerçekleşebilmesi olağandır. )
( [Ar.] ... ile/ve TENEVVÜM[< NEVM], VESEN )

- UYUKLAMA ile/ve/<> PİNEKLEME
( ... İLE Uyuklama, uyuklar gibi hareketsiz oturmak. | Bir yerde, hiçbir iş yapmadan oturmak. )

- UYKU/UYUMA ile/ve ÖĞLE UYKUSU
( [Ar.] ... ile/ve MAKİL )

- UYUKLAMA ile İÇ GEÇMESİ

- YATAK ODASI değil/yerine UYKU/UYUMA ODASI

- UYUMAK ile ZIBARMAK

( ... İLE Ölmek, gebermek. | Sızmak. )

- [Fars.] BAHSET ile BAHTEK
( Horultu. | Uykuda ağırlık basma. (KÂBUS) İLE Uykuda ağırlık basma. (KÂBUS) | Küçük baht, kötü şans. )

- ESNEME'DE[İng.]: AÇLIKTAN ile CAN SIKINTISINDAN/MELAL[Ar.] ile SİNİR YORGUNLUĞUNDAN ile OKSİJENSİZLİKTEN

- ESNEMEK ile/ve HAPŞIRMAK

( [Fars.] BESEK/BESDEK, FÂJ/FÂJE, PÂSEK ile/ve ... )
( YAWN with/and )

- YORGUN/LUK ile SAYRI/LIK(HASTA/LIK)
( [Ar.] TA'B ile MARÎZ[< MARAZ]/ÂLİL[: Sayrı(hasta). | Sakat, kör.], VASIB )
( [Ar.] TAVSÎF-ÜL-EMRÂZ: Sayrılıklar ilmi. )
( [Fars.] ... ile BÎMÂR/Î )

- BOZUKLUK ile/ve/değil HASTALIK
( Zihinsel/psikolojik. İLE/VE/DEĞİL Gövdesel/somatik. )
( Mekanikte. İLE/VE/DEĞİL Organikte. )
( Nedeni bilinmiyorsa. İLE/VE/DEĞİL Nedeni biliniyorsa. )
( Hastalanmamak en büyük hastalıktır. )
( Uzun sürmeyen hastalıkların değerini bilmek gerek. )

- HASTALIK GECİKTİRME ile/ve HASTALIK ÖNLEME

- HASTALIK ile/ve/değil HASTA

( Hastalık yoktur, hasta vardır! [Her hastanın kendi özel/"karmaşık" durumu ve hastalığı vardır.] )

- HASTALIK ile/ve/değil/yerine HAL

- PATOMİMİ
: Sahte hastalık.

- KONJENİTAL: Doğuştan olan hastalıklar.

- SÜREĞEN/KRONİK[Fr.] ile İVEĞEN/AKUT[İng. < Lat.]
( Üzerinden zaman geçmiş hastalık. İLE İlerlemiş hastalık. )
( [Ar.] MÜZMİN[< ZAMAN] ile HAD )
( [Fr.] CHRONIQUE ile ... )

- İFÂKAT[Ar. < FEVK]: Hastalıktan kalkma, iyiliğe dönme.

- (ÖNLENEBİLİR) HASTALIK ile/yerine AŞI

- "HASTA SAHİBİ" ile/değil HASTA YAKINI

- BAŞ DÖNMESİ ile VERTİLİGO

- KIZAMIK ile KIZIL ile SUÇİÇEĞİ ile KABAKULAK ile KUDUZ

( MEASLES with SCARLET FEVER with CHICKENPOX with MUMPS with RABIES )

- TECDÎR[< CEDERÎ] ile VAKT-İ TEFRÎH
( Çocuğun çiçek çıkarması. İLE Çiçek hastalığı aşısının yapılmasından etkisini gösterinceye kadar geçen zaman. )

- ANEMİ ile AKDENİZ ANEMİSİ(TALASEMİ)
( [Ar., Fars.] FAKR-ÜD-DEM ile ... )
( ANAEMIA with THALASSEMIA[Lat.] )
( [Fr.] ANÉMIE ile ... )


- PIHTILAŞMA ile DONMA

- YANIK DERECELERİ'Nİ

( BURN DEGREES )

- DÂĞ[Fars.]: Yanık yarası.

- HASTALIK ile/ve BÖLGESEL HASTALIK
( DISEASE with/and ENDEMIC )

- SAKAT ile TOPAL
( ... İLE Yürürken, sağa sola bükülüp yuvarlanır gibi devinme nedeniyle verilen ad. )
( CRIPPLE/DISABLED with LAME )

- TOPAL ile ÇOLAK
( Ayağında/bacağında sakatlık/aksaklık bulunanlara verilen ad. İLE Elinde/kolunda sakatlık/aksaklık bulunanlara verilen ad. )

- TOPAL ile TOPALLAMAK
( LAME with LIMP )

- NEKAHET ile LOĞUSA[< Yun. LOKHUSA]

- VEREM(BCG) AŞISI ile ÖTEKİ AŞILAR
( GALOPAN: Hızla ilerleyen verem. )
( [Lat.] TUBERCULOSIS[Bacillus Calmette-Guérin] cum OTHER VACCINES )

- CANLI AŞILAR ile/ve CANSIZ AŞILAR

- ŞIRINGA
: SYRINGE

- SITMA ile/ve DANG
( Sivrisineklerle bulaşan hastalıklar. )
( [Ar.] TEKATTU': Bir sıtma nöbetinin düzenli aralıklara ayrılması. )
( [Fars.] TEB ile/ve ... )

- SITMA ile AGZEL
( ... İLE En şiddetli sıtma. )

- ÖTÜRÜK/İSHAL/SÜRGÜN/AMEL/LİNET[Ar.]/DİYARE

- SİĞİL(TAVUKGÖTÜ) ile ETBENİ

( [Ar.] SÜ'LÛL[çoğ. SEÂLÎL] ile SÜÛL )
( [Fars.] ÂJEH, ÂZEH, BÂLÛ, GENDEME ile BÂDÂME )

- BEN ile/ve ET BENİ
( [Ar..] ŞÂME[çoğ. ŞÂM, ŞÂMÂT] ile/ve SÜÛL )
( [Fars.] HÂL, ŞÂM ile/ve BÂDÂME )
( HİND/HİNDÛ: Siyah ben. )
( MOLE with/and ... )

- SİVİLCE ile AKNE
( [Ar.] BECE, BİSRE [BİSR: Gövdesi sivilceli kişi.], BESR/BESERE[çoğ. BESÛR] ile ... )
( [Ar.] TEBESSÜR: Sivilce çıkması. )
( [Fars.] PERÛŞ ile ... )
( PIMPLE with ACNE )

- SİVİLCE ile ŞÎR-PENÇE[Fars. : ARSLAN-ELİ]
( ... İLE En çok ensede ve sırtta çıkan, çabuk genişleyen ve tehlikeli bir durumda olabilen, çoğu istafilokok mikrobundan ileri gelen bir kan çıbanı. )

- SİVİLCE ile/değil İSİLİK
( [not] PIMPLE with/but PRICKLY HEAT )

- ALERJİ ile/değil İSİLİK
( [not] ALLERGY with/but PRICKLY HEAT )

- KABARCIK ile İSİLİK
( PUSTULE with PRICKLY HEAT )

- BENEK ile/değil ÇİL
( [not] FLECK with/but FRECKLE )

- ABRÂŞ[Ar.]: Yüzünde sam lekesi bulunan kişi.

- OTURMAK ile ÇÖMELMEK
( ... ile IHMA )

- AYAKTA DURMAK ile DİKİLMEK
( Dik dur fakat diklenme! )

- "POTANSİYEL" ile "KONDİSYON"

- BİTMEK ile TERLEMEK

( Kılların çıkması. İLE Bıyığın/sakalın yeni yeni çıkmaya başlaması. )

- MİKROP ile ATEŞ YAPAN MİKROP
( MICROBE/GERM with PYROTOXIN )

- ANATOMİ ile HİSTOLOJİ ile FONKSİYON

- ANATOMİ ve ETİYOLOJİ ve PATOLOJİ

- AŞI ile AĞAÇ AŞILAMA

( VACCINATION/INOCULATION with GRAFTING )

- KALITIM/SOYAÇEKİM ile DOĞAL
( HEREDITY/HERITAGE with NATURAL )

- HASTALIK ile KALITSAL/IRSİ HASTALIK
( DISEASE with HEREDITARY DISEASE )

- ŞEKER HASTALIĞI ile GİZLİ ŞEKER HASTALIĞI
( DIABETES INSPIDUS with DIABETES MELLITUS )

- ONMA: Şifa bulma.

- OSKÜLTASYON: Dinleme. [Tıpta]

- ASEPSİ: Isıyla alet ve pansuman eşyasının mikropsuzlaştırılması.

- EKG ile EEG
( Kalp gözlem aygıtı. İLE Beyin gözlem aygıtı. )
( Electrocardiogram. İLE Electroencephalogram. )

- ULTRASON ile DOPPLER

- ORGAN BAĞIŞI ve/> KADAVRA BAĞIŞI

( TAHNÎT: Cesetlerin çürümemesi için içinin boşaltılıp ilâçlanması. )

- ÖLÜM ile ÖTENAZİ
( Ölüm riski, Duckworth Ölçeği kullanılarak hesaplanabilir[Royal Statistical Society dergisi düzenleyicisi Frank Duckworth(Dr.) tarafından tasarlanmıştır]. Bu ölçek, herhangi bir eylem sonucundaki ölme olasılığını ölçer. En güvenli eylem türü 0 sonucunu verirken, sonucun 8 çıkması eylemin kesin ölümle sonuçlanacağı anlamına gelir.
Rus Ruleti oyunu 7.2'lik bir risk taşır. 20 yıllık kaya tırmanışının riski 6.3'tür. Bir kişinin öldürülme riski 4.6'dır. Ayık ve orta yaşlı bir sürücünün direksiyonda olduğu ve 160 km. hızla gerçekleşen bir araba yolculuğu 1.9'luk bir risk taşır. Yıkıcı bir asteroid çarpmasından (1.6) biraz daha risklidir.
Bu ölçekte 5.5 özellikle tehlikeli bir sonuçtur. Bu değer trafik kazası nedeniyle, bir kişinin kazayla düşmesi sonucu ya da elektrik süpürgesi kullanırken, bulaşık yıkarken ya da sokakta yürürken ölme riskini belirtir. )
( Hayatın tamir edemediğine ölüm son verir. )
( [Ar.] RİHLET, İRTİHÂL, KÛS-İ RAHÎL, ZIYÂ-İ EBEDÎ ile ... )
( [Fars.] MERG ile ... )
( [argo] KUYRUĞU TİTRETMEK ile ... )
( [İng.] DEATH with/avec [Fr.] EUTHANASIE )

- ÖTENAZİ ile ÖLÜM İSTEĞİ VE HAKKI

- ÖLÜM ile İNTİHAR

( Dünyada yılda bir milyon, kırk saniyede bir intihar olmaktadır. )

- ÖLÜM ile/ve UYKU
( Uyku, ölümün kardeşidir. )
( ZIBARMAK: Ölmek, gebermek. | Uyumak, sızmak. )

- ÖLÜM ile/ve MEZAR/MAKBER/E, MAŞATLIK, DARÎH/ZARÎH[Ar.]/NEKROPOL
( Ölüler kokmasın diye, derin çukurlara gömülür. Ölçünün olmadığı dönemlerde bu çukurların derinliğini "mezarı kazanın beline kadar" diyerek ölçüye vurmuşlardır. Bu, "bele kadar" ölçüsü, eril gövdeler içindir. Dişil gövdeler daha yağlı olduklarından, onların mezarlarını, "mezarı kazanın göğsüne kadar" diyerek tarif etmişlerdir. )
( Yakının ölümünü kabul aşamaları: Reddediş | Öfke | Uyum | Üzüntü | Kabul )

- ÖLÜM ile/ve/değil/yerine DAĞILMA/YAYILMA/AYRIŞMA
( [Ar.] MEVT ile/ve/değil/yerine NEŞR )

- ÖLÜM ile/ve "IŞIK KAYBI" (SENDROMU)

- DOĞUM ile ÖLÜM

( [öncelik-sonralık] Vardır. İLE Söz konusu bile değildir. )

- İSTEKDIŞI/DOĞAL ÖLÜM ile/ve/değil/yerine/< İSTEYEREK ÖLÜM
( Kişinin ölümü. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/< Kişiliğin ölümü. )
( Ölmeden önce ölünüz. - MÛTÛ KABLE EN TE-MÛT )
( [Ar.] MEVT-İ TABİÎ ile/ve/değil/yerine/< MEVT-İ İRADÎ/İHTİYARÎ )

- [Fars.] MERG-A-MERGÎ ile MERG-İ-ŞÂDÎ
( Genel ölüm, hastalıktan dolayı ölüm. İLE Sevinç ölümü. )

- KIRMIZI ÖLÜM ile/ve BEYAZ ÖLÜM ile/ve YEŞİL ÖLÜM ile/ve SİYAH ÖLÜM
( Hırs ve ihtirasların, şehvetin ölümü. Alışkanlıkların[murâdât'ın], alışkanlıklardan dolayı oluşmuş yakınlıkların [menusât'ın] ölümü. İLE/VE
İştahın ölümü.[Tokluğun, tıkınmanın] İLE/VE
Kıyafetin ölümü. Giyim-kuşamdan uzaklaşma, libası terk etme. İLE/VE
Halkın arasına girmek, halkın içinde yaşamak, halkın ıstırabını yüklenmek. )
( MEVT-İ AHMER ile/ve MEVT-İ EBYEZ ile/ve MEVT-İ AHDER ile/ve MEVT-İ ESVED )
( Ölümün Dört Rengi - Dücâne Cündioğlu )

- ÖLÜ/CESED[Ar. çoğ. ECSÂD], MEYYİT[Ar. < MEVT çoğ. EMVÂT] ile/değil/yerine NA'Ş

- TAM TAHNÎT ile/değil/yerine YARIM TAHNÎT

( Mısır'da. İLE/DEĞİL/YERİNE Osmanlı'da. )
( TAHNÎT: Ölüyü, bozulmaması için belirli bir yapı ve oranda ilâçlama, koruma. )

- MUMYALAMA ile/ve/<>/değil/yerine TAHNÎT

- UYKU ile/ve LETARJİ

( ... İLE/VE Çok uzun süren, derin uyku hali. | Uyuşukluk, atâlet. )
( Uykuya dalış süresi ortalama yedi dakikadır. )
( [Ar.] NEVM, NÜÂS, RAKDE, SİNE ile/ve ... )
( [Fars.] HÂB ile/ve ... )
( SLEEP with/and LETHARGY )

- HUMAR[Ar.]: Uyku sersemliği.

- UYKU ile/ve/değil UYUKLAMA/PİNEKLEME/IMIZGANMA
( [Ar.] NEVM ile/ve/değil NA'S/NA'SE/NÜÂS/SÎNE[çoğ. SİNEVÂT]/TEHVÎM/TEHEVVÜM[Ar.] )

- GECE UYKUSU/KAYLULE[Ar.] ile/ve GÜNDÜZ (ÖĞLE) UYKUSU

- LETARJİ ile LİOPELMA

- İLLET-İ SEHER
[Ar.]/ENSOMİ/INSOMNIA[İng.] ile ARIK[Ar.]
( Uykusuzluk hastalığı. İLE Uykusuzluk. )

- SOMNAMBULİZM/SOMNAMBULISM[İng.]: Uyurgezerlik.

- RAMAK[Ar.]: Hayat kalıntısı, ancak soluk alacak kadar gövdede kalan hayat/can. | Pek az şey. | (Ramak kala!)

- ÖLÜM ile/ve/değil AYRILIK/MEHCÛR[Ar. < HİCR]/HİCRET
( Bir kere ölmek. İLE/VE/DEĞİL Her an ölüp ölüp dirilmek. )
( İnsan/kişi ancak öldükten sonra bilince konu olur/olabilir. )

- MEVT-İ TABİÎ ile/ve MEVT-İ İRÂDÎ
( ... İLE/VE Ölmeden önce "ölmek". )

- VEDALAŞMAK ile/ve HELÂLLEŞMEK

- GEBERMEK ile ÖLMEK

( Hayvanlar üzerine/için. İLE İnsanlar üzerine/için. )

- ÖLMEK ile TELEF OLMAK
( İnsanda. İLE Hayvanlarda. )
( Ölmekten değil, yaşayamamaktan kork! )
( [Ar.] MEVT, MEYYİT[: Ölü. < MEVT] ile ... )
( TO DIE with TO BE DESTROYED )

- ÖLMEK ile/ve/değil/yerine OLMAK

- BİOPSİ ile OTOPSİ

- BİOPSİ ile AMELİYAT

( [Ar.] TECDÎ': Gövdenin bir yerini kesme. )

- LAPAROSKOPİ ile HİSTEROSKOPİ

- CANLILARI İNCELEME İLMİ ile/ve İNSANIN OTOPSİSİNİN İLMİ

( Çeşitli yöntemlerle. İLE/VE Göz, yüz, göbek deliği ve kasık bölgesi yarılmaz. )
( Sultan Abdülmecid zamanında 1841 yılında, Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi'nin gayretleriyle Avusturya Hastahanesi'nde Avusturya'dan getirilen Charles Ambrois Bernard'ın öncülüğünde insan cesetlerine ilk diseksiyon(teşrih) yapılmıştır. )

- KARŞILAŞTIRMALI ANATOMİ

 

- İNSANLAR ile İNSANLIK

- İNSANLIK İÇİN ile İNSANLIK ADINA

- ARKADAŞ ile "ARKADAŞ"

( Herkesi arkadaş olur, her "arkadaş"ı da arkadaştır zannetme! )

- ARKADAŞ/LIK ile DOST/LUK
( Belli seviyede tutulan iletişim ve paylaşımın, dolayısıyla ilişkinin durumu. İLE
Dostlukta son derece derin ve yoğun yakınlık, iletişim ve paylaşım vardır. Bir kişinin birini "Samimi arkadaşım/kankam(kan kardeşim)" olarak tanıtması için en temelde, o iki kişinin sırlarını paylaşabilmesi ve Para ve Seks durumu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olma durumu vardır. )
( Dostluk, duygulu, erdemli iki insan arasında, kendiliğinden meydana geliveren bir anlaşmadır. Duygulu diyorum, çünkü bir keşiş, dünyadan el etek çekmiş biri, hiç kötü olmaz da dostluk nedir bilmeden yaşayabilir. Erdemli diyorum, çünkü kötülerin, olsa olsa suç ortakları olur, haz düşkünlerinin zevk ve eğlence arkadaşları, çıkarlarını arayanların ortakları vardır, siyaset insanları çevrelerine fitne fücurlar toplarlar, çoğu avarelerin bağlılıkları, prenslerin dalkavukları olur; erdemli insanların, yalnız onların dostları vardır. ) (VOLTAIRE)
( İyi arkadaş, yanında yüksek sesle konuşup düşünebileceğin insandır. )
( İnsanların en acizi dost edinmeyendir! Bundan da acizi ise, dostunu yitirendir. )
( Eğer hiç dostun yoksa, sen bir dost ol! )

- DOST ile/ve/değil/yerine ARKADAŞ
( Herkes dost olamaz! Dost olmayana arkadaş demenin farkını görmek ve buna göre kullanmak gerekir. )
( DOST: Kişiyi hiçbir zaman/şekilde terk etmeyen. )
( Derviş dostum demez! Dost hiçbir zaman yanından ayrılmayacak kişidir. Ancak gerçekten dost olunacak kişi için kullanılabilir. )

- DOST OL(A)MAYAN/A ile/değil/yerine DOST (OLAN/A, OLABİLEN/E)
( Yol ver. İLE/DEĞİL/YERİNE Ömrünü ver. )

- VELÎ[Ar.] ile/ve/= DOST[Fars.]

- DOST KAZANMAK ile/ve/değil/yerine DOSTU/DOSTLARI KAYBETMEMEK
( Dost kazanmak yerine varolan dostları [tanıyarak/anlayarak] kaybetmemeye çalışmalı! )

- DOSTUNA HERŞEYİ ANLATMA! ve DÜŞMANINA BÜYÜK/FAZLA HAKARET ETME!
( [ileride] Düşmanın olabilir. VE Dostun olabilir. )

- BÂR ile/ve/<>/değil/yerine YÂR

- MİSK KOKUSU ile/ve/değil/yerine DOST KOKUSU

- GÖKTEN DÜŞEN ile GÖNÜLDEN DÜŞEN

( Parçası bulunur. İLE Parçası bulunmaz. )

- ARKADAŞLIK ve/> YOL
( Önce arkadaş, sonra yol. )
( Evvel refîk, sümme tarîk. )

- DÜŞMAN/LIK ile/ve/yerine DOST/LUK
( [Ar.] ADÂVET ile/ve/yerine SÂDIK/<SIDK )

- ADÂVET ile/ve LİYÂKAT

- !DÜŞMAN/LIK ve !KİN

- !DÜŞMAN OLMAK ile/ve "GICIK" OLMAK

- HISIM ile HASIM

( Akraba, yakın. İLE Yağı, düşman. )

- BİRBİRİNE DÜŞMEK yerine BİRBİRİNİ DÜŞÜNMEK

- ARKADAŞINLA KARDEŞ (GİBİ) OLMAK/OLABİLMEK ile/ve KARDEŞİNLE KARDEŞ OLMAK/OLABİLMEK

- BORÇ ile/değil/yerine ÖDEME

( [Ar.] DEYN ile/değil/yerine VEFÂ )
( [not] DEBT with/but LOYALTY )
( LOYALTY instead of DEBT )

- KÖTÜ GÜN/DURUM/HAL DOSTU (OLMAK) ile/ve/yerine İYİ GÜN/DURUM/HAL DOSTU (OLMAK)
( Arkadaşlıkta ve evlilikte geçerli olabilir, olmalıdır. İLE/VE/YERİNE Sevgililikte geçerli olmalıdır. )

- ARKADAŞ ile/ve REFÂKATÇİ

- AYRICALIK ile "AĞIRLIK"

- AYRICALIK ile AZINLIK

- HAŞ(I)R-NEŞ(İ)R OLMAK ile YAKINLIK

- YAKIN/LIK ile/ve/<> YATKIN/LIK

- EN YAKIN: ÇOCUK değil EŞ

( [özel bölgelerde sorun(çıban vs.) çıksa:] Eş bulunmuyorsa bakabilecekler. DEĞİL En rahat bakabilecek/ilgilenebilecek olan. )

- EŞ(KARI/KOCA/SEVGİLİ/FLÖRT, EHVER[Fars.], PARTNER[İng.]/KORTE[İt.]) ile İŞ
( Tümüyle övgüye değer, yüce bir kimse ile karşılaştığınız zaman sevginiz ve hayranlığınız size soyluca davranma dürtüsü verir. )
( İş ve özel ilişkilerde adil ve dengeli kalmak için çaba gösterilmelidir. )
( KEBÛTER-İ HAREM: Ulaşılamayan sevgili. )
( Sevgilinin eşiğinde ölene şaşırılmaz, sağ kalana şaşırılır. )
( SPOUSE with BUSINESS )
( When you meet somebody wholly admirable, love-worthy, sublime, your love and admiration will give you the urge to act nobly. )

- EŞ ile/ve ÇİFT
( [Ar.] BA'L )
( SPOUSE with/and COUPLE )

- ZEVC ile İMRÂ[< MER']
( [Ar.] BA'LE: Zevce, eşi/karısı. )

- YÂR ile/ve YARDIMCI/MUÎN[Ar. < AVN: İâne eden.]

- GELİN ve/<> DAMAT
( [Ar.] ARÛS ve/<> ARÎS )
( İ'SÂR[Ar.]: Gelin olma çağına gelme. )
( [Fars.] BEYÛ/BEYÛG ve/<> ARÎS )
( BRIDE and/<> GROOM )

- GELİN ile EĞRETİ GELİN

- CİCİM AYLARI ile/ve GEÇİM AYLARI

- ÖMÜR BOYU TEK EŞLİLİK ile/ve/yerine/değil İLİŞKİ SÜRESİNCE TEK EŞLİLİK

- !BAŞLIK PARASI ile/ve !DRAHOMA

( Erkek tarafı gelin için verirdi. İLE/VE Kız tarafı erkek için verirdi. [Musevilik'te.] )

- POLİGAMİ: Çokeşlilik.

- POLİGİNİ ile/ve POLİANDRİ
( Erilin çok eşliliği. İLE/VE Dişilin çok eşliliği. )

- GÖRÜŞTÜĞÜN/GÖRÜŞTÜKLERİN değil YANINDA OLDUĞUN/OLMAK İSTEDİĞİN
( Kimle/rle görüştüğün değil kimin yanında olduğundur belirleyici olan! )

- ONUN-BUNUN PEŞİNDEN KOŞ(MAK) ile/değil/yerine ONUN PEŞİNDEN KOŞ!

- BİTİRMEK ile/değil/yerine DONDURMAK

- AİLE/AĞIL/AVUL ile/ve SÜLÂLE/AKRABA

( Ateşten esen rüzgâr aileyi simgeler. )
( ... ile/ve ÂL [Âl'i Sultan: Sultan çocukları. | Âl-i Osman: Osmanoğulları.] )
( FAMILY with/and RELATIVE )
( OIKIA ile/ve ... )
( [Samoa dilinde] AİGA ile/ve ... )

- AİLE ile ZODRUGA
( ... İLE Bazı Balkan ülkelerinde rastlanan büyük aile tipi. Kırk ilâ seksen kişiyi kapsayan dört kuşağı içine alan topluluklar. [Aynı ekonomik düzene bağlıdırlar.] [Aile içindeki en yaşlı erkek ya da kadın, aile önderidir.] )

- AGNASYON: Sadece baba tarafından olan akrabalık.

- KOMŞU ile/ve/değil AKRABA
( Çoğu zaman ve durumda komşu akrabadan daha yakındır! )
( Komşu komşunun küll'üne[herşeyine] muhtaçtır. )
( Hayır dile komşuna, hayır gelsin başına. )
( [Ar.] CÂR[çoğ. CÎRÂN] ile/ve EKARİB[< AKREB (< KARÎB: Yakın.) (< KURB: Yakınlık. [KURBİYET: Arapça dilbilgisi yönünden yanlış olmakla birlikte kullanılmaktadır.])] )
( NEIGHBOUR with/and RELATIVE )

- KAVİM <> AŞÎRET/BOY <> KABÎLE <> AKRABA <> AİLE

- KLAN/SOP
[Türkçe]/SEMİYE[Osm. < Ar.]: Toplumun ilk ve en basit şekli/türü.

- IRSÎ BAĞLAR ile/ve SIHRÎ BAĞLAR
( Kan bağı. İLE/VE Eşle/evlenmeyle birlikte gerçekleşen bağlar. )
( Şer'î. İLE/VE Tarikî. )

- KOMŞU ile/ve ÖTEKİ
( NEIGHBOUR with/and OTHER )

- ÇOK OKUYAN ile/ve ÇOK GEZEN
( Hangisi daha çok bilir?" sorusuna, birinden yana, iki yaklaşımda bulunuluyor. Doğru yanıt diye birşey yok! İkisi de doğru ya/ya da yanlış olabilir. Fakat bilinebilecek birşey varsa, o da her ikisini de yapanın hiçbir şey bilmediğidir. Yani ne kadar bilmediğini anlayarak ve ne kadar daha anlaması gerektiğini anlar. "ŞİO ME NİHİL ŞİRE"[En iyi bildiğim şey, hiçbir şey bilmediğim!"] )

- TURİST ile/ve/değil/yerine GEZGİN
( Gezen tilki, yatan aslandan evlâdır. )
( Evliyâ Çelebi, [o zamanın koşullarında] 257 şehir, 7600 kale gezmiştir. )
( [not] TOURIST with/and/but TRAVELLER )
( TRAVELLER instead of TOURIST )

- YOLCU ile/ve GEZGİN
( ... ile/ve SEYYAH )
( PASSENGER with/and TRAVELLER )

- BEZGİN ile/değil/yerine GEZGİN

- YOLCU OLMAK ile/ve/değil YOLDA OLMAK

( [Samoa dilinde] MALAGA: Yolculuk. )

- MÜŞTERİ değil/yerine YOLCU

- MÜŞTERİ ile/ve/değil/yerine ALICI/İLGİLİ

- ALICI ile ALACAKLI

- MÜSLÜMAN ile/ve/<> DERVİŞ

( Rikkatli insan. İLE/VE/<> Rikkatli müslüman. )

- TÜCCARLAR ile/ve GEZGİNLER ile/ve DERVİŞLER/SÛFÎLER

- TANIDIĞIM (BİRİ) ile TANIYABİLDİĞİM (BİRİ) ile TANINABİLECEK (BİRİ)

- HERHANGİ BİR KİMSE OLMAK ile/değil/yerine BELİRLİ BİR KİMSE OLMAK

- TANIMLAYAN ile/ve/değil/yerine TANIYAN

- "ARKADAŞIMDAYIM(ANNEMDEYİM)" ile "ARKADAŞIMIN(ANNEMİN) EVİNDEYİM"

- EMBRİYO ile/ve FETÜS
( SPERM(ATOZOA)
: Boyu, kuyrukla birlikte 41-52 mikron; başı, 3-5 mikron (armuta benzer). Kuyruğunu vura vura saniyede 1-3 mm. ilerler. Tuba Fallopi'ye (16-20 cm.) 45 saniyede ulaşır. )
( Annenin 1 mm.nin 1/5'i, babanın 1 mm.nin 1/18-20'si. )
( DÖLLENME(FECUNDATIO): İlk 8 gün Tuba Uteri'de geçer. Bir yuvarlak oluşur(MORULA). )
( YUVALANMA(EMPLANTASYON) gerçekleşir. )
( BLASTUAL FAZ'I: Tüm organizma hazırlanmaya başlar. Bir çok fiziksel değişiklik olur. )
( Doğduğunda ilk halinden 2500 kere büyük, 800 milyon kere ağırdır. )
( 1 hücre 26 milyar hücreye ulaşır. )
( [Ar.] MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk. )
( [Ar.] TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )
( ANNE KARNINDA YOLCULUK )

BİRİNCİ AY

Bebek
: Embriyon henüz 5 milimetredir ve amniyotik sıvının içinde yüzmektedir. Embriyonda oluşan kalp, 23'üncü güne doğru atmaya başlar. Organlar yavaş yavaş biçimlenir.

Anne: Bir mandalin büyüklüğüne erişmiş olan rahim, birinci ayda 3 cm. boyuta ulaşır ve yuvarlak küçük bir göbek vererek büyümeye devam eder. Göğüsler gergin ve hep acı verir bir durumdadır.

İKİNCİ AY

Bebek
: Embriyon 3 ya da 4 santimetreye ulaşır. Ağırlığı 2 ile 8 gr. arasında değişir. Yüz kısmında oluşacak organ ve yapılar ilk belirtilerini gösterir. Kolları ve parmakları biçimlenmeye başlar.

Anne: Gövde biraz kalınlaşır, göğüsler şişmeye devam eder ve ilk mide bulantısı hissedilir. Sürekli bir uyuma isteği vardır. Sürekli ağrılar ve bacaklarının iyice ağırlaştığı hissedilir. Ancak bebeğin varlığı kendini henüz net bir biçimde göstermez.

ÜÇÜNCÜ AY

Bebek
: Embriyon, artık bir cenin biçimini almıştır. Boyu 11-12 cm., ağırlığıysa 45-65 gr. arasındadır. Bacaklar ve kollar hareket eder. Cenin ilk taklalarını atmaya başlar. Gözkapakları gözü kapatır. Eşeysel örgenleri, kendi özelliğine göre farklılaşmaya başlar.

Anne: Rahim, bir greyfurt büyüklüğüne erişmiştir. Karınsa iyice yuvarlaklaşmıştır. Anne şimdiden 1-3 kg. almıştır. Göğüs damarları çok daha belirgindir. Meme ucu çevresindeki koyu halkaların rengi iyice koyulaşır. Mide bulantıları yavaş yavaş kaybolur ve anne kendini daha enerjik hisseder.

DÖRDÜNCÜ AY

Bebek
: Karın büyümüş, baş daha biçimli bir görünüm kazanmış ve eller biçimlenmiştir. Eller bazen göbek bağına değmektedir. Deri biraz daha kalınlaşmıştır ancak hâlâ şeffaf ve kırmızımsı görünümünü korumaktadır. Deri bu andan itibaren, doğum öncesi kaybolacak olan ince tüylerle kaplanır. Kaslar güçlenmeye başlar. Henüz çok büyük olmaması nedeniyle, rahim içinde kolyaca hareket edebilecek boşluğa sahiptir ve anne bu hareketleri hissetmeye başlar. Bebeğin dokunma içgüdüsü gelişir. Başparmağını emmeye başlar. Bebek rahim içinde amniyotik sıvıyı yutmaktadır. Boyu 20 cm., ağırlıysa 250 gr.dır.

Anne: Karın iyice yuvarlaklaşmaya başlar. Anne kendini daha sakin ve daha rahat hisseder. Artık, içinde bulunduğu durumun tadını yavaş yavaş çıkarır. Ancak sık sık terler. Hem kendinin, hem de bebeğin organizmasının ürettiği toksinleri atmak için terlemektedir. Hormonların, özellikle projesteron hormonunun etkis altında, bağırsaklar eskisi kadar iyi çalışmaz ve aktarım yavaşlar.

BEŞİNCİ AY

Bebek
: Boyu 30 cm., ağırlığı 650 gr.dır. Beyni büyümüş, sinir sistemi mükemmelleşmiştir. Hareketleri daha uyumludur. Kalbi, annenin kalbinden iki kat daha hızlı atmaktadır. Tırnakları çıkmış, parmak izleri belirginleşmiştir.

Anne: Hamileliği açık bir biçimde görülmeye başlar; özellikle çıplakken. Rahim, göbek yüksekliğine ulaşmış, karınsa günden güne daha da şişmeye başlamıştır.

Kendini rahat hissetmesi için, gövdeyi fazlasıyla saran giysilerden sakınmalı, mümkünse tek parça ve bol kıyafetler giymelidir. Özellikle, kan dolaşımını etkilemesi açısından, hazmı zor yiyecekler yememelidir.

Karın büyüdükçe, diyaframlara belirli bir bakı geleceğinden soluk alıp vermek biraz güçleşecektir. Anne, aynı zamanda bebek için de soluk alıp vereceği için, her nefes alışta %15 daha fazla hava teneffüs edecektir. Bu durum, cenin için çok yararlıdır; zira bu sayede içerideki karbon gazı oranı düşecektir.

ALTINCI AY

Bebek
: Boyu 35-37 cm., ağırlığıysa 1-1.2 kg. Bebek, artık cenine uygun bir pozisyonda durmaktadır. Kollar karın üzerinde kıvrılı, dizler karın hizasında kalkık. Bebek bu noktada çok fazla uyur.

Anne: Her hafta 500 gr. daha kilo alır. Gövdesi 8-10 daha genişler. Rahim sürekli büyümeye devam eder ve bu dönemde yaklaşık 24 cm. yüksekliğe ulaşır. Bu andan itibaren anne, göbeğini öne atma eğilimi içine girer. Bu noktada anne gövdesel olarak çok rahatsız bir konumdadır ve damar sorunu varsa, durumu çok daha ciddidir. Artık uykuları, bebeğinin hareketleri nedeniyle sürekli bölünmektedir. Sırtüstü yattığında zorlukla soluk alıp verir. Ana toplardamar, rahmin ağırlığı nedeniyle rahat çalışmaz. Bu durumda anne, soluna yatarsa, çok daha rahat edecektir.

YEDİNCİ AY

Bebek
: Artık gözleri tamamen açılmıştır. Soluk alış verişi daha uyumludur. Sindirim sistemi artık çalışmaya başlamış ve böbrekleri oluşumunu tamamlamıştır. Kulaklar tama olması gereken yerdedir. Bu andan itibaren bebek, dışarıdaki sesleri net bir şekilde işitir ve ona göre bir tepki verir. 42 santimetre uzunluğuyla ve 1500 gram ağırlığıyla bebek, oldukça büyümüş ve irileşmiştir. Bu andan itibaren rahim ona biraz dar gelmeye başlar. Bu yüzden hareketleri yavaşlar.

Anne: Bu aydan itibaren göğüsleri iyice ağırlaşır ve karnı günden güne daha da taşınmaz hale gelir. 24-28 cm. boyutlarında olan rahim, hacimsel olarak büyümeye devam eder. Bu durum, damarların genişlemesi ve eleastiki bir yapıya kavuşması nedeniyle kan dolaşımını rahatlatır. Bu sayede doğum sırasında soluk alış verişleri daha rahat olacaktır.

Kalbi daha hızlı atmaya, kanı daha hızlı dolaşmaya başlar. Anne kendini çabuk yorgun hisseder ve konsantre olmakta zorlanır.

SEKİZİNCİ AY

Bebek
: Kalbi daha yüksek bir ritimde atar (dakikada 140) ve gitgide ideal biçimini almaya başlar. Buna karşın kalbin sağ ve sol bölümü doğumdan sonra birleşecektir. Ciğeri son şeklini almaya devam eder. Soluk alış verişlerle birlikte alveoller çalışmaya hazırlanır. Bebeğin dış kısmı daha estetik ve güzel bir görünüm alır. Derisi daha pürüzsüz ve daha pembemsidir. Yüzünün keskin bölümleri yuvarlaklaşır. Daha önce meydana gelen ince tüyler yavaş yavaş yok olur ve yerine izlerini bırakır. 2.5 kg. ağırlığı ve 47 cm. uzunluğuyla bebek, artık rahme neredeyse zor sığmaktadır ve hareketleri iyice yavaşlamıştır. Bu nedenle, başını alt kısma yerleştirerek bacaklarını kıvrık bir biçimde yukarıya alır ve bu sayede biraz daha rahat eder. Bu pozisyonu aynı zamanda doğum pozisyonudur.

Anne: Anne, 33 santimetrelik bir rahim, bir litrelik bir amniyotik sıvı ve 2.5 kilogramlık bir bebekle kendini daha da ağır hisseder. Bu yüzden beli gitgide daha çok baskıya maruz kalır ve karnı öne doğru sivrilir. Anne bu noktada basen bölgesinde bir ağrı hissederse, kaygılanmaya gerek yoktur. Bu durumda tek yapması gereken biraz dinlenmektir. Doğum yaklaştığı için kalçaları biraz genişlemiştir ki, bu da bebeğin doğuşunun daha rahat olmasını sağlar.

DOKUZUNCU AY

Bebek
: Boyu 50-52 cm., ağırlığıysa 3-3.3 kilogramdır. Olgunlaşması tamamlanmış, tüm organları son şeklini almıştır. Artık 38'inci haftadan itibaren doğmaya hazırdır. Artık bebek içinde bulunduğu amniyotik sıvı içinde yüzmektedir ve derisi daha pembemsi ve yumuşaktır. Ancak kafatası kıkırdağı tam sertleşmemiştir. Bu dış bölge, doğumdan birkaç ay sonra gerçek oluşumunu tamamlayacaktır. Bu son haftalarda her gün ortalama 20 ya da 30 gram fazladan ağırlık kazanır. Uzunluğuysa bazen 55 santimetreye kadar çıkar. Rahmin iyice daralması nedeniyle, yaptığı hareketler anne tarafından neredeyse algılanmaz olur.

Anne: Rahmi, hamileliğin ilk günlerine oranla 500 kat daha hacimli ve 10 kat daha ağırdır. Rahmin büyüklüğü 33 santimetre, ağırlığıysa 1 kilogramdır. Tabii buna bir de bebeğin 3 kg. ağırlığını eklemek gerek. Anne kendini daha geniş hisseder ve jestleri kötüleşir. Profilden bakıldığında görünümü değişmiştir, karnı öne doğru sivrilmişir çünkü artık gelişini haber vermektedir.

- OKSİTOSİN ile/ve/<> VAZOPRESİN
( Annelik içgüdüsü. Doğumla başlayan annelerde salgılanan hormon. İLE/VE/<>
Babalık içgüdüsü. Doğumla başlayan babalarda salgılanan hormon. )

- GEBE, YÜKLÜ: HÂMİLE[Ar.], ÂBİST/E[Fars.] (ÂBİSTENÎ: Gebelik.), PREGNANT[İng.](PREGNANCE: Gebelik.)

- ANNE-ÇOCUK İLİŞKİSİ ile/ve/değil/< ANNE-BEBEK İLİŞKİSİ

- ANNENİN: GÜNDÜZ SÜTÜ ile/ve GECE SÜTÜ

- ÇAĞRA
: Anada ufak bir arıza olur da, eş, kırmızı kanı tasfiye edemeden kaçırırsa, bunlar çocuğun bağırsağından çıkar. Buna çağra denir.
( Eş, anaya yapışıktır. Anadan kırmızı kanı alır, tasfiye eder, beyaz kan yapar. )

- BEBEK ile/ve/değil YENİ DOĞAN

- BEBEK BAKIMINDA EN ÖNEMLİLER: BEBEĞİ ÜŞÜTMEMEK VE DÜŞÜRMEMEK!

- BEBEKLERDE: GAZ ile REFLÜ ile KOLİK

- CIS! ile EE! ile UF!

( Nesnelere dokundurmamak üzere. İLE Pis nesneler için. İLE Can acımasında. )

- DOĞA'YA DOĞAN ile/değil HAYAT'A DOĞAN
( Behaim(Hayvan). İLE/DEĞİL İnsan. )

- AŞKTAN DOĞANLAR ile/ve/değil AŞKIN DOĞANLAR
( Dünya/Batı. İLE/VE/DEĞİL Anadolu'da. )

- BİYOLOJİK BELİRLENİM ile/ve KÜLTÜREL BELİRLENİM
( Beşer. İLE/VE İnsan. )

- BEBEK ile/ve/<> ÇOCUK/İN[Türkçe]
( Coşturur. İLE/VE/<> Eğlendirir. )
( Ortalama 1 yaşına ulaşana kadar "Bebek", daha sonra "Çocuk" tanımına geçer. )
( ... ile EN: Büyük çocuk, yetişkin insan. )
( Çocuktan al haberi! )
( [Ar.] RADÎ'[< REDÂ/REZÂ]: Süt emen bebek. ile TIFIL[çoğ. ETFÂL] )

- INFANTUS ile PUER
( Konuşamayan çocuk, bebek. İLE Konuşan çocuk. )
( İki yaşındaki çocuk ortalama 50 kadar sözcük bilir.
Üç yaşındayken çocuğun bildiği sözcük sayısı 1.000 civarındadır. Beş yaşındaki bir çocuk 2.000 kadar sözcük bilir.
19 aylık çocuğun 5-10 civarındaki iki sözcüklük tümce kullanımının, 20 aylıkken 25, 21 aylıkken 50, 22 aylıkken 75, 23 aylıkken 150, 24 aylıkken 1425, 25 aylıkken 2425 olduğu ortaya çıkmıştır.
[Braine - 1963] )

- ÇOCUK ile/ve SABÎ[Ar.]
( ... İLE/VE Henüz memeden kesilmemiş erkek çocuk. | Üç yaşını tamamlamayan erkek çocuk. )
( SABÎ-İ MUABBİR: Söyleyen ve söylediğini bilen çocuk. )

- BIDIK ile BIZDIK
( Kısa ve tıknaz. İLE Ufak çocuk. )

- MÜRAHİK[< RAHİK] ile MÜRAHİKA
( Oniki yaşına girmiş fakat bâliğ olmamış erkek çocuk. İLE Dokuz yaşına girmiş fakat baliğ olmamış kız çocuk. )

- MÜRAHİKA[< RAHİK] ile MÜŞTEHÂT[< ŞEHVET]
( Dokuz yaşına girmiş fakat baliğ olmamış kız çocuk. İLE Evlenebilecek yaşa/duruma gelmiş kız. )

- ÇOCUK/LUK ile GENÇ/LİK
( [Fars.] ... ile CİVÂN/CEVÂN/CÜVÂN )
( CHILD with YOUTH/TEENAGE/ADOLESCENCE )

- ÇOCUKLUK VE GENÇLİK ile/ve RÜŞT VE KEMÂL

- ÇOCUK ile KİŞİ

- DA'IY/MÜTEBENNÂ
[< BENÎ]: Evlâtlık, evlât edinilen çocuk. (TEBENNÎ[< BENÎ]: Evlât edinme.)

- ÇOCUKLUK VE GENÇLİK ile/ve RÜŞT VE KEMAL

- ÇOCUKÇA/LIK ile/değil/yerine ÇOCUKSU/LUK

- HİPERAKTİF ile/değil HAREKETLİ

( Öğrenme becerisi gösteremeyenler için geçerlidir. İLE ... )
( Nohut, boncuk vb. gibi şeyleri, önündeki ağzı dar şişeye 1-2-3 dk. boyunca doldurabiliyorsa ve dikkatini belirli sürelerde bir şeyler üzerinde tutabiliyorsa hiperaktif değildir! )

- BÜLÛĞ ile REŞİT
( En erken başlangıcı erilde 12, dişilde 9 yaşındadır. Sonu her ikisinde de 15-16'dır. [İklime ve kişiye göre değişebilir.] İLE
Reşit olma yaşı, [yasalarca] 18 yaşını tamamlayıncadır. )
( [Ar.] SİNN-İ BÜLÛĞ ile REŞÎD[< RÜŞD] )

- BÜLÛĞA ERMEK ile/değil RÜŞTÜNÜ İSPAT ETMEK

- ER ile ERGEN ile ERMİŞ

- ERDEN/DÛŞÎZE
[Fars.]: Bakir. | Kız.

- EBKÂR[Ar. < BİKR]: Bakire kızlar.

- GULÂM[Ar. çoğ. GILMÂN]: Tüyü, bıyığı çıkmamış delikanlı/genç.

- TORUN: NEVE[Fars.]

- EVLÂD-I BÜTÛN ile/ve EVLÂD-I ZUHÛR
( Kişinin kızının çocukları. İLE/VE Kişinin oğlunun çocukları. )

- GENÇ OLMA İSTEĞİ değil/yerine DİNÇ OLMA İSTEĞİ

- GENÇLİK ile DİRİLİK

( [Fars., Ar.] ... ile BER-HAYÂT )

- GEÇ YAŞTA ile/değil/yerine GENÇ YAŞTA

- GEÇ KALMAK ile/değil/yerine GENÇ KALMAK

- "GENÇ" / "YAŞLI" diye birşey yok!

( Olumlu/olumsuz değer yükleme açısından! )

- İHTİYAR-LAMA ve/> GENÇLEŞME
( İhtiyarlayan, yani ne yapmayacaklarını bilen kişi gençleşmeye de başlar. )

- İRÂDE ile/ve/<>/değil/yerine İHTİYAR
( Yapma erki/gücü. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Yapmama erki/gücü. )

- YAŞLI/LIK ile/yerine OLGUN/LUK
( Yaşlıları ziyaret etmek yararlıdır! )

- KAFKASLAR'DA YAŞLAR: 0-40 ile/ve 40-70 ile/ve 70-110 ile/ve 110 - >
( Çocuk. İLE/VE Delikanlı. İLE/VE Olgun. İLE/VE İhtiyar. )
( Özellikle cirit oyunlarında uygulanır. )

- YAŞLANMAK ile/ve/değil/yerine KOCAMAK

- YAŞLANILAN HAYAT değil/yerine YAŞANILAN HAYAT

- YAŞLANMAK değil YAŞ ALMAK

( Baylar yaşını saklamaya, bayanlar ise saklamamaya başladığı zaman yaşlanmaya başlamıştır. )

- DOĞAL/TABİİ ÖMÜR ile ÖMR-Ü SÂNİ
( ... İLE Eser bırakanların ömrü. )

- YOĞUNLUK ile/ve/<> OLGUNLUK
( Olgunluk nasıl meydana gelir?
Zihninizi berrak ve temiz tutarak, hayatınızın her anını tam bir farkındalık hali içinde yaşayarak, korkularınızı ve arzularınızı belirdikleri anda hemen inceleyerek ve gidererek. )
( Meyve bir anda düşer, ama olgunlaşması zaman alır. )
( Hazır olmak olgun olmaktır. )
( INTENSITY with/and/<> RIPENESS )
( How does maturity come about?
By keeping your mind clear and clean, by living your life in full awareness of every moment as it happens, by examining and dissolving one's desires and fears as soon as they arise. )
( The fruit falls suddenly, but the ripening takes time. )
( Readiness is ripeness. )

- OLGUN/LUK ile/ve YETKİN/LİK

- ERİŞKİN/LİK ile/ve YETKİN/LİK

- DOLGUNLUK ile/yerine OLGUNLUK

( STUFFED with RIPENESS )
( RIPENESS instead of STUFFED )

- "GÜZEL"/"ÇİRKİN" diye birşey yok!
( There is no "BEAUTIFUL"/"UGLY"! )

- "ÇİRKİNLİK" ile/değil/yerine BAKIMSIZLIK
( "Çirkinlik"ten değil bakımsızlıktandır! )

- "ÇİRKİN" ile/değil/yerine ŞEKLEN "ÇİRKİN"

- GÜZEL (OLAN) ile/değil İSTEDİĞİM GİBİ (OLAN)

( [not] THE BEAUTIFUL with/but WHICH/WHAT I WOULD LIKE TO )

- GÜZEL ile/ve/değil "HAVALI"

- "HAVALI" ile "ALIMLI"

- GÜZEL ile/ve/değil DİKKAT ÇEKİCİ

( Güzel ol, âşık bol! )

- DİKKAT ÇEKİCİ ile/ve/değil ALIMLI
( AR'AR: Güzeldeki boy-pos. )

- GÜZEL ile/ve/değil ETKİLEYİCİ
( Tümüyle güzellik yoktur! Her zaman, 1 [ya da 2 yanı] baskındır/etkiler ve ona göre ilgi görür. )

- BERÎA[Ar.]: Güzelliği ve olgunluğuyla akranlarından üstün olan hanım.

- BEREHREHE[Ar.]: Çok güzel hanım.

- NEFERTİTİ: Gelen(TİTİ) Güzel(NEFER) [Suriye'den]

- GÜZEL OLANLAR: DURUNCA/SUSUNCA ile KONUŞUNCA ile/ve/yerine HEM DURUNCA/SUSUNCA, HEM KONUŞUNCA

- CERBEZE
: Güzel konuşma.

- ŞÛH[Fars.]: Hareketlerinde serbest. | Neşeli, şen ve oynak. | Açık saçık, utanması olmayan.

- İKİZLER('İ)/TEV'EM[Ar.]

- TEK YUMURTA İKİZLERİ ile/ve ÇİFT YUMURTA İKİZLERİ

- KARDEŞLER('İ)

( I. AHMET [SULTAN AHMET], kardeş katline son vermiş padişahtır. )

- KARDEŞ ile İKİZ

- İKİZ ile/ve/değil ÇİFT

- KARDEŞ ile/ve ÜVEY KARDEŞ

( Anne-baba bir olan/lar. İLE/VE Ayrı anne ya da babadan olan/lar. )
( [Ar.] AH, AHÂ, UHT[kızkardeş] ile/ve ... )
( [Fars.] BÂLÛ, DÂDER ile/ve DÂDENDER, DÂDER-ENDER )

- KARDEŞ ile EMİŞ/RADÎ'[Ar.]
( ... İLE Süt kardeş. )

- KARDEŞ ile/ve/değil KARINDAŞ

- EBEVEYN ile VELİ

- VASÎ ile VELÎ

( Zorunlu. İLE Gönüllü. )

- VASÎ[< VESÂYET | çoğ. EVSIYÂ'] ile VÂRİS[< VERÂSET | çoğ. VERESE]
( Bir yetimin/öksüzün ya da akılca zayıf, hasta birinin malını yöneten kişi. | Vefât etmiş birinin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan kişi. İLE
Kendine kalıt/miras kalan kişi/ler. )

- VASÎ[< VESÂYET | çoğ. EVSIYÂ'] ile VÂSİ/VÂSİA[< VÜS'AT]
( Bir yetimin/öksüzün ya da akılca zayıf, hasta birinin malını yöneten kişi. | Vefât etmiş birinin vasiyetini yerine getirmekle yükümlü olan kişi. İLE Geniş, engin, açık, enli, bol. )

- ANNE ile ANNEANNE
( [Ar.] ÜMM[çoğ. ÜMMÂT, ÜMMEHÂT] ile ... )
( [Fars.] MÂDER ile ... )
( MOTHER with GRANDMOTHER )

- ANNE(/ANA) OLMAK ile(/yerine) ANNE(/ANA) KALMAK

- ANNEANNE ile "ANNE" ANNEANNE ("ANNE" OLAN ANNEANNE)

( Bu durum daha çok anneannelerin yetiştirdiği çocuklar için geçerlidir. )
( GRANDMOTHER with MOTHER GRANDMOTHER )

- NİNE ile ANNEANNE
( Nine, (daha çok) hem babanın, hem annenin annesi, hatta anneannenin annesi için hitap nitelikli bir ifade. İLE
Annenin annesi olduğunu belirten ifade. )

- BABAANNE ile/ve ANNEANNE
( [Ar.] CEDDE-İ SAHÎHA ile/ve CEDDE-İ FÂSİDE )

- ANNE ile ÜVEY ANNE
( [Fars.] MÂDER ile MÂDER-ENDER )
( MOTHER with STEP MOTHER )

- "BABA!" ile/ve/<> "ANNE!"
( Çocukların çıkardıkları seslerdeki anlamları: Oyun için. İLE/VE/<> Önemli ve acil durumlarda. )

- [Ar.] TEEBBÎ ile/ve TEEMMÜM
( Birini baba edinme. | Birini evlat edinme. İLE/VE Ana edinme. | Çocuğun anne tarafından tanınması. )

- VÂLİD ile/ve/<> VÂLİDE

- ANA KUCAĞI ve/<> BABA OCAĞI

- CEDDE
[Ar. > CEDDÂT] ile/ve CEDD[Ar. > ECDÂD]
( Babaanne. İLE/VE Dede, büyük baba. )

- KOMPER ile KUMBARAOS
( Yeni doğan çocuğun adını koyan kişi/adam. [Katoliklerde] İLE Vaftizde çocuğun adını koyan kişi/adam. )

- NESİL/KUŞAK/AHLÂF[Ar. < HALEF]
( Bir nesil üretir/tutar, bir nesil tüketir/harcar. )
( Bir nesilin çözümü, bir sonraki nesilin aksiyomudur. )

- ATAERKİL ile/ve/değil/yerine/< ANAERKİL

- KADIN ile/değil KADINLIK/KADINLAR

( MER'A ile/değil NİSÂ )

- TEYZE ile/ve ANNE
( [Biyolojik açıdan] Anneyle kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi/ye verilen ad. İLE/VE Hayata, karnında(uterus'ta/rahim'de) gelişerek başlanılan kişi. )
( AUNT with/and MOTHER )

- AMCA ile/ve BABA
( [Biyolojik açıdan] Babayla kardeşlik bağlantısı olan eril gövdeli kişi/ye verilen ad. İLE/VE Testislerinde oluşan spermler aracılığıyla dünyaya gelinen kişi. )
( [Ar.] ... ile/ve EB )
( UNCLE with/and FATHER )

- AMCA ile/ve DAYI[< TAGAY]
( Babayla kardeşlik bağlantısı olan eril gövdeli kişi/ye verilen ad. İLE/VE Anneyle kardeşlik bağlantısı olan eril gövdeli kişi. )
( (PATERNAL) UNCLE[Father's brother]. with/and (MATERNAL) UNCLE[Mother's brother]. )

- HALA ile/ve TEYZE
( Babayla kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi. İLE/VE Anneyle kardeşlik bağlantısı olan dişil gövdeli kişi. )
( [Fars.] BÎBÎ[: Sayın bayan, hanım, ev hanımı. | Hala.] ile/ve ... )
( AUNT[Father's sister]. with/and AUNT[Mother's sister]. )

- TEYZE ile/ve YENGE/BULA
( ... İLE/VE Amca ya da dayının eşi. )

- "AĞABEY"/"ABLA" ile "AMCA" ile "TEYZE"
( ABLA[Moğolca]/APA[Uygurca]/İCE/ECE[Türkçe][kökeni > PRENSES: İlk sıradaki yönetici kız kardeş.], [Yünden yapılmış kışlık giysi] )

- GÖRÜMCE ile BALDIZ

- MELEZ/METİS ile/ve TOPA

( ... İLE/VE Hindistan'daki melezler. )

- KAN BİRLİĞİ ile/ve/yerine/değil CAN BİRLİĞİ

- KANKA ile/ve/değil/yerine "KAFA DENGİ"

- "YAKIN" ile EŞ

( "NEAR/CLOSE" with MATCH )

- ARKADAŞ ile/ve/değil TANIDIK
( [not] FRIEND with/and/but ACQUAINTANCE )

- BİLMEYEN ile/değil/yerine BİLEN
( Direnir, isyan eder.[hemen hemen herşeye] İLE/DEĞİL/YERİNE Tâbi olur/olabilir.[doğaya, evrene, düzene, bilgiye, insana ...] )

- BİR İŞİ: BİLEN ile AZ BİLEN ile BİLMEYEN ile YAPAMAYAN
( Yapar. İLE Akıl verir. İLE Eleştirir. İLE Çamur atar. )

- BİLGİLİ ile/ve/<> İLGİLİ

- MERAKLI ile/ve/değil/yerine İLGİLİ

- MERAKLI/LIK ile/ve/değil/yerine HEVESLİ/LİK

- İLGİLİ ile/ve/<> İSTEKLİ

- DÜŞÜNEN ile/ve/<> DÜŞÜNCELİ

- AYDINLANMIŞ ile BİLGE

( Kendini tanıyan. İLE Kendini tanımakla birlikte/öte başkalarını da tanıyan. )
( Bir ermiş, şeylerin olduklarından farklı olmalarını istemez. )
( Mutlu olmak için kendinizi (özünüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksiniminiz olmadığını bilmek bilgeliktir. )
( Bilge, şu dört zaaftan tamamıyla korunmuş olan kişidir: İzzet-i Nefs, Ön Yargı, İnat ile Bencillik. )
( Bilge, iç tecrübeler ile sezgiyi yansıtmaktan âciz kalan kavramlarla elden geldiğince az iş görmeye bakar. )
( BİLGE: Seni, sana bildiren. )
( MERKEZ EFENDİ )
( ENLIGHTENED with WISE )
( Knows the self. WITH Knows the self with all others. )
( A wise/saint does not want things to be different from what they are. )
( To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom. )

- BİLGE/ÂRİF ile BİLİM İNSANI/ÂLİM ile AYDINLANMIŞ ile CAHİL ile AHMAK
( Seyreder. İLE Söz söyler, konuşur. İLE Susar. İLE İnat eder. İLE Laklak eder. )
( Âlimler, mesafe/menzil alırlar; cahiller, yolun başında birinin gelip kendisini götürmesini bekler. )
( Cahilin kalbi dudağında, âlimin/ârifin ağzı/dili kalbindedir. )
( Âlimin sözü incidir; cahilin sözü, günde, bin can incitir. )

( Asıl güneş, âşıkların, âriflerin kalplerinden, gözlerinden doğan güneştir. )

- ÂLİM ile/ve ÂRİF ile/ve KÂMİL
( Bildiğini bilen, nesnesini bilen. İLE/VE Bilmediğini bilen, kendini bilen. İLE/VE Eksiğini bilen. )
( Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir. )
( Âlimin yanında dilini, ârifin yanında kalbini tut! )
( Ârif'e, târif gerekmez! )
( Dünyanın anasını Kâmil ağlatır, Kâmil'in anasını da cahil. )

- ÂLİM ile/ve CÖMERT
( Âlim ile cömerdin ayıbına bakılmaz! )

- BİLGE ile/ve İLERİ GELEN
( [Ar.] el-HUKEMÂ ile/ve er-RUESÂ )

- BİLGE/LER ile/ve/<> PEYGAMBER/LER ile/ve/<> FİLOZOF/LAR
( Uzakdoğu(da). İLE/VE/<> Doğu(da). İLE/VE/<> Batı(da). )

- CAHİLİN CEHALETİNE SUSMASI ile/= ÂLİMİN İLMİNİ SAKLAMASI
( İkisi de kabul edilebilir ve doğru değildir! )

- USTA/LIK ile/ve BİLGE/LİK

- USTALIK ile/ve İRFAN

- EŞ ile/ve/<> EHİL

- BİLGELİK ve/> TEMKİN

- BİLGELİK ile/ve BİLİNÇLİ "BENCİLLİK"

- BİLGELİK ve BAŞKALARINI KARALAMAMAK

- BİLGELİK ve ANLAMA, ANLAMLANDIRMA

- "AÇIK SÖZLÜ" ile/değil PATAVATSIZ

- "AÇIK SÖZLÜ" ile/değil AHMAK

- AHMAK ile/ve/değil/ya da HAİN

( Hain, korkaktır. )
( [Ar.] BELEH: Bönlük, ahmaklık. | BELÎD: İz'ansız, ahmak, sersem, budala, bön. )

- "HAMALLIK" ve AHMAKLIK

- HAMÂKÂT ile/ve AHMAKLIK

( Aptallık. İLE/VE Aptallığın da ötesinde aptallık. )

- AVANAK ile AHMAK

- ANLAYICI ile/ve ANLAMLANDIRICI

- ANLAYAN ile/ve UYGULAYAN ile/ve ÖNEMSEMEK

- "ANLAYIŞLI" (OLMAK) ile/değil/yerine ANLAYAN (OLMAK)

- ANLAYIŞLI/LIK ile BİLGİLİ/LİK / BİLGİSİZ/LİK

- TEKRARLAYICI (OLMAK) ile/ve/değil/yerine UYGULAYICI (OLMAK)

- ÂLİM ve/> ÂMİL

( Bilen. VE/> Hem bilip, hem eyleyen/uygulayan/kullanan/işleyen. )

- ZİYARETÇİ ile KONUK/MİSAFİR[< Ar. MÜSÂFİR(< SEFER): Yolculuk ve yolculuk eden. | ZAYF[çoğ. ZÎFÂN, ZUYÛF]

- (OTELCİLİKTE) MÜŞTERİ değil/yerine MİSAFİR

- BELLEĞE DAYANARAK YAŞAYAN ile BELLEĞİ (GEREKTİĞİNDE) KULLANARAK YAŞAYAN

- BEN OLDUM DELİSİ OLMAK ile NE OLDUM DELİSİ OLMAK yerine BEN/NE OLDUM DELİSİ OLMAMAK(/BU DURUMA DÜŞMEMEK)

- SENDEN FARKLI DÜŞÜNEN(E TAHAMMÜL) ile SENDEN FARKLI İNANAN(A TAHAMMÜL)

- ÇOĞUNLUK ile NİTELİKLİ ÇOĞUNLUK

- FİLOZOFLAR('I)

- FİLOZOF ile BİLGE

- ÂKİL ile/ve ÂŞIK

- MUHAKKIK
[< TAHKİK] ile MÜDEKKİK[< TEDKİK]
( Konuyu delilleriyle bilen, açıklayan. İLE Delillerine delil getiren. Kanıtın kanıtla ispatı. Kılı kırk yaran. )
( isbat el-mesele bi-el-delil İLE isbat el-delil bi-el-delil )

- MÜDEBBİR ile/ve MÜDRİK

- MÜKELLEF
[< KÜLFET] ile/ve/<> MUHÂTAB[< HUTBE]

- ÂLİM/MÜTEBAHHİR ile ALLÂME
( Bir bilim dalında uzman. İLE Birçok bilim dalında derin bilgi sahibi olan. )
( [Lat.] DOCTOR cum DOCTORA UNIVERSALIS )

- ENTEL ile ENTELEKTÜEL

- HAKLI/LIK ile/ve VERİCİ/LİK

- ANSİKLOPEDİYE GİREN ile MEZARA GİREN

- İBN HALDUN ile/ve GELİBOLU'LU ÂLİ EFENDİ

- İBN MİSKEVEYH ile/ve DARWIN

- DARWIN/İZM ile/değil SPENCER/İZM

- (ÖZEL OKULLARDA) MÜŞTERİ değil/yerine ÖĞRENCİ

- DOKTOR ile/ve ÖĞRENCİ

( [Ar.] TABÎB ile/ve TALEBE )
( [Fars.] ... ile/ve ŞÂKİRD )
( [İng.] DOCTOR with/and STUDENT )
( [Alm.] DOKTOR mit/und SCHÜLER, STUDENT )
( [Fr.] DOCTEUR avec/et ÉTUDIANT )
( [İt.] MEDICO con/e STUDENTE )
( [İsp.] MÉDICO con/y ESTUDIENTE )
( Öğrencilik doktoradan sonra başlar. )

- DOKTOR ile/ve/değil/yerine HEKİM
( Fakültelerin bölümleri üzerine doktora yapmış kişi. İLE/DEĞİL/YERİNE Tıp fakültesi öğrenimi/eğitimi almış pratisyen ya da eğitimini devam ettirmiş tüm hekimler. [Doğrudan doktora[Doktor] unvanı verildiğinden ve bu sıfatının öne geçirilmesinden dolayı doktor adı yerleş(tiril)miştir. )
( [Fars.] ... ile/ve/değil/yerine BİCİŞK/BİZİŞK )

- PRATİSYEN HEKİM ile UZMAN HEKİM

- İLÂCIN ETKİSİ ile/ve/< HEKİMİN ETKİSİ

( Bazen [ya da çoğunlukla], ilâçtan çok hekimin iyileştirici etkisi/telkini daha fazladır. )

- HÂBİR ile HÂZIK (HEKİM)
( HAZÂKAT: Hekimlerde tecrübe ve ustalık. )

- TABİB ile/ve/değil KEHAL
( Hekim. İLE/VE/DEĞİL Göz hekimi. )

- TABİB ile/ve/değil ALYENİST
( Hekim. İLE/VE/DEĞİL Deliler hekimi. )

- TABİB ve HABİB

- DOKTOR ile/ve (SÜREKLİ) TALEBE/ÖĞRENCİ

( Ancak doktorasını tamamlayan kişi öğrenciliğe tam olarak başlamış kişidir. )

- ORTOPEDİST ile PODİATRİST(/CHIROPODIST)
( Kemik, eklem ve kas uzmanı. İLE Ayak uzmanı. )

- PSİKOLOG ile PSİKİYATRİST
( PSYCHOLOGIST with PSYCHIATRIST )

- DİPLOMAT ile BÜROKRAT
( Uluslararası konularda ülkesini temsil etmekle görevlendirilen kimse. İLE Devlet dairesinde çalışan kişi. )
( Türkiye'de Bürokrat: "Devletin her türlü nimetine tâlip, her türlü külfetinden uzak kişi." )

- DUAYEN: Kordiplomatikte başta gelen diplomat.

- BÜYÜKELÇİ(SEFİR[Ar.]) ile/ve KONSOLOS(ŞEHBENDER[Fars.])
( VİSKONSÜL: Konsolos yardımcısı. )
( AMBASSADOR with/and CONSUL )

- VALİ ile/ve KAYMAKAM
( VALİ[<VELİ: Koruyup kollayan.] ile/ve ... )
( [Ar.] EMİR ile/ve ... )
( [Fars.] ÂRENG ile/ve ... )
( TEKFUR[Bizans döneminde] ile/ve ... )
( [Slav] VOYVODA ile/ve ... )

- REKTÖR ile/ve DEKAN
( [YERİNE] Türkçe karşılıklarının oluşturulmasını ve kullanılmasını diliyoruz! )

-@@ UNVANLARI: ADLARIN BAŞINA YAZMAK değil/yerine
SONUNA YA DA ALTINA (PARENTEZ İÇİNDE) YAZMAK

( "Prof./Dr. ... ..." DEĞİL/YERİNE "... ... (Dr./Prof.)" gibi. )
( Kişinin ve adının önüne gelebilecek -unvanı/sıfatı ne kadar önemli/değerli olursa olsun- hiçbir unvan/sıfat konulamaz/konulmamalıdır! )
( Belki algıda/tanımada kolaylık ve hız kazandıracağından hareketle bu şekilde uygulanıyorsa da bu tutumdan vazgeç(il)melidir! [Saygısızlık ya da hakaret olarak yorumlanmamalıdır!] )
( Türkçe'si varken...
* PROFESÖR yerine BİLMEN
* DOÇENT yerine BİLGEN
* YARDIMCI DOÇENT yerine BİLGER
* ASİSTAN yerine KÖMEK
* REKTÖR yerine BİLİMBEY
* DEKAN yerine YETİLBEY
* DOKTOR yerine ÖKE
* MASTER yerine UNGAN
* ÜNİVERSİTE yerine BİLİMTEY
* AKADEMİSYEN yerine BİLİMCİ
* BİLİM İNSANI yerine BİLİMCİ )

- SOY ADI/SOYADI değil/yerine SON ADI/SONADI, EK ADI/EKADI, İKİNCİ/İKİNCİL ADI
( İnsanın/kişinin, "soy adı" diye tanımlanmış/kullanılan sözcük, kişinin "soy"unu değil kişinin aynı ada sahip olduğu/olabileceği tek(/ilk/birinci) adına, takma ad[meslek,özellik vs.] vermek yerine belirli, kayıt altına alınan/alınacak bir ek/ikinci adla tanımak/tanımlamak üzere kullanılmıştır. )

- BACHELOR ile/ve MASTER ile/ve Ph.D.
( KALFA ile/ve USTA ile/ve ÜSTAD )
( Üniversite mezunu. İLE/VE Lisansüstü yapmış. İLE/VE Doktora yapmış. )
( Terimlerden haberdar olmuş olur. İLE/VE Yayınları ve kaynakları tanır/tarar. İLE/VE Özgün bir şeyler ortaya çıkarır. )

- MUKARRİR ile MUALLİM ile MÜDERRİS
( OKUTMAN/ÖĞRETİM GÖREVLİSİ ile DOKTOR/DOÇENT ile PROFESÖR )

- YÖNETİCİLER ile/ve/<> BİLİMİNSANLARI
( UMERÂ ile/ve/<> ULEMÂ )
( Toplumun ilerlemesi için bu iki sınıfın doğru ve gerektiği gibi çalışması/davranması gerekmektedir. )

- YÖNETİCİ ile/ve/yerine/değil ÖNDER
( BUU/BUĞ: İnsan kümelerinin önderi/yöneticisi. [Birden fazla Buğ varsa içlerinden biri Baş Buğ olmuştur.] [İnsanları koruyup gözeten, birbirine sevgi ve saygıyla bağlayan Bağ, Buğ ve Ban olmuştur.] )
( İnsanın el parmakları sosyal örgütlenmeye köz/model olmuştur. İnsan öbekleri/grupları 10'luk sisteme göre örgütlenmiştir. Buu 10'luk sistemin önderi olmuştur. )
( [Fars.] ... ile/ve/yerine/değil PÎŞVÂ[Reis, başkan]/PÎŞDÂR )
( [not] MANAGER with/and/but LEADER )
( LEADER instead of MANAGER )

- YÖNETİCİ ile/ve/değil/yerine GİRİŞİMCİ

- ZİMÂM-DÂR
[Ar., Fars.] ile ZİLYED[Ar.]
( Yular tutan. | Bir işi elinde tutan, yöneten, yürüten. İLE
Bir malı/gayrımenkulü elinde tutan, malı -sahibi olsun ya da olmasın kullanmakta bulunan kişi. )

- SEÇİLMİŞ/LİK ile/ve/değil ATANMIŞ/LIK

- BALOTAJ
: Bir seçimde adayların hiçbirinin gereken oyu alamamaları.

- ŞANSÖLYE[Fr.]: Başbakan. [Almanya ve Avusturya'da] | Maliye Bakanı. [İngiltere'de]

- BAŞKAN/SERVER[Fars.] ile PATRON

- SEFİL ile SEFİR

- SEFİL ile SEFİH

- ZELİL ile/ve/<> REZİL

- REZİL/LİK ile/ve SEFİL/LİK

- REZİL/LİK ile/ve KEPAZE/LİK

- YELEME
: Ciddi işlerle uğraşmayan.

- KOÇ/LUK ile MENTOR/LUK
( COACH(ING) with MENTOR(ING) )

- DANIŞMAN/LIK ile KOÇ/LUK
( Danışan dağları aşmış, Danışmayan düz yolda şaşmış. )
( MEŞVERET[Ar.] (ETMEK): Danışma. )
( COUNSELLER/COUNSELING with COACH/ING )

- ŞEF ile MÜDÜR
( CHIEF with MANAGER )
( [İt.] DUÇE ile ... )

- MÜDÜR ile/ve EMİN

- ÂMİR ile/ve MEMUR/BUYRUK

- BECÂYİŞ
: İki memurun rızaları ve ilgili makamın onayı sonucu aralarında memuriyet, makam ve görevlerini değiştirmeleri.

- MANSIB[< NASB]: Büyük memurluk makamı. | Devlet hizmeti, memuriyet. | Onun, derece, rütbe, makam.

- KADROLU ile SÖZLEŞMELİ

- USTA ile KALFA ile ÇIRAK

( [Ar.] ... ile ... ile TİLMÎZ )

- ÇIRAK ve/<> ÇERAĞ

- USTA ile UZMAN

( [Fr.] ... ile KOMPETAN )

- USTA ile ÜSTAD
( Üstad, işi başından aşkın olduğunda dingin ve neşelidir. )
( Usta, kendisini bilgiye verir, ilkelere bağlı kalır ve sınırı aşmaz. )
( [Ar.] HAZÂKÂT: Ustalık, üstadlık. )
( RÂSİHÛN: Uzman.[kök salmış] )

- YETERSİZ ÇÖMEZ ile/ve ORTA NİTELİKLİ ÇÖMEZ ile/ve İYİ ÇÖMEZ
( Yetersiz bir çömez, öğretmenin ününden yararlanır. İLE/VE
Orta nitelikli bir çömez, öğretmenin sevecenliğine hayrandır. İLE/VE
İyi bir çömez ise öğretmenin düzencesiyle(disipliniyle) güçlenir, gelişir. )

- "ASİL" ile ACİZ ile BASİT
( ASİLLER İDARE EDER
ACİZLER ŞİKÂYET EDER
BASİTLER İFTİRA EDER )

- "ASİL" ile/değil AĞA

- !İFTİRA ile/ve !KARALAMA

( [Ar.] !TAKVÎL[çoğ. TAKVÎLÂT], İSNÂD[çoğ. İSNÂDÂT] ile/ve ... )

- ÇİFTÇİ ile/ve/değil KÖYLÜ
( [Ar.] ZÂRİ[çoğ. ZÜRRÂ'] ile/ve/değil ... )
( [Fars.] ... ile/ve/değil RUSTAYİ )
( [Samoa dilinde] TAOPOU: Köy güzeli. )

- ÇAPACI ile/ve ÇİFTÇİ

- KÖYLÜ ile/ve KULAK

( ... İLE/VE Varlıklı Rus köylüsü. )

- KIRLI: Ege bölgesinde özellikle hasat mevsiminde Orta Anadolu'dan gelen mevsimlik işçilere verilen ad.

- AFARACI: Harman yerinde vs. toplamakta çalıştırılan işçilere verilen ad.

- ÇOBAN ile CELEP
( Koyun, keçi gibi hayvanları güden/otlatan. İLE Hindi güden. )
( ... İLE Söğüt ya da fındık ağacından yapılmış ve uclarına kırmızı çaput bağlanmış uzun değnek kullanılır. )

- ÇOBAN ile ÂBİL[Ar.]
( ... İLE Koyun, at ve deve gibi hayvanlara iyi bakan kişi. )

- YETKİN ile YETİŞKİN

- YETİŞKİN ile/ve OLGUN

( Yaşlı olanlara rahatlık sağlamak, arkadaşlara içtenlikle, gençlere de incelikle davranmak isterim. )
( ADULTHOOD ile MATURE )

- ÇELEBİ: Terbiyeli ve olgun.

- AMELE ile FAİL

- AMATÖR ile AZ ANLAYAN

- AMATÖR ile/ve/= PES ETMEMİŞ AMATÖR/PROFESYONEL

- ACEMİ/LİK ile AMATÖR/LÜK

- ACEMİ ile İŞGÜZAR

- İYİMSER/LİK ile İYİLİKSEVER/LİK

( İyiliksever kimse kendisini yetiştirirken başkalarını da yetiştirmek ister. Kendi bilgisini genişletirken başkalarının bilgisini de geliştirmeye çalışır. )
( İyiliğe iyiliği her kişi yapar,
Kötülüğe iyiliği er kişi yapar. )
( [Fars.] NİKBÎN ile ... )
( OPTIMIST with BENEVOLENT )
( [Fr.] OPTIMISTE avec ... )
( [Lat.] ... cum BENEVOLENTIA )

- İYİLİKSEVERLİK ile/ve SEVGİ

- YUFKAYÜREKLİ/LİK ile/ve/değil MERHAMET/Lİ

- YUFKAYÜREKLİ/LİK ile GÖZÜKARA/LIK

- İYİ NİYETLİ ile/ve YUFKAYÜREKLİ/RAKÎK[Ar. < RİKKAT]

- YUMUŞAKBAŞLI ile YUFKAYÜREKLİ

- MÛNİS
[< ÜNS] ile MÜLÂYİM[< LE'M]
( Alışılan/alışılmış, yadırganmaz, ünsiyetli. | Cana yakın, sevimli. | İnsandan kaçmayan. İLE Uygun. | Yumuşak huylu, yavaş. | Pekliği olmayan. )

- İYİ NİYETLİ ile ENAYİ

- İYİ NİYET(Lİ YAKLAŞIM) ile/ve/<>/değil/yerine ÇÖZÜMCÜ (VE YAPICI) YAKLAŞIM

( İyi niyet, bir şeyleri çözmekte/aşmakta yeterli değildir/olmayabilir. )

- PROFESYONEL ile ÇOK ANLAYAN

- AZ ANLAYAN ile ÇOK ANLAYAN

- AMATÖR/LÜK ile PROFESYONEL/LİK

( Genel kabul ile tanımlamanan. )
( Sanatta tam tersi! )

- PARALI ile ZENGİN

- ZENGİN ile REFHÂN

( ... İLE Varlık içinde yaşayan. )
( MELİ: Zengin, malı çok olan. )
( BÂNEVÂ/BÂNÜVÂ[Fars.]: Mal, mülk sahibi, zengin. | Ünlü/meşhur. )
( [Ar.] BATÎH ile ... )

- ZENGİN ile KALANTOR[İt.]
( ... İLE Gösterişi seven varlıklı kişi. )

- ZENGİN/LİK ile KALKINMIŞ/LIK

- ZENGİNLİK ile/ve/<> BEREKET

( [Ar.] GINÂ' ile/ve/<> ... )

- ZENGİNLİK ile BAŞARI

- ZENGİNLİK ile GÜÇ

- MONDANİTE
: Sosyete insanı karakteri. | Sosyete ile ilgili şeylere düşkünlük.

- ÜN/ŞÖHRET ile/ve/değil/yerine TANINMA
( Tanımadıklarının seni tanıması. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Tanıdığın ya da tanıyabileceğin sayıda kişinin seni tanıması. )
( [yaklaşık olarak] 100.000 - 500.000 üzeri kişi tarafından tanınmak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE 100.000 - 500.000 altında kişi tarafından tanınmak. )
( [not] FAME with/and/but TO BE WELL-KNOWN )
( TO BE WELL-KNOWN instead of FAME )

- ÜNLÜ/ŞÖHRET ile/ve/değil/yerine TANINMIŞ
( Şöhret, afettir. )
( [not] FAMOUS with/and/but KNOWN )
( KNOWN instead of FAMOUS )

- ÜN ile İTİBAR ile HAYSİYET
( Halk tarafından verilen. İLE Ehline verilen. İLE Kendi/nden. )

- GAZETECİ ile/ve MUHABİR

- GAZETECİ ile/ve FOTOĞRAFÇI

- FOTOĞRAFÇI ile/ve/değil FOTOĞRAF

( Yalan söyleyebilir. İLE/VE/DEĞİL Yalan söyleyemez. )

- KENDİ YAZAN ile YAZDIRAN

- KOMEDYEN ile ŞAKACI

( [Lat.] ... cum BALATR )

- KOMEDİ ile KOMİK
( Sanatçının yaptığı. İLE Abartanın, dozu kaçıranın yaptığı. )

- REHBER ile MİHMÂN-DÂR[Fars.]
( ... İLE Konuk ağırlayan kişi. | Misafire eşlik etmek üzere verilen kişi. )

- REHBER ile ÖNDER[LİDER değil!]
( İçten doğru gelmeyen hiçbir rehberliği kabul etmeyin, o zaman bile, tüm anıları ayıklayın, çünkü onlar sizi yanlışa götürürler. )
( Yollar ve araçlar hakkında tümüyle cahil olsanız bile, sessiz kalın ve içinize bakın; rehberlik mutlaka gelecektir. )
( [Ar.] KÂİD ile RÂİD )
( GUIDE with LEADER )
( Accept no guidance but from within, and even then sift out all memories for they will mislead you. )
( Even if you are quite ignorant of the ways and the means, keep quiet and look within; guidance is sure to come. )

- LİDER ile/ve ÖNDER
( Bulunulan durumu, varolanı yönlendirir. İLE/VE Ufuk açar. )

- REHBER ile/değil TUR ÖNDERİ

- ÖNDERLİK ile/ve ÖNCÜLÜK

- HABERCİ ile ELÇİ

( ULAK ile ... )
( [Ar.] BERÎD[çoğ. BERÎDÂN] ile ... )
( AVATAR ile ... )

- GARÎB ile/>< KARÎB

- YABANCI ile DIŞARIDA TUTULAN

( [Jap.] YABANCİN ile ... )
( [Samoa dilinde] PAPALAGİ: Yabancı. | Göğü delen adam. [Göğü Delen Adam (Ayrıntı Yay.) kitabını okumanızı salık veririz] )

- YABANCI ile/ve/değil/yerine BAŞKALARI
( [not] FOREIGN with/and/but OTHERS )
( OTHERS instead of FOREIGN )

- YABANCI/LIK ile/ve YALNIZ/LIK

- TARAF/TAR ile/ve YANDAŞ

- YANDAŞ ile YOLDAŞ

- YAPAN ile/ve/<> YAPTIRAN

- FAİL ile ÂMİL

- SUNUCU ile TEMSİLCİ

- MÜSTECİR
: Bir yeri kiralamış olan, icar etmiş, kiracı.

- AKÂKİR: Eczacı/lık.| Bitki kökü.

- PERDEDÂR: Protokol müdürü.

- BÖKE: Kahraman, güçlü kimse. | Ulusal ya da uluslararası bir yarışmada ilk dereceyi alan, birinci olan, şampiyon.

- TELLAL/DELLÂL[Ar.]: Alıcı ile satıcı arasında antlaşmayı sağlayan kişi.

- BEDDÂL[Ar.]: Bakkal.

- MÜHENDİS ile/ve/<> MİMAR
( [Ar.] ... ile/ve/<> BENNÂ )
( [Fars.] ... ile/ve/<> DÜLGER )
( ENGINEER with/and/<> ARCHITECT )

- MÜHENDİS MİMAR ile RESSAM MİMAR
( ENGINEER ARCHITECT with/and/<> ARTIST ARCHITECT )

-
[Fars.] ÂB-RÂNE ile ÂB-ENDÂZ
( Su yollarına ve borularına bakan mühendis. İLE Su mühendisi. )

- MİMAR SİNAN(SİNAN-I CEDİD) ile/ve SİNAN-I ATİK
( ... İLE/VE Fatih Camii'nin mimarı. [Fatih'in yaptırdığı ilk eserdir] )
( Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim döneminde yaşayan. İLE/VE Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşayan. )

- KUYUMCU ile SARRAF
( [Fars.] ZERGER ile ... )
( JEWELLER with GOLD DEALER )

- SARRÂF ile/ve/<>/değil/yerine SAHHÂF

- BEKÇİ ile/ve/<> POLİS

( ... İLE/VE/<> Şehir. [Şehirleşmiş yaşamı, şehirde yaşama kurallarını takip eden.] )
( [Fars.] ... ile/ve/<> ÂCÂN )

- BEKÇİ ile BEN-VÂN
( ... İLE Tarla/harman/ekin bekçisi. )

- BEKÇİ ile KİZİR
( ... İLE Köy bekçisi/kâhyası. )

- KÖŞKLÜ ile/ve "İKİ KEÇELİ"
( Osmanlı'da yangın habercileri. )
( ... İLE/VE Üst kıdemli. )

- BAKICI ile DADI
( [Fars.] ... ile TAYA, DÂYE )
( BABYSITTER with NANNY )

- DADI ile/ve DÂDÛ/LALA
( Bayan çocuk bakıcısı. İLE/VE Bay çocuk bakıcısı. )

- DAHİ ile/ve DEVRİMCİ

- HATTAT ile KÂTİP

( [Samoa dilinde] ... ile TUSSİ-TUSSİ: Mektup yazıcısı. [TUSSİ: Mektup] )

- FELSEFECİ ile/ve FİLOZOF

- "İDEALİST" ile ÜTOPYACI

- "İDEALİST" OLMAK değil/yerine İLKELİ OLMAK / HAYIR DİYEBİLME GÜCÜ

- İLKE ile/ve/<> İNSAN

( Bazen, bir ilke için herkesten, bazen bir kişi/insan için tüm ilkeler(in)den vazgeçebilirsin! )

- ADANMIŞ/LIK ile FEDAKÂR/LIK

- ADANMIŞ/LIK ile İNANMIŞ/LIK

- HİZMETÇİ ile/değil/yerine HİZMETLİ

- AYVAZ ile/ve AZAP

( Konaklarda çalışan uşak. İLE/VE Çiftlik uşağı. )

- İDDİALI ile/ve YETKİN

- ILIMLI ile/ve DENGELİ

- ETKİN ile/ve İŞLEYEN

( FÂİL ile/ve ÂMİL )

- ...NIN "DOKUNMA/SI" ile/ve/yerine ...NIN ETKİ ETME/Sİ

- EDİLGEN/LİK(PASİF/LİK) ile/ve/değil TAM YERİNDE OLMAK

- EDİLGEN ile GAİB

- "KIVRAK ZEKÂ" ile "HAZIR YANIT"

- KARAGÖZ OYUN TİPLEMELERİ

- ÂMÂ ile KÖR

( [Ar.] DARÎR[çoğ. ADIRRÂ]: Doğuştan kör. )

- HÜKÜMLÜ ile YÜKÜMLÜ

- YAZAR ile SENARİST

- YAZAR ile YAZICI

- YAZAR ile/ve/değil/yerine YAZAN

- KELÂM ERBÂBI ile/ve/<> KALEM ERBÂBI

- SAHAF < SAHHAF

- EDİB ile MUHARRİR

- MUHARRİR ile KÂTİP

- KÂTİP ile/ve TERZİ/HAYYAT/BAHYEZEN
[Fars.]

- EHL-İ DİL ile/ve/>/değil/yerine GÖNÜL EHLİ

- DUBLÜR ile FİGÜRAN

( STUNT with EXTRA )

- DUBLÖR ile/değil DUBLÜR
( Çıkrık. İLE/DEĞİL Büyük perdelerin astarı. )
( [Fr.] DOUBLEUR avec DOUBLURE )

- KAHRAMAN/ALP ile ERMİŞ

- "PARTNER" ile KAVALYE

- MODEL ile/ve İDOL

- YARDIMCILARIN: ÇOKLUĞU ile/yerine/değil YARARLILIĞI

- İŞE YARARLILIK ile/ve LİYÂKAT

- AYRI AYRI İŞLER ve AYRI AYRI KİMLİKLER

- SUJE ile KOBAY

- PROAKTİF ZİHİN ile REAKTİF ZİHİN

( Proaktif zihniyetliler kendi kendilerini harekete geçirerek, teşvik ederek, inisiyatif alırlar. İLE
Reaktif zihniyetliler, sorumluluğu üstlenecek birisinin ortaya çıkmasını beklerler. )

- ZİHİN ve/<> KALP/GÖNÜL
( Eril. VE/<> Dişil. )
( Dışa açıktır. VE/<> Herkese ve her zaman açılmaz/açılmamalıdır. )
( Karanlık, dipsiz uçurumu yaratır. VE/<> Tüm sınırları aşıp geçer. )
( "Olmaz"ından öte olmaz, zihninden öte konmazın yok! )
( [Fars.] ÂB-GÎNE: Sevgilinin kalbi. )

- ZİHİN ile/ve/değil/yerine BİRLEŞTİRİCİ/KAPSAYICI ZİHİN
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Koşullara karşı mücadele eden, başlangıçta düş kırıklığına uğrasa da zafere ulaşan, eylem halindeki sevgi. )

- ZİHNİ YORMAK ile ZİHNİ ZORLAMAK
( Körü körüne zorlukların üstüne gitmek şanssızlığa yol açar. Uyumlu zaman koşullarını beklerken gelişmelerle mutlu olun. )

- SÂMÎ ile SEMÎ
( Zaman zaman duyan. İLE Sürekli duyan. )

- KÂZIM ile KÂZÎM
( Öfkesini tutan. [arasıra] İLE/VE Öfkesini tutan. [sürekli] )

- GÖÇEBE ile GÖÇMEN

- OBA
: Göçebe halk.

- VAHŞİ ile/değil GÖÇER

- DÖNME ile "DÖNME"

- DÖNME ile MÜHTEDÎ

- ERBAB ile UZMAN

- UZMAN ile AZMAN

- (AYAĞIM, ELİM/KOLUM VB.) SORUNLU ile RAHATSIZ ile SAKAT

- KIVRAK/LIK ile USTA/LIK

- KURNAZ/LIK ile BENCİL/LİK

- BENCİ/LİK ile BENCİL/LİK

( Bencillik, parçanın adına ve bütünün zararına, açgözlülük etmek, ele geçirmek, biriktirmek demektir. )
( İnsan, iç gerçeklerini gözardı eder etmez bencilliğe sürüklenebilir. )
( Dar görüşlü, çiğ kişiler, varlığı bencilce kullanırken, büyük kişiler sahip olduklarını başkalarının yararına değerlendirirler. )
( Kişi, kendini sürekli yenilemeli ve başkalarını da meziyetiyle etkileyerek bencillikten uzaklaşmalıdır. )
( Başkalarına yararlı olabilmek için esneklik, bencillikten kurtulmak ve insan doğasını anlamak gerekir. )
( Bencillik ıstırabın nedenidir. )
( Bencillik tüm kötülüklerin kaynağıdır. )
( Kendisinin gövde ve zihin olmadığını bilen bir insan bencil olamaz, çünkü bencillik nedeni olabilecek bir şeye sahip değildir. )
( Savunmak zorunda olduğunuz bir egonuz olduğu sürece şiddet kullanmak zorundasınız. )
( Tek kötülük, budalalık ve bencilliktir. )
( Bencillik merkezi yok olduğu zaman, tüm haz arzusu ve ıstırap korkusu biter. )
( SELF-SATISFIED(/SELF-SATISFACTION) with EGOIST(/EGOISM) / SELFISHNESS )
( Selfishness is the source of all evil. )
( That as long as you have a self to defend, you must be violent. )

- BENCİLLİK ile/değil/yerine KİŞİLİK/ŞAHSİYET
( Kişi, kendini dışarıdan/ötekinden koruyan değil, dışarıyı/ötekini kendinden koruyan kişidir. )

- BENCİLLİK ile ÇIKARCILIK
( AFERİST: Çıkarcı, vurguncu, dalavereci. )

- BENCİLLİK ile/ve/> SAHTEKÂRLIK

- BENCİLLİK ile/ve/> SORUMSUZLUK

- SAHTEKÂR ile HİLEKÂR

- KURNAZ/LIK ile ZEKİ/LİK

- KURNAZ/LIK ile SİNSİ/LİK

- UKALÂ/LIK ile MEGALOMAN/LIK

- UKALÂ/LIK ile/ve SAYGISIZ/LIK

- UKALÂLIK ile/değil "ÖNEMSEME"

- UKALÂLIK ile HAKARET

- HAKARET ile/ve SÖZLÜ SALDIRI

- "SALDIRMAK" ile/ve/değil "YÜKLENMEK"

- HAKARET ile AŞAĞILAMA

- AŞAĞILAMA ile/ve/<> UZAKLAŞMA

- HAKARET ile/değil TESPİT

- UKALÂLIK ile "AHKÂM KESMEK"

- MEGALOMANİ ile NARSİSİST/LİK

( MEGALOMANIA with NARCISSISNESS )

- NARSİSİZM ile AŞAĞILIK DUYGUSU

- NARSİSİST ile SOLİPSİST

- NARSİSİSTİK ile HİSTRİYONİK

- ALKIŞ ile/ve TEZAHÜRAT

- KÜSTAHLIK ile/ve/</= HAREKETİN AŞIRISI

- UKALÂ ile KÜSTAH

- UKALÂ ile "ÇOK BİLMİŞ"

- ZEKİ ile "UYANIK"

( KİYÂSET: Zeki ve uyanık oluş. Zeyreklik, anlayışlılık. )
( [Fars.] ... ile ZEYREK )

- UYANIK/UYKUSUZ ile "UYANIK"
( [Fars.] BÎDÂR ile ZEYREK )

- HIRSIZLIK ile/ve/değil "UYANIKLIK"

- ÇENESİ DÜŞÜK/LÜK ile ZEVZEK/LİK

- ZEVZEK/LİK ile PATAVATSIZ/LIK

- "BAYICI" ile "BOĞUCU"

- CİMRİ/LİK, PİNTİ/LİK ile/değil/yerine TUTUMLU/LUK

( [Ar.] BUHL/BUHÛL ile/değil/yerine ... )
( STINGI/NESS, PARSIMONIOUS with/and THRIFTY/NESS )
( THRIFTY/NESS instead of STINGI/NESS, PARSIMONIOUS )

- CİMRİLİK ile/ve/değil PARA HARCAYAMAMAK
( Bazı kişiler cimri değildir fakat para da harcayamaz. )

- TUTUMLULUK ile/ve/değil PARA HARCAYAMAMAK

- AÇGÖZLÜ/LÜK ile DOYMAZ/LIK

( Aç doyar fakat açgözlü doyamaz. )
( [Fars.] ÂZ ile ... )
( GREED with INSATIABLE )
( [Lat.] AVARITIA cum ... )

- İNATÇI/LIK ile DİKBAŞLI/LIK
( İnatçılık daha çok bildiği ve/veya bildiğini zannettiği üzerine gösterilen tutum. İLE
Dik başlılık ise, bilgiye/doğru bilgiye sahip olmadan fikir/yorum sahibi olup, fikrinde/yorumunda sabit/ısrarcı olma durumu. )

- İNATÇI/LIK ile/değil/yerine KARARLI/LIK
( Bilgisizlikte/cahillikte, donanımsızlıkta, beşerde. İLE/DEĞİL/YERİNE
Bilgilide, bilgede, insanda, adam olmuşta. )
( [not] OBSTINACY with/but DECISIVENESS )
( DECISIVENESS instead of OBSTINACY )

- İNAT ile/ve CEHALET

- İNAT ile/ve ÜSTÜNE GİTMEK

- İNAT yerine İRÂDE

- "ZITLAŞMA" ile/ve/değil İNATLAŞMA

- KIZGIN/LIK ile/ve TEPKİLİ/LİK

- "TERS" ile/değil/yerine İLKELİ

- İKİRCİK ile İKİRİM

( TEREDDÜT ile/ve KARARSIZLIK )
( HESITATION with/and INDECISION )

- KARARSIZ ile YERİNDE DURAMAYAN

- İKİRCİK ile/ve TARTIŞMA

- MAYMUN İŞTAHLI ile GEL-GİT GÖNÜLLÜ

- MAYMUN İŞTAHLI/LIK ile ÇOK YÖNLÜ/LÜK

- MEZUNİYET ile EMEKLİLİK

- ÜYE/LİK ile/ve ABONE/LİK

- BİLEREK/BİLE BİLE ile İNADINA

- DELİ/LİK ile ÇILGIN/LIK

( INSANE with CRAZY )

- DELİLİK ile/ve/değil İNANÇ/İMAN

- DELİLİK ile AMOK

( ... İLE Öldürücü delilik. [Malezya'da] )

- DELİ ile SUÇLU

- DELİ ile GÖZÜKARA

- "ZIRDELİ" ile/değil DÂHİ

- MECZUB ile MELENG
[Fars.]
( ... İLE Yalınayak, başıkabak bir halde dünya ile ilişkisini kesmiş olan. | Hakikî aşk ile sarhoş olmuş kişi. )

- MECZUB OLMAK ile/ve/<>/değil/yerine CÂZİB OLMAK

- DELİ ile/değil MECZUB

( "Deliyim!" demek bir şey değil, marifet zırva bulabilmekte! )
( Delileri, zihinlerini yorarak sınarlardı. Zihin yorulunca kendini bırakır, delilik hali varsa böylece meydana çıkardı. )
( Delilerin sınavı posteki saymaktı. )

- DELİ ile/ve/değil ÂŞIK

- DELİ ile/ve VELİ

( Kendini kurtarmış. İLE/VE Kendini kurtarmışlıkla birlikte bir başkasını daha kurtarabilme olanağı/kudreti bulunan. )

- DELİ ile DÎVÂNE
( Dîvan'dan bir söz çıkar âleme sığmaz. Dîvâne'den bir söz çıkar Dîvan'a sığmaz. )
( Ârifim ben! diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!
[ Bâyezîd-i Bistâmî, bir tımarhanenin önünden talebeleriyle birlikte geçiyormuş.

Onlara ders vermek üzere hekime sorar:
"Sen akıl hastalıklarına çare buluyorsun, günah derdine de bir çâre var mı?"

Hekim, başını kaşıya dursun,
bir deli yanıt verir:
"İstiğfar kökünü tövbe yaprağıyla karıştırmalı,
gönül havanına koyup tevhid tokmağıyla dövmeli,
insaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli,
aşk ateşinde pişirip muhabbet balıyla karıştırmalı
ve kanaat kaşığıyla da gece gündüz yemeli!"

Delinin bu sözü bittikten sonra, Bâyezid-i Bistâmi şöyle der:

Ârifim ben! diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!] )

- SARHOŞ ile DÎVÂNE

- SARHOŞ ile MASTOR

( ... İLE İleri derecede sarhoş. )

- İÇKİYLE SARHOŞLUK ile/değil/yerine AŞK İLE SARHOŞLUK
( Biri iki gösterir. İLE/DEĞİL/YERİNE İkiyi [çeşitliliği/herşeyi] bir gösterir. )

- MECZÛB[Ar. < CEZB] ile/değil MECNÛN[Ar. < CİNN]
( Çekilmiş, cezb olunmuş. | Allah sevgisinden dolayı cezbeye tutularak kendinden geçmiş olan. | Deli, divâne. İLE/DEĞİL
Çıldırmış, deli, divâne. | Delice seven, tutkun, âşık. )
( Âşıklar meczûb değil mecnûndur. )

- MECNÛN[< CİNN] ile MA'TÛH[< ATEH]
( Deli, çıldırmış. | Delice seven, tutkun. İLE Bunamış, bunak. )

- MECNÛN ile MECLÛB[< CELB]
( Delice seven, tutkun. İLE Başka yerden getirilmiş olan. | Taraftarlığı kazanılmış bulunan. | Tutkun. )

- MECNÛN-I MUTBİK ile MECNÛN-I GAYRİ MUTBİK
( Deliliği tüm zamanını kaplayan. İLE Bazen mecnun olup, bazen iyileşen. )

- DİLENCİ ile/değil MECNÛN

- İNANMIŞ ile DELİ

- "DELİSİ OLMAK/OLAN" ile/değil/yerine DÜŞKÜN

- "...'YA (ÇOK) DÜŞKÜN" ile/ve/değil/yerine "...'YI (ÇOK) SEVEN"

- ARÛB
[Ar.]: Eşine/sevgilisine çok düşkün kadın.

- PSİKOPAT ile/değil/yerine SOSYOPAT

- PSİKOPAT ile/ve/değil/< CAHİL

- SOSYOPAT ile MİZANTROP

( ... İLE İnsanlardan, toplumdan hoşlanmayan. )

- ZORBA ve/< ZORDA

- FESAT ile PARANOYAK

( İçi fesat olanın işi kesat olur. )

- AYKIRI ile UÇARI

- MANYAK ile/değil GÜVENİLİR "MANYAK"

- "MANYAK/LIK" ile/ve/değil UMUT

- İMAN ile "MANYAKLIK"

- İÇEDÖNÜK/LÜK ile DIŞADÖNÜK/LÜK

( INTROVERT with EXTROVERT )

- İÇEKAPANIKLIK ile/ve/değil/yerine İÇEDÖNÜKLÜK

- SIKINTILI ile ÜZGÜN

- SAF/LIK ile APTAL/LIK

- SAF ile İYİ NİYETLİ

- SAF/LIK ile/ve/değil İYİ NİYET/LİK

- SAFLIK ile/ve/değil İYİ HUYLULUK

( [Yun.] EUETHEIU ile/ve/değil ... )

- FAZLA SAFLIK ile/ve/> İHÂNET
( Bazen fazla saflık da ihanetin nedeni/kaynağı olabilir. )

- APTAL ile/ve/değil ABDAL
( "Kafası çalışmama", "gaflette/acziyette bulunma" ve birçok ayrıntılı anlamları taşıyan aşağılayıcı/küçük düşürücü durum/hitap. İLE/VE/DEĞİL
Kul. Kulluk. Abdiyet (makamı). )
( [Samoa dilinde] VALEA ile/ve/değil ... )

- APTALLIK (ETMEK) ile HATA

- "APTALLIK" ile "UMUT"

( "STUPIDNESS" with "HOPE" )

- CAHİL/LİK ile APTAL/LIK
( Elif'i, mertek zannetmek. [Bir şey bilmediği halde konuşanlar için kullanılan deyim. (Elif harfini ve bu kadar basit bir şeyi bile bilmeyecek kadar bilgisiz olma durumu.)][MERTEK: Eskiden evleri yaparken kullanılan dört köşe ya da yuvarlak kalınca ağaç gövdesi.] )
( IGNORANCE with STUPID/NESS )

- APTAL/LIK ile/ve/değil OLANAKSIZ/LIK

- "AKILSIZ"/"KAFASIZ" ile YETERSİZ(/DÜŞÜNCESİZ)

- "KALIN KAFALILIK" ile/ve ANLAMAK İSTEMEMEK

- CAHİL/LİK ile/ve SARHOŞ/LUK

- CAHİL ile/ve/değil KAYITSIZ

- CAHİLİN YAŞADIĞI/"DÜŞÜNDÜĞÜ" CEHALET ile BİLENİN YAŞADIĞI/"DÜŞÜNDÜĞÜ", ZANNETTİĞİ CEHALET

( Bilgisiz kişiye, hikmet dolu sözlerin yararı nedir? Kör bir insana bir lambanın yararı nedir? )

- OKUR-YAZAR OLMAYAN ile/değil CAHİL

- OKUYAN/YAZAN ile/ve/değil/yerine OKUR-YAZAR

- CAHİL ile ÜMMÎ

( ... İLE Okumamış, öğrenim görmemiş kişi. )

- CAHİL ile/ve/değil GENÇ
( ... İLE/VE/DEĞİL Cahil, [daha çok] bilmeyen değil, davranış ve tutumuna sahip olamayan demektir. Gençlerin/gençliğin de sorunu, bilgili ya da bilgisizlikleri değil davranışlarında aşırıya kaçabilmeleridir. )

- CAHİL ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNEMEYEN
( Herkes düşünür fakat herkes düşünmeyi düşünemez! )

- CAHİL ile/ve AKL-I EVVEL
( ... İLE/VE Kendini, en akıllı sanan. )

- CEHÂLET KİBARLIĞI ile/değil/yerine NEZÂKET/KİBARLIK
( "Kibarlığını" yüzüne-gözüne bulaştırır. İLE/DEĞİL/YERİNE Zamanını, zeminini, gerektiği kadar ve ölçüsünü bilerek/tutturarak, bilinçle. )

- CEHÂLET ile SIDKİYET(SÂDIK OLMA)

- CEHL >< HİLM

- İLM >< ZAN(N)

- CEHÂLET/CAHİL ile/ve ZULÜM/ZALİM

( Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir? )
( Zulümle âbâd olanın sonu berbâd olur. )
( IGNORANCE with/and OPPRESSION/CRUELTY )
( [Sansk.] ... ile/ve ADHARMA )

- CEHÂLET ile/ve LAUBALİ/LİK

- CEHÂLET ile/ve/<> TAKINTI

- CEHÂLET ve/> KABA GÜÇ ve/< BAĞNAZLIK

- CEHÂLET ve/> RED

( Cahilin reddi/inkârı, ne kadar hızlı ve uzunsa o kadar cahildir. )

- YOBAZ ile/değil CAHİL

- CEHL-İ BASİT ile CEHL-İ MÜREKKEB

( Bilmediğini bilen. İLE Bilmediğini bilmeyen. )
( Şekk. İLE Eş-şekk. )
( O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini;
çocuktur, onu eğitin/yetiştirin.
O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini;
cahildir, ondan uzakça durun.
O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini;
(belki) uykudadır, onu uyandırın.
O ki, biliyor ama biliyor bildiğini;
bilge kişidir, onu izleyin. )

- CEHL ile/ve CEHL-İ BASİT ile/ve CEHL-İ MÜREKKEB ile/ve CEHL-İ MİK'AB[KÜP] ile/ve CEHL-İ MURABBÂ, TAKLİT
( Bir şeyi mutlak olarak bilmemek. İLE/VE
Bilmemek. Bilmediğini bilmek. İLE/VE
Bilmemek. Bilmediğini bilmemek fakat bildiğini iddia etmek. Olgu ve olaya uygun olmayan kesin inanç. İLE/VE
Bilmemek. Bilmediğini bilmemek fakat bildiğini iddia etmek. Bildiğinin en doğru/kesin olduğunu iddia etmek. İLE/VE
Ötekinin iddiasını/sözünü delilsiz/kanıtsız kabul etmek. )
( ... İLE/VE Tek boyutlu. İLE/VE İki boyutlu. İLE/VE Üç boyutlu. İLE/VE Dört boyutlu. )
( [Felsefe'de] BEBGAİYYE[Ar.]/PSITTACISME[Fr.]: Papağanlık. )
( Sadece bir iyi vardır, bilgi; sadece bir kötü vardır, cehalet. )
( TÂC MÂRİFET TÂCIDIR, SANMA GAYRI TÂC OLA
TAKLİT İLE TOK OLAN, HAKİKATTE AC OLA )

- CEHL-İ MÜREKKEB ile/ve ECHEL-Ü CÜHELÂ
( Bilmediğini bilmemek. İLE/VE Bilmediği halde bildiğini doğru kabul etmek ve iddia etmek. )
( TECHÎL (ETMEK): Cahile cahilliğini söylemek. )

- CAHİL ile/ve EÇHEL
( ... İLE/VE Çok/en cahil. )

- CAHİL ile NÂDÂN[Fars.]

- CAHİL ile/ve KABA
( Kişiyi/cahili, bilgili ya da bilgisizliğinden değil yaklaşımından tanırsınız/anlarsınız! )
( IGNORANT with/and RUDE )
( You recognize the person/ignorant by his/her approach but also not by knowledge, nor ignorance. )

- BİLGİSİZLİK ile/değil KÜLTÜRSÜZLÜK
( Bazı verilere sahip olmamanın adı bilgisizlik değil kültürsüzlüktür. )

- KÂHİN ile REMMAL
( ... İLE Çakıl taşları atarak geleceğe ait olaylardan bahseden. )

- KÜLHANBEYİ ile KABADAYI
( Eskiden, geceleri, sokağa fenersiz çıkmak yasaktı. Gece vakti sokakta fenersiz gezenlerden şekil ve kıyâfeti kendisinden şüpheyi davet ettiren kişiler, kollu kuvvetlerince çevrilir, sabaha kadar çalıştırılmak suretiyle cezalandırılmak üzere külhanlara hapsedilirlerdi. Külhancılar, devriye gezen zabitin emriyle kabahatlıları sabaha kadar odun taşımak, külhan ocaklarını temizlemek gibi işlerde kullanırlar ve sabahleyin üstleri başları kurum ve kir içinde olduğu halde salıverilirlerdi. Bu gibi kişilerin üst ve başlarının pisliği, elbiseleriyle ve kişilikleriyle uygun olmadığından külhandan çıkıp evlerine giderken, herkes bunları görür ve geceleyin bir yerde basılıp kollular tarafından çevrilerek külhana hapsedilmiş olduğunu anlar ve bunlara alay yoluyla "Külhanbeyi" derlerdi. "Külhanbeyi" ya da "Külhânî" denilmesi bundan ileri gelmiştir. [İstanbul Argosu ve Halk Tabirleri - Mehmet Halit Bayrı / Argo Kitabı - Mehmet Arslan] İLE ... )

- "KÖR" ile "GÖREN"
( Köre renk, sağıra ahenk olmaz! )

- AYIK ile UYANIK

- UYANIK ile "UYANIK"

- KABA/LIK ile/ve/ya da ÇIKARCI/LIK

( [Ar.] GALÎZ[< GILZET] ile/ve/ya da ... )

- KENDİNE YONTMAK değil/yerine KENDİNİ YONTMAK

- KABA/LIK ile/ve SAÇMA/LIK

- CESARET ile/değil KABA/LIK

- BOCALAMAK ile/ve SAÇMALAMAK

- SAÇMALAMAK ile/ve DENSİZLİK

- TÂBİ ile MAHKUM

- MAHKUMİYET ile MAHRUMİYET

( İki ucta da olmayacak/kalmayacak şekilde hareket etmek gerek. )

- MAHKUM ETMEK ile/ve/yerine ELEMEK

- SABİT ile ZABİT

( Sabitleyen kişi/şey. İLE Tutan, saklayan, zabteden kişi/şey. )

- KİBAR/LIK ile NAZİK/LİK

- AŞIRI KİBARLIK ile/değil AHMAKLIK

- ASSOLİST ile SOLİST

- ŞÖHRET ile "YILDIZ"("STAR")

- TRUP
: Aynı tiyatrodaki oyuncu topluluğu.

- GEVEZE ile/ve KAVVAL[Ar. KAVL]
( Çenesi düşük, çok ve gereksiz konuşan. İLE/VE Sözü yerinde söyleyen. | Geveze. | Şarkıcı. )
( [Ar.] BEZİR [BEZER: Gevezelik], BİZLÂH ile KAVVAL )
( [Fars.] BÂZENDE-ZEBÂN, BESGÛY )

- GEVEZE ile/değil/yerine KONUŞKAN

- SİNSİ ile İÇTEN PAZARLIKLI

- FIRSATÇILAR ile/ve KONFORCULAR

- MİLLETVEKİLİ ile BAKAN

- VEKÂLET ile/değil İCÂZET

- İCÂZET ile HİLÂFET

- !ESİR ile !KÖLE

- !KÖLE ile !MEVÂLİ

( ... İLE Âzâdlı köle. )

- !KÖLE ile/değil/yerine !GULÂM

- !KÖLE/LİK ile/ve ŞAŞKIN/LIK

- İŞÇİ ile/ve !KÖLE

- İŞÇİ ile/ve EMEKÇİ

- HADEME ile/ve KAVAS

( ... İLE/VE Elçiliklerde. )

- HADEME ile/ve GÜLLABİ/Cİ
( ... İLE/VE Akıl hastahanelerinde. )

- TELLAK ile NATIR
( Beyler hamamında. İLE Hanımlar hamamında. )

- SUBAŞI: Osmanlılar'da belediye görevlisi.

- SÂKA[Ar. < SEVK/SAİK]/BEYYÂB[Ar.]: Su taşıyan, sucu.

- GERÇEK KİŞİ/LİK ile TÜZEL KİŞİ/LİK

- TEZGÂHTAR ile ESNAF/SÛKA
[Ar.]
( TEZGÂH[< Fars. DEST-GÂH: Dokuma aleti, atölye. | Zenginlik.] )

- TEZGÂHTAR ile VANDÖZ
( ... İLE Tezgâhtar kadın. )

- TEZGÂHTAR ile "TEZGÂHTAR"
( Satışla uğraşan. İLE Üçkağıtçı. )

- PERSONEL ile MÜRETTEBAT

- HABERDAR ile ALEMDAR ile FEHİMDAR

- HEVES ile/ve HEYECAN

- HEVESKÂR ile TALEBE

( İsteme(/eğilimli). İLE Gayret eden, İsteyen(talep eden). )

- HEVESKÂR ile/ve/değil/yerine GAYRETKÂR
( Olgun kişi, insanları topluma yararlılık konusunda heveslendirerek, iyi çalışmalarını sağlar. )

- MUİD: Medreselerde talebeye dersi tekrar eden öğretmen yardımcısı.

- SOFTA[< SÛHTE]: Medrese öğrencisi. | Yanmış, tutuşmuş, talebe, talep eden.
( Olumsuz ya da anlamı düşürülerek de kullanılmıştır: İlmiyeden olanlara aşağılamak üzere kullanılan ad. | Bir görüşe körü körüne inanan kişi. | Yaşadığı çağın gerisinde kalmış, geri kafalı. )

- TALEBE ile MÜRİD

- TALEBE ile TAKİPÇİ

- LEYLÎ
: Yatılı öğrenci.

- TAKİPÇİ ile/ve TAKLİTÇİ

- TAKLİT ve TAKDİR

- TAKLİT ile/ve/<> TEKRAR

- TAKLİT ETMEK ile/değil/yerine ÖRNEK ALMAK

- SABIRLI/LIK ile SALAK/LIK

- HAKÎM ile HÂKİM ile HAKEM ile HEKİM

( Hikmet sahibi. İLE Hüküm veren, yargıç. İLE Karar veren. İLE Tabip, tıp doktoru. )
( [Fars.] BİCİŞK ile ... ile ... ile ... )
( [Samoa dilinde] ... ile PULENU ile ... ile ... )

- "AĞIR CEZA SAVCISI" değil AĞIR CEZA MAHKEMESİ NEZDİNDEKİ SAVCI

- HAK GÖZETME ile VİCDAN

- HAK ile/değil HAZ

( Birçok şeyin, hakkınız olduğuna inanabilirsiniz fakat bir düşünün bakalım! Sadece hazzınız [için] olmasın? )

- VİCDAN ile/ve NAZAR
( İç duyuların kendini gözlemlemesi. Duyuların içe yönelik olması. İLE/VE Aklın kendini gözlemlemesi. )

- MÜŞÂHEDÂT ile/ve VİCDAN
( Duyuların dışa yönelik olması. İLE/VE Duyuların içe yönelik olması. İç duyuların kendini gözlemlemesi. )

- RAHİM ile/ve VİCDAN
( İnsanın/insanlığın oluştuğu yerler. )

- VİCDAN ile GAM

- VİCDAN ile/ve/<> BİLİNÇ

( CONSCIOUS with/and/<< CONSCIOUSNESS )

- PÜR-MELÂL[Fars.]: Gamlı, kederli, sıkıntılı, üzüntülü.

- KAÇAK ile KAÇKIN

- KİMSESİZ ile ANNESİZ-BABASIZ

( [Fars.] BÎ-KES ile ... )

- YETİM ile/ve ÖKSÜZ
( Babası olmayan. [Babası belirli fakat ölmüş olan.] İLE/VE Annesi olmayan. )
( Saçı/başı arkadan öne doğru okşanır. İLE/VE Saçı/başı önden arkaya doğru okşanır. )
( EYTÂM[Ar. < YETÎM] ile/ve O[: Ana.] )
( ORPHAN with/and MOTHERLESS )

- YETİM ve SAGİR/SAGİRE

- "FIRLAMA" ile "PİÇ"

- "PİÇ" ile "PUŞT"

- PİŞKİN/LİK ile/ve PUŞTLUK

- ARSIZ/LIK ile YÜZSÜZ/LÜK

- MUZIR ile ZIPIR

- TERBİYESİZ/LİK ile/ve "ŞEREFSİZ/LİK"

- TERBİYESİZ/LİK ile/ve SALAK/LIK

- SALAK/LIK ile/ve "ÖKÜZ/LÜK"

- SALAK/LIK ile/ve ZAVALLI/LIK

( Kısa sürelidir. İLE/VE Uzun sürelidir. )
( Sonuçtadır. İLE/VE Hem süreçte, hem de sonuçtadır. )
( Hepimiz arada bir salak durumuna düşebiliriz fakat salaklıklarımızda ısrarcı olmak zavallılığa düşürür. )

- YANAZ: Hiçbir şeyden memnun olmayan.

- ÂMÎ: "Aşağı tabaka"dan olan.

- "ÜÇKAĞITÇI" ile İÇTEN PAZARLIKÇI/ÇIKARCI

- ÜÇKAĞITÇI ile/ve HAİN

- HAİNLİK(TEN) ile/değil KORKU(DAN)

- MÜDÂVİM ile/ve BELEŞÇİ

- BELEŞÇİ ile/ve/değil PARASIZ

- KIVIRMAK ile KIRITMAK

- TAŞKIN ile AZGIN

- SALDIRGAN/LIK ile/ve "AZGIN/LIK"

( Psişik. İLE/VE Ahlâkî. )

- "KUDURUK" ile/ve "AZGIN"

- "SAPIK" ile/değil AZGIN

- "SAPIK/LIK" ile/değil SAPKIN/LIK

- ATAK ile SALDIRGAN

- TUTUCU ile GERİCİ

- MUHAFAZAKÂR ile MUTAASSIB

- KEFİL ile REFERANS

- KEFİL ile/ve/<> VEKİL

- ZÂİM ile ZAÎM

( ... İLE Zeâmet sahibi. | Kefil. | Prens, şef. )

- KEFİL ile/ve/değil ARACI
( ... İLE/VE/DEĞİL VESÂTET[Ar.]: Aracılık. )

- ZERÎ' ile ZER'Î ile ZERİ'
( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )

- GARİBAN ile FAKİR

- ÇULSUZ ile FAKİR

( ÇUL: Giysi. İLE ... )

- FAKİR ile/ve/değil/yerine KANAATKÂR

- FAKİR/LİK ile/değil PARASIZ/LIK

- FAKİR/LİK ile MİSKİN/LİK

( Çalışmasına karşın yoksul/luk. İLE Çalış(a)madığı için yoksul/luk. )

- SALAŞ ile PEJMURDE

- MASKARA ile SOYTARI

- RAKİP ile DÜŞMAN

- RAKİP ile DEZAVANTAJ

- KARŞIT ile DÜŞMAN

- DÜŞMAN ile/ve/değil KARŞI GÜÇ

- ZANLI ile SANIK

( Bir suç dolayısıyla sorguya çekilen. İLE Aleyhine ceza davası açılan. )
( [Ar.] MAZNÛN[< ZANN] ile ... )
( SUSPECT with ACCUSED )

- ŞÜPHELİ ile SANIK

- TUTUKLU/TUTUKLAMA ile/değil GÖZALTINDA/GÖZALTINA ALMA

( [ancak özel ve zorunlu durumlarda] Yargıç dışında, ne savcı, ne de polis tutuklama yapamaz.[yaptıkları tutuklama değil gözaltına alma ve/veya [sınırlılığında] bulundurmadır] )

- SERSERİ ile HIRSIZ

- SERSERİ ile BER-DÛŞ
[Fars.]
( ... İLE Omuz üzerinde, omuzda. [HÂNE BER-DÛŞ: Evi omuzunda] )

- SERSERİ/LİK ile AYLAK/LIK

- SERSERİ ile SERBEST ile SERMEST

( Çırak. İLE Kalfa. İLE Usta. )

- SER-SER-Î ile/>/değil/yerine SER-BEST
( Başıboş. Kendi kendine/kendiyle. İLE/>/DEĞİL/YERİNE Başıboş, kayıtsız. | İstediği gibi hareket eden. | Sıkılmayan. | Engelsiz. )

- SER-BEST ile/ve SER-BESTE
( Başıboş, kayıtsız. | İstediği gibi hareket eden. | Sıkılmayan. | Engelsiz. İLE Başı bağlı. | Başı toplu, aklını başına toplamış. | Örtülü, gizli, kapalı. )

- SER-BEST ile/ve/> SER-MEST

- SER-BEST ile/ve SER-ÂZÂD

( Başıboş, kayıtsız. | İstediği gibi hareket eden. | Sıkılmayan. | Engelsiz. İLE/VE Serbest, hür, başıboş. | Rahat, dertsiz. )

- KİRLİ/LİK ile/ve PASAKLI/LIK

- PASAKLI/LIK ile/ve/değil DAĞINIK/LIK

- PASPAL ile SALAŞ

- MAGANDA ile MAÇO

- "KIRO" ile/ve "HANZO"

- CİNS/LİK ile UYUZ/LUK

- KATI/LIK ile HAİN/LİK

- "KATILIK" ile/ve/değil ISRAR/CILIK

- PEZEVENK/LİK ile/değil ÇÖPÇATAN/LIK

- PEZEVENK ile/değil PUZEVENK

- "TOPLU" ile ŞİŞMAN

- ŞİŞMAN ile SEMİZ

( BEYDAHA: Etine dolgun, iri ve şişmanca hanım. )

- "KISA/KÜÇÜK" ile/değil MİNYON[Fr.]
( ... İLE/DEĞİL İnce, küçük, sevimli, zarif. )

- ZAYIF ile SISKA
( ... İLE Çok zayıf. )

- ŞİŞMAN ile/değil/yerine KALIN

- IZBANDUT
[< İt. < Cerm.]: Görünüşü ve davranışı ile korku veren iriyarı adam.

- CÜCE ve DEV[Fars. < DÎV]
( MIDGET/DWARF and GIANT )

- OTİSTİK değil OTİZMLİ

- MERT/MERD
[Fars.]: Erkek, er, er kişi. | Yiğit, korkusuz, sözünün eri.

- ADAM OLMAK ile "ADAM OLMAK"
( ADM
ELİF-DAL-MİM )

- "ADAM OLMAK" ve/<> "ADAMI OLMAK"

- "HAYATI/NI YAŞAMAK" ile/değil/yerine ADAM OLMAK

- ADAM: ER KİŞİ ile/ve/değil İNSANİYETLİ

- ADAM ile HERİF

- ADAM ile KOCA

( [Ar.] ... ile ZEVC )
( [Fars.] ... ile ŞÛY/ŞEVHER )
( MAN with HUSBAND )

- KADIN ile KARI
( HÜRRE: Cariye(eme) ya da esir olmayan kadın. )

- KARI-KOCA yerine EŞ

- KIZ/KADIN ile VİRAGO

( ... İLE Erkek gibi davranan ve giyinen kadın/kız. | Kavgacı/şirret kadın. )

- KIZ ve SÂNİYE ve SÂLİSE ve RABİA

- DİNÇ/LİK ile/ve/<>/ya da DİNGİN/LİK

- DİNÇ/LİK ile/ve DİNAMİK/LİK

- ZİNDE/LİK ile/ve/<> DİNGİN/LİK

- "HİNDİSTAN CEVİZİ TİPİ" ile/yerine "ŞEFTALİ TİPİ"

( Dıştan sert görünen fakat içi boş olan. İLE/YERİNE Dıştan yumuşak görünen fakat içi sağlam olan. )

- İSTANBUL EFENDİSİ ile/ve MANEVÎ EFENDİSİ ile/ve KÜLTÜREL EFENDİSİ
( Yöneticiler. İLE/VE Meşâyih. İLE/VE Dikkatli, temiz, düzenliler. )
( Maddî. İLE/VE Manevî. İLE/VE Kültürel. )
( İHTİSAB AĞALARI )
( [Samoa dilinde] ALİİ? Efendi. ile/ve ... )

- [BİLGİ/SÖZ] "KULAĞINDAN": GİRMEYEN ile GİRİP-ÇIKAN ile ZİHNİNE[/"KALBİNE"] ULAŞAN
( Hiçbir şekilde dinlemeyen/anla(ya)mayan. İLE Anlasa/Dinlese de unutan, kayıtsız kalan. İLE Tutan/kaydeden, dönüştüren, işleyen, uygulayan. )

- TOPRAK TİPLERİNDE: "KUMLU" ile "KİLLİ" ile "BEREKETLİ"
( Suyu[bilgiyi] geçirir. İLE Suyu[bilgiyi] geçirmez/almaz. İLE Suyu[bilgiyi] [ürüne] dönüştürür. )

- ULAŞIM ARAÇLARINDA: KORİDORU TERCİH EDEN ile/ve PENCERE KENARINDA OTURAN

- KURUCU ile/ve SAVUNUCU

- KURUCULUK ile/ve KALICILIK

- OLUŞTURUCU ile/ve KURUCU

- DÜZEN KURUCU ile DÜZEN KORUYUCU ile DÜZENİN PARÇASI

- ÖĞRENECEK OLAN ile "AYAK UYDURACAK OLAN"

- AHLÂKSIZ ile 2 KERE AHLÂKSIZ

- AHLÂKLI değil AHLÂK İNSANI

- HAYVAN-I NÂTIK ile HAYVAN-I DÂHIK ile CİSM-İ DÂHIK

- İNSANBİLİM'DE: FARKLILAŞMA ile BİREYLEŞME

- HOMO SAPIENS SAPIENS ile HOMO SAPIENS NEANDERTHALENSIS

- HOMO SAPIENS SAPIENS ile HUMANUS

( Beşer. İLE İnsan. )

- NATARE ile ÜMMET

- YIĞIN ile MİLLET

- DALAI LAMA ile TASHI LAMA ile PACHA LAMA

- AMA/UMA ile/ve LAMA

( Japon Buda rahipleri. İLE/VE Tibet Buda rahipleri. )

- MİKADO: Japon imparatorunun unvanı.

- SEÇİLMİŞLER ile/ve TUTSAKLAR ile/ve ÇAĞRILMIŞLAR

- OYMAKLAR ile BOYLAR ile ALTBOYLAR

( TRIBUS with CLANS with SOUSCLANS )

- AKUSTİKÇİLER ile MATEMATİKÇİLER
( Gizi savunanlar. İLE Açıklığı savunanlar. )

- HÂZİN ile ABDURRAHMAN el-HÂZİNÎ
( İlk dönem matematikçi, cebirci, denklemlerde rasyonel ve irrasyonel çözüm arasında ayırım yapan. Öklit ile Diophantes'i karşılıklı okuyan. Hendesî dil ile adedî dili biribirine tercüme eden matematikçi. İLE
Fizikçi. Mîzânü'l Hikme adlı eserin yazarı. Bu eserde cisimlerin özgül ağırlıklarını tespit için icat edilen ve icat ettiği âletlerden bahseder ve ayrıca pek çok maddenin özgül ağırlığını verir. )

- (HÜCCETÜL İSLÂM / İMAM / EBÛ HAMİD) GAZZÂLİ ile/ve AHMET GAZZÂLİ
( ... İLE/VE Kardeşi. )

- DEVVÂNÎ >< DEŞTEKÎ

- PLATON ile GEMISTUS PLETHON

( Sokrates'in öğrencisi, Aristoteles hocası Yunan filozof. İLE
Bizanslı düşünür. Platon'u çok sevdiği için adının Bizans Rumcası'nda okunuşunu kendisine soyad edinmiştir. Uzun süre Osmanlı coğrafyasında sufî çevrelerde bulundu; İbn Arabî sisteminden etkilendi. Dinlerin aşkın birliğini savundu. Öte yandan Bizans'ın yeniden dirilmesi için Ahî teşkilâtını model alan bir çalışma başlattı ve Eski Yunan mitolojisini inceleyen bir eser kaleme aldı. Rumcası yakılan bu eserin Fatih Sultan Mehmed'in emriyle yapılan Arapça tercümesi günümüze gelmiştir. )

- HZ. TAYFUR: BAYEZİD-İ BİSTÂMÎ

- İBN YUNUS: Mısır'da Fatimî döneminde yaşayan büyük astronom ve matematikçi. Halife için hazırladığı Zicü'l-Hakimî astronomi tarihindeki önemli ziclerden kabul edilir. Bu zicte ayrıca trigonometrik fonksiyonların algoritmasında ilerlemeler görülür.

- ÖMER HAYYAM: Ömer Hayyam diye bilinen bilginin doğru olan adı Ömer Hayyamî'dir.

- İBN HALDUN ile/ve AUGUST COMTE

- 7-8 HASAN PAŞA

( v-^ [İmzasıydı!] [Okuma-yazması olmadığından sadece bu şekilde imza atabilmesinden dolayı bu lakabı almıştır!] )
( [Osm./Ar.] 7 SİN 8 )
( [Osm./Ar.] HSN )

- TARİHTEN

- TARİHÇİ ile VAK'A-NÜVÎS
[Ar., Fars.]
( ... İLE Tarihi olayları günü gününe kaydeden tarihçi. | Osmanlı'larda devletçe görevlendirilen tarih yazarı. )

- SULTAN ABDÜLMECİD ile HALİFE ABDÜLMECİD
( 1839-1861 ile 1922-1924 )

- PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN ile BEZM-İ ÂLEM VALİDE SULTAN
( SULTAN ABDÜLAZİZ ile SULTAN ABDÜLMECİD )

- KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN ile/ve/değil SULTAN SÜLEYMAN

- SÜLEYMAN ve/<> SUNULLAH ve FEYZULLAH ve ÂLÎ ve PÎRÎ ve NEV'Î

( Kanûni Sultan Süleyman. VE/<> Sunullah Efendi. VE Feyzullah Efendi. VE Gelibolu'lu Âlî. VE Piri Reis. VE Yahya Efendi. )
( Sultan. VE/<> Şeyhülislâm. VE Muhaddis. VE Tarihçi. VE Denizci. VE Şair. )
( Kanûni Sultan Süleyman ve/<> sınıf arkadaşları. )

- SULTAN ile İDDİASI OLAN SULTAN
( ... İLE Astronomiye önem veren, rasathane kurduran. )

- KABİLE MENSUBİYETİ ile/ve YER MENSUBİYETİ

- AŞİRET ile KABİLE

- MÎRÎ
: Beylik.

- AŞİRET: Devlet örgütünün geri ve etkisiz olduğu toplumlarda insanların korunma ve yaşama gereksinimiyle bir şefin yönetimi altında birleşerek meydana getirdikleri küme.

- GÜRÛH[Fars.]: Cemaat, bölük, takım. | Değersiz, aşağı görülen, küçümsenen topluluk, derinti, sürü.

- EKİP ile/ve/değil KONVOY

- VELÂYETTEN KURTULMAK ile/ve VESÂYETTEN KURTULMAK

( VARESTE[Fars.]: Kurtulmuş. )

- ATILMIŞ/LIK / FIRLATILMIŞ/LIK / DÜŞÜRÜLMÜŞ/LÜK / İNDİRİLMİŞ/LİK

- MİKAİLOĞULLARI ile YABGULAR

- BAKŞÎ
: KÂTİP, FİLOZOF

- IRKÎ ŞUUBİYE ile/değil LİSÂNÎ ŞUUBİYE

- ENDERÛN ile/ve MÂBEYN ile/ve BİRÛN

( Saray mensubu. İLE/VE Arada olanlar. İLE/VE Taşra. )

- BOZOKLAR ile/ve ÜÇOKLAR

- KINIK BOYU ile/ve KAYI BOYU ile/ve BAYAT BOYU

( Selçuklu. İLE/VE Osmanlı. İLE/VE ... )

- SOĞDAK ile/ve BUKARAK
( Semerkand halkı. İLE/VE Buhara halkı. )

- ULAH: Osmanlı döneminde Eflâk kesimindeki yerli halk.

- BERÇEKER: Acem/Pers.

- HİND: Yabancı kişi.

- DİHKAN: Yerli, toprak Aristokratları.

- GÜNDÜZ VASSAF ile ATİLLA DORSAY

- DYOGEN ile/ve KIBRIS'LI DYOGEN ile/ve ROMEN DYOGEN

- JEAN JACQUES ROUSSEAU ile/ve JACQUES COUSTEAU

( ... İLE/VE Deniz araştırmacısı, okyanusbilimci, kaptan. )
( [vefât] 02 Temmuz 1778 İLE/VE 25 Haziran 1997 )

- ÇEGO VERA değil CHE GUEVARA

- PRI MADONNA değil PRIMA DONNA

- ŞEHÂBEDDİN SÜHREVERDÎ ile/ve ÖMER SÜHREVERDÎ

- KÂŞÂNÎ ile/ve KÂSÂNÎ

( İsfehan'ın Kuzeyinde. İLE/VE Semerkand'ın kuzeyinde. )

- MEVLÂNÂ ile HZ. MEVLÂNÂ (CELÂLEDDİN RÛMÎ)

- HACE BAYRAM-I VELÎ ile HACE ŞÂBAN-I VELÎ

- YUNUS ile/ve MEVLÂNÂ

( Bizim Yunus. İLE/VE Hz./Pîr Mevlânâ. )

- "HIZIR TÜRBESİ" değil FERİDUN AHMET PAŞA TÜRBESİ(NİŞANCI)
( Eyüp'tedir. )
( Türbe girişindeki yazının,
"Boylu-poslu, endamlı idi. Çok hayırseverdi. Hızır gibi adamdı."
olmasından dolayı "Hızır Türbesi" olarak yanlış tanımlanmaktadır. )

- OSMANLI SULTANI VE EŞİ değil FRANSA KRALI VE KRALİÇESİ
( Fransa'da yapılan şark gecelerinde Kral ve Kraliçe'nin giydikleri Osmanlı giysileriyle yapılmış resimdir. )
( Paris'te, Versay Sarayı'ndadır. )

- GÜL BABA ile/ve GÜL BABA
( Galatasaray'da. İLE/VE Budapeşte - Macaristan'da.[Budin tepesinde, (Macarca) Gül Baba Sok.] )
( II. Bayezid döneminde/n. İLE/VE Kanuni Sultan Süleyman döneminde/n. )
( "Galatasaray Lisesi" olarak geçen okulu, Gül Baba'nın kendi için bir şey istemeyip adına bir okul yapılmasını istemesiyle Sultan II. BAYEZİD tarafından, MEKTEB-İ SULTÂNÎ olarak/adıyla yaptırılmıştır. )
( Galatasaray takımı, renklerini, Gül Baba'nın bahçesinde yetiştirdiği sarı ve kırmızı güllerinden almıştır. )

- CEZAYİR'Lİ HASAN PAŞA ile CEZAYİR'Lİ HASAN PAŞA
( Sadrazam ve Kaptan-ı Derya. İLE ... )

- KADIZÂDE MEHMET EFENDİ ile/değil KADIZÂDE AHMET EFENDİ

- HELEN ile BARBAR

( BAR BAR (BAĞIRMAK), BARBAR: BIR BIR KONUŞAN )

- TÜRKMEN: TÜRK-İ İMAN

- MÜSLÜMAN ile/yerine DİNÎ DUYARLILIĞI YÜKSEK OLAN

- DİNDAR ile DİNCİ

- ZÂCİR ve RAM

( Men ve yasak eden. VE İtaat eden. )

- ZAİR ve DAL
( Ziyaret eden. VE Delâlet eden. )

- YÖRÜK ile TÜRKMEN
( Sünnî göçer. İLE Sünnî olmayan göçer. )

- MÜŞTEKÎ ile MAĞDUR
( Şikâyetçi, yakınan. | Şahitlik durumunda olabilen. | Olayın birebir etkisi altında kalmamasının yanısıra rahatsızlığını belirten. İLE Haksızlığa uğramış. )

- KURBAN ile/değil/yerine MAĞDUR

- DEVŞİRMEK ile/ve DENŞİRMEK

( Biraraya getirmek, derlemek, toparlamak. | Katlamak, düzgün duruma getirmek. | Asker olarak yetiştirilmek üzere Yeniçeri Ocağı'na alınacak çocukları seçip, toplama. İLE/VE
Bir şeyin doğasını ya da niteliğini bozmak. )

- MÜSTAHRET: ARAPLAŞMIŞ

- 2 MISIRLI
: AHMES VE EMHETOP

- 17 KAVİM: M.Ö. 300'E KADAR

- YIĞIN ile MİLLET

- İLTERİŞ
: Milleti toplayan.

- OĞUZ/UZ: Boylar birliği.

- O: ANA

- A: SAYGI[Çince'de]

- BENÎ[Ar.]: OĞULLAR(/I) (BENÎ İSRÂİL: İsrailoğulları, Yahudiler.)

- ÖKSÜZ: Annesiz.

- YABGU: Han'ın yardımcısı.

- İRGEN: Erkekler topluluğu.

- ULUS[Moğolca]: PAY, BUDUN(HANEDAN'IN PAYINA DÜŞEN BÖLGE)

- ORDA: Savaşçı topluluğu.

- İL: ORDA'YA TABİ OLAN, GETİRDİKLERİNİ KABUL EDENLER ] BARIŞ İÇİNDE YAŞAYAN KABİLELER
( ORDA + KUN + BUDUN )

- TÜRK: ER, GÜÇLÜ

- ATA/LAR ile/ve BAHADIR/LAR

- TÜRK ile/ve/değil/yerine TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI

- TÖREYE DOĞAN
İSVİÇRE TÜZESİYLE EVLENEN
ALMAN YÖNETİM ZİHNİYETİYLE YÖNET(İL)EN
İTALYAN TÜZESİYLE CEZALANDIR(IL)AN
İSLÂMİ KURALLARA GÖRE GÖMÜLEN

- VATANDAŞ ile/ve HALK

( CITIZEN with/and PUBLIC )
( [Çince] GUOMIN )

- DÜNYA VATANDAŞI ile/ve VATANSIZ/HAYMATLOS

- HALK ve/<>/>< HAŞR

- BOZKURT ile/değil GÖKKURT

- AZERİLER
: SAF OĞUZLAR

- YÜRÜYEN BALİNA: OSMANLI

- SARI: Ermiş, ergin.

- HÂDİNE: Çocuğu besleyip büyütme hakkına sahip kadın.

- KIZ[< KID/T]: Az bulunan.

- PERDEDÂR: Özel kalem.

- BÜYÜK SİYAH NOKTA: HALK

- HALK ile İBDÂ

- TEBÂ ile/ve REÂYÂ

- KİTLE ile/ve/değil/yerine HALK

- KARE ve HALK

- YUNAN ile/ve/değil RUM

- RADA
: Kazaklar'da halk meclisi.

- RANİ: Hindistan'da kraliçe.

- TAT: İran'lılara verilen bir ad.

- ECE: Kraliçe, melike.

- BOLİÇE: Yahudi kadını.

- MUJİK: Rus köylüsü.

- SÖR: Katolik mezhebinde kendini dine adayan ve manastırda yaşayan kadın/rahibe. | Bay.[İng. SIR] | Kızkardeş.[Fr. SOEUR] | Hastabakıcı.

- ZANGOÇ[Erm.]: Kilise hizmetlerini gören ve çan çalan görevli.

- BURJUVA: Orta halli halk.
( Eskiden Avrupa'da Aristokrat'larla köylü sınıfı arasında kalan orta sınıfa denirdi. Kapitalist rejimin gelişerek Aristokrat sınıfın ortadan kalkması üzerine bu terimin anlamı genişledi. Bugün çıkarları üretim araçlarına sahip olanlarla özdeş olan tüm öbek ve kişileri kavrar. )

- HALK MECLİSİ ile/ve BULE

- TUVAREK
: Çöl insanları.

- KÜRE ve YÖNETİM
( Bir ülke iyi yönetiliyorsa, yoksulluk ve düşkünlüğün varlığı utanç verici bir şeydir. Bir ülke kötü yönetiliyorsa, zenginlik ve onur gibi şeylerin varlığından utanç duyulmalıdır. )

- HÜMANİZM: Antik hikmet arayışı.

- SUHTE: Medreseli.

- HÂZIK: Beceri sahibi.

- REKTÖR: Baş Papaz.

- DEKAN: Mâlî Papaz.

- PASTÖR: Protestan din adamı.

- PATRİK: Ortodoks ve bazı doğu kiliselerinin başkanlarının unvanı.

- METROPOLİT: Ortodoksların Patrik'ten sonra gelen ve bir bölgenin din işleriyle uğraşan din adamı.

- RUHBAN/RAHBAN ile/değil/yerine RUHANÎ
( Egemenlik için uğraşırlar. İLE/DEĞİL/YERİNE Hizmete yöneliklerdir. )

- PSİKOPOS ile MATRÂN/MITRÂN
( Katoliklerde bölge papazı. İLE Taç giymiş psikopos. )

- PAPA ile/ve PAPAZ
( Katolik mezhebinin dini ulu'su. V. yüzyıldan bu yana sadece Roma Psikoposu'na verilen ad. İLE/VE Hristiyan din adamı. )

- MERYEM ile HODIGITRIA MERYEM
( ... İLE Doğru yolu gösteren. )

- KARTAL'IN SOLA BAKAN TARAFI ile SAĞA BAKAN TARAFI
( Hz. İsa. İLE Hz. Meryem. )

- İKONALARDA: HZ. MERYEM ve HZ. MERYEM'İN YANINDAKİ
( Kilisenin kime ithâf edildiğini gösterir. )

- [Yun.] YORTU ile YORTU
( Hristiyan bayramı. İLE Kiliselerde, Hz. İsa ve havarilerini gösteren resimler/ikonalar. [12 resim] )
( FERIAL with ... )

- KİLİSE =/<> CEMAAT

- PANDİT ile TOYİN

( Brahma bilgini, din büyüğü. İLE Mani rahibi. )

- MONOFİZİT/LERB: Hristiyanlık'ta, Hz. İsa'nın kimliği ve tabiatı hakkında bir görüş ve bu görüşe sahip olan kişi ya da bu görüşü savunan kiliseler. [Günümüzde, Asuri (Nasturi) ve Keldani Kiliseleri dışındaki öteki kiliseler Monofizit görüşe sahiptirler.]

- PAYEN[Fr.]/PAGAN(US)[Lat.]: Çok tanrılı dinden olan.

- MASTER: USTA

- PROFESÖR ile LEKTÖR
( ... İLE Üniversitede, dışarıdan, ders veren profesör. )

- PROFESÖR ile SLADE
( ... İLE Cambridge, Oxford ve Londra üniversitelerinde kıdemli sanat profesörlerine verilen unvan. )

-@ PROFESÖR yerine BİLMEN

-@ DOÇENT yerine BİLGEN

-@ YARDIMCI DOÇENT yerine BİLGER

-@ ASİSTAN yerine KÖMEK

-@ REKTÖR yerine BİLİMBEY

-@ DEKAN yerine YETİLBEY

-@ DOKTOR yerine ÖKE

-@ MASTER yerine UNGAN

-@ ÜNİVERSİTE yerine BİLİMTEY

-@ AKADEMİSYEN yerine BİLİMCİ

-@ BİLİM İNSANI yerine BİLİMCİ

- IANNIS: HZ. YAHYA

( Yolları açan. )

- KONKLAV: Yeni bir Papa seçmek için toplanmış kardinaller meclisi.

- KONSÜL: Görevini bir başka meslektaşıyla paylaşan yargıç. [Görev süresi 1 yıl olmak üzere][Eski Roma'da]

- LEGA: Papalık elçisi.

- LEJYON: Altıbin kişilik asker topluluğu. [Eski Roma'da]

- SENSİNOD: Eski Rus kilisesi büyük meclisi.

- SİNOD: Diyakosluk'ta din işlerini konuşmak üzere toplanan kilise meclisi.

- FAŞİST[< FASCES BALTASI]

- (TİMUR) LENK: TOPAL (TİMUR)

- MOĞOLLAR ve TUNGUZLAR ve TÜRKLER

- BOLŞEVİKLER ile/ve MENŞEVİKLER

- SÂBİ' ile SABÎ

( Yıldızlara tapanlardan sebea'lı. İLE
Henüz memeden kesilmemiş eril çocuk. | Üç yaşını tamamlamamış eril çocuk. )

- BRAHMANLAR ile/ve KŞATRİYALAR ile/ve VAYSYALAR ile/ve SUDRALAR ile/ve PARYALAR
( Brahma'nın ağzından yaratılmış rahipler sınıfı. İLE/VE
Brahma'nın kolundan yaratılmış soylular ve savaşanlar sınıfı. İLE/VE
Brahma'nın kalçasından yaratılmış çiftçi ve tüccar sınıfı. İLE/VE
Brahma'nın kalçasından yaratılmış hizmetkâr ve işçi sınıfı. İLE/VE
Bu dört sınıf dışında kalanlar. )

- TOLTEK ile/ve AZTEK ile/ve İNKA ile/ve MAYA

- KENGERLER(SÜMERLER) ile/ve KHMERLER ile/ve KHOİSANLAR

- KIZILDERİLİ değil/yerine AMERİKA(N) YERLİSİ/ESKİ HİNTLİLER/OLD INDIANS

- KOVBOY ile/ve GOŞO

( Amerika'da. İLE/VE Güney Amerika'da. )

- NORDİK: Kuzeyli. [Avrupa'da kullanılır.]

- URBAN: Çöl arapları, bedevî.

- AMAZON[Lat.]: Memesiz.

- BARBAROS[İt.]: Kırmızı sakallı.

- BANTU: İNSAN

- ÇAR =/< SEZAR
( Rusça. =/< Latince. )

- ÇERPA[Tibet dilinde]: DOĞA İNSANI

- PİGME ile ABORJİN ile AINU ile İNUİT
( Afrika yerlisi. İLE Yeni Zelanda yerlisi. [Lat.: Roma'lıların ilk ataları. | Yerliler. | İlk oturanlar.] İLE Japonya yerlisi. İLE Kuzey Amerika yerlisi. )

- ESKİMO ile/değil/yerine İNUİT
( Kanada, Alaska ve Grönland'ın yüksek enlemlerindeki kutup bölgelerindeki yaşayanları ifade eder. İLE/DEĞİL/YERİNE Kanada'nın kuzeyinde ve Grönland'ın bazı bölgelerinde yaşayan halk. )
( [CREE ve ALGONKİN Kızılderililerinin verdiği bir addır.] Sözcük karşılığı "Başka bir dil konuşan" | "Başka ülkeden olan kişi" | "Çiğ et yiyen". İLE/DEĞİL/YERİNE Sözcük karşılığı "İnsan" | Halk. )
( Kanada'da Eskimo demek kabalıktır fakat Alaska'da Eskimolar bundan memnuniyet duyarlar. )
( Eskimo-Aleut dil ailesindeki diller, dünyadaki dillerin hiçbiriyle akraba olmayıp sadece birbirleriyle akrabadır. )
( Gelişmekte olan İnuitçe, Alaska'nın kuzeyinde, Kanada'da ve Grönland'da konuşulur. )
( Ortalama boyları 1,62'dir ve ortalama yaşam süreleri 39'dur. )
( Kendi aralarında da birbirlerini İnuit olarak tanımlarlar. )

- KALAALLİTLER ile/ve İNUVİALUİTLER ile/ve İNUPİATLAR, YUPİGETLER, YUPLİTLER, ALUTİİTLER ile/ve YUPİKLER[: Gerçek kişi]
( Grönland'daki eskimolar. İLE/VE Kanada'daki eskimolar. İLE/VE Alaska'daki eskimolar. İLE/VE Alaska'nın güneybatısında ve Sibirya'daki eskimolar.[İnuit sözünün ne olduğunu bilmezler.] )

- ABORJİN ile/ve MAORİ
( Yeni Zelanda yerlisi. İLE/VE Yeni Zelanda yerli halkı. )

- PİGME ile/ve EFE
( Afrika yerlisi. İLE/VE Kongo'daki Pigme'ler. )

- KATAZAN ile/ve BACAU ile/ve MURUT
( Şehirde yaşayanlar. İLE/VE Balıkçılıkla uğraşanlar. İLE/VE Nehir kıyısında yaşayanlar. )
( KOTA KİNABALU kabileleri. [BORNEO] )

- BACCAO: Tüm yaşamlarını ve çözümlerini deniz üzerinde kuran/sürdüren, karaya çıkmayanlar. [Filipinler'de]

- ÇİNGENE değil/yerine ROMAN
( ... DEĞİL/YERİNE Sözcük karşılığı "İnsan". )

- JAİNİST(/CAYN) ile ADEMÎ

- PARYALAR
: Hindistan'da kast dışında olanlar.

- GRİNGO: İspanya'da anadilleri İngilizce olan yabancılar.

- ALAN: AS

- KNEZ: Rus Beyi.

- KUMAN: KIPÇAK

- SIRP ile/ve BOŞNAK
( Müslüman olmayan Slavlar. İLE/VE Müslüman olan Slavlar. )

- MEKSİKA'LI:
"( 1 ise, uyur
2 ise, kâğıt oynar
3 ise, 2'si kâğıt oynar, 1'i uyur
4 ise, poker oynar
5 ise, ihtilâl yapar. )" :)

- KELTLER ile/ve İTALİKLER ile/ve GERMENLER

- DRAVİDLER ile/ve MİKENLER ile/ve DORLAR ile/ve İYONLAR

- GİRİTLİLER ile/ve FENİKELİLER

- ŞÖVALYELER'DE: TAPINAK ŞÖVALYELERİ ile/ve TÖTON ŞÖVALYELERİ ile/ve ST. JEAN/HOSPİTALER ŞÖVALYELERİ

( KÜRESEL MEDENİYET - TEOMAN DURALI - DERGÂH YAY. )

- AK KEŞİŞ/LER ile/ve KARA KEŞİŞ/LER
( ... İLE/VE Benediktenler. )

- MAYMUN ile İNSAN

- AVCILIK ile/ve TOPLAYICILIK

- TOPLAYICILIK ile/ve DERLEYİCİLİK

- !FAŞİZM ile/ve !SOYKIRIM

- ISTA
: Uluslararası tiyatro antropolojisi.

- ANDROJİNİ/HÜNSÂ(ERSELİK): Bir bireyde, hem erile hem dişile özgü özelliklerin bulunması durumu. | HERMAFRODİT

- ANTROPOFAJİ: Yamyamlık.

- OROPOID: AKDENİZ, ALP DAĞ, KUZEY TİPİ ile
MONGLOID: ASYA AVRUPA ile
NEGROID: HABEŞ, MALEZYA ile
OSTRALOID: AVUSTRALYA, SEYLAN ile
ANTROPOID: YÜKSEK SEVİYEDEKİ MAYMUN

- BENZETMELERDE: AT ile MAYMUN
( Duygu olarak. İLE Şekil olarak. )

 

- ŞILLIK ile ŞIRFINTI ile ÂŞÜFTE/ÂŞİFTE[< Fars.] ile ÇİRKEF[Fars. < ÇİRK-ÂB: Pis/bulanık su.]
( Aşırı ve bayağı biçimde süslenip boyanmış kadın. İLE Seviyesi düşük, bayağı kadın. İLE Çıldırırcasına seven, bu yüzden perîşan bir halde, azgın ve baştan çıkmış deli gibi olan, iffetsiz kadın. İLE İğrenç ve bulaşkan. )

- OROSPU/LUK ile FÂHİŞE/LİK
( Kısaca: Orospuluk Zihinde; Fahişelik Gövdede
Orospuluk, spekülatif düşüncelerle, çıkara yönelik, işine geldiği gibi hareket etme eğilimi(eşeysel göstergesi olmaksızın). İLE
Fahişelik ise, içinde bulunduğu/bulunmuş oldukları şartlardan/olumsuzluklardan/acziyetten kaynaklanabilen, çok geniş/özel nedenlere dayanabilen, ya da kişisel seçim/karar ile gövdenin eşeysel yönde, maddi karşılığı için kullandırılması. )
( [Ar.] BAGIYY [çoğ. BAGAYÂ] )

- OROSPU ile/değil METRES

- GAY(HOMO/"İBNE") ile TRAVESTİ/TRANSVESTİ ile TRANSEKSÜEL("DÖNME")

( Gay: Homoseksüel. Lezbiyenler için de kullanılır. Gay(Daha çok bilinen): Eril görünümde olup, öteki eril görünümlü kişilerle yakın ilişki kuran ve eşeysel/anal(pasif ve/veya aktif) ilişkiye giren kişilere verilen ad. İLE
Tra(ns)vesti: Eril gövde doğumlu olup, daha sonra dış görünümünde dişilliğe bürünen fakat penis ve testisleri(ya da sadece penisleri) yerinde durmaya devam eden(bazılarının testislerin olduğu bölgeye, (penis aynı yerinde kalarak) penisin altına, görünümü ve işlevselliğini taşıyan vajina oluşturan, eril gövdelerle ilişkiye(daha çok para/maddi çıkar karşılığı) giren kişilere verilen ad. İLE
Transeksüel: Gövdesini tamamen öteki gövdenin biçimine büründürmüş, göğüs ve eşeysel örgenlerini tamamıyla ve birebir değiştiren, çeşitli "homoseksüel" ilişkiler kuran kişilere verilen ad. )

- EFEMİNE ile METROSEKSÜEL

- JİGOLO ile DREAMBOY

- JİGOLO ile/değil GENÇ SEVGİLİ

- HİNATERA ile HİNATERO

- FAHİŞE ile GEYŞA

- GEYŞA ile DREAM GIRL

- İKONA/LAR ile KOKONA/LAR

- DOĞALLIK ile EŞEŞEYSELLİK/"İBNELİK"/HOMOSEKSÜELLİK

 

- MEMNUNİYET ile MUTLULUK

( Tüm mutluluk, öz varlığınızı hoşnut etmekle gelir. )
( Mutluluğunuzun nesnelere, olaylara ve insanlara bağlı olduğuna inanmak, gerçek doğanızla ilgili cehaletinizden kaynaklanır. )
( Mutluluğu, saldırıya ve değişikliğe uğratılamaz olan gerçek mutluluğu ararsanız, dünyayı, acıları ve hazları ile ardınızda bırakmalısınız. )
( Bağımsızlığınızı idrak edin ve mutlu kalın. )
( Kederin nedeni cehalettir. Mutluluk anlayışı izler. )
( PLEASED/GLAD with HAPPINESS )
( All happiness comes from pleasing the self. )
( To believe that you depend on things and people for happiness is due to ignorance of your true nature. )
( If you seek real happiness, unassailable and unchangeable, you must leave the world with its pains and pleasures behind you. )
( Realise your independence and remain happy. )
( Ignorance causes sorrow. Happiness follows understanding. )

- MUTLULUK ile HAZ
( Zevk (haz) şeylere bağımlıdır, mutluluk ise değil. )
( Mutlu olmak için şeylere gereksinimimiz olduğuna inandığımız sürece, onların yokluğunun bizi perişan edeceğine de inanırız. )
( Gövdenin ve zihnin doğru hali ve doğru kullanımı alabildiğine haz vericidir. Yanlış olan, haz arayışı içinde olmaktır. )
( Mutlu olmadığınızdan, mutluluğu hazda ararsınız; haz acı getirir, bunun için de ona dünyevi dersiniz; o zaman başka türlü bir hazzı, acısız bir hazzı özlersiniz, ona da ilâhi/tanrısal dersiniz. )
( Mutluluk, dünyasal ve dünyasal olmayan, içte ve dışta gerçekleşen her şeydir. )
( Mutlu olmak için kendinizi (özünüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksiniminiz olmadığını bilmek bilgeliktir. )
( Haz, acının geçici olarak ertelenişidir. )
( HAPPINESS with PLEASURE )
( Pleasure depends on things, happiness does not. )
( As long as we believe that we need things to make us happy, we shall also believe that in their absence we must be miserable. )
( The right state and use of the body and the mind are intensely pleasant. It is the search for pleasure that is wrong. )
( Because you are not happy you seek happiness in pleasure; pleasure brings in pain and therefore you call it worldly; you then long for some other pleasure, without pain, which you call divine. )
( Happiness is both worldly and unworldly, within and beyond all that happens. )
( To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom. )
( Pleasure is but a respite from pain. )

- ATLATMA ve/> MUTLULUK

- HAZ ile/yerine MUTLULUK

- HAZ ile/ve/>/değil/yerine İHTİZAZ

( Gövdesel. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Zihinsel. )

- HAZ ile/ve YARGI
( PLEASURE with/and JUDGEMENT )
( [Lat.] LAETIA cum/et ... )

- HAZ ile/ve DEĞER
( PLEASURE with/and VALUE )

- HIZ ile/ve HAZ
( İnsanın en büyük baş belâları. )

- EŞEK HAZZI ile SANATÇI HAZZI
( DONKEY PLEASURE with PLEASURE OF ARTIST )

- MUTCULUK(MUTLULUKCULUK) ile/ve YARARCILIK ile/ve HAZCILIK

- MUTLU İKEN ile ÜZÜNTÜLÜ İKEN ile ÖFKELİ İKEN

( Söz verme! İLE Yanıt verme! İLE Karar verme. )

- MUTLU OLABİLMEK ile/ve "TAM OLABİLMEK"

- MUTLU ile/ve/<> MEMNUN

( Başarının sırrı nedir bilmiyorum fakat başarısızlığın sırrı herkesi memnun etmeye çalışmaktır. )
( HAPPY with PLEASED/GLAD )

- MEMNUNİYET ile KABUL
( SATISFACTION with ACCEPTANCE )

- KABUL ETMEMEK ile/ve/değil DAHA ÇOK YAKLAŞMASINI SAĞLAMAK

- KABUL EDİLMEK ve/> KAYBOLMAK

- NEŞE ile MUTLULUK

( İçten neşe, şans getirir. )
( Hesaplanmış neşe barış getirmez! )
( JOY with HAPPINESS )

- NEŞE ve SAMİMİYET
( JOY and SINCERE )

- MESUD ile SÜRÛRÎ

- MUTLULUK MERKEZLERİ ile MUTSUZLUK MERKEZLERİ

( 7. SAADET[SÜREKLİ MUTLULUK] MERKEZİ
------------------
6. YÜKSEK BİLİNÇ
5. KOŞULSUZ SEVGİ (BOLLUK)
4. SEVGİ
ile
3. GÜÇ
2. DUYGU
1. GÜVENLİK [en alt] )
( YÜKSEK BİLİNÇ KILAVUZU )

- KALBİNİZ ile KALBİNİZDEKİ

- "YANINDA OLMAK İSTİYORUM" ile "YANIMDA OLMANI İSTİYORUM" ile "YANYANA OLMAK İSTİYORUM"

- KEYİF ile/ve/yerine ZEVK

( Gövdesel. İLE/VE/YERİNE Zihinsel. )
( Maddi. İLE/VE/YERİNE Manevi. )
( Geçici. İLE/VE/YERİNE Kalıcı. )
( Yatarak/yatmaktan. İLE/VE/YERİNE Hareketle/hareketten. )
( Bir şey yapmadan "yaşadığın"[ı zannettiğin]. İLE/VE/YERİNE Bir şey/ler yaparak elde ettiğin. )
( Yaşandığı oranda pişmanlığa götürür. İLE/VE/YERİNE Yaşandığı oranda sevinç/neşe verir. )
( Eşekte de vardır. İLE/VE/YERİNE İnsandadır. )
( İkisi de ıstırabın eseridir. )
( İki ıstırap verici durum arasındaki bir aralıktırlar. )
( Istırap akışı içinde yalnızca bir kesintidirler. )
( Utanç verici bir keyfin, keyfi geçer, utancı kalır. )
( Keyifteki mikdar arttıkça eleme dönüşür. )
( Ancak çalıştıktan ya da bir şeyler yaptıktan sonra, kısa süreli ve hak edilen keyfin tadı olur. )
( Kişi kendini ya da başkalarını utandırabilecek ucuz zevklere ne şimdi ne de sonra kapılmamalıdır. )
( Zevk, susmayı (sükût etmeyi) öğrendikten sonra başlar. )

- ZEVK ile/ve BİRLİK/TEVHİD

- ZEVK ile/ve SEFA/SAFÂ[ZEVK Ü SEFÂ]

( ENJOYMENT with/and TO ENJOY )
( [Sansk.] SUKHA )

- MADDÎ KEYİFLER/ZEVKLER ile/ve/değil/yerine MANEVÎ ZEVKLER
( Başta istek, sonrasında bıkkınlık verir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE
Başta isteksizlik, sonrasında şevk verir. )

- ÖZLEM ve/<> ZEVK

- ZEVK ALMAK İÇİN/ÜZERE ile ZEVK VERMEK İÇİN/ÜZERE

- ZEVK ALARAK ile ZEVK VEREREK

- KEYİF ile TEMBELLİK

( PLEASURE with INDOLENCE )

- KEYFÎ İDÂRE ile/ve KEYFÎ İRÂDE

- KEYİF EHLİ ile/ve İŞİNE GELDİĞİ GİBİ YAŞAYAN

- KEYİFLİLİK ile NÖTR OLMAK

- KEYİFSİZLİK ile NÖTR OLMAK

- KEYİFSİZLİK ile BEYNİN MEŞGULİYETİ

( MEŞGULİYET: Bir şeyle uğraşırken başka bir şeyle ilgilenememe. )

- MEŞGUL ile BİŞKÛL
( ... İLE Becerikli, çevik, işe düşkün. | Akıllı. | Güçlü. | Uyanık, tedbirli, ihtiyatlı. | Rastık. )

- ZEVK ile HAZ
( ENJOYMENT with PLEASURE )

- ZEVK ile/ve HEYECAN

- TELAŞ ile/yerine HEYECAN

- HEYECAN ile/ve/> ETKİ

- HEYECAN ile/ve/değil TELÂŞ

- HEYECAN ile/ve DAVET

- DUYUMSAMA ile HEYECAN

( TO SENSE with EXCITEMENT )

- DUYUMSAMA ile/ve YANILSAMA

- DUYUM ile/ve HAZ

( SENSE with/and PLEASURE )
( [Alm.] SINNLICHKEIT mit/und VERGNÜGEN )

- HEYECAN ile/ve ENERJİ
( EXCITEMENT with/and ENERGY )

- HEYECAN ile/ve YOĞUN İLGİ/İSTEKLİLİK
( EXCITEMENT with/and ENTHUSIASM )

- İLMİNE, İRFÂN (İSTEYEN/ARAYAN) ile/ve DERDİNE, DERMÂN (İSTEYEN/ARAYAN)

- HEYECAN ile/ve ACELE

( EXCITEMENT with/and HASTE )

- ZEVK ile BEĞENİ
( ENJOYMENT with LIKE )

- BEĞENMEMEK ile GÖZÜ TUTMAMAK

- BEĞENİ ile HOŞLANMAK

- HOŞLANMAK ile/ve "YAKIN BULMAK"

- ŞEY/LER ARACILIĞIYLA KENDİNDEN HOŞLANMAK ile/ve/yerine/değil ŞEY(LER)DEN HOŞLANMAK

( Bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir, doğrusu, bu şey aracılığıyla kendinden hoşlanmasıdır. )

- HOŞLANMAK ile/ve/değil HOŞ BULMAK

- BEĞENİ ile ÇEKEMEMEZLİK

- BEĞENİ ile UMURSAMAZLIK
( UMÛR
[Ar.< EMR]: İşler, hususlar, maddeler, şeyler. | Önem verme, aldırma, üzerinde durma, iş sayma/edinme. )

- HOŞLANMAK ile KAPILMAK

- "HASTA" ile/değil/yerine HAYRAN/LIK

( SNOBİZM: Moda olan herşeye yapmacıklı ve budalaca hayranlık. )

- HAYRANLIK ile/ve AŞK
( Aşk bir bakıştır. [Gerisi vs.] )

- HAYRAN BAKIŞ ile AYRAN BAKIŞ

- ALICI BAKIŞ ile/ve/değil ŞAŞKIN BAKIŞ

- DURGUN BAKIŞ ile/ve DARGIN BAKIŞ

- SUSKUNLUK ile/ve/değil DURGUNLUK

- DURGUNLUK ile/ve/değil/yerine DİNGİNLİK

- SUSMAK ile/ve/değil GEREKENİ YAPMAK

- YALVARMAK ile/ve YAKARMAK

- YALVARMAK ile/ve TAZARRU'
[< ZURÛ]
( ... İLE/VE Kendini alçaltarak yalvarma. )
( YALVAR: Para. [BÂKÎ'nin bir şiirindeki son beytinde geçen] )

- YALVARMAK ile/değil/yerine KİBARLIK(TAN)
( "Uygun bir yerde indirirmisin!" diyen bir yolcuya, minibüs şöförünün yanıtı:
"Ne yalvarıyorsun! 'İndir!' de, indirelim!" )

- HAYRET ile/ve UYANIŞ
( Hayret ve merak, bilgeliğin şafağıdır. )
( Ancak hayrette olduğunuz zaman gerçeği bilebilirsiniz. )
( ASTONISHMENT/AMAZEMENT with/and AWAKENING )
( Wonder is the dawn of wisdom. )
( You can know reality only when you are astonished. )

- HAYRET (ETMEK) ile/ve HAYRANLIK
( Felsefeye yöneltir. İLE/VE Sanata yöneltir. )
( ASTONISHMENT/AMAZEMENT with/and ADMIRATION )
( [Lat.] ADMIRATIO cum/et ... )

- HAYRANLIK ile CEZBE
( ADMIRATION with ECSTASY )

- HAYRANLIK ile/ve ÜRKME

- ÖVGÜ ile İLTİFAT

- İLTİFAT ile/ve/<> İTİBAR

- İLTİFAT ile HAKARET

- İLTİFAT ile/ve KİNÂYE

- İLTİFAT ile/ve MARİFET

- BAYLARIN BAYANLARA YAPTIĞI İLTİFAT/ÖVGÜ ile BAYANLARIN BAYLARA YAPTIĞI İLTİFAT/ÖVGÜ

( Kendisine yakınlaş(tır)mak üzere. İLE Kendisinden uzaklaştırmak, mesafe koymak üzere. )

- SORU ile/ve/değil HAKARET
( [not] QUESTION with/but INSULT )

- ÖVMEK ile TAKDİR ETMEK
( Birini gıyabında övmek, fitneye neden olur/olabilir. )
( MEDÂR-I İFTİHÂR: Övünme nedeni/vesilesi. )

- ÖVMEK ile YÜCELTMEK

- ÖVME ile KÖTÜLEME

( Memnun ettiğin zaman sende olmayan şeylerle seni öven kişi, kızdırdığın zaman da seni, sende olmayan şeylerle kötüler. )

- ÖVMEK ile/ve BOŞBOĞAZ/LIK
( [Ar.] ... ile/ve AHTAL )

- ÖVMEK ile/ve/=/> YERMEK
( [Ar.] SENÂ', MEDH ile ... )

- ÖVÜNMEK ile BÖBÜRLENMEK

- ÖVÜNMEK ile/ve AVUNMAK

- ÖVÜNME/"HAVA BASMAK" ile/değil MUTLULUĞUN DIŞAVURUMU

( [not] TO BOAST with/but EXPRESSION OF HAPPINESS )

- ÖVÜNMEK İÇİN ile/ve/değil/yerine LÂYIK OLMAK İÇİN

- ÖVÜNME ile/ve/değil "KORKUTMA" (ÇABASI/ZANNI)

- HAVAYA GİRMEK ve BUNALIMA GİRMEK

- HAYRAN/LIK ile BAYGIN/LIK

- YOKUŞA SÜRMEK ile/yerine ÜMİTSİZLENDİRMEK

( TO MAKE DIFFICULTIES with TO GET HOPELESSNESS/DESPAIR )
( TO GET HOPELESSNESS/DESPAIR instead of TO MAKE DIFFICULTIES )

- "SIDKIN SIYRILMASI" ile HOŞLANMAMAK

- GICIK ETMEK ile/ve İLGİ ÇEKMEK

- ZAMANINI ALMAK ile ÇALMAK

- İĞRENMEK ile ÇİĞRİMEK

( ... İLE Tiksinmek, ürpererek iğrenmek. )

- KAYITSIZLIK ile/ve DIŞLAMA

- DIŞLAMAK ile AŞAĞILAMAK

- GÖRÜNTÜ ile/yerine RAHATLIK (+ GÖRÜNTÜ)

( Ayna görüntüyü yansıtır ama görüntü aynayı düzeltmez. )

- İNCELMEK yerine SAĞLIK

- İMAJ ile/ve KARİZMA

( Sizin kendi hakkınızda taşıdığınız imaj, sahip olduğunuz en değişken şeydir. )
( Your self-image is the most changeful thing you have. )

- KARİZMA ile/ve FİYAKA

- KARİZMA ile/ve İTİBAR

- KARİZMA ile/ve AŞK

- İTİBAR ile ŞEREF

- PRESTİJ ile KARİZMA

( PRESTIGE with CHARISMA )

- PRESTİJ ile GÖSTERİŞ
( [Fars.] ... ile NÜMÂYİŞ )
( [Argo] ... ile AFİLİ[Gösterişli, çalımlı.] )

- KARİZMA/İMAJ ile/yerine SAĞLIK
( Dünyanın en büyük mülkü sağlık, en büyük hazinesi memnun olmasını bilme, en büyük dost kendine-güven, en büyük sevinç de aydınlanmaya ulaşmadır. )

- "ÜSTÜN" ile/ve/değil ÜNLÜ
( Sakınan ve ümit edenlerin dışında kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. )

- ÜNLÜ OLMAK İÇİN SOYUNMAK ile/ve/<> SANAT İÇİN SOYUNMAK

- OLGUNLUK ile YAŞLILIK

( Olgun kişi, herşeyin iyisi için çabalar. )

- BİRİNE: UZUN UZUN BAKMAK ile SIK SIK BAKMAK
( Belirli/kısa bir süreden sonrası rahatsız edicidir. İLE Rahatsız etmeyecek kadar/şekilde, belirli aralıklarla takipte olmak. )

- UZUN UZUN BAKMAK ile GÖZ KIRPMAK
( LOOKING IN LONG PERIOD with WINK )

- BİRİNİ: TANIMAK ile GÖZÜNÜ AYIR(A)MAMAK

- "DALMAK" ile "TAKILMAK"

- DALGIN BAKIŞ ile BAYGIN BAKIŞ

( Bakış yakındakine olsa da zihin/düşünceler uzakta/kine. İLE Bakış da, zihin de yakındakine. )
( İlgi, başka bir yerdekine. İLE İlgi, baktığında. )

- OLUMSUZ(NEGATİF) BAKIŞ ile AŞAĞILAYICI BAKIŞ
( NEGATIVE LOOKING with LOOK IN DESPISE )

- AŞAĞILAMAK ile/ve KUTSAMAK

- TANIMAK ile BENZETMEK

- TANIMAK ile/ve/<> GÜVENMEK

- TANIMAK ve/<> KİMLİK VERMEK

- TANIMAK ile/ve/değil DUYMUŞ/HABERDAR OLMAK

- TANITMA ile/ve/değil/yerine TAKDİM ETMEK

- GÜVEN KAZANMA ile/ve/<>/değil/yerine KENDİNİ TANITMA

( Yeterli gelmeyebilir. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Hem yeterli gelir, hem geliştirir/ilerletir, hem de güven sunar/kazandırır. )

- BENZEMEK ile/ve ANDIRMAK

- KAYNAŞMA ile/ve BENZEŞME

- YAKIŞIKLI ile GÜZEL

( Baylar için kullanılır. İLE
Bayanlar için kullanılır. Yüz güzelliği için özel bir sözcük vardır["Sabâhat"]. [Nadiren erkekler için de kullanılıyor.]
( Öz Türkçe'de "Göz-el"dir. Göze hitap eden. Zamanla "Güzel"e dönüşmüştür. )
( HANDSOME with BEAUTIFUL )

- GÜZEL ile HOŞ

- GÜZEL/LİK ve AHLÂK

- MELÂHAT
[Ar.] ile/ve SABÂHAT[Ar. < SUBH] ile/ve BEŞENC[Fars.]
( Güzellik, yüz güzelliği. İLE/VE Güzellik, lâtiflik, yüz güzelliği. İLE/VE Yüz lâtifliği, güzelliği, parlaklığı ve gençliği. )

- GÜZEL ile/ve/değil AHSEN
( ... İLE/VE/DEĞİL Güzellerin güzeli. | Kaybedilemeyecek derecede güzellik. )

- YAKIŞIKLI/GÜZEL ile SEMPATİK
( HANDSOME/BEAUTIFUL with LIKABLE )

- YAKIŞIKLI/LIK ile/ve ŞIK/LIK

- FİLİNTA
[argo] ile FİLİNTA[Alm.]
( Güzel, yakışıklı. İLE Namlusu kısa, kurşun atan bir çeşit küçük tüfek. )

- MAKYAJLI ile/yerine MAKYAJSIZ

- GÜZELLİK ile/ve/değil/yerine CÂZİBE

- GÜZELLİK ile/ve EDÂ

- GÜZELLİK ile/ve/değil IŞILTI

( Güzel yüzün, süse/boyaya/makyaja gereksinimi yoktur/olmaz! [Fars. Hâcet-i meşşâta nîst rûy-ı dil-ârâmrâ - Hâfız-ı Şirâzî] )

- ZARÂFET ve IŞILTI ve GÜZELLİK

- ZARÂFET ile/ve/<> LETÂFET

- GÜZELLİKTE: 3 BEYAZ ve/<> 3 SİYAH ve/<> 3 KIRMIZI

( Ten, diş ve el. VE/<> Göz, kaş ve kirpik. VE/<> Yanak, dudak ve tırnak. )

- GÜZELLİK ile/ve/hem de AKIL
( Güzellik ondur, dokuzu don-dur. )
( Güzele kırk günde doyulur, iyi huyluya kırk yılda doyulmaz. )
( Güzel bürünür, çirkin görünür. )

- GÜZELLİK ile ÖZELLİK
( BEAUTY(TIFERET[Kabala]) with FEATURE )

- GÜZEL/LİK ile BAKIMLI/LIK
( BEAUTINESS with WELL CARED )

- GÜZEL/LİK ile YETERLİ/LİK
( BEAUTY/NESS with SUFFICIENCY )

- ŞİRİN/LİK ile GÜZEL/LİK

- ŞİRİN/LİK ile/ve CANA YAKIN/LIK

- YÂL U BÂL: BOY-POS

- BAKIM ile/ve/<> ÖZEN

- PARFÜM KOKUSU ile/yerine TEMİZ TEN KOKUSU

- KOK(MA)MAK ile/ve KORK(MA)MAK

- "KORKMAK" ile/ve "NE DER?" [DÜŞÜNCESİ]

- TANIDIMADIĞINDAN KORKMAK ile/değil/yerine SENİ TANIMAYANDAN KORKMAK

- KİŞİDEN KORKMAK ile/değil/yerine KİŞİNİN CEHALETİNDEN KORKMAK

- KİŞİDEN/BİRİNDEN KORKMAK ile/değil/yerine KENDİNDEN KORKMAK

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Kendi yapabileceklerinden, deliliğinden, gözü karalığından. )

- GÜZEL/LİK ile İDDİALI GÜZEL/LİK

- RENKLİ GÖZ/LÜ ile GÜZELLİK

- ŞIK/LIK ile GÜZEL/LİK

( SMARTNESS with BEAUTINESS )

- AD/I ile/ve TAD/I
( Sarışının adı var, esmerin tadı var. )
( NAME with/and TASTE )

- BAKIMLI ile SÜSLÜ
( SÜRRE DEVESİ GİBİ SÜSLENMEK )

- BAKIMLI/LIK ile/ve/> ALIMLI/LIK

- BAKIM ile/ve/<> TEMİZLİK

- ALIMLI ile ÇEKİCİ

- RÖFLE ile MEÇ ile GÖLGE ile BALYAJ ile BOYA ile DİP BOYA

- CÜSSE
[Ar.] ile/ve HEYBET[Ar.]
( Gövde, kalıp, çelim. İLE/VE Korku ile saygı duygularını birden uyandıran durum ya da gösteriş. )

- ZAYIFLIK ile ZAAF

- ZAYIF/LIK ile/ve/değil NARİN/LİK

- MENFAAT ile/ve ZAAF

( Köleliğe neden olurlar. )

- ZAAF ile BEKLENTİ

- ZAAF ile/ve/değil EKSİK

- KÜÇÜLMEK ile/değil/yerine İNCELMEK

- EDEB ile/ve/<> SAMİMİYET

( Ne kadar samimi olunsa da edebten uzaklaşmamak gerekir! )

- EDEB ile/ve AHLÂK
( İçte. İLE/VE Dışta. )

- EDEBÎ ve/> EBEDÎ

- EDEB ile/ve/<> ZARÂFET

- LÂTÎF ile/ve EDÎB

( İnce/zarif. İLE/VE Sınırını bilen. )

- NEZÂKET ile/ve/<> EDEB

- NEZÂKET ile/ve/<> ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK/TEVÂZU'/TADA'DU'
[< Dİ'DA]
( Özüne varmanın ilk adımı alçakgönüllülüktür. )

- NEZÂKET ile/ve NEDÂRET

- NEZÂKET ile CESÂRET

- NEZÂKET ile/ve EHLİYET

- İCABEN ile ALÇAKGÖNÜLLÜLÜKLE

- ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK ile/ve ŞANS

- NEZÂKET ile/ve/<> KÜLTÜR

( POLITENESS with/and/<> CULTURE )

- NEZÂKET ile REZÂLET

- NİKÂH ile/ve DÜĞÜN

- NİKÂH ve SİFAH

- ARKUCI
: Erkek ve kız ailelerinin arasında/tanışmasında aracı olan.

- EGET: Gerdek gecesi gelin ile gönderilen hizmetçi.

- BAYANLARIN: KORUNMASI ile/yerine/değil ANLAŞILMASI/EĞİTİLMESİ

- EVLENECEĞİN KİŞİYİ: AKŞAM/GECE GÖRMEK ile/ve/yerine SABAH/UYANINCA GÖRMEK

- TEVÂZU GÖSTERMEK ile TEVÂZU GÖSTERİSİNDE BULUNMAK

 

- ARKADAŞLIK/DOSTLUK ile/ve EŞEYSELLİK

( FRIENDSHIP with SEXUALITY )
( BAHNÂME: Eşeysellik ilminden bahseden kitaplardır. [Daha önceleri tıp kitabı olarak çalışılmıştır.] )

- EŞEYSEL ENGELLENME ile/ve/değil VAROLUŞSAL ENGELLENME

- "KADIN OLMAK" değil/yerine ÖNCE ADAM/İNSAN OLMAK SONRA "KADIN OLMAK"

( Ayrımlar yerine bütünlük üzerine düşünülerek yapılanmak gerek! )

- "ERKEK OLMAK" değil/yerine ÖNCE ADAM/İNSAN OLMAK SONRA "ERKEK OLMAK"
( Ayrımlar yerine bütünlük üzerine düşünülerek yapılanmak gerek! )

- ÇİFT ile/ve/değil İKİLİ

- 3 KİŞİ/ARKADAŞ ile/yerine 2, 4, 5, 6 [ve üzeri] KİŞİ/ARKADAŞ

( Üç kişi olanaksız bir üçgen oluşturduğundan, biri öbeği[grubu] terk etmelidir. )
( Üç kişi birlikte yürürken birini yitirirler. )

- YASTIK/OYUNCAK AYI VS. ile/ve/yerine ARKADAŞ

- İLİŞKİ ile/ve/> SÜREKLİ İLİŞKİ

- SÜREKLİ İLİŞKİ ile/ve/değil/en azından DÜZENLİ İLİŞKİ

( Kur(a)mayabilirsin. İLE Kurabilirsin. )
( Düzen/siz. İLE Düzen-siz. )

- KONUŞABİLECEĞİN BİRİ ile/ve/>/değil/yerine SUSUŞABİLECEĞİN BİRİ

- İLİŞKİ ile/ve/değil BİRLİKTELİK

( [not] RELATION with/and/but TO BE IN COMPANY )

- ÖZEL YAŞAM ile/ve/değil GİZLİ YAŞAM

- SEVGİLİ ile/ve SEVDİĞİM

- GÖZÜMÜN NURU ve KALBİMİN SÜRÛRU

- SEVGİLİ ile METRES

- METRES ile KUMA

- HOVARDA/LIK ile ÇAPKIN/LIK

( Zevki için para harcamaktan kaçınmayan/kaçınmama. | Çapkın/lık. İLE
Geçiçi, kısa süreli aşklar peşinde koşan/koşmak. )
( ... İLE Her ne kadar erillere atfedilse de karar verenler ve/veya kabul edenler dişiller olduğundan dolayı erillerin çok fazla belirleyicilikleri yoktur. )
( [Fars.] ... ile ZAMPARA/CEMMÂŞ )
( RAKISHNESS with DEBAUCHERY )

- FÂCİR ile FÂCİRE
( Bayanlara düşkün eril kişi. İLE Baylara düşkün, çapkın dişil kişi. )

- FÂCİRE ile NEMFOMANİK
( HÜYÂM-İ RAHM[Ar.], NYMPHOMANIA[İng.], NYMPHOMANIE[Fr.] )

- SAĞ KULAKTA KÜPE ile SOL KULAKTA KÜPE
( Sadece sağ kulağa takılan küpenin anlamı, o kişinin eşeşeysel(homoseksüel) bir tercihi olduğunu belirtir. İLE
Sadece sol kulakta ise çeşitli anlamları/mesajları olabileceği gibi, herhangi birinin ikisine birden küpe takmak istememesi durumunda tercih ettiği/etmesi gereken kulak. İLE
İkisine de takılmışsa, tamamen takan kişinin tercihiyle/beğenisiyle ilgili. )

- KÜPE ile HIZMA
( Küpe kulak memesine takılan. İLE
Hızma kulak memesinde ikinci ve/veya kulak memesi dışında kulağın herhangi bir yerine takılan. Yüzün ve gövdenin her yerine takan görülmektedir. )

- SAÇLARDA: GÜR ile YOĞUN

- GÜR ile ÇOK

- SEYREK ile AZ

- AT KUYRUK SAÇ ile/ve TOPUZ SAÇ

( [Daha çok] Günlük yaşamda. İLE/VE [Daha çok] Özel toplantılarda. )
( İkisi de alımlıdır/etkileyicidir. )

- JÖLELİ SAÇ ile/ve/değil/yerine ISLAK SAÇ

- TECA'ÜD
[Ar. CA'D]: Saçın kıvırcık, büklüm büklüm olması. )

- OVMAK ile MASAJ

- ŞİATSU ile/ve AKÜPRESÜR

- CİLVE ile FİNGİRDEMEK

- İŞVE
[Ar.] ile/ve CİLVE[Ar.]
( Güzelin, gönül aldatan/çelen, naz ve edâsı. İLE/VE Kırıtma. | Görünüş, tecelli. )
( [Ar.] TEBÂÜL: Karı-koca cilvesi. )

- NAZ ile CİLVE
( Fazla naz, âşık usandırır. )
( [Fars.] BEŞG ile ... )
( COYNESS with COQUETRY )

- NAZ ve/>< ŞEVK
( Süreksizlik. VE/>< Süreklilik. )

- NAZ ile/değil ŞIMARIKLIK
( Büyüğün, küçüğe yaptığı. İLE/DEĞİL Küçüğün, büyüğe yaptığı. )

- "OYUN" ile/ve/değil CİLVE

- TUTKU ile/ve ÇİLE

( PASSION with/and PASSION[SUFFERING] )

- TUTKU ile/ve ZAAF

- TUTKU ile FETİŞ

- FETİŞ ile TAPMA/TAPINMA

( FETISH with TO ADORE/WORSHIP )
( [Lat.] ... cum DEVOTIO )

- TAPMAK ile/ve/<> ÖZDEŞLEŞMEK
( TO ADORE with/and/<> TO IDENTIFY )

- TABU ile FETİŞ

- TABU ile/ve/<> TAPU

- SEVGİLİ ile/ve ÂŞIK

( Sultan. İLE/VE Kul. )
( Âşıksan, o da sana âşık olur. [Âşık-mâşuk ayrımı/farkı da kalmaz.] )

- ÂŞIK ile KUL

- ÂŞIK ve MUM

- ÂŞIK ile ÂRİF

( Susarsa helâk olur. İLE Konuşursa helâk olur. )

- PERÎŞAN ile/ve PERÎ-ŞÂN
( Âşık. İLE/VE Sevgili/mâşuk. )

- DEPRESİF ile MELANKOLİK
( [günümüzde] Hem erilde, hem dişilde. İLE [eskiden][daha çok] Dişilde. )

- DEPRESYON ile DEMANS

- DEPRESYON ile MELANKOLİ ile HİSTERİ

( Modern çağda. İLE Ortaçağda. İLE Antik çağda. )
( Daha çok bayanlarda görülen ortak hastalıklardan. )
( Dünyada her yıl bayanların %10'u, bayların 3-4'i ciddi boyutta depresyona girmektedir. )

- İLÂHÎ MELANKOLİ ile AKLÎ MELANKOLİ ile HAYALÎ MELANKOLİ
( MELANCHOLIA MENTIS with MELANCHOLIA RATIONIS with MELANCHOLIA IMAGINATIONIS )

- MELANKOLİ[Fr. < Yun. melan:kara, khole:safra]/MALİHULYA[Ar. < Yun.]: Kara Sevda/Safra. | Kuruntu.

- VÂMIK[Ar.]: Seven, âşık, sevdalı.

- ŞEB-İ HİCRÂN: Âşık'ın geceler boyu ağlayıp inlemesi.

- DÛD-I DİL[Ar.]: Gönülden/yürekten çıkan duman/ah.

- ÂŞIK OLMAK ile AŞK YAŞAMAK

- AŞK HAYATI ile/ve/=/değil/yerine SEKS HAYATI

- ÂŞIK OLMAK ile "HASTA OLMAK"

( FALL IN LOVE with "TO BE SICK" )

- "AŞK HASTALIĞI" değil ÂŞIK OLMAMA(NIN YARATTIĞI) SORUNU/LARI

- AŞK ile/ve/değil/yerine COŞKU

- AŞK'TA: GÖRMEK ile/ve DOKUNMAK

( Çoğaltır. İLE/VE Azaltır. )

- AŞK/MÂŞUK ve/<> MASUMİYET/MASUM

- "ERKEK" ile/ve "KADIN"

( Coşkusu başta ve fakat nispeten daha güçsüz. İLE/VE Coşkusu sonradan ve de güçlü. )

- "ERKEK (MİLLETİ)/KADIN (KISMI) DEĞİL Mİ, HEPSİ AYNI!(BÖYLE/ŞÖYLE) / ŞÖYLE/ŞUNU İSTER/YAPAR" değil/yerine "HER BİRİ AYRIDIR!"
( Genellememek gerekir! Büyük yanlıştır! )

- ERİLLİK ile/ve/> İSTİKRAR

- BÜYÜLE(N)MEK ile/ve/değil HAYRAN (KALMAK/BIRAKMAK)

- AŞK ile/ve/değil TUTKU

( Bilincin kayması. | Zihnin by-pass'ı. İLE/VE/DEĞİL ... )
( AŞK: Kendi kendini deneyimleme. )
( AŞK: Kara baht. )
( AŞK: Uykuya dalmadan önceki son düşündüğün ve uyandığındaki ilk düşündüğün. [tabii uyuyabiliyorsan] )
( AŞK: Kendi bilgisinin bittiği yerde, aczin başladığı zaman bilinebilir. )
( [not] LOVE with/and/but PASSION )

- AŞKIN İNSAN ile/ve/<> AŞK'IN İNSANI

- AŞKIN GETİRDİĞİ TUTKU ile/ve TUTKUNUN GETİRDİĞİ BELÂ

- AŞK'IN GIDASI: HASRET ve HİCRAN

- HASRET ile/ve HAYAL

( "Öldürür." İLE/VE "Diriltir." )

- HASRET ile/değil HASLET

- ÂŞK ile/ve/<> YANAK

( Âşıkların alınyazısı, sevgililerinin yanaklarında yazmaktadır. )

- AŞK ile/ve/<> GÜLMEK
( LOVE with/and/<> TO LAUGH )

- AŞKTA: SAÇMALAMAK ve/ya da SUSMAK

- RÂBITA/TELEPATİ ile/ve AŞK

- AŞK-I HAKÎKÎ/İLÂHÎ ile/ve AŞK-I MECÂZÎ

- AŞK ile HIRS

( LOVE with GREED )

- AŞK ile/ve DERT
( Aşk adamı inletir, dert adamı söyletir. )
( Aşkın gıdası derttir. )

- AŞK ile/ve CESARET
( LOVE with/and COURAGE )

- AŞK:
( AŞK-I CİSMÂNÎ
: Maddî aşk, eşeysel arzulara dayanan sevgi.
AŞK-I DERÛN: Derinde, içte olan aşk, içten gelen arzu, istek.
AŞK-I EFLÂTÛNÎ: Platonik aşk, maddeci olmayan ideal aşk.
AŞK-I FAZL Ü HAKK: Fazilet ve doğruluk aşkı, sevgisi.
AŞK-I FÜSÛNKÂR: Sihirli, büyüleyici aşk.
AŞK-I HAKİKÎ: Gerçek sevgi, maddeye bağlı olmayan aşk.
AŞK-I İLÂHÎ: Tanrı aşkı.
AŞK-I MAKHÛR: Kahrolmuş, mahvolmuş aşk.
AŞK-I MARAZÎ: Düzensiz bir ruh halinin normal olmayan sevgisi.
AŞK-I MECÂZÎ: Allah sevgisine ulaşmak için O'nun yarattığı geçici suretlerden birini sevme.
AŞK-I MEMNÛ: Menedilmiş, yasaklanmış aşk.
AŞK-I MÜRDE: Ölmüş, bitmiş aşk.
AŞK-I RÛHÂNÎ: Manevî sevgi, Allah sevgisi.
AŞK-I SEHHÂR: Sihirleyici, büyüleyici aşk. )

- ONU DÜŞÜNMEK/HİSSETMEK ile/ve ONUN GİBİ DÜŞÜNMEK/HİSSETMEK
( Sevgi. İLE AŞK. )
( Sevgi. İLE Koşulsuz Sevgi. )

- GURUR >< AŞK

- "SENİ SEVİYORUM" (DEMEK/DİYEMEMEK) ile/ve/değil/yerine SEVDİĞİNİ GÖSTERMEK/YANSITMAK/YAŞATMAK

- AŞK'IN FİZYOLOJİSİ
1. FAZ:(AMFETAMİN FAZI)(6 AY - 3 YIL)

FENİLETİLAMİN
DOPAMİN
NOREPİNEFRİN
2. FAZ: ENDORFİN FAZI
GÜVEN
3. FAZ: OKSİTOSİN FAZI
VAZOPRESSİN + ÖSTROJEN
TESTOSTERON
SERATONİN > MELATONİN
RAHATLAMA > UYUKLAMA(ASETİLKOLİN-UYKUDA SALGILANIR)
(BESLENME)

- AŞK'I BESLEYENLER ile AŞK'I ÖLDÜRENLER
AŞK'I BESLEYENLER
:
( * MUTLULUK
* HOŞGÖRÜ
* SEVGİ
* İLGİ
* TEN UYUMU
* DOKUNMA
* BİRLİKTE ZAMAN GEÇİRME
* UYUM
* NEŞE
* ÖZLEM
* FEDÂKÂRLIK
* KISKANÇLIK
* PAYLAŞIM
* SEVGİ VE AŞK SÖZCÜKLERİ
* ROMANTİZM
* SADAKAT
* ÖZEN
* SAYGI
* CESARET
* ÇILGINLIK
* ONAYLAMA
* DÜRÜSTLÜK
* DUYARLILIK )

AŞK'I ÖLDÜRENLER:
( * İHMAL
* İLETİŞİM AZLIĞI
* ÇATIŞAN KİŞİLİK
* BASKICI TUTUMLAR
* SÖZEL VE FİZİKSEL ŞİDDET
* ONU TANIMAMAK
* UMUTSUZLUK
* [BAZEN] EVLİLİK )

- LEYLÂ İLE/VE MECNUN ile/ve ROMEO VE JULIET
( FUZULÎ ile/ve SHAKESPEARE )
( 1534 ile/ve 1605 )

- ROMANTİK ile HAYALÎ

- "SEVDALI" ile/ve "MERAKLI"

- SADÂKAT ile/ve/değil/yerine LİYÂKAT

- MUTLULUK ile AŞK ile EFSANE

( İki insan birbirini sever ve birlikte olurlarsa MUTLULUK olur.
İki insandan biri sever de öbürü kaçarsa AŞK olur.
İki insan birbirini sever de kavuşamazlarsa EFSANE olur. )

- AŞK ile HAYALPERESTLİK

- AYRILIKLARDA UNUTABİLMEK İÇİN: ZAMAN ile/ve/ya da BAŞKA BİRİ

( Ayrılıklar umutsuzluğa düşürmesin. Bir daha buluşmak için bir elveda gereklidir. )
( Buluşmak, dost olanlar için kaçınılmazdır. )

- AŞK ile/ve YORGUNLUK

- VENUS URANIA ile VENUS PANDEMUS

( Saf Aşk. İLE Duygularla olan. )

- EROS ile/ve STORHI ile/ve PHILOS ile/ve AGAPE
( Eşeysellikteki sevgi. İLE/VE Akraba sevgisi. İLE/VE Dostluk sevgisi. İLE/VE Tanrısal/Aşkın sevgi. )

- AMORE ve/<> MORE ve/<> ORE ve/<> RE
( Sevgi/Aşk. VE/<> Ahlâk. VE/<> Söz. VE/<> Eylem. )

- TUTKU ile KÖSNÜ/ŞEHVET
( ŞEHVET: Maddeye olan bağımlılık. )
( ŞEHVET: Anımsamak - imgelemek - ummak/beklentide olmak. )
( İnsanı yenik düşüren her arzu şehvettir. )
( PASSION with LUST/LECHERY/CONCUPISCENCE )
( LUST: Bondage to matter. )
( LUST: Remembering - imagining - anticipating. )

- KÖSNÜ/ŞEHVET ile İŞRET

- VAMP ile NEMFOMANYAK

( Filmlerde uğursuz kadın rolü yapan sanatçı. | Maceraperest kadın, eril peşinde koşan dişil kişi. İLE Eşeysel güdüsü aşırı olan dişil kişi. )

- ŞEHVET ve/> İFFET

- İFFET[>< ŞEHVET] ile/ve ŞECAAT[>< ÖFKE]

( Kendini savunur/korur. İLE/VE Hakk'ı savunur/korur. )

- İFFET >< ÂFET

- "ŞEHVET" ile/ve/<> ŞÖHRET

- ŞEHVET ile/ve/değil/yerine AŞK

( Tüm canlılar arasında. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE İnsandan herşeye yönelik. )

- AŞK ile EŞEYSELLİK/SEKS
( BÂH-NÂME[Ar., Fars.]: Eşeysellikten bahseden eser. )
( LOVE with SEX )

- SEKS ile/ve/değil/yerine SARILMAK
( ... ile/ve/değil/yerine KOÇA )

- SEKS ile/değil SEVGİNİN (ÇEŞİTLİ) (FİZİKSEL) DIŞAVURUMLARI

- "SEKS YAPMAK" ile/ve/değil/yerine SEKSİN HAKKINI VERMEK

- SEKS ve/> (İLK) TÖREN

- KATILIM/CILIK ve SÜRPRİZ

( Eşeysellik/sevişme, katılım ve sürpriz gerektirir. )

- SEKSİ ile/ve KIŞKIRTICI

- EŞEYSELLİK ile EŞEYSEL BİRLEŞME/BİRLİKTELİK

- DİŞİLİK ile/yerine KİŞİLİK

- ben ile/değil EŞEYSEL ÖRGEN

- İNLEME: NÂLE[Fars.], MOAN[İng.]

- ZİHİN YOĞUNLUĞU ile/ve LİBİDO DÜŞÜKLÜĞÜ

- KÖSNÜ(LİBİDO)
: Eşeysel enerji.

- EŞEYSEL TACİZ ile MOBBING

- "ASILMAK" ile "TIRMALAMAK"

- KARŞILIKSIZ AŞK'TA: ÜZÜNTÜ ile KIZGINLIK

- "ALDATMAK" ile KIRIŞTIRMAK

- KIZGIN/LIK ile/ve/değil/<> ÜZÜNTÜ/ÜZGÜN

( Üzüntü bir zihinsel acıdır ve acı, mutlaka dikkat ister. Ona dikkatinizi verdiğinizde, çağrı durur ve cehalet sorunu da kaybolur. )
( Üzüntüleriniz hakkında üzülmenize gerek yok. )
( Üzüntü, sen ve ben olduğu sürece devam eder. )
( Worry is mental pain and pain is invariably a call for attention. The moment you give attention, the call for it ceases and the question of ignorance dissolves. )
( You need not worry about your worries. )

- KIRGINLIK ile BURUKLUK
( DİLGİR[Fars.]: Kırgın, gönlü kırgın. )

- KIZGINLIK ile İSYAN
( ANGER with REBELLION )

- KIZGINLIK ile/değil AŞAĞILAMA

- ÜZÜCÜ ile KIRICI

- YANAĞI DEĞDİRİP, ÖPÜCÜK SESİ ÇIKARMAK ile/yerine YANAĞI ÖPMEK

- ÖPMEK ile ÖPÜŞMEK

( [Ar.] ... ile TELSÎM )
( [Fars.] ... ile MÂÇ )
( TO KISS with SNOGGING )
( [Fr.] BAISER ile ... )

- ÖPMEK ile ÖPÜLMEK ile ÖPÜŞMEK

- ÖPÜŞMEK ile YUMULMAK

- ÖPMEK ile/ve ISIRMAK

- "YUMULMAK" ile/ve/<> "YAMUL(T)MAK"

- TEK YANAK ile ÇİFT YANAK

- (KARŞILAŞMALARDA/BULUŞMALARDA/KÜLTÜRLERDE) HİÇ ÖPÜŞMEMEK ile 2 KEZ ile 3 KEZ ile 4 KEZ YANAKTAN ÖPÜŞMEK

- TEK KİŞİLİK YATAKTA (SEVGİLİNLE/EŞİNLE) BİRLİKTE UYUMAK ile ÇİFT KİŞİLİK YATAKTA (SEVGİLİNLE/EŞİNLE) BİRLİKTE UYUMAK

- TEK KİŞİLİK YATAKTA TEK YATMAK ile/ve/yerine TEK KİŞİLİK YATAKTA ÇİFT YATMAK

- ÇİFT KİŞİLİK YATAKTA TEK YATMAK ile/ve/yerine ÇİFT KİŞİLİK YATAKTA ÇİFT YATMAK

- SEVİŞİRKEN/DÜZÜŞÜRKEN: YATAĞI DİKEYİNE KULLANMAK ile/ve/yerine YATAĞI YATAY KULLANMAK

( Yatak gıcırtısından kurtulmak için. )

- SEVİŞGEN ile DÜZÜŞGEN

- ULAŞMAK ile/ve BULUŞMAK

- ULAŞMA ile/ve/değil ERİŞME

- ULAŞMAK ile/ve KAVUŞMAK/VUSLAT

- VUSLAT ile ÜLFET

( Bir şeye ulaşma, yetişme. | [Sevgiliye] Kavuşma. İLE Alışma, kaynaşma. | Görüşme, konuşma. | Dostluk, ahbaplık. | Huy etme. )
( Vuslat, yâre, âşinâlıkla varmaktır. )
( MUVÂCEHE[Ar. < VECH]: Yüz yüze gelme. | Karşı, ön. )

- VUSLAT ile/ve HALVET
( Yaşanılan. İLE/VE Mekân ve mekânda. )
( Kavuşma. İLE Yalnız/tenha kalma, tenhaya çekilme. | Tenha yer. | Hamamın sıcak bölmesi. | bkz. Tasavvuf'ta )

- KÜLFET[Ar.] ile/ve/<> ÜLFET[Ar.]
( Zahmet, sıkıntı, zorluk, yorgunluk, zorlu iş. | Tören, merasim. İLE/VE/<>
Alışma, kaynaşma. | Görüşme, konuşma. | Dostluk, ahbaplık. | Huy etme. )
( Külfetsiz ülfet olmaz. )

- DOYAMAMAK ile/ve "DAYANAMAMAK"

- "ÖHÖ ÖHÖ" ile "ÇÜŞŞŞŞ"

- SOYUNMUŞ ile ÇIPLAK

- ÇIPLAK ile KEL

( [Ar.] URYÂN ile ... )
( [Fars.] BÜREHNE/BEREHNE ile ... )
( NAKED with BALD )
( [Alm.] NACKT mit KAHL )
( [Fr.] NU avec CHAUVE )
( [İt.] NUDO con CALVO )
( [İsp.] DESNUDO con CALVO )

- ÇIPLAK/LIK ile/ve ŞEFFAF/LIK
( [Fars.] BÜREHNEGÎ/BEREHNEGÎ ile/ve ... )

- SOYUNMAK ile STRİPTİZ
( [Ar.] TEARRÎ[< URY | çoğ. URYET] ile ... )

- ZİHNİN ARZUSU ile/ve/değil TENİN ARZUSU

- SEVMEK ile/ve/değil SAHİP OLMA İSTEĞİ

- SEVMEK ile/ve/<> OKŞAMAK

( [Lat.] ... cum/et/<> BLAND/ÎTUS )

- "BİRİNİ SEVMEK İSTİYORUM!" ile/ve/değil/yerine "BENİ SEVEN/SEVECEK, SEVEBİLECEĞİM BİRİNİ (SEVMEK) İSTİYORUM!"

- OKŞAMAK ile SIVAZLAMAK

( BÎMÂR: Bir yetimin başını okşamak, bir kimsesizin sırtını sıvazlamak. )

- YALAMAK ile "DİL ATMAK"

- SEV(İL)MEK ile ŞIMART(IL)MAK

- ŞIMARIK/LIK ile/ve/değil YILIŞIK/LIK

( Herşey yolunda gittiğinde, şımarmamak ve öteki insanları küçük görmemek son derece önemlidir. )

- ŞIMARIKLIK ile/ve KİBİR
( ... with/and ARROGANCE )

- ŞIMARIK ile/ve/değil/yerine SAMİMİ

- SEVİŞMEK ile OYNAŞMAK

( [Ar.] MUGÂZELE ile ... )
( TO MAKE LOVE with ... )

- SEVİŞMEK ile YİYİŞMEK

- ELLEMEK ile/ve PARMAKLAMAK

- ELLEŞMEK ile/ve/> YİYİŞMEK ile/ve/> SEVİŞMEK ile/ve/> DÜZÜŞMEK (SİKİŞMEK)

( Gövdenin her ayrı noktasını elle hissetmek/keşfetmek/yaşamak. İLE/VE/>
Omuz üstündeki bölgede yaşanan bakışma, öpüşme, yalama, emme, dudakların arasında sıkıştırma, üfleme/soluk verme/soluk alma, dişleme, ısırma. İLE/VE/>
Tüm gövde üzerinde gözlerin, ağzın(dudakların, dişlerin), yanakların, ellerin, parmakların birlikte işlemesi. İLE/VE/>
Farklı, çeşitli pozisyonlarda penis-vajina giriş-çıkış döngüsü[siklon/siklus]. )
( Çevrenin ilgisini çekmeyecek yakınlaşma hareketleri. İLE/VE/>
Çevrede birilerinin olma ve/veya bulunma ya da gözlenme olasılığının zihinde bulunmasında yaşanan. İLE/VE/>
Çevresel etmenlerin bulunmamasına karşın zihinsel/kişisel sınırların devrede bulunmasında yaşanan. İLE/VE/>
Ne çevresel, ne kişisel/zihinsel hiçbir sınırın bulunmadığında yaşanan. )

- BAKIŞMAK ile/ve YİYİŞMEK/SEVİŞMEK

- SEVİŞME ile/ve DÜZÜŞME

( Sevişme, sevgi/ilgi/istek/dürtü(fiziksel gereksinim) ile iki gövde arasındaki eş zamanlı ve eş eylemli, el, ayak, dudak, göz ve söz aracılığı ile uyarılması ve bunun sürekliliği. İLE
Düzüşme ise, sevişmenin bir parçası olan, eşeysel örgenlerin(sadece vajina ve penisin) birbirlerine kenetlenmesinin, giriş-çıkışının devinimi, dinamiği ve sürekliliği. )

- DÜZÜŞME ile/ve/=/<> (ENERJETİK) SPOR

- ÇİFTLEŞME ile/ve/değil BİRLEŞME

( Hayvanlarda. İLE/VE/DEĞİL İnsanda. )
( DENİZ YILDIZI: Etkin olmayan eşlere verilen ad. )
( MİKSOSKOPİ: Birleşmeyi seyretmekten hoşlanma/hoşlanan. )
( PORNO/GRAFİ: Açık, apaçık olan. [Eşeyselliğin tekelinde bir terim/sözcük değildir. (Güneşin görünürlüğü/varoluşu kadar açık/kesin/net olanlara da "pornografik" denilebileceği gibi)] )
( [Ar.] SİFÂD ile/ve/değil CİMÂ'[< CEM], VATY, !LİVÂTA[Eriller arasında, anal yolla olan.] )
( MEVSİM-İ SİFÂD[Ar.]: Hayvanların çiftleşme mevzimi/dönemi/zamanı. )
( VENERYEN/VENEREAL[İng.]: Eşeysel ilişkiyle ilgili, zührevî. )

- SEVİŞME/DÜZÜŞME ile/ve TARTIŞMA/"KAVGA" SONRASI SEVİŞME/DÜZÜŞME

- SEVİŞME/DÜZÜŞME: ZAMANI ile/ve ZEMİNİ (/KOŞULLARI)

( Yoktur. İLE/VE Vardır. )
( Olmaz. İLE/VE Olmalıdır. )
( Her zaman olabilir fakat her koşulda/yerde olmaz. )

- URANISME: Eşeysel ilişkiye varmayacak biçimde eril ile erilin sevişmesi.

- PULUÇLUK/ANÂNET[Ar.]/IMPOTENCE[İng.]/IMPUISSANCE[Fr.]: Eşeysel güçsüzlük, iktidarsızlık.

- İLO: Erkeğin eşine yanaşmaması için yemin etmesi.

- DÜNYADA SEKS ile/ve UZAYDA/BOŞLUKTA/YERÇEKİMSİZ ALANDA SEKS

- MASTÜRBASYON ile/ve SEVGİLİ/EŞ ÜZERİNDE MASTÜRBASYON

( Eşeysellik, zihinde başlayan ve yaşanan bir süreç olduğundan, sevişmek de eş üzerinde/n ve/veya eşle birlikte yapılan bir mastürbasyon olarak değerlendirilebilmektedir. )

- MASTÜRBASYON ile/ve KARŞILIKLI MASTÜRBASYON

- EL/PARMAK İLE ile ARAÇ İLE ile [tazyikli] SU İLE

- MASTÜRBASYON ile DÜZÜŞME

( ["argo/kaba"] 31 ÇEKMEK[Ar. İSTİMNÂ Bİ-L-YED] ile SİKİŞME )
( [Ar.] İSTİ'MÂL[< AMEL], İSTİMNÂ'[< MENÎ'] ile CİMÂ' )
( MASTURBATION with SCREW )

- DÜZÜŞME ile GİDİP GELME
( SCREW with OSCILLATION )

- İŞEMEK ile/ve BOŞALMAK

- RÜYALANMA/İHTİLÂM
[Ar. < AHLÂM < HULM] ile/ve BOŞALMAK
( Rüyalar. | Açık saçık rüyalar. Rüyada boşalma. İLE/VE ... )

- "GÜÇ KAYBETMEK" ile/değil/yerine DENGELENMEK/UYUMLANMAK

- PARALI SEKS ile PARAYLA SEKS

- TATMİN ile DOYUM

- TATMİN ile/ve ZEVK

( SATISFACTION with/and PLEASURE )

- TATMİN ile/ve MEMNUNİYET

- TATMİN ile/ve/> DURMASINI BİLMEK

- TATMİN ile/ve/değil/yerine ETKİLE(N)ME

( [not] SATISFACTION with/and/but TO (GET) IMPRESS )
( TO (GET) IMPRESS instead of SATISFACTION )

- "SON NOKTA" ile/ve DOYUM

- ACI ÇIĞLIĞI ile/ve ZEVK ÇIĞLIĞI

- EROTİK ile/ve PORNOGRAFİK

( İnsan gövdesinin, sevişmenin, düzüşmenin belli bir sınır/konu çerçevesinde, çıplaklığını, eşeysel uyarıcılığını yansıtması/taşıması. İLE
Sevişme ve düzüşmenin, eşeysel örgenlerin tüm çıplaklığı, yoğunluğu ve yakın çekimiyle sunulması. )

- EŞEYSEL BOŞALMA ile/ve HEYECANSAL BOŞALMA
( En doğal haliyle, gövdenin ve eşeysel örgenlerin fiziksel devinim ile gerçekleştiği yakınlık ve paylaşımın, titreme, sarsılma, penisten/vajinadan özel sıvının(belsuyu) dışarı çıkması gibi çeşitli dışavurumlar ve yoğunluklar yaşanması. İLE
Bir düşüncenin/hayalin/projenin/işin gerçekleşmesi yönündeki enerjinin içinde bulunulan ana yaklaşması, geç kalma, bir aracı kaçırmada yaşanan heyecan gibi çok çeşitli özel durumlar ile yaşanabilen heyecanlar ve kendinden geçiş derecesindeki mutlulukların yaşanması durumu ve eşeysel uyarılma/yoğunluk ve boşalım tecrübesi. )
( SEXUAL EJACULATION with/and EXCITABLE EJACULATION )

- DEŞARJ ile/ve/değil/yerine ORGAZM

- İÇİNDE BOŞALMAK ile DIŞARI BOŞALMAK

- İÇİNDE BOŞALMAK ile İÇİNE BOŞALMAK

- SPERM ile/ve/<> BELSUYU/ERSUYU

( Sperm, belsuyu/ersuyu içinde varolan bir organizmadır. Günlük dilde daha rahat kullanılan "sperm" sözcüğünde daha çok meni kast edilir. İLE/VE/<>
Belsuyu/ersuyu, erilin/penisin boşaldığı(ejakülasyon) anda fışkırarak çıkan, koyu, süt rengine yakın [yapışkan, kopmadan uzayan(lüzûcî[Ar.])] sıvı/mâyi'[Ar.]/sekresyondur[gövde sıvılarının genel adı]. )
( [Ar.] HÜVEYNÂT ile/ve MENÎ/NUTFE )

- BELSUYU/ERSUYU ile/ve/<> COWPER BEZİ SIVISI
( Belsuyu/ersuyu, erilin/penisin boşaldığı(ejakülasyon) anda fışkırarak çıkan, koyu, süt rengine yakın, içinde sperm/ata bulunan sıvı/sekresyondur[gövde sıvılarının genel adı]. İLE/VE/<>
Sevişme/düzüşme esnasında, boşalma öncesi penisten akan/akmaya devam eden şeffaf sıvı, Cowper Bezi ve birçok bileşimden gelen kaydırıcılığa/ıslaklığa yarayan/sağlayan sıvıdır. )
( SEMİNAL VEZİKÜL: Spermleri besleyen ve üreme kanallarını kayganlaştıran, meni içindeki sıvıyı salgılayan bez. )
( MENÎ, SÂİL-İ MENEVÎ, HUVEYNÂT-I/HÜCEYRÂT-I MENEVİYYE ile/ve MEZİ/MEZİYY )
( [Fars.] MAĞZ-I PÜŞT ile/ve/<> ... )

- MENÎ ile MENÎ' ile MENÎ[Fars.] ile MENHÎ[Ar. | çoğ. MENÂHÎ]
( Ersuyu. İLE Sarp, erişmesi/ulaşması zor yer. İLE Benlik. İLE Haram olmuş, yapılması şer'an yasaklanmış şey. )

- SÜT RENGİ MENİ ile/> ŞEFFAF MENİ
( Yetişkinlikte. İLE/> Boşaldıktan bir süre sonra. | Ergenliğin başladığı dönemden yetişkinliğe doğru ilk dönemlerdeki yapısı/rengi. [Birkaç yıla kadar sürebilir!] )
( Boşalmadaki rengi. İLE/> 10-15 dk. sonra su kıvamına ve rengine dönüşür. )

- MEZİ ile/ve VEDÎ
( ... İLE/VE Daha çok, sidikten/işedikten sonra ya da bazı uyarılma hallerinde az miktarda gelen sıvı. )

- AZOOSPERMİ ile ASPERMİ ile NEKROSPERMİ
( Azoospermi; Spermada olgun spermium'ların bulunmayışıdır. Bu durumdaki kişilerin spermasında spermiogenesis'in değişik olgunlaşma kademelerindeki hücreler vardır, fakat olgun spermium yoktur. İLE
Aspermi; Ejakulat'ta ne spermium ve ne de Testis kanalcıklarına ait hiçbir hücrenin bulunmamasıdır. İLE
Nekrospermi; Eğer tüm spermiumlar hareketsiz ise ve bunlar özel metodlarla yeniden hareketlendirilemeyendir. )

- DÖLLENME ile MAYALANMA
( ZYGOSIS with ZYMOSIS )

- BELSUYU(MENİ) ile/ve/> DÖL

- "ISLANMA" ile "SULANMA"

- GONAT
: Eşeybezi.

- SİNGAMİ: Döllenme sırasında hücrelerin birleşmesi.

- BELSUYU(MENİ) İZİ ile DİŞ MACUNU İZİ

- TRAŞ ile/ve "ETEK TRAŞI"

 

- HIZLI HAREKET ETMEK ile ACELE ETMEK

( Hızlı hareket edin ama önce kendi kendinizle barışmanın ve çevreye uyum sağlamanın bir yolunu bulun. )
( Fazla ağırdan almayın ama gereksiz yere acele de etmeyin; yolunuzda ilerleyin yeter. )
( Fazla acele eden kişi kendini her zaman ya birkaç adım önde ya da birkaç dakika geride bulur. )

- HIZLI ile/ve/değil/yerine HAREKETLİ
( [not] FAST with/and/but ACTIVE )
( ACTIVE instead of FAST )

- HIZ ve/<> DİKKAT
( Hız, yoğun dikkat gerektirir. )

- ACELE ETMEK ile SABIRSIZLANMAK
( TO HASTEN with TO GROW IMPATIENT )

- DERHAL ile HEMEN

- SÖZ/LÜ ile NİŞAN/LI

( YAVUKLU: Sözlü, nişanlı. | Sevgili. )
( NAMZET[Fars.]: Aday. | Sözlü, yavuklu. )

- KUTLAMA ile/ve BAYRAM

- KUTLAMA ile/ve/değil ANMA

- KUTLAMA ile/ve KUTSAMA

- TÖREN ile/ve ŞÖLEN

( TOY, BÂR-İ ÂM: Genel ziyâfet. )
( LİTURYA: Din töreni. )

- TÖREN ile/ve POTLAÇ
( ... İLE/VE Bazı ilkel toplumlarda yapılan sözleşme töreni. )

- TÖREN ile/ve/yerine EYLEM

- YAYILMADA: (ya) TİCÂRET ve (ya) DİYÂNET ve (ya) SİYÂSET

- ÇABA ile/ve İYİ NİYET

- EMEK ile/ve ÇABA

( Büyük çabalar harcamadıkça, çaba harcamanın sizi hiçbir yere götürmeyeceğini anlamayacaksınız. )
( LABOUR with/and EFFORT )
( Unless you make tremendous efforts, you will not be convinced that effort will take you nowhere. )
( [Sansk.] ... ile/ve PRAYATNA )

- EMEK ile/ve/<> EKMEK

- EMEK ile/ve/<> YEMEK

- EMEK ile/ve/<> GEÇİM(MAİŞET)

- EMEK ile/ve/<> AHLÂK

- EMEK ve SÖZ(/LEŞMEK) (VERMEK)

- EMEK ve/<> YAŞATMAK

- TARIM ile/ve EMEK

- YAPMAMAK ile YAPAMAMAK

- YAPAR ile/ve/<> YAŞAR

- TÖKEZLEMEK ile TAKILMAK

- TIKANMAK ile TAKILMAK

- TAKILMAK ile KİLİTLENMEK

- TAKILMAK ile ÜSTÜNDE DURMAK

- DÜŞÜNMEK ile TAKILMAK

- TAKINTI ile/ve SAPLANTI

( Takıntı, var olmayan ikiliği her yerde görmekte direnen zihninizdedir. )
( CATCH with/and OBSESSION )
( The catch is in your mind, which insists on seeing duality where there is none. )
( MONOMANİ: Zihnin tek bir şeye takılıp kalması biçimindeki akıl dengesizliği. )

- TAKINTI ile/ve/değil BÂTIL İNANÇ

- TAKINTI ile/ve/değil/yerine BİLGİ

- TAKINTI ile/ve/değil/yerine DÜŞKÜNLÜK

- TAKINTI/OBSESYON ile/ve/> SİNİRCE/TAASSUB/NEVROZ ile/ve/> PSİKOZ

- "TAKINTI" ile/değil/yerine ALERJİ

- "TAKINTI" ile/değil/yerine TUTARLI OLMA (ÇABASI)

- "TAKINTI" ile/değil/yerine İLKELİLİK

- "TAKINTI" ile/değil/yerine ÇALIŞMA VE ÜRETME (GEREKLİLİĞİ)

- "TAKINTI" ile/değil/yerine GEREKENİ/GEREĞİNİ YAPMAK

- "KAYITLAR" ile/ve "KALIPLAR"

- "TAKILMA" ile/değil/yerine YOĞUNLAŞMA

- TAKINTI ile TUTKU

( Geçmişin büyük kişileri sadece yolu gösterirler. Çaba göstermesi ve bu yolda yürümesi gereken kişi sizsiniz. Derin derin düşünün ve bu yolu izleyerek tutkulardan ve yanılgılardan kurtulun. )

- TUTKU ile/ve/değil/yerine TUTUM
( [not] PASSION with/and/but ATTITUDE )
( ATTITUDE instead of PASSION )

- PARA TUTKUSU ile/ve ORUN/MEVKİ TUTKUSU ile/ve RUHBANLIK/İLÂH OLMA TUTKUSU
( KÂRUN ile/ve FİRAVUN ile/ve BELÂM )

- TUTKUN/LUK ile/değil DÜŞKÜN/LÜK

- GİRİFTÂR
[Fars.]: TUTKUN

- KARIŞMAK ile MÜDAHALE ETMEK

- KARIŞMAK ile "BURNUNU SOKMAK"

- "UĞRAŞMAK" ile "TAKILMAK"

- "TAKILMAK" ile/ve "SATAŞMAK"

- DİDİNMEK ile/ve UĞRAŞMAK

( Uğraşlarınız arttıkça kaygılarınız azalır. [Hobileriniz arttıkça fobileriniz azalır.] )

- ATIŞMAK ile ÇATIŞMAK

- "BOZMAK" ile ÜZMEK

- AZİM ile ISRAR

( DETERMINATION with INSISTENCE )

- HIRS ile/yerine AZİM
( Kişiyi bitirir. İLE/YERİNE Kişiyi geliştirir. )
( Hırs, başarısızlığın son sığınağıdır. )
( Hırs, gözü kör, kulağı sağır, aklı felç eder. )

- HIRS ile/ve/<> HIZ
( GREED with/and/<> SPEED )

- HIRS ile İHTİRAS
( Kontrol edebilirsin. İLE Kontrolü altındasındır. )
( Sevdiğimiz şeyler, arzu ve ihtiraslarımız, en büyük düşmanımızdır. )
( GREED with PASSION )
( You can control it. WITH You are under control of it. )
( [Lat.] AMBITIO cum ... )

- İHTİRAS ile/ve/değil/yerine İŞTİYAK
( Gövdeye/fiziğe yönelik. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Aşkınlığa yönelik. )

- İHTİRAS ile/ve/> YABANCILAŞMA

- HAMLE ile ATAK

- ZAFER ile/ve BAŞARI

- ZAFER ile KAZANMAK

- TARZ ile/değil ALIŞKANLIK

- TARZ ile/ve/<> TERCİH

- TARZ ile ÜSLÛP

- ÜSLÛP ile TUTUM

- ÜSLÛP ile TAVIR

- TAVIR ile/ve TARZ

- TAVIR ile/ve EDÂ

- TAVIR ile/ve KARİZMA

- ÜSLÛP'TA: BİREYSELLİĞİN YÜCELİĞİ ve GÜZELLİK SEVGİSİ

- TAKILMAK ile/ve SENDELEMEK

- SENDELEME ile YALPALAMA

- DONUP KALMAK ile APIŞIP KALMAK

- TEKLİF ile ISRAR

( PROPOSAL/OFFER with INSISTENCE )

- MECBURİYET ile MUHTAÇLIK

- DURUMUNDA OLMAK ile ZORUNLULUK

( BEING IN THE STATE OF with OBLIGATION )

- DURUMUNDA OLMAK ile DURUMUNDA KALMAK
( BEING IN THE STATE OF with HAD TO IN THE STATE OF )

- BİR DURUMA GEREKÇE BULMAK ile/ve GEREKÇE BULDUKTAN SONRA BİR DURUMA DÜŞMEK

- HUZURSUZLUK ile RAHATSIZLIK

( Her insan huzur verir. Kimileri gelince, kimileri gidince. )

- RAHATINA GELME(ME)K ile/ve/değil İŞİNE GELME(ME)K

- HAYIFLANMAK ile SIZLANMAK

- SERZENİŞ ile SIZLANMA

- SIZLANMA ile SÖYLENME

- ÖYLE GÖRMEK ile ÖYLE GÖRMEMEK

- ZORUNLU/LUK ile GEREKLİ/LİK

( OBLIGATION with NECESSITY )

- ZORUNLU ile KASITLI

- GEREKSİNİM ile/ve GEREKLİLİK

( Gereksiniminiz olduğuna inandıklarınız, gereksiniminiz olanlar değildir. )
( Eğer gereksiniminiz olmayanları istemezseniz gereksiniminiz olan şeyler size gelecektir. )
( Kendiniz olmaktan başka hiçbir şeye gereksiniminiz yok. )
( Gereksiniminiz olan her şey zaten sizin içinizde. )
( NEED with/and NECESSITY )
( What you believe you need is not what you need. )
( What you need will come to you, if you do not ask for what you do not need. )
( You need nothing except to be what you are. )
( All you need is already within you. )

- FİZYOLOJİK GEREKSİNİMLER ile/ve/<> PSİKOLOJİK GEREKSİNİMLER
( Yerleşim dışında. İLE/VE/<> Yerleşim merkezlerinde. )
( PHYSIOLOGICAL NEEDS with/and/<> PSYCHOLOGICAL NEEDS )

- PSİKOZ ile NEVROZ

- GEREKSİNİM ile İTİLİM

- GEREKSİNİM ile/ve BEKLENTİ

- KATLANMA ile TAHAMMÜL

( [Sansk.] ... ile TITIKSHA )

- TAHAMMÜL ile TAVİZ

- HAYAL KIRIKLIĞI ile ENGELLENME

( DISAPPOINTED with FRUSTRATION )

- DEĞER DÜŞÜRÜCÜ/LÜK ile/değil HAYAL KIRIKLIĞI

- PARANOYA ile KOMPLO

- ALINGAN/LIK ile PARANOYA

- ALINGAN/LIK ile HASSAS/LIK

- ALIŞKANLIK ile ZAAF

( Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir. )
( Alışkanlıklar tutkuyu, tutku da karakteri etkiler. )

- ALIŞKANLIK ile/ve/değil ŞARTLANMA

- ALIŞKANLIK ile DADANMA

- MUTLAK ile/ve/değil ALIŞKANLIK

- GEREKLİLİK ile/ve/değil ALIŞKANLIK

- KOŞULLANMA ile/ve/değil ALIŞKANLIK

- ALIŞMAK ile/ve/değil KOŞULLANMAK

- YATKINLIK ile/ve/değil ALIŞKANLIK

- "EZBER" ile/ve/değil ALIŞKANLIK

- TEMBELLİK ile/ve/değil ALIŞKANLIK

- MUTLAK ile/ve/değil ALIŞKANLIK

- ALIŞMAK ile/ve ÂŞİNÂ/LIK

- HIZLI ALIŞMA ile/ve YAVAŞ ALIŞMA

- DONANIM ile/ve YATKINLIK

- ZİHİNSEL ENGELLİ/LİK ile/ve DÜŞÜNME ENGELLİ/LİK

( Hastalık/ta. İLE/VE Olumsuz alışkanlık/ta. )
( Bazı bireylerde. İLE/VE Toplum(lar)da. )

- ENGELLİ/LER ve ÖZÜRLÜ/LER
( Birçok şey, herkes için engel oluşturabilir. VE Özür, gerekçesi/geçerli açıklaması [yani mazereti] olan/bulunan demektir. ["Özür dilemek/dilemesi gereken" gibi bir anlam çıkartılamaz/çıkartılmamalıdır!]

- ENGELLİYE: ACIMAK ile/değil/yerine SAYGI GÖSTERMEK

- İŞ GÖREMEMEZLİK ile/ve/değil/yerine ENGELLİLİK ORANI

- ENGEL ile BESLENME

- ENGEL ile SANSÜR

- KRİZ ile SENDROM

( CRISIS with SYNDROME )

- SENDROM ile TRAVMA
( SYNDROME with TRAUMA )

- CİNNET ile/<> CENNET
( İçeride. İLE/<> Dışarıda. )

- TIKILIP KALMAK ile SIKIŞMAK

- YIĞILMA ile SIKIŞMA

- KARŞI ile/yerine YÖNELİK

( OPPOSITE with TO/DIRECTED )

- DİLEK ile ARZU
( WISH with DESIRE )

- TUTMA ile BULUNDURMA
( HOLD with KEEPING )

- SAKLAMA ile BULUNDURMA

- SAKLAMAK ile ÖRTMEK

- GÖZLEM ile HESAP

- YOK ETMEK ile ORTADAN KALDIRMAK

- YOK ETMEK ile BAŞKALAŞTIRMAK

- TÜKETMEK ile YOK ETMEK

- TÜKETMEK ile TAMAMLAMAK

- TERBİYE ile YOK ETMEK

- TERBİYE(EĞİTİM) ile/ve TALİM(ÖĞRETİM) ve/> TE'DİB(EDEB)(DAVRANIŞ/TUTUM)

( Davranış-eylem. İLE/VE Düşünce-bilgi. VE/> Terkib. )
( Göze dayanır. İLE/VE Kulağa dayanır. VE/> Davranıştır. )
( İyi-kötü. İLE/VE Doğru-yanlış. VE/> Güzel. )
( Örnek gerektirir. İLE/VE Bilen/hoca gerektirir. VE/> "Kişi kendin bilmek", haddini bilmek gerektirir. )
( Her yerdedir. İLE/VE Belirli bir yerdedir. VE/> Her yer ve zamandadır. )
( Bütüncüldür. İLE/VE Sıradüzenseldir. VE/> Estetiktir. )
( Kalb-i selîm. İLE/VE Akl-ı selîm VE/> Zevk-i selîm. )
( TO TRAIN with/and PRACTICE/EXERCISE/DRILL and/> MANNER ) ( Behaviour-action. İLE/VE Idea-knowledge. VE/> Compound. )
( Base on eye. İLE/VE Base on ear. VE/> Behaviour. )
( Good-bad. İLE/VE Right-wrong. VE/> Beautiful. )
( Needed example. İLE/VE Needed teacher. VE/> To know the self. )
( Everywhere. İLE/VE Define place. VE/> Everywhere and anytime. )
( Integral. İLE/VE Hierarchical. VE/> Aesthetical. )

- "HADDİNİ AŞMAK" ile ÇIĞRINDAN ÇIKMAK

- SAMİMİ OLMAK ile YÜZ-GÖZ OLMAK

- BİRİNİ: YOLDA BIRAKMAK ile YOLUNDA BIRAKMAK/İNDİRMEK

- ÇATMAK ile SATAŞMAK

- ŞOK ile ŞOKE OLMAK

( SHOCK with BEING SHOCKED )

- ŞOKE OLMAK ile BLOKE OLMAK

- TRAVMA/BLOKAJ ile/ve AYDINLANMA

- EĞİLMEK ile YÖNELMEK

- EĞİLMEK ile DOMALMAK

- ERDEM/FAZİLET ile/ve MEZİYET

( Erdem, toplum çıkarını kişisel çıkarın üstünde tutmaktır.)
( Erdemin ölçüsü tüze'dir. )
( Bilgi erdem, erdem de mutluluk üretir. )
( Erdeminiz ayakta kalmanızı sağlayan şeydir. )
( Erdem kişinin kendisini inşa edeceği tuğlalardır. )
( Erdemler kendileri içindir. Başka şeyler için değildir. )
( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )
( Erdemli olanlar, kaygıdan; akıllı olanlar, korkudan uzaktırlar. )
( Güçlükleri yenmeyi birinci ödevi olarak kabul eden ve ödülü sonraya bırakan bir kişiye 'erdemli' denir. )
( Erdemli kişinin önem verdiği üç şey vardır: Davranışlarında dikkatsiz ve düşüncesiz olmaktan sakınmak; yüz anlatımında içtenlik; sözlerinin kabalık ve bayağılıktan uzak olması. )
( Gerçekte olduğunuz şey, özünüz, sizin erdeminizdir, erdeminiz kendinizsiniz. )
( Özünüzü, gerçek benliğinizi anımsamak erdemdir. )
( Hiçbir çiçeğin kokusu rüzgâra karşı yayılamaz, fakat erdemlerin kokusu hiçbir engel tanımadan her yere yayılır. )
( Kişi, yaşamını meziyetlerinin yönettiğinden ve bu meziyetlerin en beklenmedik ve en sıkıcı koşullara bile direneceğinden emin olmalıdır. )
( Kişinin sınırlarını bilmesinden doğan alçakgönüllülük bir meziyettir ama vicdanla birleşmediği sürece bir zayıflık olarak görülebilir. )
( Olgun kişi, meziyetlerini parıldar hale getirir. )
( Olgun kişi, meziyetleri parıldarken ışıltıyı gizleyerek çevresiyle uyum içinde kalmayı başarır. )
( Kaynak ve meziyetlerin açığa vurulması yerine sadelikle alçakgönüllülük salık verilir. )
( Kişinin ışığı yararlı bir parlaklık sağlıyorsa, onu tartının altına gizlemelidir. Eğer sağlamıyorsa, meziyetleri geliştirmek amacıyla durmadan çalışılmalıdır. )
( Meziyet yalnız kalmaz, daima komşu bulur. )
( 4 Büyük Erdem:
* MAITRI/METTA[Palice] (Dostluk, iyi dilek, iyilik, sevgi ve merhamet göstermek. )
* KARUNA ( Merhamet ve herkesin acılarına üzülmek. )
* MUDITA ( Herkesin iyiliğine sevinmek. )
* UPEKSHA ( Herkesin hatasını affetme ve görmezlikten gelmek. )
( VIRTUE with/and MERIT )
( What you are really is your virtue. )
( Remembering your self is virtue. )

- AHLÂKÎ(DİANOETİK) ERDEM/LER ile/ve ENTELLEKTÜEL ERDEM/LER

- İRADÎ ERDEMLER ile GAYRİ İRADÎ ERDEMLER

( Varlık[Vucud]'a yönelik. İLE Varolan[Mevcud]'a yönelik. )
( Kendini bulduran. İLE Allah'ı bulduran. )

- ERDEM ile/ve MUTLULUK ile/ve BİLGELİK

- ERDEM ile FEDAKÂRLIK

- ERDEM ve/> ONUR

( Kişi/insan, onuru için erdemli olur. )

- AKIL/LI ile/ve ERDEM/Lİ
( Akıllı insanlar sudan hoşlanırlar. Erdemli kimseler dağlardan zevk alırlar.
Akıllılar kıpır kıpırdır, erdemliler dingindir.
Akıllılar neşelidir, erdemlilerse uzun ömürlüdür. )

- NİMET ve/<> MEZİYET

- MEZİYET ile/ve YETENEK

( Üstünlük vasfı, artam. İLE/VE Bir şeyi anlama/yapabilme niteliği. | Bir duruma uyma konusunda kişide bulunan ve doğuştan gelen güç. | Kişinin kalıtımsal olarak öğrenmesini çerçeveleyen sınır. | Dışarıdan gelen etkiyi alabilme gücü. )
( Yeteneklerinin farkedilmemesi, kişide üzüntü, çevresindekilerdeyse kayba yol açar. )
( MERIT with/and TALENT/CAPACITY )

- MAHARET/BECERİ ile/ve MEZİYET
( SKILL/ABILITY with/and MERIT )

- BECERİ ile/değil "BİLEK KIVRAKLIĞI"

- MELEK ile/ve MELEKE

( Doğa/da. İLE/VE İnsan/da. )

- YETİ ile/ve YETENEK

- YETENEK ile DURUM/HAL

( TALENT/CAPACITY with STATE )

- ZEKÂ ile YETENEK

- YETENEK ile/ve ETKİNLİK/FAALİYET

( TALENT with/and ACTIVITY )

- YETENEK ile/ve ETKİLİLİK
( TALENT with/and EFFECTIVENESS )

- YETENEK ile/ve/değil ÇARESİZLİK
( [not] TALENT with/and/but DESPERATION )

- UYUM ile/ve YETENEK

- SANAT ile/ve ZANAAT

( ART with/and CRAFT )

- ZİRAAT ile/ve ZANAAT

- SİVRİLMEK ile/ve SIYRILMAK

- DEVAM ile/ve TAKİP

- KORKU ile/ve KAYGI(ENDİŞE[< Pehlevice/Farsça]: Düşünüyorum]/ANKSİYETE)

( Bir kez, her şeyin içten geldiğini, içinde yaşadığınız dünyanın size değil, sizin tarafınızdan yansıtıldığını idrak ettiğinizde, korkularınız sona erer. )
( Siz aslında sevgisiniz - korkmadığınız zaman. )
( Anlayan bir zihin arzulardan ve korkulardan azadedir. )
( Korku, bilmemekten ileri gelir. )
( Kendinizi ne kadar daha çok bilirseniz, o kadar daha az korkarsınız. )
( Hatanızı keşfedin ve korkudan kurtulun. )
( Gövdemizin sahibi olursak, korkuyu atarız. )
( Korkunun bir bölümü, varolanlara bir zarar düşünmediğimiz zaman gider. )
( İhanetten uzak kaldığın kadar korkmazsın. )
( Zan gitmedikçe korkudan kurtulamayız. )
( Gövde ve zihin sınırlıdırlar, onun için de incinmeye açıktırlar, onların, korunmaya gereksinimleri vardır ve bu da korkuya yol açar. )
( Gelecek için antrenman, tutumlar geliştirme; bunlar korku işaretidir. )
( Acı çekmemiş olan korkmaz. )
( İç ve dış arasındaki ayrımın yalnızca zihinde olduğunu idrak ettiğiniz zaman, artık korkunuz kalmaz. )
( Arzulardan ve korkulardan kurtulun, görüşünüz birdenbire berraklaşacak ve herşeyi olduğu gibi göreceksiniz. )
( İç değerinizi bilmelisiniz, ona güvenmelisiniz ve günlük yaşantınızda arzu ve korkularınızı feda ederek bunu belli etmelisiniz. )
( Arzudan ve korkudan kurtulmak sizi öyle korkutmasın. Bu hepinizin bildiğinden öylesine farklı, çok daha yoğun ve ilginç bir hayat yaşayabilmenizi sağlayacaktır; öyle ki siz her şeyi kaybetmekle, gerçekten her şeyi kazanmış olursunuz. )
( [Ar.] REV', REV'A, HAVF ile GAMM )
( [Fars.] BÂK ile/ve ENDİŞE )
( FEAR with ANXIETY/CONCERN )
( Once you realise that all comes from within, that the world in which you live has not been projected onto you but by you, your fear comes to an end. )
( You are love itself - when you are not afraid. )
( An understanding mind is free of desires and fears. )
( The more you know yourself the less you are afraid. )
( Discover your mistake and be free of fear. )
( The body and the mind are limited and therefore vulnerable; they need protection which gives rise to fear. )
( Training for the future, developing attitudes is a sign of fear. )
( Who has not suffered is not afraid. )
( When you realise that the distinction between inner and outer is in the mind only, you are no longer afraid. )
( Be free of desires and fears and at once your vision will clear and you shall see all things as they are. )
( You must know your inner worth and trust it and express it in the daily sacrifice of desire and fear. )
( Do not be afraid of freedom from desire and fear. It enables you to live a life so different from all you know, so much more intense and interesting, that, truly, by losing all you gain all. )
( [Lat.] METUS cum ... )

- BİLMEDİĞİNDEN KORKMAK ile/ve/değil/yerine BİLDİĞİNDEN KORKMAK
( [Ar.] HAVF ile/ve/değil/yerine HAŞYET )

- HAVF >< RECÂ

- ENDİŞE ile/ve/> SIKINTI

( Geçmiş ıstırabın anısı ve onun yinelenmesi korkusu, insanı gelecek hakkında endişelendirir. )
( ANXIETY with/and/> BOREDOM/DISTRESS/DEPRESSION )
( The memory of past suffering and the fear of its recurrence make one anxious about the future. )

- ENDİŞE ile/ve HAYRET
( ANXIETY with/and ASTONISHMENT/AMAZEMENT )

- KORKU ile/ve/değil/yerine OLGU
( [not] FEAR with/and/but FACT )
( FACT instead of FEAR )

- KORKU ile/ve PANİK
( [Ar.] REV', REV'A ile/ve RU'B-FEZ' )
( FEAR with/and PANIC )

- KORKU ile/ve/değil TEPKİ
( [not] FEAR with/and/but REFLEX )

- KORKU ile/ve/değil/yerine TEDBİR
( [not] FEAR with/and/but PRECAUTION )
( PRECAUTION instead of FEAR )

- KORKU ile/ve/değil/yerine KORUMA
( [not] FEAR with/and/but PROTECTION )
( PROTECTION instead of FEAR )

- KENDİNİ BAŞKALARINDAN KORUMAK ile/ve/değil/yerine BAŞKALARINI KENDİNDEN KORUMA
( [not] TO PROTECT THE SELF FROM OTHERS with/and/but TO PROTECT OTHERS FROM THE SELF )
( TO PROTECT OTHERS FROM THE SELF instead of TO PROTECT THE SELF FROM OTHERS )

- KORKUTMA ile/ve/değil/yerine UYARMA

- "KORKUTMA" ile "KORKUTMA"

( Engellemek/korumak için olan. İLE Şaşırtmak, gülmek, eğlenmek için olan. )
( Çocukları hiçbir şekilde korkutmayınız! [Belki sadece/ancak savaşta düşmanı olabilir![o da ancak daha fazla zarar görmemek içindir.] İLE Düşmanın bile olsa, ne şaka, ne de başka bir gerekçe ya da koşulla, hiç kimseyi korkutmayınız! )

- KORKMAK ile/ve/değil ŞÜPHE
( [not] FEAR with/and/but DOUBT/SUSPICION )

- STRES ile KORKU
( Kültürel. İLE Doğal. )

- ONUR ile KORKU
( Dengesini iyi ayarlamak gerek! )
( Onurun, korkunun önüne geçerse canını kaybedersin!
Korkun, onurunun önüne geçerse vatanını kaybedersin! )

- PARANOYA ile KORKU
( PARANOIA with FEAR )

- KORKMAK ile/ve ALINMAMAK

- KORKU ile/ve/> KAÇMAK

- KORKU ile/ve UTANMA

( FEAR with/and SHAME )

- KORKU || CEHALET ve/yerine BİLGİ ||/VE CESARET
( Korku, bilgisizlikten de, çok bilgiden de olur. )
( CESARET: Köprüyü geçmeyi göze alabilmek. )

- ÜZÜNTÜ ve SIKINTI ve ENDİŞE
( Geçmişe ait. VE Şimdide. VE Gelecek için. )

- HÜZÜN ile ÜZÜNTÜ
( Geleceğe yansıması, ümittir. İLE Geleceğe yansıması, kaygıdır/endişedir. )

- HAMİYET: İnsanın yurdunu, ulusunu ve ailesini koruma çabası.

- KORKU ile/ve/değil/yerine TARİH BİLİNCİ

- MİNNETTARLIK ile/ve KORKU

( GRATITUDE with/and FEAR )

- KORKU ile/yerine SAYGI
( FEAR with RESPECT )
( RESPECT instead of FEAR )

- KORKU yerine SEVGİ
( Korkutamazsın beni, seviyorum seni! )
( LOVE instead of FEAR )

- YÜKSEKTEN KORKMAK ile/ve/değil DÜŞMEKTEN KORKMAK

- FOBİLER'DEN BAZILARI
:
( [Yun.] PHOBOS: KORKU )
( AEROFOBİ: Serin ve esintili hava korkusu.
AGAMAFOBİ: Evlilik korkusu.
AGORAFOBİ: Alan/geniş yer korkusu.
AKROFOBİ: Yükseklik korkusu.
ALGOFOBİ: Acı korkusu.
ALUROFOBİ: Kedi korkusu.
ANEMOFOBİ: Rüzgâr korkusu.
ARAKNAFOBİ: Örümcek korkusu.
ASTRAFOBİ: Yıldırım, ışık korkusu.
BATOFOBİ: Derinlik korkusu.
DROMOFOBİ: Karşıdan karşıya geçme korkusu.
FAZMOFOBİ: Hayalet korkusu.
FOBOFOBİ: Korku korkusu.
FOTOFOBİ: Işık korkusu.
FRİGOFOBİ: Soğuk korkusu.
GRAFAFOBİ: Yazma korkusu.
666 FOBİSİ(HEKSAKOSİYOHEKSEKONTAHEKSAFOBİ): Deccal'ın simgesi. [Avrupa Parlamentosu 666 nolu koltuğu boş bırakır.] | [Rulet çarkındaki sayıların toplamı da 666'dır.]
HELYOFOBİ: Güneş korkusu.
HEMOFOBİ: Kan korkusu.
HİDROFOBİ/HYDROPHOBIA[Lat.]: Su korkusu.
KLOSTROFOBİ: Kapalı yer(de kalma) korkusu.
KROMOFOBİ: Renklerden korkma/iğrenme.
KSENOFOBİ: Yabancı korkusu. Yabancılara karşı düşmanlık.
MELİSOFOBİ: Arı korkusu.
MİTOFOBİ: Yalan söyleme korkusu.
MUZOFOBİ: Fare korkusu.
NEOFOBİ: Yeni korkusu.
NİKTOFOBİ: Karanlık korkusu.
NOZOFOBİ: Hastalığa yakalanma korkusu.
OKLOFOBİ: Kalabalık korkusu.
OTOFOBİ: Yalnız/kendisiyle kalma korkusu.
POLİFOBİ: Gereksiz yere korku duyma.
SİFİLOFOBİ: Frengi korkusu.
SİNOFOBİ: Köpek korkusu.
SİTOFOBİ: Yemek korkusu.
TALASOFOBİ: Deniz korkusu.
TANATOFOBİ: Ölüm korkusu.
TERMOFOBİ: Sıcaklık veren [yorgan, giysi vb.] şeylerden korkma.
TOKSİKOFOBİ: Acı korkusu.
ZENOFOBİ: Yabancı korkusu.
ZOOFOBİ: Hayvan korkusu. )
( Uğraşlarınız arttıkça kaygılarınız azalır. [Hobileriniz arttıkça fobileriniz azalır.] )

- KORKU ile/<> ZEKÂ

- CEBÎN
: Korkak, yüreksiz. | Alçak.

- OLİGOFRENİ: Akıl ve zekâ geriliği.

- KORKU ile İKİRCİK
( [Ar.] REV', REV'A ile TEREDDÜT )
( FEAR with HESITATION )

- KORKU ile/ve İHÂNET

- HIYÂNET ile İSABETSİZLİK

- KORKMAK ile/değil SAVUNMAYA GEÇMEK

( [not] AFFRAID with/but TO GET IN DEFENSE )

- TERSÂ ile/ve CEBÂNET
( Çok korkak, titrek. İLE/VE Korkaklık. )

- İKİLEM ile İKİRCİK
( DILEMMA with HESITATION )

- İKİRCİK ile ÇEKİNCE
( HESITATION with DRAWBACK )

- KAYGI ile VESVESE/İŞKİLLENMEK

- VESVESE ile VEHM

- VESVESE ile "KUR(MAK)"

- KAYGI ile/ve TEDİRGİNLİK/PERTÜRBASYON

- KAYGI ile/ve TELAŞ/LANMA

- KAYGI ile/ve/değil/yerine DUYARLILIK

- DUYARLILIK/HASSASİYET ile/ve/değil ENDİŞE (yerine BİLGİ/BİLİNÇ)

- DİLEK/TEMENNİ ile ENDİŞE

( Özellikle "İnşaallah" dendiğinde. )
( WISH with ANXIETY/CONCERN )

- TELAŞ ile PANİK

- PANİK ATAK ile PANİK BOZUKLUK

- TEDİRGİN/LİK ile GERGİN/LİK

- GERGİN/LİK ile/ve HUZURSUZ/LUK

- GERGİN/LİK ile ŞAŞKIN/LIK

( [Lat.] ... cum CONSTERNATIO )

- ŞAŞKINLIK ile/ve/değil HAYRANLIK
( [Ar.] BEHT )

- ŞAŞKINLIK ile/ve/<> KARARSIZLIK

- ŞAŞKINLIK ve PANİK

- ŞAŞKINLIK ile/ve/> SUSKUNLUK/SUSMA

- ŞAŞIRMA ve/> KORKU

- UYANIKLIK ile GERGİNLİK

- UYANIKLIK ile/ve AYIKLIK

- SİNİR/Lİ ile/ve/değil TELAŞ/LI

- SİNİR ile/ve STRES

- HEYECAN ile GERGİNLİK

- EVHAM ile VESVESE

- KORKU ile ANLAYIŞ EKSİKLİĞİ

- KORKU ile GERİLİM

- KORKU ve/> PANİK

- KORKU ile/ve ÇEKİNME

- KORKU ile/yerine CİDDİYE ALMAK

- KORKU ve/> BERRAKLIK ve/> ERK ve/> YAŞLILIK

- ŞAŞKINLIK ile KORKU

( BEWILDERMENT with FEAR )

- ŞAŞIRMAK ile "KIRILMAK"

- ŞAŞIRMAK ile/ve AFALLAMAK

- ŞAŞMAK ile ŞAŞIRMAK

( Şaşan ve şaşıran kişi, bilmediğini bilen kişidir. )

- "KIRILMAK" ile/ve KIZMAK

- KIZMAK ile/ve KINAMAK

- KIZMAK ile/ve/<> BİLGİSİZLİK

( Ne kadar az bilirsen, o kadar kızarsın. )

- KIZMA/KIZGINLIK ile/ve/değil ŞAŞIRMA/ŞAŞKINLIK
( [not] TO GET ANGRY with/and/but BEWILDERMENT )

- "KIZDIRMAK İÇİN" değil TERBİYESİZLİK/DENSİZLİK

- KORKMAK ile ÜRKMEK

( TO FEAR with TO BE FRIGHTENED )
( [Lat.] ... cum TIMID(US) )

- ÜRKEK ile ÖDLEK
( [Lat.] TIMIDUS cum PUSILLANIMIS )

- KORKMAK ile ÇEKİNMEK
( FEAR with AVOID )

- KORKMAK ile "GÖTÜN 3.5 ATMASI"

- "NUTKUN TUTULMASI" ile "BASİRETİN BAĞLANMASI"

- KAYGI(ENDİŞE/ANKSİYETE) ile KURUNTU

( ANXIETY with APPREHENSION )

- KAYGI/ENDİŞE ile ÇEKİNME/ÇEKİNCE
( ANXIETY with AVOID )

- KAYGI ile TUTUM
( ANXCIETY with ATTITUDE )

- KARAMSAR/LIK ile/ve KÖTÜMSER/LİK ile/ve OLUMSUZ/LUK (NEGATİF/LİK)

- KÖTÜMSER ile/değil SORUNLU

- KÖTÜMSER ile ÜMİTSİZ

( TRAGEDYA: Ümidin tümüyle tükenmesi. )

- ÜMİTSİZ/LİK ile/değil/yerine "ÇARESİZ/LİK"
( Ne zaman ki, ümitsizsiniz, ne zaman ki, çaresizsiniz,
ÜMİT SİZSİNİZ, ÇARE SİZSİNİZ! )
( [Ar.] KUNÛT, YEİS ile/değil/yerine ... )
( [Fars.] NEVMİDÎ ile/değil/yerine ... )
( [Lat.] DESPERATIO cum ... )

- ÜMİTSİZLİK ile/ve/> HASTALIK

- ALINMAK ile/ve GÜCENMEK

- ÇEKİNMEK ile SAKINMAK

( AVOID with TO PROTECT )

- ÇEKİNCE ile SAKINCA
( DRAWBACK with INCONVENIENCE )

- İKİRCİK(TEREDDÜT) ile ÇEKİNCE/ÇEKİNME
( HESITATION with AVOID )

- TEREDDÜT/D[Ar. < REDD] ile ENDÎŞE[Fars. < DÂNİŞ]
( Kararsızlık. İLE Bilgiden/bilimden uzak olma. (durumu/sonucu) [DÂNİŞ: Biliş, bilgi, ilim.] )

- ÇEKİNCE ile SIKINTI

- ÇEKİNCE ile/değil/yerine SAYGI

( [not] AVOID with/but RESPECT )
( RESPECT instead of AVOID )

- ÇEKİMSER ile ÇEKİNGEN
( ABSTAINER with TIMID )

- OLGUN/LUK ile/değil ÇEKİNGEN/LİK
( [not] RIPE/NESS with/but TIMID/ITY )

- "EZİK" ile/değil ALÇAKGÖNÜLLÜ

- SİLİK ile EZİK

- SAKINMAK ile KAÇINMAK

( TO PROTECT with ABSTAIN, SHUN )

- SAKINMA ile MASKE

- DERT ile MERAM

- DERT ve/<> DERMAN

( DERMAN ARARDIM DERDİME,
DERDİM BANA DERMAN İMİŞ )
( SÖYLEMEM KİMSEYE DERDİMİ, DERMANIM OLMASIN DİYE! )
( Derdini bilen, dermanını bulmuş demektir. )
( Derdine derman olmayacak ortamda derdini konuşmak edepsizliktir! )

- DERT ile TASA
( Dert icat etmek zorunda değilsiniz! )
( [Fars.] ... ile TÂSE )
( You need not invent trouble. )

- DERT ile SIKINTI
( Kendinize zulm etmek için yollar icat etmeyin! )
( TROUBLE with DISTRESS/BOREDOM )

- DERT ile/ve ADANMA

- DERT SAHİPLİĞİ ile/ve/değil ADANMIŞLIK

- PSİŞİK DERT ile/ve FELSEFİ DERT

( Sorun. İLE/VE Sorunsal. )

- DERTLEŞME ile/ve "DERS" (ÇIKARMAK)

- İBRET ALAN ile İBRET ALMAYAN

( Bulunduğu derecenin üzerine çıkar/tılır. İLE Bulunduğu derecenin altına düşer/düşürülür. )
( İbret alınır. İLE İbret olur. )



- DERT ile/ve/yerine NEŞE
( Paylaştıkça, azalır. İLE/VE Paylaştıkça, artar. )

- BIKMAK/USANMAK ile/ve SIKILMAK
( [Ar.] GINA ile/ve ... )
( TO BE FED UP with/and TO BE/GET BORED )

- BIKKIN/LIK ile/ve SIKKIN/LIK

- SIKILMA ile "BOĞULMA"

- TIKINMA! | IKINMA! | SIKILMA!

- BULANMA ile/ve/değil BUNALMA

- BUNALMA ile BUNAMA

( [Ar.] ... ile ATEH [ATÛH: Bunak] )

- BUNALIM ve/> KÖTÜLÜK

- BUNALIM ile/ve YORUM

- PASCAL UÇURUMU ile/ve ASTRONOT SENDROMU ile/ve SİMURG SENDROMU

- ANADONİ ile PASCAL UÇURUMU

- SIKINTI ile/ve/> ÇARE

( DERMAN ARAR İDİM DERDİME
DERDİM BANA DERMAN İMİŞ )
( DISTRESS/BOREDOM with/and/> REMEDY )

- DERMAN ile ŞİFÂ

- DERT ile KONU

( TROUBLE with SUBJECT/ISSUE )

- "DERT ETMEK" ile DERT EDİNMEK
( Kendinize zulmetmek için yollar icat etmeyin! )
( Don't invent self-inflicted cruelties. )

- ÜRKME ile TIRSMA

- ÜRPERME ile KORKU

( Şecaat'ten gelir. İLE Öfke'den gelir. )
( [Ar.] TAHAŞŞÎ[< HAŞYET] ile HAVF )

- ÜRPERME ile TİTREME

- İRKİLME ile/ve ÜRPERME

( Gövdede. İLE/VE Zihinde. )
( Gövdeyi korur. İLE/VE Zihni korur. )

- ÜRPERTİ ile/ve/> TUTKU
( SHUDDER with/and/> PASSION )

- ÜŞÜMEK ile/ve/> TİTREMEK
( [Fars.] ÂCÎŞ ile/ve/> ... )

- TİTREMEK ile/ve/> SARSILMAK
( [Ar.] RA'ŞE ile/ve/> ... )
( SHIVE with/and/> SHAKE )

- GERİLME ile GERİNME
( TENSION with STRECH )

- SEĞİRME ile TİTREME
( İRTİKÂZ[< REKZ]: Nabzın atması, seğirme. )
( İHTİLÂC-I AYN: Göz seğirmesi. )
( * Başın üst kısmının seğrimesi iyi bir makam ve mevkiden haber verir.
* Başın yan tarafının seğrimesi sağı ve solu hayırlı eyler.
* Alnın seğrimesi sağda ise eğlence, solda ise habere işarettir.
* Kaşın seğrimesi sağ-sol her yer dostlukla dolar.
* Kaşın ortası seğrirse sağı zevk ve solu kederdir.
* Dil seğrirse sağı hüzün, solu coşkunluktur.
* Gözün dışı seğrirse sağda kötüleme, solda ziynettir.
* Gözbebeğinin seğrimesi sağ gözde olursa sıkıntı, solda sevinçtir.
* Göz kuyruğunun seğrimesinde sağ göz için sevinç, solda maldır.
* Gözün altı seğrirse, sağdaki iyiliğe, soldaki mevkiye alâmettir.
* Yanağın seğrimesi sağda olursa hayır, solda olursa mala işarettir.
* Burundaki seğrime sağ tarafta kahır, sol taraftaki mevkiye işarettir.
* Dudağın üst kısmındaki seğrime sağda olursa rızk, solda şenliktir.
* Dudağın uç kısmının seğrimesi sağda zarar, solda esenliktir.
* Dudak altının seğrimesi sağda ve solda sürekli güzellik alâmetidir.
* Seğriyen çene sağda eğlence, solda güzellik işaretidir.
* Kulağın seğrimesi sağda ve solda güzel habere işarettir.
* Boğazın seğrimesi sağda mala, solda üzüntüye delildir.
* Arka omuzların seğrimesi sağda olursa hüzün, solda olursa keder alâmetidir.
* Kol pazularının seğrimesi sağda olursa rızık, solda olursa mala çıkar.
* Bilek seğrirse sağda ve solda iyi habere işarettir.
* Kolların seğrimesi sağda kötüleme, solda ayıptır.
* Elin bilekleri seğrirse sağda mala, solda meşakkate delildir.
* Elin sırtı seğrirse sağdaki üzüntüye soldaki şerefe alâmettir.
* Avucun seğrimesi her ikisinde de rızık ve mala işarettir.
* Başparmak seğrimesi sağda yük, solda üzüntüdür.
* Şehadet parmağı titreyip seğrirse sağ ve solda yeni sebeplere çıkar.
* Orta parmak seğrimesi sağda olursa üzüntü, solda olursa neşedir.
* Serçe parmak seğrimesi sağda makam ve solda gam işaretidir.
* Yüzük parmağının seğrimesi solda hayır, sağda mal işaretidir.
* Göğüs seğrimesi sağda hüzün, solda sevinç olur.
* Meme seğrimesi sağda makam, solda sevinç alâmetidir.
* Karnın seğrimesi sağda kavuşma, solda neşedir.
* Göbek seğrimesi sağda üzüntü, solda esenliktir.
* Böğür seğrimesi sağda mevki, solda rızık alâmetidir.
* Oyluğun seğrimesi sağda güzellik, solda oğul işaretidir.
* Kasık seğrimesi sağda olursa cima'(çiftleşme), solda yolculuktur.
* Husyelerin(testis) seğrimesi sağda çocuk doğumuna, solda kedere işarettir.
* Makatın seğrimesi solda yol, sağda mal işaretidir.
* Baldır seğrimesi sağda olursa eğlence, solda yolculuk işaretidir.
* Diz seğrimesi sağda üzüntü, solda sevinç alâmetidir.
* Bacak seğrimesinden sağda mal, solda mevki görünür.
* Sırtın ortasının seğrimesi sağda yol, solda erzak işaretidir.
* Karın arkasının seğrimesi sağda mal, solda ayrılık alâmetidir.
* Topuğun seğrimesi sağda mal ve solda yolculuk alâmetidir.
* Ayak arkasının seğrimesi sağda hüzün, solda esenliğe çıkar.
* Elin kemiğinin seğrimesi sağda yolculuk, solda mal demektir.
* Avuç seğrirse sağda yola, solda şeref kazanmaya delildir.
* Başparmak seğrimesi sağda mal, solda murada çıkar.
* İkinci parmak seğrimesi sağda ve solda iyi haberdir.
* Orta parmaklar seğrirse sağda ve solda çekişmeye sebep olur.
* Yüzük parmağı seğrirse sağda çekişme, solda sevinç vardır.
* Küçük parmak seğrirse sağda ve solda rızık ve mal demektir. )

- SALLA(N)MAK ile SİLKELE(N)MEK
( TO SWING with SHAKE OFF )

- SALLANMAK ile YALPALA(N)MAK
( TO SWING with TO LURCH )

- ISIRARAK ile KOPARARAK
( BITING with BREAKING OFF )

- KOPARMAK ile SIYIRMAK

- KOPARMAK ile AYIRMAK

- AYIRMA ile/ve KAYIRMA

- AYIRMAK ile/değil/yerine AYRICALIK/LAR (TANIMAK)

- TORPİL ile/değil/yerine ARACILIK

- ESİRGEME ile KAYIRMA

( Anneler/babalar, tüm çocukları esirger ve fakat kendi çocuğunu kayırır. )

- EMMEK ile ÇEKMEK

- TÜKÜRMEK ile ÜFÜRMEK

( [Ar.] TEBEZZUK[< BÜZÂK] ile ... )

- DÜŞMEK ile KAPAKLANMAK

- BAĞIRMA ile VURGU

- BAĞIRMAK ile ANIRMAK

- BAĞIRMA ile HAYKIRMA

( [Fars.] ... ile BÂNG )

- BAĞIRMAK ile/değil YÜKSEK SESLE KONUŞMAK

- BAĞIRMA ile ÇIĞLIK

( [Ar.] ... ile VÂ-VEYLÂ[Çığlık, yaygara. | Eyvah, yazık! | Nâmık Kemâl'in şiiri.] )
( [Fars.] ... ile FİGAN[çoğ. EFGAN] )

- TEVBÎH ile TEKDÎR ile MUÂHEZE[< AHZ | çoğ. MUÂHEZÂT]
( Azarlama, paylama. | Memurlara uygulanan bir disiplin cezası. İLE
Azarlama. | Öğrenciye verilen ve siciline işlenen bir cezâ. İLE
Azarlama, paylama, çıkışma, darılma. | Tenkîd. )
( ... İLE Tevbîhden daha ağırdır. )
( Nush ile uslanmayanı, etmeli tekdîr
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir! )

- İTAP: Azar, papara, zılgıt, saparta.

- ZILGIT[< ZIL yansıma sesine GIT eki ile]: Korkutma, çıkışma, gözdağı, azarlama.

- SÜRT(ÜN)MEK ile DEĞMEK
( [Ar.] TEDELLÜK ile ... )
( RUB with TOUCH )

- DÜRTMEK ile İTMEK

- DÜRTMEK ile GIDIKLAMAK

- İT(İL)MEK ile/ve KAK(IL)MAK

- GİRMEK ile SOKMAK

- PARÇALAMA ile DAĞITMA

- PARÇALAMAK ile DOĞRAMAK

- KIRPMAK ile KESMEK

( TRIM with CUT )

- SIYIRMAK ile AYIRMAK

- KAÇMAK ile SIVIŞMAK

- KAÇMAK ile/ve/değil/yerine (GERİ) ÇEKİLMEK

- KAÇMAK ile/ve/değil/yerine UZAK DURMAK

( UZAK DUR!
* Karnı tokken sızlanandan
* Zevk sürerken sıkılandan
* El içinde ağlayandan
* Dost sözünden gocunandan
* Kuşkusuyla buz tutandan
* Düşmanına dost durandan
* Suretiyle kandırandan
* Aynalardan kovulandan
* Şeytanıyla yarışandan
* Sevabını anlatandan
* Günahına kulp takandan

Mete Özgencil )

- "KAÇMAK" ile/ve/değil ANLAMSIZ/DEĞERSİZ BULMAK, DEĞER VERMEMEK

- İLİŞKİLERDE: "KAÇMAK/KOVALAMAK" ile/yerine ADAM/KENDİN OLMAK

- KAÇMAK ile/değil HIZLI YÜRÜMEK/KOŞMAK

( [Ar.] ... ile/değil BESBESE )

- "SUYUN ÜSTÜNDE YÜRÜMEK" değil HAVADA KOŞMA/İLERLEME
( Yürünemez! DEĞİL Hız ile elde edilen ve yanılsama/çarpıtma ile "çıkarsanılan"/indirgenilen. )

- REFTÂR[Fars.]: Gidiş, yürüyüş, hareket. | Salınarak edâlı yürüyüş. | Hızlı koşan.

- AHTAL[Ar.]: Çabuk yürüyen. | Boşboğaz.

- KOVMAK ile KOVALAMAK

- KOV(UL)MA ile/değil/yerine SÜR(ÜL)ME

( Eskiden bazı meclisten uzaklaştırılan/sürülen kişiler 7 yıl aynı meclise dönemezlermiş. )

- YÜRÜMEK ile/ve VOLTA (ATMAK)

- YÜRÜMEK ile/ve BAHTERE
[Ar.]/HİRÂM[Fars.]
( ... İLE/VE Salına salına, hoş yürüyüş. )

- SIÇRAMAK ile ZIPLAMAK
( TO BOUNCE/SPRING with TO JUMP )

- HOPLAMAK ile ZIPLAMAK

- "ZIPLAMAK" ile/değil ATILMAK

- GEÇMEK ile ATLAMAK

- DONMAK ile DONUP-KALMA

( Gövde ısısı düşük birine konyak vermek çok vahim bir hatadır! )

- DİŞLEMEK ile ISIRMAK

- DİŞLEMEK ile KEMİRMEK

- BÖĞÜRMEK ile ÖĞÜRMEK

- SIKMAK ile KASMAK

- SIKMAK ile BÜZMEK

- SALLANTI ile ÇALKANTI

- KIZMAK ile HOMURDANMAK

( TO GET ANGRY with TO GRUMBLE )

- KIZMAK ile/değil DOĞRUDAN SÖYLEMEK
( [not] TO GET ANGRY with/but TO SAY DIRECT )

- KIZMAK ile "BOZULMAK"

- KIZMAK ile RAHATSIZ OLMAK

- KIZMAK ve ÖNEMSEMEK

- KIZMAK ile/ve/değil/yerine SİTEM (ETMEK)

- RAHATSIZ ETMEK ile/ve RENCİDE[Fars. Kalbi kırılma, incinme.] ETMEK

- "İÇLENMEK" ile/ve "BOZULMAK"

- SİNİRLENMEK ile ÜZÜLMEK

- ÜZÜLMEK ile ACIMAK

- ACIMA ile DUYGUDAŞLIK

- İNSAF ile İNİSİYATİF

- YAZIK ve/<> KAZIK

- PARLAMAK ile ALEVLENMEK

- DİDİŞMEK ile HİZİPLEŞMEK

- DİDİŞMEK ile/ve ÇEKİŞMEK

- DİDİŞMEK ile/ve CEDELLEŞMEK

- HİZİPLEŞME ile HIRLAŞMA

- DEDİKODUCU ile NEMMÂM

( ... İLE Lâf taşıyan. )

- LÂF GETİREN ile/ve/> LÂF GÖTÜREN

- HINÇ ile İNTİKAM

( Zayıf olan nefret etme ve intikam alma eğilimindedir. Tembel olduğundan da yatışır ve bu düşüncelerden vazgeçer. )
( [Ar.] GAYZ ile ZAHL[çoğ. ZÜHÛL] )

- SIKIŞIKLIK ile KISIR DÖNGÜ

- ÇIKMAZ ile KISIR DÖNGÜ

- ROL ile/ve MASKE

- ROL ile TASLAMAK

- TASLAMAK ile TAVIR TAKINMAK

- TAFRA
[Ar.]: Yukarıya sıçrama, atlama. | Yukarıdan atıp tutma. | İlimde, rütbe, derece alma.

- "KUDUR(T)MAK" ile "ÇILDIR(T)MAK"

- "KUDURMAK" ile "FITIK OLMAK"

- "GICIK OLMAK" ile "FITIK OLMAK"

- "GICIK OLMAK" ile "UYUZ OLMAK"

- "GICIK OLMAK" ile "KIL OLMAK"

- HIZLI/LIK ile SERİ/LİK

- AZIMSAMAK ile KÜÇÜMSEMEK

( UNDERESTIMATE with DESPISE )

- KÜÇÜMSEMEK ile HOR GÖRMEK
( TO DESPISE with TO BELITTLE )
( [Lat.] CONTEMPTUS cum DEDIGNATIO )

- HOR GÖRMEK ile KENDİNİ HOR GÖRMEK
( ZİLLET: Hakirlik, horluk, aşağılık, alçaklık. )
( TO BELITTLE with SELF BELITTLE )
( [Lat.] DEDIGNATIO cum HUMILITAS )

- ZİLLET ve/> İZZET

- HOR GÖRMEK ile/değil/yerine HOŞ GÖRMEK

- "AŞAĞI GÖRME" ile/ve "YUKARI GÖRME" | ile/değil/yerine EŞ GÖRME

- NİYET ile KASTETMEK

- KASTETMEK ile/ve TEMELLENDİRMEK

- TEMEL ile NİYET

- NİYET'TE: SAMİMİYET, İÇTENLİK, YAKINLIK ve TUTUM'DA: RESMİYET, MESAFE, CİDDİYET

( SINCERELY, SINCERITY, NEARNESS :ON INTENTION and SOLEMNITY, DISTANCE, SERIOUSNESS :ON ATTITUDE )

- NİYETSİZLİK ile/ve TERBİYESİZLİK

- MESAFE KOYMAK ile MESAFE/Yİ KORUMAK

- CİDDİYET ile/ve/değil/yerine TUTARLILIK

( KONSEKAN: Tutarlı, mantıklı davranan. Yargıları mantığa uygun olan. )

- TUTARLI OLMAK ile/ve/değil TUTARLI DAVRANMAK
( Zorunlu değildir. İLE/VE/DEĞİL Zorunludur. )
( Sorunlu olabilir. İLE/VE/DEĞİL Sorunsuzdur. )
( Her zaman için geçerli olamayabilir. İLE/VE/DEĞİL Çoğunlukla geçerli olmalıdır. )
( "İddia"sında/zannında olabilirsin. İLE/VE/DEĞİL İspat edersin. )
( Söz ile. İLE/VE/DEĞİL Tutum/tavır ile. )

- YOZLAŞMA ile YOBAZLAŞMA

- KANIKSAMAK ile BENİMSEMEK

( TO GET ACCUSTOMED with TO MAKE ONE'S OWN )

- BENİMSEMEK ile "TUTMAK"
( TO ADOPT with "TO SUPPORT/LIKE" )

- BENİMSEMEK ile "SAHİP ÇIKMAK"

- BENİMSEMEK ile/ve SAVUNMAK

- BENİMSETİLEN ile DAYATILAN

- BENİMSEMEK ile/ve/değil/yerine/<> ÖZÜMSEMEK

- MONOTONLUK ile KANIKSAMAK

- SAPKINLIK ile "DEJENERASYON"

( ASTRAY with DEGENERATION )

- BATILILAŞMA ile "DEJENERASYON"

- HALÜSİNASYON ile SİMÜLASYON

( HALLUCINATION with SIMULATION )

- BIRAKMAK ile AYIRMAK
( LEAVE with SEPERATE )

- BIRAKMAK ile YERİNE KOYMAK

- BIRAKMAK ile TERCİH DEĞİŞTİRMEK

- BIRAKMAK ile TERK ETMEK

- TERK ETMEK/EDİLMEK ile/ve AYRILMAK

- KOVULMA ile/ve TERK EDİLME

- VAZGEÇMEK ile BIRAKMAK

( Hiçbir kişi vazgeçilir değildir.
Hiçbir kişi vazgeçilmez değildir. )

- VAZGEÇMEK ile YERİNE KOYMAK

- BASTIRILMIŞ/LIK ile/ve VAZGEÇMİŞ/LİK

- PES ETMEK ile KAÇMAK

- BAĞIMLI/LIK ile/yerine BAĞLI/LIK

( Onlar mı size, siz mi onlara bağlısınız? )
( DEPENDENCE with ATTACHMENT )
( ATTACHMENT instead of DEPENDENCE )
( Do they depend on you, or you on them? )

- BAĞIMLI/LIK(MÜPTELÂLIK) ile ISRARCI/LIK
( DEPENDENCE with TO INSIST )

- BAĞIMLILIK ile/ve SAPLANTI
( DEPENDENCE with/and OBSESSION )

- BAĞLILIK ile/ve GEREKSİNİM
( ATTACHMENT with/and NEED )

- BAĞIMLILIK ile GEREKSİNİM
( DEPENDENCE with NEED )

- TARAFSIZ/LIK ile BAĞIMSIZ/LIK

- ISRAR ile DİRETMEK

- ISRAR ile/ve İNAT

( INSISTENCE with OBSTINACY )

- ISRAR ile/ve İBRÂM[Ar.]
( ... İLE/VE Can sıkacak derecede ısrar etme, üstüne düşme, zorlama. )

- ISRAR ile/değil ŞANSINI ZORLAMAK (İÇİN)
( [not] INSISTENCE with/but (FOR TO) CHALLENGE THE CHANCE )

- ISRAR ile İSTİKRAR
( INSISTENCE with STABILITY )

- ISRAR ile/değil/yerine ÇÖZÜMCÜLÜK

- "ISRAR/CI/LIK" ile/değil/yerine KARARLILIK

- ÖNEMSİZ/LİK ile GÖZDEN DÜŞ(ÜR)ME

- ÖNEMSEMEK ile CİDDİYE ALMAK

- "TAKILMAK" ile/değil/yerine ÜSTÜNDE DURMAK/ÖNEMSEMEK

- ÖNEMSEMEMEK ile HAFİFE ALMAK

- KONSANTRE ile KONSANTRASYON

( CONCENTRATED with TO CONCENTRATE )

- DÜŞÜNME ile KONSANTRASYON

- DÜŞÜNME ile DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEK

- ÜZÜLMEK ile DÜŞÜNMEK

- ÜZÜLMEK ile/ve HESAP SORMAK

- HESAP SORMAK ile/değil/yerine ÖRNEK OLMAK

- HALSİZLİK ile REHÂVET

- GAYRET ile GERİLİM

- ÖLÜMCÜL ile ÖLDÜRÜCÜ

- TOKA ile TOKALAŞMAK

( BUCKLE with SHAKING HANDS )

- REFLEKS(İNSİYÂK) ile ALARM

- REFLEKS ile ATILIM

- TERAPİLER('İ)

- TEDAVİ ile/ve OTAMA/TERAPİ

( Fiziksel olana. İLE Zihinsel olana. )
( Örgenlere uygulanabilen. İLE/VE Tine uygulanabilen. )

- TEDAVİ ile SAĞALTIM

- TEDAVİ ile/ve DÖNÜŞÜM

- ŞİFA ile/ve/<> TEDAVİ

( İçeriden. İLE/VE/<> Dışarıdan. )

- ŞİFÂ ile/ve DEVÂ

- OTAMA
: İlâçla tedavi etme.

- CANI İSTEMEK ile CANI ÇEKMEK

- KALDIRMAK ile KAYDIRMAK

- TAŞIMAK ile KAYDIRMAK

- TEK ELİNİ KALDIRMAK ile İKİ ELİNİ BİRDEN KALDIRMAK

( "Durumu" kabul etmek. İLE "Durumu" kabul etmemek. )

- UZANMAK (YATMAK) ile BANYODAN/DUŞTAN SONRA UZANMAK (YATMAK)

- UZANMAK ile/ve KIVRILMAK

- OTURMAK ile DIŞKILADIKTAN/SIÇTIKTAN SONRA OTURMAK

- DUDAK BÜKMEK ile DUDAK SARKITMAK

( Beğenmemek. İLE Somurtmak. )

- KAFAYI SAĞA SOLA SALLAMAK ile KAFAYI AŞAĞI YUKARI SALLAMAK

- CİMCİK ile ÇİMDİK

- KARŞI ile ÖTEKİ/ÖBÜR(DİĞER)

( OPPOSITE with OTHER )

- HATIRLAMAK ile ANIMSAMAK

- NÜFUS ile NÜFUZ

- UZADUYUM(TELEPATİ) ile DURUGÖRÜ

( TELEPATHY with CLAIRVOYANCE )
( [Ar.] NAKL-İ MEVCE ile ... )

- UZADUYUM(TELEPATİ) ile RÂBITA

- TELEPATİ ile !TLpati

( ... İLE (Düşük) Para hırsı. )

- UZADEVİM(TELEKİNEZİ) ile LEVİTASYON
( Telekinezi ya da sadece kinezi, özdeğin(maddenin) iç dinamiklerine zihin/düşünce gücüyle etki ederek biçimini değiştirmek. İLE
Levitasyon ise, özdeği bütün olarak yerinden hareket ettirmek/havalandırmak/havada dolaştırmak. )

- AR ile HİCAP

- AR ile NAMUS/İFFET

( Hayatta namuslu yaşamanın en gerçek yolu, olduğun gibi görünmektir. )
( ... ile SİLİG: Namuslu. )

- İFFET[Ar.] ve ŞECÂAT[Ar.]
( Temizlik. | Namus. VE Yiğitlik, yüreklilik, koçaklık. )

- NAMUS[< NOMOS"]: Yasa. | Ölçü.
( Neden iyilik ettiğini bilmeden iyilik etmek.)

- NAMUS ile/ve GÜVEN

- NAMUS-U EKBER ile/ve NAMUS-U ESGAR

( Tanrı. İLE/VE Para. | Sessiz adâlet. )

- NAMUS ile ŞEREF

- ŞEREF ile/ve ONUR (HAYSİYET)

( Toplumsal. İLE/VE Bireysel. )
( Mal, mülk ve makamla, kişinin sosyal statüsüyle ilişkilidir. [Şerefim develerimin sırtındadır.] İLE/VE ... )
( ŞEREFİYE: Bir kişinin geldiği makam şerefine dağıttığı bahşiş. | Kamunun karar ve etkinlikleri sonucunda, belli bir yerdeki taşınmaz malların artan değerleri üzerinden yerel yönetimlerin aldığı bir tür taşınmaz vergisi. )

- KİŞİLİK "(MESELESİ)" ile GURUR "(MESELESİ)"

- ONUR ile KORKU

( Dengesini iyi ayarlamak gerek! )
( Onurun, korkunun önüne geçerse canını kaybedersin!
Korkun, onurunun önüne geçerse vatanını kaybedersin! )

- GURUR ile/ve KİBİR | ile/değil/yerine ONUR
( Başkalarının sırtına basarak. İLE/VE Başkalarını bastırarak. | İLE/DEĞİL/YERİNE Kendi ayaklarının/duruşunun üzerinde yükselme. )
( Yün giyende ve arpa yiyende kibir olmaz. )
( NAHHÂT[Ar.]: Kibirli, gururlu. )

- GURUR ile/ve/değil/yerine ONUR
( Başkasının sırtına basarak birşey olmaya çalışmak. Başkalarını ezerek büyüklenme. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Kendi kaynaklarının/duruşunun üzerinde yükselme. )
( [not] PRIDE with/and/but HONOUR )
( HONOUR instead of PRIDE )

- GURUR ile/değil İNAT
( [not] PRIDE with/but OBSTINACY )

- GURUR ile KİBİR
( Kibir, kişinin kendine iltifatıdır. [iltifat, en karşı konulamaz olanlardandır] )
( BÂD-DÂR[Fars.]: Kibirli. | Şişman. | Deli. | Hiçbir işle ilgisi olmayan. )
( PRIDE with ARROGANCE )

- GURUR(LU OLMAK)/MAĞRUR ile/değil/yerine VAKUR (OLMAK)

- ÖZGÜVEN ile KİBİR

( SELF CONFIDENCE with ARROGANCE )

- ÖZGÜVEN ile/ve İMAN

- İNAL
: Kendisine inanılan kimse, mutemet.

- KİBİRLİ ile KASINTI

- YAPMACIKLIK ile/ve GÖSTERMELİK

- DUYGU ile/ve TUTKU

( EMOTION with/and PASSION )

- DUYGU ile/ve/<> COŞKU
( EMOTION with/and/<> EXUBERANCE | EBULLIENCE )

- DUYGU ile/ve HİS
( EMOTION with/and FEEL )
( [Sansk.] MANAS ile/ve ... )

- HİS ile/ve/değil KUVVE

- NESNEL/OBJEKTİF DUYGULAR ile/ve PAY ALMA/KATILMA DUYGULARI ile/ve DURUM (İÇERİKSİZ) DUYGULARI

- 6 EVRENSEL DUYGU
:
( * SEVİNÇ
* KEDER
* ÖFKE
* KORKU
* TİKSİNTİ
* SÜRPRİZ )

- DOKUNMAK ile/ve DUYUMSAMAK/HİSSETMEK
( TOUCHING with/and FEELING )
( [Sansk.] SPARSA ile/ve ... )
( [Çince] ... ile/ve QINGGAN[çoğ.: Hisler] )

- DOKUNMA ile/ve EŞEYSELLİK/SEKS
( TO TOUCH with/and SEX )

- DOKUNMAK ile/ve/değil DEĞİNMEK
( Fiziksel. İLE/VE/DEĞİL Zihinsel/kavramsal. | Bağlantı kurmak, ilişkiye geçmek. )

- MASÛNİYET-İ ŞAHSİYE ile MASÛNİYET-İ TEŞRÎİYE
( Kişi dokunulmazlığı. İLE Yasama dokunulmazlığı. [Milletvekili dokunulmazlığı değil!] [Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının sadece meclisteki sözleri üzerine sınırlandırılmasını bekliyoruz en kısa sürede!] )
( MASÛNİYET: Eminlik, sağlamlık, mahfuzluk. | Korunma. | Dokunulmazlık. )

- DOKUNULMAZLIK ile/yerine KORUMA

- DOKUNULMAZLIK ile/değil/yerine AYRICALIK

- ETKİ ile KATKI

( EFFECT with CONTRIBUTION )

- HİZMET ile KATKI

- HİZMET ile FAİZ

( SERVICE with INTEREST )

- FİZİKSEL İŞ YAPMAK ile HİZMET ETMEK

- İŞÇİLİK ile/ve HİZMET

- TAT ile LEZZET

( TASTE with DELICIOUS )

- MERHAMET ile ACIMAK
( MERCY with PITY )

- ŞEFKAT ile MERHAMET
( COMPASSION with MERCY )
( [Fr.] CHARITÉ ile ... )
( [Lat.] CARITAS cum ... )

- MERHAMET ile/ve AF
( Taş kalpleri, en iyi mezar taşları yumuşatır. )

- MERHAMET ve/<> HÜRMET

- ŞEFKAT ile/ve YARDIMSEVERLİK

( Şefkat, insanın eline verilmiş sevgidir. )

- ŞEFKAT ve DÜRÜSTLÜK ve İYİLİK
( Eskiden papağanlara ezberletilen üç söz!
* ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL!
* DÜRÜST OL! DÜRÜST OL! DÜRÜST OL! DÜRÜST OL! DÜRÜST OL! DÜRÜST OL!
* İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! )

- NASİP ile KISMET
( Kısmetse gelir Yemen'den, değilse gelir çenenden. )

- ACI ile ISTIRAP
( ... İLE Zihnin ve kalbin titremesi. )
( Acıya dayanmak gerekir. Acıyı yenme diye bir şey yoktur. )
( Acı çekmeyenler, başkalarının acı çekebileceğini akıllarına getirmezler. )
( Size ıstırap veren sürekli sahte (asılsız) olandır. )
( Sahte olanı terk edin, acı çekmekten kurtulursunuz. )
( Düşüncelerinde ya da duygularında olan ve olmayan şeylere karşı herhangi bir özlemin yoksa, bu acılardan kurtulmanın yoludur. )
( Istırap, kabul etmeyişten kaynaklanır. )
( Istırap, kendi yarattığımız değil midir? Evet, onu yaratmak için ayrı bir kendiniz olduğu sürece. )
( Bencillik ıstırabın nedenidir. )
( Kendim olarak tanımladığım çerçeve ne denli dar ise, arzu ve korkunun neden olduğu ıstırap da o denli keskin olur. )
( Kişisel "ben"in eriyip kayboluşuyla kişisel ıstırap da son bulur. )
( Ancak ayrılıkçılık ve çıkarcılık dünyada gerçek ıstırabın ortaya çıkmasına neden olur. )
( Istırabın nedeni bağımlılık, çaresi bağımsızlıktır. )
( Istırabın gerçek nedeni, kendini sınırlı olanla özdeşleştirmektir. )
( Uygarlık, kültür, felsefe ve din. Istıraba başkaldırıdan başka nedir ki? )
( Istırap en başta, dikkat çekmek için bir çağrıdır ve o aslında bir sevgi hareketidir. )
( Istırap tümüyle bir bağımlılık ya da direnmeden dolayıdır; bu bizim yaşam ile birlikte devinmeye ve akmaya karşı isteksizliğimizin işaretidir. )
( Istırap çeken sizin kendiniz olduğunu hayal ettiğiniz kişidir, siz değil. )
( Eğer ıstırabın ötesinde olmak istiyorsanız, onu yarı yolda karşılayıp kucaklamalısınız. )
( Akıllı kişi, zevkin değil, ıstırapsızlığın peşine düşer. )
( PAIN with SORROW, SUFFER )
( Pain has to be endured. There is no such thing as overcoming the pain. )
( Suffering is due to non­acceptance. )
( It is always the false that makes you suffer. )
( Abandon the false and you are free of pain. )
( Is not all suffering self-created? Yes, as long as there is a separate self to create it. )
( Selfishness is the cause of suffering. )
( The narrower the circle of my self-identification, the more acute the suffering caused by desire and fear. )
( With the dissolution of the personal 'I' personal suffering disappears. )
( The cause of suffering is dependence and independence is the remedy. )
( What is civilization and culture, philosophy and religion, but a revolt against suffering. )
( Self-identification with the limited is the real cause of suffering. )
( Suffering is due entirely to clinging or resisting; it is a sign of our unwillingness to move on, to flow with life. )
( Suffering is primarily a call for attention, which itself is a movement of love. )
( It is the person you imagine yourself to be that suffers, not you. )
( If you want to be beyond suffering, you must meet it half way and embrace it. )
( [Lat.] TRISTITIA cum ... )
( [Sansk.] ... ile DUHKHA )

- ACI ile/ve/<>/değil/yerine SÜKÛT

- ISTIRAP ileve/> ÇİLE

( ... İLE/VE/> Kemalâta erdiren ıstırap. )

- ISTIRAP ile ARUF[Ar.]
( ... İLE Uzun süre ıstırap çeken. )

- ISTIRAP ile/ve DAYANÇ/SABIR

- ISTIRAB ile AZAB

( ... ile İKAB["ka" uzun okunur] )

- ISTIRAP ve HAREKET

- SIKINTI ile ISTIRAP

- BUNALIM ile/ve SIKINTI

( DEPRESSION with/and DISTRESS/BOREDOM )

- BUNALIM ile/değil BUNALTI

- BUNALIM ile/ve DUYARSIZLIK

- BUNALTI ile/ve DUYARLILIK

- ZORLANMA ile SIKINTI

- S ile SS

( Seve seve. İLE "S.ke s.ke."/"S.kile s.kile." )

- CEZA ile AZAP
( ... İLE Sıkıntı, ıstırap. | Lezzet. )

- CEZA ile/değil KARŞILIK

- CEZALARDA: YANLIŞ YAPILANA ile YAPILMAYANA/KARŞILANMAYANA
[zorunlu olduğu halde]
( Geliştirir. İLE [belki] Dönüştürür. )
( Verilebilir de, verilmeyebilir de. İLE Çoğunlukla verilmesi gerekir. )
( Niyete göre hafifletilebilir. İLE Ne niyet, ne özel koşullar pek değerlendirilmez. )
( Haklılık/haksızlık, yerindelik-yersizlik, adâlet aranabilir. İLE Ne haklılık, ne de herhangi bir şey aranmaz. )
( Nush ile uslanmayanı, etmeli tekdîr
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir! )

- ACI ile AĞRI
( PAIN with ACHE )

- AĞRI ile SANCI
( [Ar.] VECA' )
( ACHE with STITCH )

- AĞRI ile KALP AĞRISI/KRİZİ
( ... İLE Ölüm korkusu yaratan tek ağrı. )

- ACI ile SIZI
( PAIN with SORROW )

- BÜYÜME ile ÇOĞALMA

- BÜYÜMEK ile SEMİRMEK

- ÜREME ile ÇOĞALMA

( REPRODUCTION with INCREASE )

- BİÇİMİNİ KORUMAK ve ÜREMEK
( HIFZ-I TERKİB )

- ÜREME ile/ve DOĞURMA
( REPRODUCTION with/and TO GIVE BIRTH )

- AZMAK ile COŞMAK

- AZ(DIR)MAK ile AYAKLAN(DIR)MAK

- CEZBE/CAZİBE ile/ve TAHRİK

- TAHRİK OLMAK ile AZMAK

( EXCITATION with TO EXCITE )

- AZMIŞ ile KUDURMUŞ

- NEDEN OLMAK ile SAĞLAMAK

( Olumsuz durumlarda kullanılır. İLE Olumlu durumlar için kullanılır. )

- REDDETMEK ile KARALAMAK

- İNKÂR ile CAHT

( ... İLE Bile bile inkâr etme. )

- GEREKSİNİM ile ZORUNLULUK
( NEED with OBLIGATION )

- İSTEK ile GEREKSİNİM(İHTİYAÇ)
( WANT with NEED )

- İSTEK ile EMİR
( WANT with BIDDING )

- SİPARİŞ ile EMİR

- RİCA ile RİCA-EMİR

- RİCA-EMİR ile EMİR-RİCA

- EMİR-RİCA ile EMİR

- EMİR ile TÂLİMAT

- EMİR ile/ve EDEB

( Emir, edebten üstündür. )

- EMİR ile/ve İZİN

- EMİR ile/ve/değil/yerine DİLEK

- EMİR ile/ve/değil/<> ENGEL

- ENGEL/EMİR değil (KAVRAMSAL) OLUMSUZLUK BELİRTİMİ

- EMİR ile/ve İŞ/LER

( [Ar.] ... ile/ve UMÛR[< EMR] )

- BEKLEMEK ile NÖBET

- NÖBET ile/ve/değil/yerine MESAİ

- ŞİRB
[Ar.]: Su hissesi, suya ait hak. Ekin ya da hayvan sulama nöbeti.

- KISKANÇLIK ile/değil/yerine GIPTA
( İlgili olanağın o kişinin elinden çıkmasını istemek. [ve gerçekleşmesi için anlamsız sorunlar çıkarmaya çabalamak.] İLE/DEĞİL/YERİNE
Kendi elinde de bulunmasını istemek [ve gereklerini yerine getirmeye çabalamak.] )
( Kişi, başkalarını kıskanarak, pek çok şanssızlığı üzerine çeker. )
( [Ar.] HASED, GAYRA ile/değil/yerine GIBTA )
( [Fars.] REŞK ile/değil/yerine BÜJHÂN )
( [not] JEALOUSY with/but ADMIRE )
( ADMIRE instead of JEALOUSY )
( [Lat.] ZELOTYPIA cum/et ... )

- (EN FAZLA:) KISKANÇLIK YAPMAK ile/yerine KISKANÇLIK DUYMAK

- KISKANMAK ile/"değil" "KUDURMAK"

- KISKANÇLIK ile/ve/<> KİN

- KISKANÇLIK ile/ve BEĞENMEME

- KISKANÇLIK ile ÇEKEMEMEZLİK

- KISKANÇ/LIK ile/ve/değil HUYSUZLUK

- KISKANÇLIK: HALK ARASINDA ile SINIRLI/BELİRLİ BİR ÇEVREDE (/[eskiden] SARAYDA)

( İğne ucu gibidir. İLE Hançer ucu gibidir. )

- "TUTMAMAK" ile/ve/değil KISKANMAK

- BİRŞEYİ: KISKANMAK ile/ve/"değil" "CANI ÇEKMEK"

- HUYSUZLAŞMAK ile/değil HUYSUZLANMAK

- KANDIRMAK(YEMEK) ile YANILTMAK

- KANDIRMAK ile ALDATMAK

( TO DELUDE with TO DECEIVE )

- "ALDATMAK" ile/değil ANLATAMAMAK
( [not] "TO CHEAT" with/but NOT ABLE TO EXPLAIN )

- ALDATMA ile "TEZGAH"
( Aldatmayın, incitmeyin! )
( TO CHEAT with "TO CONCOCT" )
( Don't cheat, don't hurt! )

- KANDIRMAK ile SANDIRMAK

- SANI ile DEJAVU

- ALDANMAK ile ALDATMAK

( Aldattığını düşünen/zanneden, kimi aldatmıştır acaba? Sadece, Kendisini! )

- KERATA[Yun.]: Karısı tarafından aldatılan erkek. | Sevgi ile söylenen sitem sözü. | Ayakkabı çekeceği.

- ALDANMAK/KANMAK ile HÜSRAN

- ALDANMA ile/ve SORUMLULUK

( Dünyayı bileceksin, aldanmamak için! Sonrayı/ahireti bileceksin, aldatmamak için! )

- ALDANMA ile BİLEREK ALDANMA
( [Ar.] ... ile TAHADDU'[< HUD'A] )

- TAHÂDU'[< HUD'A] ile TAHADDU'/TAHAZZU'[< HUDÛ'/HUZÛ'] ile TAHADDUR[< HIDR/HIZR] ile TAHAZZUR[< HÂZIR] ile TAHADDÜR[< HADER] ile TAHADDÜR[< HADR] ile TAHAZZÜR[< HAZER] ile TAHATTUR[çoğ. TAHATTURÂT]
( Aldanmış gibi görünme. İLE Alçakgönüllülük gösterme. İLE Yeşilleşme, yeşil renk bağlama. İLE Hazır olma/bulunma. İLE Örtünmek, tesettür. | Uyuşma, uyuşturulma. İLE Yokuş aşağı inme. | Yukarıdan aşağı akıp gitme. İLE Sakınma, korunma, çekinme. İLE Anımsama, hatıra getirme/getirilme, unutulduktan sonra anımsanan şey. )

- ALDANMAK ile/ve/değil/yerine ADANMAK

- ALDATMA ile/"değil"/"yerine" PAYLAŞIM

- KANMAK/ALDANMAK ile/ve/değil KAPILMAK

- GEREKSİNİM ile AÇGÖZLÜLÜK

( NEED with GREED )

- AÇGÖZLÜLÜK ile İŞTAH
( GREED with APPETITE )

- İŞTAH ve ŞEHVET
( APPETITE and LUST )

- İŞTAH ile/ve BESLENME
( APPETITE with/and NUTRITION )

- GINA ile DOYGUNLUK

- ENAYİLİK ile BASİRETSİZLİK

- ENAYİLİK ile/değil ŞANSSIZLIK

- YETERSİZ/LİK ile SEVİYESİZ/LİK

- (")YETERSİZ/LİK(") ile/ve "SIĞ/LIK"

- BULUNDURMA ile BİRİKTİRME

( KEEPING with COLLECTING )

- BECAYİŞ ile TAKAS

- ARA ile MOLA

- İDDİA ile KESİNLİK

- İDDİA ile GEREKÇE

- İDDİA ile DAYANAKÇA

- İDDİA ile KANAAT

- "YENEN" ile "YENİLEN"

( Boş konuşur. İLE Boşu boşuna susar ya da savunur. )

- KANAAT ile ZAN

- KANAAT ile/ve/<>/değil/yerine TERCİH

- GEVŞEK/LİK ile ESNEK/LİK

- DAYANIKLI/LIK ile SAĞLAM/LIK

( ENDURANCE with STRENGTH )
( [Lat.] FORTITUDO cum ... )

- GERİNME ile KASILMA
( TO STRETCH with SPASM )

- CÖMERTLİK ile İSRAF
( [Ar.] SAHÂ', SAHÂVET ile İSRÂF[< SEREF] )
( GENEROSITY with EXTRAVAGANCE )

- TÜKETİM ile İSRAF

- HAYIR >< İSRAF

( Hayırlıda israf, israfta hayır olmaz. )

- MÜSTEHLİK[Ar. < HELÂK]: Tüketici.

- İSRAF ile ZİYAN
( EXTRAVAGANCE with TO WASTE )

- İSRAF ile/ve/> İFLÂS
( İsraf iflâsı muhakkak kılar. )
( En büyük israf, zaman israfıdır. )
( EXTRAVAGANCE with BANKRUPTCY )

- İSRAF ile NANKÖRLÜK

- İSRAF ile SAVURGANLIK

- İSRAF ile SUİSTİMAL

- SÖMÜRÜ ile SUİSTİMAL ile MANİPÜLÂSYON

( EXPLOITATION with ABUSE with MANIPULATION )

- FEDAKÂR/LIK ile CÖMERT/LİK
( Yapayalnızken ya da birşeylerle, birileriyle çatışırken başkalarına karşı daha cömert olmalı ama birey olarak da kendine saygı duymalıdır. )
( Cömert cömert derler maldan ederler, yiğit yiğit derler candan ederler. )
( AKI / BÂSİK[Ar.]: Cömert. )

- SAHİP OLMAK ile/yerine KURUCU(SU) OLMAK
( OWNER with FOUNDER )
( FOUNDER instead of OWNER )

- AYDINLANMA ile OLGUNLAŞMA
( Olgun olanlar daha çok deneyim birikimine sahip olanlardır. )
( ENLIGHTENMENT with RIPEN )
( The ripe ones had more experience behind them. )

- AKILTAPARLIK ile/yerine AYDINLANMA
( ADORING TO INTELLIGENCE with ENLIGHTENMENT )
( ENLIGHTENMENT instead of ADORING TO INTELLIGENCE )

- AKIL-FİKİR SAHİBİ OLMA(MA)K ile İFLÂH OLMA(MA)K

- İFLÂH (OLMA[MA]K) ile İSLÂH (OLMA[MA]K)

- KOPUKLUK ile KAYITSIZLIK

- SUÇ ile YANLIŞ(HATÂ)

( CRIME with MISTAKE )

- SUÇ ile PAY

- GAFLET ile YANLIŞ(HATÂ) ile DALÂLET

( İnsan, yanlışları olup da bunları düzeltmezse, bunları benimsemiş demektir. )
( Gaflet de bir nimettir. )

- ACZİYET ile DALÂLET

- ACZİYET ile MAĞDURİYET

- ACZ ile/ve/> GEREKSİNİM/İHTİYAÇ

- ÖFKE ile HIŞIM/HIŞM
[Fars.]
( Öfkeyi sükûnetle, kötülüğü iyilikle, cimriliği cömertlikle ve yalanı gerçekle yenin. )
( Öfkeyi/gadabı tatmin etmek hayvanlıktır. )
( Ancak öfkesini/hışmını yenen, yiğittir. )
( [Ar.] GAYZ, GAZAB ile TEECCÜM )
( [Fars.] ÂRÛDE: Öfkeli, kızgın, hırslı., RÎS ile HIŞIM )
( [İng.] ANGER )
( [Lat.] IRA cum ... )

- ÖFKE ile CELÂLLENME

- ÖFKE ile/ve/> UTANMA

( Öfke gelir, göz kararır; öfke gider, yüz kızarır. )

- ÖFKE yerine HÜZÜN

- ÖFKE GÜCÜ ile/ve/<> ARZU GÜCÜ ile/ve/>/değil/yerine AKIL GÜCÜ

- TENKİT(MUAHEZE) ile ELEŞTİRİ

( Olumsuz eleştiri. İLE
Hem olumlu, hem olumsuz olabilir. )

- TENKİT ile VERYANSIN

- TENKİD ile TAHKİR

- KİNÂYE ile TENKİT

- SİTEM ile KİNÂYE

- SİTEM ile KIZMAK

- NAZÎRE ile KİNÂYE

- TEPKİ VERMEK ile TEPKİ GÖSTERMEK

( RESPOND with REACT )

- TENKİT ile SAPTAMA/BELİRTME

- İTHAM ile AŞAĞILAMA

- İTHAM ile İSNAD

- !İTHAM ile !TEKFÎR

( Çoğunlukla/bazen itham, küfürden daha ağırdır. )

- İTHAM ile/ve/<> GENELLEME

- TAHRİK ile KIŞKIRTMA

( INCITEMENT with PROVOKE )

- KIŞKIRTICI ile TAHRİK EDİCİ

- TETİKLEME ile KIŞKIRTMA

( TRIGGER with PROVOKE )

- FİŞFİKLEMEK ile KIŞKIRTMAK

- YIKMAK ile YAKMAK

- UYDURMAK ile "KAFADAN ATMAK"

- TEŞEKKÜR ETMEK ile/ve TAKDİR ETMEK

( TO THANK with/and TO APPRECIATE )

- TEŞEKKÜR ile/ve ŞÜKÜR
( İnsana teşekkür etmeyi bilmeyen, şükür etmeyi bilemez. )

- HASSAS/LIK ile DUYARLI/LIK
( SENSITIVE/NESS with AWARE/NESS )

- HASSAS/LIK ile/ve/<> PAYLAŞIM
( SENSITIVENESS with/and/<> SHARING )

- "ZORUMA GİDİYOR" ile "AĞIRIMA GİDİYOR"

- SAĞDUYU ile DUYARLILIK

( AKL-I/HİSS-İ SELÎM ile HASSASİYET )

- DUYARLILIK ile/ve ZEKÂ

- DERT ile SORUN

( TROUBLE with PROBLEM )

- SORUN ile/ve ÇÖZÜLMESİ GEREKEN

- SORUN ile/ve/değil DEĞERLENDİRME

- GÖNDERME ile ORTADAN KALDIRMA

- GÖNDERMEK ile/yerine YÖNLENDİRMEK

- YUVARLAMAK ile BURMAK

- DİZMEK ile DÜZMEK

- DİZGE ile SİLSİLE

- SİCİL ile SİLSİLE

- "HAYIRLI İŞLER!" ile "KOLAY GELSİN"

- "İŞİNE GELEN" ile "KOLAYINA GELEN"

- İMECE ile FASON(/FERLAKS SİSTEMİ-FRANSIZ/PUTTING-OUT SİSTEMİ)

- ÇİZMEK ile KESMEK

- ŞAŞIRTMAK ile KANDIRMAK

- ŞAŞKINLIK ile "GÖT OLMAK"

- "PANİK YAPMA!" ile "ACELE ETME!"

- HOCANIN DEDİĞİ ile YAPTIĞI

( Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma! )

- KİTAP ile/ve/<> ÖĞRETMEN/HOCA/MÜRŞİT/GURU
( Neyi/neleri nasıl yapacağını/yapabileceğini anlatır/gösterir. İLE/VE/<> Neyin/nelerin yapılmayacağını/yapılmaması gerektiğini gösterir/anlatır. )
( Veri/bilgi. İLE/VE/<> Bilgi + Tecrübe. )

- HOCA ile/ve/değil KONUŞMACI

- ULEMÂ ile/ve VÜZERÂ ile/ve FUKARÂ

- SULTANLARIN/PADİŞAHLARIN SIFATLARI
:
( * Yönetilenlerin hakkını gözetir, onlardan hak talep etmez; bu fazilettir(fadl) ve en yüksek(ulyâ) derecedir.
* Ya da haklarını gözetir ve karşılığında hak talep eder, bu adâlettir(adl) ve orta(vustâ) derecedir.
* Ya da hak talep eder haklarını gözetmez; bu da aşağı(süflî) derecedir. )

- VEZİRLERİN SIFATLARI:
( * Zeki (vâfiru'l-akl)
* Düzgün tabiatlı (selimu't-tab)
* Edebli (edibu'n-nefs)
* Mutedil mizaçlı (mutedilu'l-ahlâk)
* Doğru iş yapan (munâsibu'l-efâl)
* Çabuk karar veren (serîatu'l-bedîha)
* İyi görünüşlü (makbûlu's-sûre)
* Açık görüşlü (cezlu'r-rey)
* Fikri isabetli (saibu'l-fikre)
* Sır vermeyen (kalilu's-sirre)
* Yerinde tedbir sahibi (hasenu't-tedbîr) )
( VEZÂRET[Ar.]: Vezirlik, paşalık. [Osmanlı'da en büyük rütbe.] )

- VÂLİDE SULTAN: Osmanlı'larda Sultan'ın annesi. [Protokolda Sultan'dan sonra gelir.]

- ÂSAF[Ar.]: Doğu edebiyatlarında vezirin eş anlamlısı olarak kullanılır. Süleyman peygamberin meşhur veziri ve İsrailoğulları soyundan gelen Âsaf b. Berhıya'dan kalmadır.

- DEFTER-DÂR[Ar./Fars.]: İl'de Maliye Bakanlığı'nın en yüksek memuru.

- PAŞA KAPISI: Sadrazamlık makamı.

- PADİŞAHLAR'IN: SAĞINA ile/ve SOLUNA ile/ve KARŞISINA (OTURANLAR)
( KÂTİP [Söylediklerini hemen, doğru ve net bir şekilde kayda geçmesi için.] İLE/VE
MUHAFIZ [Kalbini koruması için.] İLE/VE
ULEMÂ [Derin bilgi ve irfanlarından yararlanabilmek ve ayna olabilmeleri için.] )

- ÇELEBİ ile/> ŞEHZÂDE

- ŞEYHÜLİSLÂM (OLABİLMEK)
:
( En az 35 yıl hizmet ve ilmî çalışma gerektirir. )
( Medreseyi tamamladıktan sonra...
Kasabada/Şehirde Kadı Yardımcılığı > Küçük Şehir Kadılığı > Büyük Şehir Kadılığı > Üsküdar Kadılığı > Eyüp Sultan Kadılığı > Galata Kadılığı > İstanbul Kadılığı görevlerinden sonra Rumeli Kazaskeri olunur ve en son Anadolu Kazaskeri olduktan sonra ancak Şeyhülislâm olunurdu. )
( İlk Şeyhülislâm, Celâlzade Hızır Bey'dir. [Fatih Sultan Mehmet döneminde] )
( En uzun süre Şeyhülislâm'lık görevi yürütenler: Ebû Suud [29 yıl], Molla Fenârî [24 yıl], Zembilli Ali Efendi [23 yıl], Yahya Efendi [18,5 yıl]. )
( 131 Şeyhülislâm'ın 21'i şairdi. Ancak beşinin Divân'ı elimizdedir. )
( Bu makam, Kanuni Sultan Süleyman zamanında saltanattan sonra gelen yer olarak sayılmıştır. )

- ÂRİF HİKMET EFENDİ ile/ve ÂRİF HİKMET
( Şeyhülislâm. İLE/VE Medine'li. )

- BÜYÜK SELÇUKLU YÖNETİMİ'NDE:
( * VEZİR(SAHİB) / BAŞBAKAN

(ULEM KÖKENLİ, BÜROKRAT GİBİ VE GENELLİKLE İRAN'LI, BÜTÇENİN %10'UNU ALIRDI)

* DİVÂN-I A'LÂ / BAKANLAR KURULU

* DİVÂN-I İSTÎFÂ / MÂLİYE BAKANLIĞI
MÜSTEVFÎ / MÂLİYE BAKANI

* DİVÂN-I İŞRÂF - SAYIŞTAY
MÜŞRİF

* DİVÂN-I ÂRZ - SAVUNMA BAKANLIĞI
ÂRIZ - SAVUNMA BAKANI

DİVÂN-I İNŞÂ VE TUĞRA / DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
MÜNŞÎ/TUĞRÂÎ - KÂTİPLER/DEBÎR

İNŞÂ: YAZIŞMA/DİPLOMASİ
----------
ATABEG - LALA/LIK (DAR ANLAMDA) (DİVAN'A KATILIRDI)
NÂİBU'S-SALTANA / SULTAN VEKİLİ
( TÜRKİYE SELÇUKLULARI'NDA )
BEGLERBEGİ - ORDU KOMUTANI
PERVÂNE - İKTÂ İLE İLGİLİ )

- KÂDI/LIK ile/değil NAİB/LİK

- DİPLOMASİ ile/ve STRATEJİ

- İBADULLAH ile İBADUSULTAN

( KURB-İ SULTÂN, ATEŞ-İ SÛZÂN )

- HERMES ÖĞRETİSİ'NDE İNSAN:
( - SHAT
: Maddi gövde.
- ANK: Hayat kuvveti.
- KA: Astral Nur, Kalp.
- HATI: Hayvansal Ruh.
- SHEYBI: Kutsal Ruh.
- BAI: Akli Ruh.
- KON: İlâhi Ruh. )

- HERMETİK EĞİTİM:
( 1. Gövde Eğitimi.
2. Hayvansal Ruh Eğitimi.
3. İnsani Ruh Eğitimi. )

- İZİN ile/ve BİLGİ

- İZİN VERMEMEK ile/ve ENGEL OLMAK

- "ENGELLEMEK" ile/değil/yerine SINIRINI/HADDİNİ BİLDİRMEK

- KİMİNİN PARASI ile/ve/<>/değil/yerine KİMİNİN GÖNLÜ/DUASI



Bugün[08 April 2025]
itibariyle 539 başlık/FaRk ile birlikte,
766 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(1/2)


- ADEM
|------VEHM------|ŞEKK|------ZANN/ŞÜPHE------|
ile/ve/değil//yerine/=/||/<>/></>/<
YAKÎN

( 0
|------%50 altı.[1-49]------|%50-50|------%50 üzeri.[51-99]------|
ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/>/<
%100 )

( YOK(LUK)
|------ KURUNTU------|BELKİ|------KUŞKU------|
ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/>/<
KESİN(LİK) )

( RECM[Ar. çoğ. RÜCÛM]: Taşa tutma, taşlama. | Birine atılan taş. | Suçluyu beline kadar gömüp taşlayarak idâm etme. | Sövme, lânetleme. | Zan üzerine konuşma. )

( image )

( image )

( )

( Anımsadığımız şeylerle, onlar gerçekmişlercesine meşgul oluyoruz ne yazık ki. )

( DEFINETLY NOT[%0]
ALMOST NEVER[%10]~DOUBTFULLY[%20]~IMPROBABLY[%30]~UNLIKELY[%40]~
MAYBE[%50]~
PERHAPS[%60]~PROBABLY[%70]~LIKELY[%80]~ALMOST CERTAINLY[%90]~
DEFINITELY[%100] )


- AĞAÇ KESİTİ ile/ve/||/<> İNSAN PARMAK İZİ

( image )


- AĞIZ ile/||/<> AĞIZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Irmağın, su tulumunun, kuyunun ya da testinin ağzı. İLE İnsan ya da hayvanın ağzı. )


- AĞIZ ile/ve/değil GAGA

( İnsanda. İLE/VE/DEĞİL Kuşlarda/hayvanlarda. )

( [not] MOUTH vs./and BEAK )


- AKIL-BALİĞ değil ÂKİL-BALİĞ


- AKIL:
TAMAMLAYICI ve/||/<>/> BÜTÜNLEYİCİ


- AKIL ve/||/<> MERKEZ ve/||/<> GÜNEŞ ve/||/<> ATEŞ ve/||/<> PİRAMİT ve/||/<> TENNÛRE ve/||/<> TANDIR ve/||/<> RAHMAN/RAHİM


- AKL-I TEMYİZÎ ile/ve AKL-I AMELÎ ile/ve AKL-I NAZARÎ

( Yararlı/Zararlı. İLE/VE İyi/Kötü. İLE/VE Doğru/Yanlış. )


- ALGILANAN ile/ve/||/<> ALGILAYAN

( Edilgin. İLE/VE/||/<> Etkin. )


- TİN/AN ile/ve/||/<> ANLAK ile/ve/||/<> ANLIK ile/ve/||/<> US

( RUH ile/ve/||/<> ZEKÂ ile/ve/||/<> ZİHİN ile/ve/||/<> AKIL )

( Akıl;
* Sınır tayin eder;
* Kendine rakip kabul etmez;
* Buyurucudur )

( Akıl yönetimindeki zihin, düşünceyi verir. )

( Ayna güneşi çekmek için hiçbir şey yapamaz. O sadece parlaklığını koruyabilir. Zihin de hazır olur olmaz güneş onun içinde parlar. )

( Karmaşamız(teşevvüş), yalnızca zihnimizdedir. )

( Berrak bir zihin ve temiz bir kalp için çaba gösterin. )

( Duygu ve düşünceyi olağan koşullarda ayırd edemeyiz, ancak akıl bunu sağlar. )

( Zekâ, özgürlüğe açılan kapıdır ve uyanık dikkat, zekânın anasıdır. )

( Zekâ, bilme gücünün, zihindeki yansımasıdır. )

( Zekâ, doğruluk, Hürmüz'ün; cehalet, yalan ise Ehrimen'in sıfatlarıdır. )

( Our confusion is only in our mind.
Seek a clear mind and a clean heart. )

( ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> Türevsel bir yeti/meleke olarak müdrike. İLE/VE/||/<> Çıkarım yetisi/melekesi olarak akıl.[bkz. KANT] )

( RUH ile/ve/||/<> ZEKÂ ile/ve/||/<> ZİHİN ile/ve/||/<> AKIL )

( GEIST mit/und/||/<> INTELLIGENZ mit/und/||/<> VERSTAND mit/und/||/<> VERNUNFT )

( SOUL vs./and/||/<> INTELLIGENCE vs./and/||/<> MIND vs./and/||/<> REASON )


- ÂN ve/||/<>/> CÂN ve/||/<>/> CANÂN ve/||/<>/> CİHÂN


- ANA ÇELİŞKİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ANA UC


- ANAYASA:
DEVLETİN SINIRLANDIRILMASI ve/||/<> TEMEL HAKLAR VE BİREY HAKLARININ GÜÇLENDİRİLMESİ


- ANDROID[Fr./İng.] ile IOS

( )

( İnsan biçiminde otomat. | Telefon işletim düzeneği. İLE Apple telefon işletim düzeneği. )


- ANIMSAMAMAK / ANIMSANMAMASI GEREKENLER
ile/ve/değil/yerine/||/<>/>
ANIMSAMAK / ANIMSAMAMIZ GEREKENLER

( Yaşadığımız, "olumlu"/"olumsuz", "büyük"/"küçük" herşeyi, sürekli anımsasaydık, delirirdik. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Bazen/çoğunlukla, bazı "olumlu"/"olumsuz", "büyük"/"küçük" bilgi ve deneyimleri, delirmemek, kendimizi kaybetmemek/korumak, korkmak/korkabilmek ve varoluşumuzun sürekliliği için anımsamamız/anımsayabilmemiz gerekir. )


- ANLAK/ZEKÂ ile DENEYİM/TECRÜBE

( Sahip olunan geçmiş eylem bilgilerinin ve sonuçlarının, şimdiki zamanda, uygulanabilir[/pratik] bilgi olarak, hızla ortaya çıkarılabilmesi Zekâ'ya işaret etmez. )

( INTELLIGENCE vs. EXPERIENCE )


- ANLAM ile ANLAM VERİCİ

( Ne olmadığını anlamak, anlamaya olanak/ortam yaratır. )


- ANLIK/ZİHİN > US/AKIL ve/||/<>/> BETİMLEME > KAVRAM ve/||/<>/> OLASILIK > ZORUNLULUK (BİLİNCİ)


- ANNE ve/||/<>/+ BABA ve/||/<>/> ÇOCUK

( ... ve/||/<>/+ ... ve/||/<>/> Sonuç. )


- ANNEDEN DOĞAN ile/ve KENDİNDEN DOĞAN

( Kendinden doğan, kendinden kurtulan kişi, insandır. )

( Kanın ve kaygının ötesine geçmeyen, insan değildir. )


- ANNELİK:
"DOĞURMAK" (İLE) ile/ve/değil/||/<>/> EMZİRMEK/HİZMET (İLE)


- ANTROPO(-)[Yun.] ile[ve/||/<> ANTROPOBİYOLOJİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOCOĞRAFYA[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOFAJ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOFİL[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOGRAFİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOİT[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOKİMYA[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOKLIMATOLOJİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOKRASİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOLOG[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOLOJİ/K[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOMETRİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOMORFİZM[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOMORFOLOJİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPONOZ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOPLASTİ[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOSANTRİK[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOSANTRİZM[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOTEKNİK[Fr.] ile[ve/||/<> ANTROPOZOİK[Fr.]

( İnsan. | İnsan anlamı katan ön ek. İLE/VE/||/<> Zaman içinde kişilerde görülen dirimbilimsel farklılığın ve çeşitliliğin incelenmesi. İLE/VE/||/<> İnsan topluluklarının yeryüzündeki dağılımını inceleyen coğrafya dalı. İLE/VE/||/<> Yamyam. İLE/VE/||/<> İnsanın yaşadığı yerde yaşayan hayvan ve bitkiler. İLE/VE/||/<> İnsan ırklarının özelliklerini ve yeryüzündeki dağılımlarını inceleyen bilim dalı. İLE/VE/||/<> İnsana çok benzeyen/benzetilen maymun türü. İLE/VE/||/<> İklimin, insan üzerindeki etkilerini inceleyen bilim. İLE/VE/||/<> Sayrılıkların sürecine şiddetle etkide bulunma gereğine inanan sağaltım öğretisi. İLE/VE/||/<> İnsanbilim uzmanı. İLE/VE/||/<> İnsanın kaynağını, geleneklerini ve ırkları inceleyen bilim, insanbilim. | İnsanbilimle ilgili. İLE/VE/||/<> İnsan organizmasının ölçülmesi için kullanılan ölçüm tekniklerinin tümü. İLE/VE/||/<> İnsan biçimcilik. İLE/VE/||/<> İnsan gövdesinin biçimini inceleyen bilim dalı. İLE/VE/||/<> İnsana özgü bulaşıcı sayrılık. İLE/VE/||/<> Fosil insan iskeletinden yola çıkarak anatomik yapılarını yeniden kurma yöntemi. İLE/VE/||/<> Felsefede, insanı, evrenin (")yaratılma nedeni(") sayan. İLE/VE/||/<> İnsanı, evrenin merkezi kabul eden öğreti. İLE/VE/||/<> Bir ya da daha çok işlemcinin çalıştığı kumanda ve yönlendirme düzenlerinde insanla makine arasında kurulabilecek en iyi dengeyi sağlamayı amaçlayan bilim. İLE/VE/||/<> İnsanın belirmesi ve yayılmasını niteleyen dönem. )


- ANTROPO-[Yun.] ile/ve/||/<> ANTROPOLOJİ[Yun.] ile/ve/||/<> ANTROPOLOJİK[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOLOG[Yun.]

( "İnsan" anlamı katan ön ek. İLE/VE/||/<> İnsanın kaynağını, geleneklerini ve ırkları inceleyen bilim insanbilim. İLE/VE/||/<> İnsanbilim ile ilgili. İLE/VE/||/<> İnsanbilim uzmanı. )


- ANTROPOCOĞRAFYA[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOGRAFİ[Fr.]

( İnsan topuluklarının yeryüzündeki dağılımını inceleyen coğrafya dalı. İLE/VE/||/<> İnsan ırklarının özelliklerini ve yeryüzündeki dağılımlarını inceleyen insanbilim kolu. )


- ANTROPOFAJİ ile YAMYAMLIK

( Yamyamlık. )


- ANTROPOFİL[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOİT[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOFAJ[Fr.]

( İnsanın yaşadığı yerde yaşayan hayvanlar ve bitkiler. İLE/VE/||/<> İnsana çok benzeyen maymun türü. İLE/VE/||/<> Yamyam. )


- ANTROPOİT/ANTHROPOID[İng.] değil/yerine/= İNSANSI


- ANTROPOKİMYA[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOLİMATOLOJİ[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOMETRİ[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOPLASTİ[Fr.]

( İnsan gövdesindeki dokuları ve sıvıları inceleyen kimya kolu. İLE/VE/||/<> İklimin insan üzerindeki etkilerini inceleyen bilim. İLE/VE/||/<> İnsan organizmasının ölçülmesi için kullanılan ölçüm tekniklerinin tümü. İLE/VE/||/<> Fosil insanların iskeletinden yola çıkarak anatomik yapılarını yeniden kurma yöntemi. )


- ANTROPOKRASİ[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPONOZ[Fr.]

( Sayrılıkların sürecine şiddetle müdahale etme gereğine inanan tedavi öğretisi. İLE/VE/||/<> İnsana özgü bulaşıcı hastalık. )


- ANTROPOLOJİ


- ANTROPOMORFİK TANRI ile/ve TEOMORFİK İNSAN


- ANTROPOMORFİZM[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOMORFOLOJİ/ANTROMORFOLOJİ[Fr.]

( İnsan biçimcilik. İLE/VE/||/<> İnsan gövdesinin biçimini inceleyen bilim dalı. )


- ANTROPOSANTRİK[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOSANTRİZM[Fr.]

( Felsefede insanı, evrenin yaratılma nedeni sayan. İLE/VE/||/<> İnsanı evrenin merkezi kabul eden öğreti. )


- ANTROPOZOİK[Fr.] ile/ve/||/<> ANTROPOTEKNİK[Fr.]

( İnsanın belirmesi ve yaygınlaşmasını niteleyen dönem. İLE/VE/||/<> Bir ya da daha çok işlemcinin çalıştığı kumanda ve yönlendirme düzenlerinde insanla makine arasında kurulabilecek en iyi dengeyi sağlamayı amaçlayan bilim. )


- ARCH-/ARCHE-/ARCHEO-/ARCHİ- ile/||/<> PALAE-/PALAEO-/PALEO-

( Eski, başlangıç, birinci, orijinal, ilkel, öncü. İLE/||/<> Eski, eski devirlere ait, ilkel. )


- ÂRIZ OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÂRİF OLMAK


- ARKADAŞ/LIK ile DOST/LUK ile KARDEŞ/LİK

( Belirli seviyede tutulan iletişim ve paylaşımın, dolayısıyla ilişkinin durumu. İLE Dostlukta son derece derin ve yoğun yakınlık, iletişim ve paylaşım vardır. Bir kişinin birini "Samimi arkadaşım/kankam(kan kardeşim)" olarak tanıtması için en temelde, o iki kişinin sırlarını paylaşabilmesi ve Para ve Seks durumu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olma durumu vardır. )

( Dostluk, duygulu, erdemli iki kişi arasında, kendiliğinden oluşuveren bir anlaşmadır. Duygulu diyorum, çünkü bir keşiş, dünyadan el etek çekmiş biri, hiç kötü olmaz da dostluk nedir bilmeden yaşayabilir. Erdemli diyorum, çünkü kötülerin, olsa olsa suç ortakları olur, haz düşkünlerinin zevk ve eğlence arkadaşları, çıkarlarını arayanların ortakları vardır, siyaset kişileri, çevrelerine fitne fücurlar toplar, çoğu avarenin bağlılıkları, prenslerin dalkavukları olur; erdemli kişilerin, yalnız onların dostları vardır. )

( Eğlenebildiklerimizle. İLE/VE/<> Anlatabildiklerimizle. İLE/VE/<> Ağlayabildiklerimizle. )

( "Geçerken uğra" der. İLE "Geç, erken uğra!" der. )

( ... İLE Kişiyi, hiçbir zaman/koşulda, terk etmeyen. )

( Herkes dost olamaz! Dost olmayana, arkadaş demenin farkını görmek ve buna göre kullanmak gerekir. )

( Eğer hiç dostun yoksa sen bir dost ol! )

( Derviş, dostum demez! Dost, hiçbir zaman, yanından ayrılmayacak kişidir. Ancak, gerçekten dost olunacak kişi için kullanılabilir. )

( Tek dostumdur... Gökteki yıldızlar! )

( SEN, SANA DOSTSUN!
[HABERİN YOK] )

( Kişilerin en âcizi, dost edinmeyendir! Bundan da âcizi ise dostunu yitirendir. )

( İyi arkadaş, yanında, yüksek sesle konuşup düşünebileceğin kişidir. )

( "Dostlarım! Dünyada dost yoktur!" )


- ARSLAN ve KARTAL ve BOĞA ve İNSAN

( Adâlet. VE Hikmet. VE Kudret. VE Muhabbet. )


- ASİ ile ASİL


- AŞK:
"SANDIĞIMIZ KADAR" ile/değil YANDIĞIMIZ KADAR


- AŞKIN/LIK = MÜTEAL = TRANSCENDENT, BEYOND[İng.] = TRANSCENDANT, AU DELÀ DE[Fr.] = TRANSZENDENT, JENSEITS/DAS JENSEITIGE[Alm.] = OLTRE[İt.] = MAS ALLA DE[İsp.] = TRANS, TRANSCENDENS, ULTRA[Lat.] = PERA(N)[Yun.] = MÂVERA/Î[Ar.] = MÂFEVK[Fars.] = BOVENGAAND[Felm.]


- AŞKINLIKTAKİ İÇKİNLİK ile/ve/||/<> İÇKİNLİKTEKİ AŞKINLIK


- ATILMIŞ/LIK ile "FIRLATILMIŞ/LIK" ile "DÜŞÜRÜLMÜŞ/LÜK" ile "İNDİRİLMİŞ/LİK"


- AURORA ile/ve AURA/ÖNCÜL DUYUM, ÖNCÜL BELİRTİ, GÖVDENİN ÇEVRESİNDEKİ ENERJİ ALANI

( Kuzey kutbu ışıkları. İLE/VE İnsan gövdesi etrafındaki ışıma/tireşim/enerji. )


- AVCI-TOPLAYICI değil TOPLAYICI-AVCI


- ÂYET ve/=/||/<> İŞÂRET


- AYNALA(N)MA ve/||/<> ONAYLA(N)MA


- BÂB[Ar. çoğ. EBVÂB] ile BÂB[Ar.] ile BÂB[Ar.]

( Kapı. | Geçit, boğaz. | Bölüm. | İş, şekil, mesele, yol, konu/mevzû. | Tövbe.[tas.] | Kaş ve göz[B] ve burun[|] ve kaş ve göz[B].[tas.] İLE Uygun, lâyık. Elverişli. Hayır, uğur. İLE Baba, ata. | Mânevî önder, şeyh. )


- BAĞLAM ve/||/<> YAŞAMSAL KOŞULLAR


- BAKTERİ ile/ve/||/<>/< SİYANOBAKTERİ

( )

( BACTERIA vs./and/||/<>/< CYANOBACTERIA )


- BALA ile BÂLÂ[Fars.] ile Balâ

( Çocuk, yavru. İLE Yüksek, yukarı, üst, yüce. | Boy, uzunluk. İLE Ankara iline bağlı ilçelerden biri. )


- BALIK PULU ile/ve/||/<> MEMELİ KILI

( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )

( image )


- BAŞLANGIÇ ile/>< BİLİNÇ

( Başlangıca en yakın olan, bilince, en uzak olandır. )


- BATIYOR ama ACITMIYOR

( Senin sevdân! )

( YAŞAR )


- [BAZI/ÇOĞU DURUM/SORUN/HATA/ZORLUKTA]
"(BEN) İNSANIM" ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< "İNSANIM" DÜŞÜNCESİNE/SÖZCÜĞÜNE SIĞINMIŞSIN/KAÇMIŞSIN/SAKLANMIŞSIN


- BAZI) VAHŞİ(ETÇİL/HEPÇİL) HAYVANLAR ile/ve/yerine (BAZI) UYSAL(OTÇUL) HAYVANLAR

( [bireylerin] Olumsuz yanlarını simgelerler. İLE/VE/YERİNE Olumlu yanlarını simgelerler. )

( )


- BEHİMÎ ile/değil/yerine/>< MEDENÎ


- BELLEK ve/||/<> DİL


- BEN ile/ve/değil/||/<>/< ben

( Başkalarının yanındaki. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Mutlak. )


- BEN ile/ve/||/<> BİLİNÇ


- BENGİ ile BENGİ

( Sonu olmayan, hep kalacak olan, ölümsüz, ebedî. İLE Ege ve Güney Marmara bölgesinin halk oyunlarından biri. )


- BEN/LİK ile/ve/<>/> KENDİ/LİK


- BENLİK ile/ve/||/<>/> ÖYKÜSEL BENLİK


- BEŞER ile/değil/yerine/||/<>/> İNSAN (OLABİLMEK)

( Kendini tanımayan, görünüş bazında, "insan" etiketine sahip olan, sınırlı ve âtıl durumda yaşayan.
İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>
Kendini gerçekleştirmiş, Bilim, Sanat, Felsefe, Zam/an, Doğa, Ayırdındalık/Farkındalık, Yeğleme/Tercih kavramlarının bağlantılarını oluşturabilmiş, oturtabilmiş ve uygulama durumunda olan bir var olan. )

( Hayvanlıktan ayağa kalkmış olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Bilinçte ayağa kalkmış olan. )

( Dayanmayan/dayanamayan, sabretmeyen/sabredemeyen. Sabra dayanamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Dayana(bile)n, sabrede(bile)n. )

( Konuşabilen. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Konuşmayabilen, konuşabildiği gibi konuşmamayı ve/ya da [gereğince] susabilmeyi de becerebilen. )

( Başkasının sözünü bile aktaramayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kendi sözünü söyleyebilen/söyleyen. )

( Kişi, kişinin kurdu ise. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kişi, kişinin dostu ise. )

( [birbirimize] Yaklaşmak/yaklaşan. İLE/ÖNCELİKLE/||/<>/>< Yaklaşmamak/yaklaşmayan. )

( Görünür. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Görünmez. )

( Görünürlük. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Görebilirlik. )

( Herhangi/belirli biri. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Sanatsal biri. )

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Doya doya, insanlığını yaşayan. )

( Gaflet uykusundan uyanan kişi, beşerdir. Beşer, nefsine mahkûm olan kişidir. Beşer, Allah'ı anlamadan, insan olamaz. İnsan/kişi de bu konuyu hallederse Âdem olur. )

( Dostu bul, ona kavuş. Fakat bunu sindiremeyecek olanlara gösterme! )

( Yapmamız gereken, farkında olmanın farkında olmaktır. )

( Anadan doğma insan yoktur. )

( Beşer iken bî-şer olmaktır, insan olmak. )

( Melekler, insan olamadığından dolayı üzgün; şeytan ise insan olmadığından dolayı memnunmuş. )

( What we need is to be aware of being aware. )

( Kendini kabul etmeyen, itirazı çok ve çeşitli olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kendini kabul eden, kendiyle barışan, itirazları olmayan ya da azalmış olan. )

(

İnsanın Evrimsel Süreci

Dönem Tür Özellikler Zaman
İlk İnsan Benzeri Atalar Sahelanthropus tchadensis İnsan ve şempanze ayrımı; çift ayaklılık belirtileri 7 - 6 milyon yıl önce
Erken Homininler Orrorin tugenensis Çift ayaklılık adaptasyonu 6 - 4 milyon yıl önce
Erken Homininler Ardipithecus ramidus Ağaçta yaşama ve yerde hareket etme yeteneği 4,4 milyon yıl önce
Australopithecus Dönemi Australopithecus afarensis Çift ayaklı yürüyüş, küçük beyin; "Lucy" fosili 4 - 3 milyon yıl önce
Australopithecus Dönemi Australopithecus africanus Daha gelişmiş çene yapısı 3 - 2 milyon yıl önce
Erken Homo Türleri Homo habilis İlk taş araç kullanımı 2,5 - 1,8 milyon yıl önce
Erken Homo Türleri Homo rudolfensis Daha büyük beyin oylumu 2 - 1,8 milyon yıl önce
Orta Homo Türleri Homo erectus Afrika'dan göç, ateşin denetimi 1,8 milyon - 500.000 yıl önce
Neandertaller Homo neanderthalensis Avrupa ve Asya'da yaşamış, modern insanlarla genetik aktarım 400.000 - 30.000 yıl önce
Modern İnsan Homo sapiens Anatomik modern insan, Afrika kökenli 300.000 yıl önce
Modern İnsan Homo sapiens sapiens Davranışsal modern insan, ekinsel devrim 40.000 yıl önce - günümüz
)

(

İnsan(Homo) Türlerinin Evrimi

Dönem Tür Özellikler Zaman
Erken Homo Homo habilis İlk taş araç kullanımı, çift ayaklılık 2,5 - 1,8 milyon yıl önce
Erken Homo Homo rudolfensis Daha büyük beyin oylumu, uzun yüz yapısı 2 - 1,8 milyon yıl önce
Orta Homo Homo erectus Ateşin denetimi, karmaşık araç yapımı 1,8 milyon - 110.000 yıl önce
Orta Homo Homo heidelbergensis Barınak yapımı, avlanma stratejileri 700.000 - 200.000 yıl önce
Geç Homo Homo naledi Bilinçli gömme davranışı 335.000 - 236.000 yıl önce
Geç Homo Homo neanderthalensis Avrupa'da yaşamış, modern insanlarla genetik aktarım 400.000 - 30.000 yıl önce
Geç Homo Denisova İnsanları Genetik çözümlemeyle tanımlandı, sınırlı fosil bulguları 200.000 - 30.000 yıl önce
Modern İnsan Homo sapiens Anatomik modern insan, Afrika kökenli 300.000 yıl önce
Modern İnsan Homo sapiens sapiens Davranışsal modern insan, ekinsel devrim 40.000 yıl önce - günümüz
)

( HUMANUS cum/||/<>/> HOMO )


- BEŞER ile/değil/yerine/>< ÂDEM

( [Kendi sorumluluğunu] Al(a)mayan/alamamış. İLE Alan/almış. )


- BEŞER ile BEŞER

( İnsan olma yolunda yürüyen. İLE Sayıları, beşer beşer saymak. )


- BESLEMEK ile/ve/<> BESLENMEK

( ... ile/ve/<> TAGADDÎ/TAGAZZÎ[< GIDÂ/GIZÂ][çoğ. TAGADDİYYÂT/TAGAZZİYYÂT]/TAGDİYE[< GIDA] )

( FEED vs./and/<> NUTRITION/NOURISHMENT/ALIMENT )


- BEYİN:
AUSTRALOPİTEK ile/ve/||/<>/> HOMO ERGASTER ile/ve/||/<>/> HOMO SAPİENS SAPİENS

( 400 cm³ İLE/VE/||/<>/> 800 cm³ İLE/VE/||/<>/> 1200 cm³ )


- BİLEN/DÜŞÜNEN İNSAN[Lat. HOMO SAPİENS] ile/ve/değil/||/<>/> AKILLI/BİLGE İNSAN[Lat. HOMO SAPİENS SAPİENS]

( "Homo sapiens sapiens" terimi, modern insan türünü belirtmek için kullanılan bir alt tür adıdır. "Homo sapiens", insanın tür adıdır ancak bilim dünyası tarafından modern insan alt türü olarak "Homo sapiens sapiens" olarak sınıflandırılmıştır.

Bu terim, insan türünün daha özel bir alt öbeğini vurgulamak için kullanılır. İlk "Homo sapiens" türü, yaklaşık 200.000 yıl önce ortaya çıktı. Ancak "Homo sapiens sapiens", yaklaşık 50.000 ila 70.000 yıl önce ortaya çıkan ve günümüzdeki insan türünü tanımlayan daha özel bir alt türdür. Bu terim, Homo sapiens'in en yaygın ve günümüzde yaşayan alt türünü belirtmek için kullanılır. )



(1/2)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )

 



SÖZLÜK



Sözcük/terim/kavram...




SÖZLER

İnsan, bölünemeyen ve parçalara ayrılması olanaklı olmayan bir bütünlüktür.

İnsan, mekândan zamana geçiştir.

İnsan, idrak edebildiğine gereksinim duyar.

İnsan, ne ise o olmaya yanaşmayan tek yaratıktır.

İnsan, sadece, hayallerini gerçekleştirdiği oranda başarılıdır.

İnsan, evrende var olan herşeyi, kısaca "evren bilgisi"ni içinde taşır.

İnsan, bir yanıyla görmeyi arzu ederken, öte yanıyla da kör kalamaz.

İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır.

İnsana sığabilene âlem, âleme sığamayana insan denir.

İnsan, kâinatın gözbebeğidir.

İnsan, "bilgisi üstüne katlanarak bilen beşer"dir.

İnsan, kendini tanımaya uğraşmalı, kendi üstüne düşünmelidir.

İnsanı/kişiyi hapsedenler içimizdedir.

İnsan, bildiği şeyi bildiğini bilmeli. Bilmediği şeyi bilmediğini bilmelidir. Gerçek bilgi işte budur.

İnsanın/kişinin görevi, kendi içindeki kıvılcımı bulup ışık durumuna getirmektir.

İnsanın hakikati, tüm hakikatlerin hakikatidir.

İnsanın/kişinin hareketleri, sözlerinden daha yüksek sesle konuşur.

İnsan/kişi ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, sevdiğini görünce gençleşir.

İnsanın/kişinin değeri bir kesirle ifade edilecek olursa;
Payı gerçek kişiliğini gösterir,
Paydası da kendisini ne zannettiğini.
Payda büyüdükçe kesrin değeri küçülür.

Kişiler arasında, en eşit paylaşılan, akıldır.

"Küçük kişilerin" gölgeleri büyüdükçe, güneş, batıyor demektir.

Kişilerin, sözleri işitmeye gereksinimi vardır, ta ki gerçekler onlara sözlerden daha yüksek sesle konuşuncaya kadar.

Kişiler, başaklara benzer, içleri boşken havadadır, doldukça eğilir.

Eğer bir kişi, içinde bulunduğu toplumu aşmayı başaramıyorsa ve onun kişinin kendi güçlerinin gelişimine destek mi, yoksa engel mi olduğunu farkedecek yetenekte değilse, gerçek insani özüne ulaşması hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.

Başka kişilerin zihinlerini bilme arzumuz, kendi zihnimizi bilmeyişimizden dolayıdır.

Çoğunluk, "insanlığı değiştirmeyi düşünür" ama önce kendimizi değiştirmeyi düşünmek gerekir.

Yaşamın ve çalışmanın temel amacı, kişinin başlangıçta olmadığı kişi olmasıdır.

Beklemeyi bilen kişi, her şeyi elde edebilir.

Sorma kişinin aslını, sohbetinden belirli olur!

Anlam, ırktan önce gelir.

Irka davet olmaz, düşünceye davet olur.

Âlim kişi, kocadıkça koç olur,
Cahil kişi, kocadıkça hiç olur.




BAZI BİLGİ, YAZI VE ŞİİRLER

Dildir, dilârâyı eyler, dilber;
Dildir, dilârâyı eyler, vîrân.

Bülbül, bülbüldür; dil onda iken, yoksa serçe...
Gül, güldür, gül dalında iken, yoksa dikenlik...

"Seni seviyorum!" diyeni, denetle!
Arzusu yerini bulunca, seni terke hazırlanır.

Öyle bir sevgili bul ki, seni, daim yâd etsin! HÜVE'L BÂKÎ!



İNSAN ve DÜNYA

Bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında tüm haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve tüm gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü. Tam bunları düşünürken çocuğu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba çocuğuna söz vermişti, o hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve çocuğuna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü; "Oh be kurtuldum, en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez."

Aradan on dakika geçtikten sonra çocuk babasının yanına koşarak geldi ve "Baba haritayı düzelttim artık sinemaya gidebiliriz" dedi. Babası önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de halen hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu.

Çocuk; "Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı" dedi...

İNSANI DÜZELTTİĞİMDE,
DÜNYA KENDİLİĞİNDEN DÜZELMİŞTİ...





Eğitimli kişilerin dokuz düşüncesi vardır...

1. Baktıklarında berrak görmeyi düşünürler.

2. Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler.

3. Görünüşleri bakımından sıcak olmayı düşünürler.

4. Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler.

5. Konuşmalarında doğru olmayı düşünürler.

6. İşlerinde ciddi olmayı düşünürler.

7. Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler.

8. Öfkelendiklerinde sorunları düşünürler.

9. Kazancı gördüklerinde adâleti düşünürler...



GEREKSİNİMLER SIRADÜZENİ

Maslow'un Piramidi'nde en üst noktada (5. basamak) "Kendini Gerçekleştirme" vardır.

Dördüncü basamak, "Değer, başarı, kendine saygı"dır.

Üçüncü basamak, "Ait olma ve sevgi"dir.

İkinci basamak, "Emniyet, güven, düzen ve değişmezlik"tir.

Birinci (en alt) basamak, "Açlık, susuzluk ve eşeyselliğin fizyolojik doyumu"dur.

Bir alt basamaktaki gereksinim karşılanmadan, kişinin bir üstteki değere gereksinim duyması ve gerçekleştirmesi olanaklı değildir. Bazıları varmış gibi görünse de gerektiği şekilde ve tam değildir.

Maslow, kendini gerçekleştirmiş ve kendini tanıyan kişilerde 16 ortak özellik gözlemlemiştir. Bunlar:

1- Gerçeğin bilinebilecek yönlerini, doğru olarak algılar.

2- Bilenemeyecek olanların bilinemeyeceğini, doğru olarak algılar.

3- Gerçeği olduğu gibi kabul eder.

4- Kendisini olduğu gibi kabul eder.

5- Başkalarını olduğu gibi kabul eder.

6- Yaşamın getirdiği olayları tam anlamıyla yaşayarak tadını çıkarma eğilimindedir.

7- Kendiliğinden hareket eder.

8- Yaratıcı bir biçimde davranabilir.

9- Kendine ve yaşama gülebilir.

10- İnsanlığa değer verir ve onun sorunlarını ciddiye alır.

11- Son derece yakın ve derin birkaç dostu vardır.

12- Yaşamı bir çocuğun gözü ve kalbiyle görüp yaşayabilir.

13- Gerektiğinde çok çalışır ve sorumluluğunun farkındadır.

14- Dürüsttür.

15- Çevresinin farkındadır, sürekli çevresini araştırır ve yeni şeyler dener.

16- Savunucu değildir!



Kimileri pek akıllıdır,

Kimi sıcacık, sevgi dolu,

Kimi gayet ağırbaşlı,

Kimi olabildiğince matrak,

Kimi sadık ve güvenilir,

Kimi her an neşe dolu,

Kimi arkadaş canlısı,

Kimi güzel narin,

ve kimi de bunların hepsinin karışımıdır.. Tıpkı sizin gibi..!!!

Şans, mutluluk, sevgi ve dostluk hayatınızın bir anından bile eksik olmasın ve başkalarının hayatına kattığınız güzellikler size fazlasıyla geri dönsün.



ARKADAŞ-SEVGİLİ OLABİLMEK

Kişi, bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor. Sahipleniyor, kıskanıyor ama gırtlağına çökmeden. Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları aşmadan. Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkartıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya, hiç sorun olmuyor. Herşeyi konuşuyorlar, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyorlar, fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor. En önemlisi de büyük bir coşkuyla sonsuza kadar yapılan işler üzerine konuşabiliyorlar, çünkü iş paylaşılabiliyor, birlikte benzer işler üretiliyor. Müthiş bir "zevkle" dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karısını, kocasını, sevgilisini bile çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan kişinin yaşamını sürdürebilmesi için büyük bir avantaj oluyor.

Ama kişiler, sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere, eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da konuşulamıyor. Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor. Kişiler, sevgiliyken, evliyken çok daha hassaslaşıyor. En küçük şeye bile "Bana bunu nasıl yapar?" oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha geniş. Kişi, her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor, tüm gün başkalarını dinlemiş olduğundan yorulmuş oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da öteki, seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, "Tetiği ilk kim çekecek?" diye gergin bir bekleyişe giriliyor. Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde işin içine baskalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, "biz"i düşünmekten "ben" karambole gidiyor.

Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor, hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka şeyler paylaşılıyor. Bana daha iyisi, bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olabilmek. Hem arkadaşın, hem de sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı, hem de sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor. Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili gibi saldırabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil. Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler mutluluğu ve güzellikleri yakalayabiliyor.



DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

Kırlangıç, birine âşık olmuş.

Penceresinin önüne konmuş, tüm cesaretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra....

Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.

Tık...tık...tık...

Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan?

Minik bir kırlangıç!

Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:

- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma! Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.

Adam, birden parlamış.

- Yok daha neler?

- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.

Gerekçesi de sersemceymiş:

- Sen kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?

Kırlangıç, mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha denemiş:

- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.

Adam kararlı ve ısrarlı:

- "Yok, yok! Seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış, sözü kısa kesmiş:

- İşim gücüm var, git başımdan!

Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç, son kez adamın penceresine gelmiş:

- "Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.

Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık sorununa içerlemiş. Pek sinirlenmış.

- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.

Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendine itiraf etmiş:

- "Hay benim akılsız başım!" demiş.

- Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte.

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:

- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim.

Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onunki hiç görünmemış!

Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş!

Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.

Olanları anlatmış. Bilge kışi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:

- Kırlangıçların ömrü altı aydır...

* * * * *

Yaşamda bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider.

Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilemezsek kaçıp giderler. Ve asla geri gelmezler.

BENİM!

Uzun boylu, ay yüzlü bir kız vardı kasabanın birinde. Onun sevgisiyle herkes yolunu yitirmişti. İşi gücü dilberlikti, bez yıkarken saçlarını çözer, eteğini beline toplar, âşıklarının gönüllerine ateş çalardı.

Kemâle ermiş, yaşını başını almış bir adam da âşık oldu ona ve tez vakitte kemâlini yitirdi, tecrübeli aklı deliliğe yaklaştı, yüzünün aşkıyla beli iki kat olup gönlü belâ zinciriyle bir girdapta kaldı. Sonunda dayanamadı, kendini ona vakfetti, her işi onun için, herşeyi onun adına yapmaya başladı. Ücretle iş yapsa kazancını ona sunar, eline altın geçse gider o gümüş gövdeliye verirdi. Bir gün genç kız kendisine dedi ki:

- Yanışın her an biraz daha artmada ama aşkta masraf ziyâde gerek, sendeki sermaye yalnızca âşk olursa mutfak boş kalır, daha fazlaya gücün yetmezse geç bu sevdadan, davul dengi dengine demişler...

- Sevgili, dedi âşık, gövdemde bir avuç ilikten, bir parça deriden başka bir şey kalmadı yolunda harcayacak. Bari beni sat da elde ettiğinle bir müddet daha hoş ol.

- Genç kız âşığını derhal Mısır'a götürdü, orada bir kürsü kurmuşlar, âdet etmişler, satıcı kürsüye oturur, kölesi ayakta durup müşteri beklerdi. Bir müddet beklediler. Adam hiç üzüntü göstermiyor, hiç boynunu bükmüyor, hatta müşteri çıktığı vakit baş gösterecek ayrılığı da aklına getirmiyordu. Bir adam gelip genç kıza sordu:

- Şu ayakta bekleyen ihtiyar senin kulun mu?
- Evet, benim kulumdur!...

O sırada ihtiyar bayılıp düştü. Adam pazarlık ile onu satın aldı ve kendine geldiğinde şehrin dışında bir mezarlığa götürdü. Meğer o adamın babası ölmüş, o da babasının ruhu için bir köle azâd etmeyi ahdetmiş, ihtiyarı satın alması bundanmış. Mezarın başında zavallı ihtiyarı azâd edip cebini de altınla doldurduktan sonra gönlünü şâd etmek için dedi ki:

- Diliyorsan ey ihtiyar, Mısır'da kal, malın eksilmez, seni gözetirim. Dilersen de var git, çünkü artık hürsün, kendi kendinin sultanısın.

İhtiyar teşekkür ederek genç kızın ardınca koşup yetişti ve altınları avucuna sayıp gönlünü alana yine gönlünü teslim etti. Dünyayı onun yüzünde apaydın görüyordu ve dedi ki:

- A sevgili! Şu gönül, senin için satılmaktan aldığı lezzeti bugüne dek hiçbir şeyden almadı. Hele "benim kulumdur" dediğin andaki saadetim, sanmam ki başka bir kimsede olsun!

Haydi yine beni pazara götürüp sat ki,
tekrar "Benim!" dediğini duyayım!



BU AĞIR DURUMDAN KURTUL!

Adamın biri, odun taşıdığı eşeğini kaybetmiş. Günlerce aramış, bulamamış. Günlük rızkını elde edemez olmuş.

Bir gün, bir caminin önünden geçerken, arkadaşları alay olsun diye:
"Bak diyorlar, Nasreddin Hoca vaaz ediyor, derdini ona anlat, o senin eşeğini bulur."

Adamcağız gider, Nasreddin Hoca'nın karşısına dikilir. Hoca, va'zın bitmesini beklemeden sorar:
"Ne istiyorsun?" "Merkebim kayboldu, Hoca bulur dediler, sana geldim!" "Peki, git bir yular getir!"

Adam gider bir yular getirir.

Hoca va'zı bitirdikten sonra ayağa kalkar:
"Ey cemaat, içinizde Kaz'a, Kız'a, Koz'a, herhangi bir şeye âşık olmayan var mı?" der.

Biri, parmağını kaldırır, Hoca sorar:
"Sen hiçbir şeye âşık olmadın mı bunca yıllık ömründe?"
"Hayır, hiçbir şeye âşık olmadım!"

Nasreddin Hoca oduncuya döner:
"İşte senin merkebin bu adamdır, hadi yuları tak, al götür!"

Adam tereddüt eder:
"Olur mu böyle şey Hoca Efendi?" der.

Hoca:
"Al götür, neyine gerek!" der.

Adam, hocanın her sözünde bir hikmet olduğunu bildiğinden, aşkı bilmeyen adama doğru yürümeye başlar.

Olup bitenleri ibretle seyredenlerden bazıları, bu aşksız adama:
"Şu oduncuya bir eşek parası ver de bu ağır durumdan kurtul!" derler.

Adam da oduncuya bir eşek parası vererek, aşkı tanımayışının kefaretini öder.



ÇOCUK, YAŞADIĞINI ÖĞRENİR

Eğer bir çocuk sürekli eleştirilmişse,
Kınama ve ayıplamayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse,
Kavga etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa,
Sıkılıp utanmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk devamlı utanç duygusuyla eğitilmişse,
Kendini suçlamayı öğrenir.

Eğer bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse,
Sabırlı olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk desteklenip yüreklendirilmişse,
Kendine güven duymayı öğrenir.

Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse,
Takdir etmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse,
Adil olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse,
İnançlı olmayı öğrenir.

Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse,
Kendini sevmeyi öğrenir.

Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse,
Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.



BİLMELİSİN Kİ...

Bilmelisin ki...
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.
Bilmelisin ki...
Aşk sözcüğü ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Bilmelisin ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zordur.
Bilmelisin ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da !
Bilmelisin ki...
Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Bilmelisin ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik degil.
Bilmelisin ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.
Bilmelisin ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Bilmelisin ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Bilmelisin ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Bilmelisin ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Bilmelisin ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Bilmelisin ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.



GÖL OLMAYA ÇALIŞ!

Yaşlı bir usta, çırağının sürekli herşeyden şikâyet etmesinden bıkar. Bir gün çırağını tuz almaya gönderir.

Hayatındaki herşeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyler.

Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapar ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlar.

"Tadı nasıl?" diye soran yaşlı adama öfkeyle "acı" diye yanıt verir.

Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tutar ve dışarı çıkarır. Sessizce az ilerideki gölün kıyısına götürür ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyler. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sorar:

- "Tadı nasıl?"
- "Ferahlatıcı" diye yanıt verir genç çırak.
- "Tuzun tadını aldın mı?" diye sorar yaşlı adam.
- "Hayır!" diye yanıtlar çırağı.

Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturur ve şöyle der:

- "Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey, ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir.

Onun için sen de artık bardak olmayı bırak,

Göl olmaya çalış!"



ANNE TERBİYESİ

Zamanında, biri hırsızlık yapmış. Bir gün yakalanıyor, tenbih edip bırakıyorlar. O devirde, üçüncü kez hırsızlık yapanları asarlarmış. Bu adam da tenbihten anlamıyor. Üçüncü hırsızlığında idam sehpasına götürüyorlar. Asacakları zaman:
"Son arzun nedir?" diye soruyorlar. O da:
"Son arzum, annemi görmek" diyor.

Annesini getiriyorlar. Kadın, çocuğu için ağlayıp feryat ediyor. Çocuk:
"Anne, uzat da dilini öpeyim!" diyor.

Annesi dilini uzatır uzatmaz hart diye ısırıyor, koparıp yere atıyor. Annesi bağıra çağıra kaçıyor. Çocuk:
"Ohhh, çok şükür! Haydi şimdi asın beni!" diyor.

Herkes şaşırıyor, soruyorlar:
"Neden böyle yaptın?"
"Benim idamıma neden olan bu et parçasıdır. Bir gün, komşuların kümesinden bir yumurta çaldım. Bana: 'Amma da iyi etmişsin!' dedi, beni buna teşvik etti. Derken tavuk, at, herşeyi çalmaya başladım. Beni hırsız eden bu kadındır. İşte ben de ondan intikamımı aldım!" diyor.


Çocuğu affediyorlar.



KEVIN KURALLARI

Ben hep, "çocuğum olursa, onunla arkadaş gibi olacağım" derdim eskiden.

"Ne kuralı, ne sınırı? Ben onu sadece doğuracağım. Ama o benim olmayacak. Kendi safsatalarımla onu bunaltmayacağım!" derdim.

Doğru buymuş gibi geliyordu o zamanlar.

Evet, o hâlâ "benim" değil diye düşünüyorum. Ama hayır, kural, sınır gerekliymiş.

Uzmanlar altını çize çize, çocuğun evde arkadaşa değil, bir anneye ve babaya gereksinimi olduğunu söylüyor. Deniyor ki, arkadaşlıkta yaptırım yoktur. Eşitlik söz konusudur ve saçma da, komik de, tehlikeli de olsa öneriler getirilebilir ve uygulanabilir. Sınır yoktur. Oysa çocuğun, onu seven, her koşulda destek olacaklarını bildiği, tutarlı kurallar ve sınırlar koyan birer anne babaya gereksinimi var.

Siz her konuda eşit olabilir misiniz çocuğunuzla? Ya sınırsız ve kuralsız?
Kendi adıma yanıtlarım "Hayır!".

Bir e-posta geldi arkadaşımdan. Kevin Hickey isimli bir İngiliz çocukla ilgili.

Anne babasının kendisine hatalı yaklaşımı nedeni ile hastanede ruhsal tedavi görmek zorunda kalan bir çocuğun öyküsü. Tedavi sırasında Kevin, hastahanede şunları kaleme almış, anne ve babasına hitaben. Daha sonra yazdıkları, İngiltere’de pedagogların çocuk yetiştirirken anne babalara tavsiye ettiği 13 altın kural olmuş.

Noktasına bile dokunmadan bu 13 altın kuralı aktarıyorum sizlere:

1- Beni şımartmayın. Her istediğim şeyi elde edemeyeceğimi biliyorum.
Sadece sizi deniyorum.

2- Bana tatlı-sert davranmaktan çekinmeyin. Bunu tercih ederim, benim daha güvenli hissetmemi sağlar.

3- Benim kötü huylar edinmemi engelleyin. Bunların erkenden ortaya çıkarılmasında ve önlenmesinde size güveniyorum.

4- Benim yanlışlarımı başkalarının önünde söylemeyin. Benimle yalnız konuşursanız, söylediklerinizi daha iyi anlarım.

5- Sizden nefret ettiğimi söylediğimde üzülmeyin. Aslında sizden değil, beni engelleme gücünüzden nefret ediyorum.

6- Herhangi bir şeyin sonucunda beni kurtarmayın. Çünkü ancak acı veren bu yolla öğrenirim.

7- Benim küçük hastalıklarımı büyütmeyin. Bunları yenecek güçteyim.

8- Düşüncesizce yerine getiremeyeceğiniz şeyleri yapacağınıza söz vermeyin. Bu sözler yerine getirilmediğinde çok kırıldığımı unutmayın.

9- Kendimi istediğim kadar iyi anlatamadığımı unutmayın. Bunun için ara sıra yanlışlarım olur.

10- Dürüstlüğümü fazla zorlamayın. Kolayca korkup yalan söyleyebilirim.

11- Tutarsız olmayın. Benim kafamı iyice karıştırır ve size olan güvenimi sarsar.

12- Benden özür dilemeyecek kadar gururlu olmayın. Bazen içten bir özür beni size çok yakınlaştırabilir.

13- Unutmayın ki, büyümek için sizin çok ve anlayışlı sevginize muhtacım, ama bunu size söylemem gerekmez değil mi?



GÖZLER YALAN SÖYLEMEZ!

Arabası uçuruma yuvarlanmış ve sürücünün cesedi ancak birkaç hafta sonra Ağustos ayında tesadüfen bir köylü tarafından çürümüş halde bulunabilmiş.

Ölüm nedeninin trafik kazası olduğu biliniyor fakat kazanın alkolün ya da başka bir maddenin etkisi altında meydana gelip gelmediğini saptayabilmek için otopside alınan kanda 0.80 promil gram alkol bulunmuş.
Göziçi sıvısında ise alkol bulunmadığı ayrıca uyutucu ve uyuşturucu bir madde bulunmadığı rapor edilmiş.

Cesedin çürümeye başlaması ile ortamda bulunan bakteri ve mayaların etkisi ile kan şekeri tüketilirken alkol üretilir. Ağustos sıcağında çürümenin daha hızlı olması nedeniyle kanda 1.50 promil grama kadar alkol oluşabilir.

Göziçi sıvısı anatomik özelliği nedeniyle yalıtılmış bir yapıya sahiptir ve alkol yapan bakterilerin içeriye girmesine izin vermez.

Göziçi sıvısında alkol ölçümünün önemini bilen bir uzman, gözünde alkol saptanmayan sürücünün, kanında bulunan alkolün cesedin çürümesine bağlı olarak meydana geldiğini dolayısıyla kazayı alkolün etkisi altında yapmadığını rapor eder.

Ölümden sonra bile,
Gözler yalan söylemez!



EĞİTİMLİ KİŞİLER

Eğitimli kişilerin dokuz düşüncesi vardır...

1. Baktıklarında berrak görmeyi düşünürler...

2. Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler...

3. Görünüşleri bakımından sıcak olmayı düşünürler...

4. Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler...

5. Konuşmalarında doğru olmayı düşünürler...

6. İşlerinde ciddi olmayı düşünürler...

7. Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler...

8. Öfkelendiklerinde sorunları düşünürler...

9. Kazancı gördüklerinde adaleti düşünürler...



KİMİ KİŞİLER

Kimi pek akıllıdır,

Kimi sıcacık, sevgi dolu,

Kimi gayet ağırbaşlı,

Kimi olabildiğince matrak,

Kimi sadık ve güvenilir,

Kimi her an neşe dolu,

Kimi arkadaş canlısı,

Kimi güzel narin,

ve kimi de bunların hepsinin karışımıdır... Tıpkı sizin gibi!!!

Şans, mutluluk, sevgi ve dostluk hayatınızın bir anından bile eksik olmasın ve başkalarının yaşamına kattığınız güzellikler, size fazlasıyla geri dönsün.



AYDINLIK

Bir bilge çölde öğrencileriyle otururken demiş ki;

"Gece ile gündüzü nasıl ayırt edersiniz? Tam olarak ne zaman karanlık başlar, ne zaman ortalık aydınlanır?"

Öğrencilerden biri;
"Uzaktaki sürüye bakarım" demiş, "koyunu, keçiden ayıramadığım zaman akşam olmuş demektir."

Başka bir öğrenci söz almış;
"İncir ağacını, zeytin ağacından ayırdığım zaman, anlarım ki, sabah başlamıştır."

Bilge, uzun süre susmuş.
Öğrenciler meraklanmışlar ve "Siz ne düşünüyorsunuz?" diye sormuşlar...

Bilge, şöyle demiş;
"Yürürken, karşıma bir kadın çıktığında, güzel mi çirkin mi, siyah mı, beyaz mı diye ayırmadan, ona, "kız kardeşim" diyebildiğimde ve yine yürürken, önüme çıkan erkeği, zengin mi, yoksul mu diye bakmadan, milletine, ırkına, dinine aldırmadan, erkek kardeşim sayabildiğimde, anlarım ki, sabah olmuştur, AYDINLIK başlamıştır..."



ÖLÜNCE...

Diyojen bir gün talebelerine:
"Ölünce beni kırlara atın!" diyor.

Talebeleri: "Aman efendim! Sonra sizi çakallar yer!" deyince,
"Öyleyse yanıma bir sopa koyun da, çakallar gelince onları kovalayayım!" diyor.

Talebeleri gülüyorlar.
"Ölen biri, değnekle çakal kovalayabilir mi?" diyorlar.

"Peki, çakalları bile kaçıramayacak ölü bir gövdeye, niye bu kadar değer veriyorsunuz?"



Takdirden gelene, tedbir kılınmaz
Ne kılayım çare, ben, şimdiden geri
Yaram türlü türlü, merhem bulunmaz
İstersen merhemi, çal, şimdiden geri
( Tecellim böyleymiş, kime, ne diyeyim )

Geçti elden, gitti muhabbet çağı
Rakip, bahçeye kurmuş otağı
Yıkılsın çevresi, bostanı bağı
El girsin bağına, var, şimdiden geri
( Seher yeli, sevdiğimden bir haber )

Sen bir gonca gülsün, istife karış
İstersen gül oyna, dilersen sarış
Gönlün kimi isterse, ülfet et konuş
Yârim, sana destur var, şimdiden geri
( Tecellim böyleymiş, kime, ne diyeyim )

Kul Abdal'ım, bir sultanam ayılım
Yüz sür beni, eşiğinde sayılım
Hakk'tan gelen tecellime, kayılım

Kul Abdal'ım, yalan dünya, vefâsız
Âlemde bir yâre düştüm, devâsız
Sen bana yâr olmazsın, be hey vefâsız
Var kime olursan ol, şimdiden geri
( Seher yeli, sevdiğimden bir haber )

[ Veysel (Âşık) 'tan
dinlemek üzere burayı tıklayınız... ]

[ Sürekli erişim adresi...
www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/19854 ]

Bu çalışmada,
(doğrudan ya da dolaylı)
her türlü katkısı/desteği olan HERKESE ve
özellikle Sevgili (merhume[17 Kasım 2009, 17:00]) Anneciğim LÂTİFE'ye,
tüm emekleri, sabrı, anlayışı ve desteği için
ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM!!!



Bu sayfa 01 Ocak 2025 itibariyle 2188 kez incelenmiş/okunmuştur.




To Top